Dünyayı kimler nasıl yönetiyor? Bizleri nasıl esir aldılar?

Dünyada özellikle son 6-8 aydır birçok esnaf ve işadamının gelirleri giderek azalmaya devam ediyor. Bir önceki yıla göre şirketlerin büyük bir kısmında yüzde 10 ile yüzde 20 arası düşüşler oldu. Ve yüzlerce şirket iflas etti, etmeye devam ediyor.

Peki neden?

Denge ile başlayalım. Ya da dengesizliklerle…

Hali hazırda; Dünyanın en zengin 26 milyarderi, dünya nüfusunun en yoksul yüzde 50'sini oluşturan 3,8 milyar insanın toplam varlığına eşit servete sahip.

Evet sadece 26 kişi.

Veya Kanada'nın en zengin 86 kişisinin serveti.

Tam 11 milyon 400 bin kişinin servetine denk.

Evet sadece 86 kişi.

Belçika gibi 11 milyon nüfusa sahip bir ülke de ise en zengin üç kişinin toplam serveti 11 milyar dolardan fazla.

Başka bir deyişle, Belçika'daki en zengin üç kişinin serveti, Belçika'nın GSYİH'sının %2.24'ü. Yani Belçikalı hanelerin en zengin %1'i, Belçika'daki toplam net servetin %24'üne sahip. (Hanelerin en yoksul %75'inin toplamı kadar). Kısaca, Belçikalı hanelerin en zengin %10'u, hanelerin en fakir %90'ından daha fazla servete sahip.

Almanya’nın ise 136 milyarderinin toplam parası 608 milyar doları geçerken, Fransa’nın 42 milyarderinin toplam parası ise 550 milyar dolar oldu.

136 kişi.

42 kişi.

Yine dünya nüfusunun yüzde 55’ini oluşturan 10 bin dolar altı servete sahip 2,9 milyar kişinin toplam servetten aldığı pay ise sadece yüzde 1,3. 

Forbes'a göre ise dünyada paraya hükmeden tahminen 2668 milyarder var.

Bu makale de anlatacaklarımız, ekonomi dünyasında çok sık vurgulanan ve ne yazık ki doğru olan ‘’Dünyayı yüzde 10 yönetiyor’’ gerçeğinin biraz daha ötesi olacak.

Tüm bu rakamlardan daha fazlasının bir şirkete ait olduğu gerçeğini insanlara anlatabilirsek bir şeyler değişir mi bilemiyorum… 

Sebepleri yerine getirelim.


34 YAŞINDA BİR ŞİRKET!

Bir şirket düşünün 1988 yılında kuruluyor. Ve bir süre sonra her şeyi yönetmeye başlıyor. ‘Her şeyi’ kelimesini basit bir ifade olarak düşünmeyin. 

Çok açık ve seçik söylüyorum: Neredeyse hemen hemen her şeyi. 

Bizatihi hayatımıza etki ediyorlar. Ve bir şey yapılmaz ise çocuklarımız ve torunlarımız da aynı kölelik kaderini yaşamaya mahkum olacaklar.

Konuyla ilgilenenlerin dışında toplumun yüzde 98’inin bu gidişattan haberdar olmadığını yazıdan sonra sizlerde etrafınıza sorarak test edebilirsiniz. Oysa ki bizatihi hayatlarımıza etki eden insanlar bunlar.

Bu şirket gezegendeki en büyük varlık yönetim firmasıdır. Ve neredeyse sahip olmadıkları hiçbir şey yok.

Bankaların hemen hepsinde büyük ya da küçük hissedar olarak yer alıyorlar. Misal, ABD’nin en büyük 7 bankasındaki en büyük hissedar bu şirket.

Avustralya'nın en büyük dört bankasında,

Almanya'da Deutsche Bank ve Commerzbank'ın bir kısmına, ayrıca Almanya'nın posta sisteminin (Deutsche Post) büyük bir kısmına sahipler.

İngiltere'de Lloyds bankasının en büyük hissedarıdırlar. Ve AB ülkelerinin en az bir finansal kurum veya bankasında hissedarlar.  

İzlanda'nın da yine tüm bankalarında bu şirketi görüyoruz. Yani ülkenin finans sisteminin merkezindeler. Diğer ülkelerde ise önde olan bir çok banka ve kurumun yine hissedarı pozisyonundalar.

Emeklilik fonlarınızda ya onlara gidiyor ya da onlara bağlı bir fona gidiyor. Aynı zamanda emlak piyasasını da yönetiyorlar. Binlerce ev satın alıyor ve piyasanın yükselmesine aracılık ediyorlar. 

Sizlere bir komplodan veya teoriden ya da hayal ürünü olan bir sistemden bahsetmiyorum. Bizatihi hali hazırda işleyen bir düzen ve somut şirket verilerini aktarıyorum.

Bu şirket 6-7 ay önce 1.7 trilyon gibi bir para kaybetmiş olmasına rağmen, zerre kadar bir sorun oluşturmadı. Oysa bunların  elinde 200 binin üstünde konut olması bazı ABD'lilere yeni bir Lehman Brothers korkusu saldığı haberi gündeme gelmişti. 

Bu arada 1.7 trilyon dolar gibi bir parayı kaybeden bir şirketin gündeme taşınmaması ve sisteme olan etkisinin duyulmaması vs. ise ayrı bir mevzu.

Sigorta şirketlerini de onlar yönetiyor.

AIG, Allianz vs. gibi sigorta şirketleride bu şirketin fonuna yatırım yapıyor. ABD'deki birçok şirketten zaten hiç bahsetmeye gerek yok. Zira birçoğunun parası da bu şirkete gidiyor.

Yani paranız bir şekilde, daha doğrusu her şekilde onlara gidiyor.

Bu şirket aynı zamanda, JP Morgan'ın da büyük bir bölümüne sahip. (Döngüsel mülkiyet meselesi)


Ve Coca Cola’nın da büyük bir kısmına sahipler.

Coca Cola’da hissesi olan bu şirket normalde rakip firmaya gitmez değil mi?

Ne yazık ki öyle değil.

Pepsi’nin de en büyük hissedarlarından biri yine onlar.


Evet gülelim…🙂

Peki ya medya!

Zannediyorum insanlığa vurulabilecek en büyük darbelerden birisi buradaki gerçek.

Verileri incelediğinizde şok oluyorsunuz.

Şu tabloya bir bakın;

Fox, 

New York Times, 

CNN, 

ABC, 

NBC, 

New York Post,

Sky News, 

The Sun vs… 


Dünyanın birçok ülkesindeki büyük medya organlarında bir şekilde hissedarlar.

Ve tüm sistemden haberdarlar. Bu ağ ile nerede ne oluyor anında bilgi edinebiliyorlar. Ve ilk onlar hareket geçiyor. Bir anlamda gelecek olan gelmeden, olacağı dizayn etme veya şekillendirme imkanına sahipler.

Onlar için çalışan binlerce insan var. (Burada yeniden neyi anlıyoruz? ‘Eğer her yerde değilseniz, hiçbir yerde olamazsınız’ hakikatini.. Ve bu sisteme alternatif olmak için her yerde olmaya çalışan insanlara darbe vuranlara ise bin öfke…)

Evet, istediği haberi sisteme sokuyor, engelliyor ve her türlü propagandayı yapabiliyorlar.

Hakeza Facebook, Instgram, Whatsapp vs. gibi sosyal medya alanlarında da hissedarlar.

Kısacası, ABD medyasının yüzde 90’ı olan altı medya şirketinden dördünün, -Time Warner, Comcast, Disney ve News Corp’un- büyük sahipleri onlar.

Bu medya gücünü elinde bulunduran bir şirket dünyaya istediği haberi, istediği şekilde verebilir mi?

Aldatabilir mi?

Hükümet indirip, çıkarabilir mi? vs... (The Great Hack’den daha önce bahsetmiştik)

Peki, 

Ey! insanlığın geleceğini düşünen merhametli insan, 

Ey esatiri yiğidim, bu hal karşısında sen ne yapıyorsun?

Senin sorumluluğun nedir?

Sana, ‘şöyle bir medya da biz kuralım destek çık’ dendiğinde sen hangi strateji ile hareket ediyorsun?

Kenarından köşesinden mi destek veriyorsun?

İnsanlığın veya çocuklarının geleceğini düşünüp kendini mi ortaya koyuyorsun? 

Yoksa telefonu eline alıp, başkaları ne yapmış bir bakayım diyerek yukarıdan aşağı kaydırarak, onların şekillendirdiği ve seni köle olarak yaşamaya mahkum ettiği paylaşımları okuyarak, izleyerek bir ömrü mü tamamlıyorsun?

Devam edelim…

Grafiklerde de gördüğünüz gibi bu şirketin adı BLACKROCK.

Bu şirketin 2022 yılı itibariyle 10 trilyon dolar civarı bir değeri var. Ve sadece ABD’de 1600 küsür şirkette mülkiyetleri var. 

Bu şu demek: S&P firmalarının yüzde 90’ı.


Yani ABD ve Çin hariç, gezegendeki her bir ülkenin GSYİH’sinden daha fazla bir değere sahip.

Şöyle düşünebilirsiniz. Dünyanın 200 küsür ülkesinin, yani 6-7 milyar civarı insanın ürettikleri mal, ürün hizmet vs.’den daha değerliler.

Bu kadar büyük bir güce sahip olan bu şirket, Vanguard ile birlikte dünya ekonomisine istedikleri gibi etki edebiliyorlar. Ve şirketler üzerinde herkesin kişisel bilgilerine ulaşma imkanları da ayrı bir stratejik güç.


Üzücü olan ise şu, bütün bunlara sebep olan sorumluların bizler olduğunun farkında değiliz. Açıkçası, duysakta çok umurumuzda değil. Okuyup geçiyoruz.

Köleliği iliklerimize kadar yerleştirmişler, bizlerde bunu kabul etmişiz. ‘Sen kölesin’ dendiğinde ise, yaşam standartlarımıza bakıyor, geçmiş kölelerin durumunu gözlemliyor ve hali hazırdaki durumumuzu köle olarak görmüyoruz. 

Oysa hali hazırda sistemi değiştiremediğimizi, işleyen zalim sistemi değiştirmek için harekete geçecek ruhumuzu dahi kaybettiğimizi kendimize itiraf dahi edemiyoruz.

&&&

Bankalar, emeklilik fonları, yatırımlar, hissedar şirketler vs… bir anlamda herkes bu şirkete (şirketlere) yaptıkları icraatlarla destek sağlıyor. Ama buna inanmıyoruz. Onları güçlendiriyor ve tekel olarak ilerlemesine devam etmelerine imkan sağladığımızı bilmek, duymak dahi istemiyoruz. 

Kendimizi de şu cümlelerle kandırma yolunu bulmuşuz:

‘’Bu düzen böyle. Yeni bir çağdayız. Bu çağın gerekliliklerini yerine getirmeliyiz… Bu sözler 30 sene, 1500 sene vs. önce söylenmiş. Şimdi geçerliliği yok…''

Sizce bu zihniyet, Asr-ı saadette olsa Allah Resulü sav’e ilk karşı çıkacak olan ekipte yer alır mıydı? 

‘Düzen böyle sesini çıkarma’ der ve Ebu Cehil’in baronlar ekibine mi katılırdı?

Ya da Hz. İsa’nın faiz sistemine karşı çıktığı lobinin figüranları olarak bir peygamberi öldürmek için harekete mi geçerdi?

Zira bu cümleleri kullananlar ile konuştuğumuzda görüyoruz ki, ne Kureyş kapitalizmden haberleri var ne de Allah Resulü sav’in bu sistemle nasıl mücadele ettiğine dair bir fikirleri... Bilmediklerini de bilmiyorlar. Aldıkları ünvanlarla her şeye doğru hükümler çıkarabileceklerini düşünüyorlar.

Üstad diyor ya, ‘‘cehl-i mürekkebe kalb’.. misali…

Farkında olmadan yaptıkları şey, zalimlerin kurduğunu düzene uyum sağlamak. Düzene karşı çıkanlara ise yafta vurmak. Ve bin dereden su getirerek haklı çıkmak.

Siyasal İslam bu zihniyete bir sakız vermiş ve onu çiğnemeye devam ediyorlar.

Keşke Allah Resulü sav’in mücadele ettiği kureyş kapitalizminin şimdiki ile bir farkı olmadığını, banka-tefeciler vs. sisteminin şimdiki durum ile benzeştiğini ve Allah Resulü sav’in bu düzene ayak uydurmak yerine sisteme karşı çıktığını, Allah’a savaş açılmış bir düzene uyumlanarak bir sonuca varılamayacağını anlatabilseydik.

Düşünebiliyor musunuz?

Adamlar İzlanda’da gibi bir ülkenin ekonomisini yönetecek duruma geliyor ama o ülkenin halkı bunun farkında dahi değil.

Ya da şu tabloya bir bakalım. 


Biri Apple, biri Google, biri Microsoft. 

Ne görüyorsunuz?

Blackrock, Vanguard, State Street.

Ellerindeki datayı düşünün sadece.

Geçiyorum.

Singapur’a gidelim.

Ülke hükümetinin yatırım kolu Temasek Holdings'in hisselerinde de yine aynı şirketi görüyorsunuz.

Yahut İrlanda.

2008 krizini fırsata çevirdiler ve Bank of Ireland'ın %3'ünü satın aldılar ve İrlanda'da yerleşik 162 milyar Euro'luk varlığa sahip oldular. Ve tabi AB merkez bankalarının danışmanlığı konumuna yükseldiler.

Türkiye’de ise hissedar oldukları şirketler Tüpraş, THY, Halk bankası, Emlak konut vs. ve birçok tahvil...

ABD’nin ters düştüğü Çin’e ise geçen yıl 1 milyar dolarlık yatırım ile girdiler ve Çin yönetimi bu duruma onay verdi.

Evet: Paranın gücü…

İnsan bazen soruyor. Bir ülke lideri ABD’ye gittiğinde neden gidip bir şirket ile görüşme yapar? (En iyisi boşverip komplo deyip geçelim. Böyle daha mutluyuz)

Birde batmakta olan Sri Lanka'nın dış borç dağılımına bir bakalım.

%47'nin sahipleri: Allianz, UBS, HSBC, JPMorgan Chase ve Prudential vs. Yani Blackrock.  (Srilanka neden bu hale geldi başlıklı içeriğe de bir bakabilirsiniz.)

Yahut aşağıdaki grafikte artan bu borç kimin yüzünden oldu sorusunu soralım?

Kimler bunlara bilinçli veya bilinçsizce destek oldu? 

O paraları kimler, neden bastı?

O bankalar kredileri kimlere dağıttı?

O kredileri kimler çekti? 

Ve o kadar para nereye gitti?

Şimdi ve gelecekte ülkeler bu borçları cebimizden alarak kimlere ödeyecek?

Köleliği tercih etmeye, sistemin piyonu olmaya devam mı edeceğiz, yoksa ilerleyen krizi fırsata çevirmek için hazırlık mı yapacağız?

Meselenin sadece para olmadığını 7’den 117’ye herkese anlatılması gerekiyor.

Daha geçenlerde kriptoya da detaylı bir giriş yaptılar.

5 yıl öncesine kadar kripto paraları " kara para aklama endeksi’’ olarak adlandıran şirket 2022’de Circle ve Coinbase ile ortalık yapma kararı aldı. (Bu arada kara para aklama tesbiti doğru ve daha fazla pisliği var o mevzunun. Nitekim pislik olan yerde daha fazla uzak kalamayacaklardı…)

Bankalara koyduğumuz akan paramız, fonlarımız, yatırımlarımız vs. doğrudan bu şirketlere gidiyor.

Toplumun yüzde 90’ı bir anlamda bu insanların baronlaşması için çalışıyor. İnsanlar sisteme ayak uydurmasaydı, krediler için uyduruk bahanelerle insanları yönlendirme durumları olmasaydı istedikleri pazarı bulamayacak ve tekelleşemeyeceklerdi.

Veya insanlara parayı takip etmeyi öğretselerdi, yine istedikleri sistemi kurma imkanları olmayacaktı.

Kredi çektiğimizde, parayı bankaya yatırdığınızda (zorunlu durumlar hariç) bankalar ve ona bağlı yatırım fon şirketleri bu parayı kullanıyorlar.

Durdukları yerde, hiçbir şey yapmadan nakit elde ediyorlar. Ve o nakitin varlığını kullanarak hamleler yapıyorlar. Ve  devlet eliyle ortada olmayan -basılan parayı- da ekleyerek kredi olarak dağıtmaya başlıyorlar. 

Ve bununla somut (nakit) faiz geliri elde ediyorlar. Yani kredi ile verdikleri hayali paranın karşılığında bizim emeğimiz olan somut nakitimizi alıyorlar. Ve bu durum insanların zoruna gitmiyor.

Sizce neden?

Ve bu para ile istedikleri şirketlere sahip oluyorlar.

Bizler ise koyun gibi -çaresi yok- diyerek bu zalimliğe, bu düzeni bozanlara ve kendimizi yok eden bu sisteme ortak oluyoruz.

Bankada parası olan etrafımızdaki 100 kişiye ‘’banka senin paranı nerede kullanıyor?’’diye sorsak, 95’i ‘’bilmiyorum’’ diyor.

Yine paralarını sigorta şirketleri, emeklilik fonları vs. Gibi yerlere yatıranlara da sorsak, yine çoğunluğu somut olarak şirket sahiplerinin kim olduklarını bilmiyorlar.

Okuduğumuz haberleri yazan medya kuruluşlarınında hangi şirketlere ait olduğunu bilmiyoruz. Ve haberlerin güvenliklerini asla araştırmıyoruz.

Misal bir örnek.

VOX medya grubu, Wall Street’in konut piyasasındaki dalgalanmalarda suçsuz olduğu manşetini rahatça atabiliyor.

Peki, sizce neden Wall Street’teki bankaları masum olarak göstermeye çalışıyorlar?

Biliyorsunuz VOX, Goldman Sachs’ın desteklediği bir medya organı.

Goldman Sachs’ın en büyük hissedarılarından biri kim?

Evet o da BlackRock:)

Ve Goldman Sachs 2008 krizinden de kısmen sorumlu olan bankalardan biri olarak geçiyor. Ve 2008 krizinden sonra en büyük yükselişi yaşayan şirket kim oluyor?

Evet: Blackrock.

Kendi geliştirdikleri Alaaddin - yani sihir 🙂- adlı risk yönetim aracı ile krizin ardından tüm piyasayı anında ele geçirdiler. (24 saat boyunca çalışan, milyonlarca ticareti izlemek için 5000 bilgisayarlık bir ağ kurmuşlardı) 

Ve bir anda, hükümetler tarafından geri alınan bu varlıkları yönetmeye yetkili tek şirket haline geldiler. Şimdi ise 10 trilyonluk değeri ile aslında ABD’deki 21 trilyon dolarlık değeri yöneten bir sistemin tepe yöneticisi konumundalar.

Küçük bir sihir ve son 7 yılda gelen büyük güç. 

Covid sürecinde bile hükümet batmakta olan birçok şirketi kurtarması için Blackrock’a yönlendirdi. Varın hükümetlerin halini düşünün.

Üzücü olan şu ki, konut fiyatları başta olmak üzere, birçok sektör ile istedikleri gibi oynayabilen ve ekonomik dengeleri rahatça kendilerine çeviren bu sisteme insanlar kolayca tav oluyor ve birer piyon olarak hayatlarına devam etmeyi tercih ediyorlar.

‘Bu probleme karşı ne yapabilirim?’ diye soru dahi sormak istemiyorlar. Sanki ölmüş ceset gibiler. Başka bir dünyadan birilerinin gelip bu insanlığı kurtaracağını düşünerek bir hayat yaşamaya devam ediyorlar. 

Daha vahimi yaptıkları amellerle sistemin dışında olan masum insanlara da zulm ediyorlar. Hem kendi hem de onların ceplerindeki paranın da değerinin düşmesine aracılık ediyorlar. Her kredi ile enflasyona neden olduklarını dahi bilmiyorlar. (Bu cümleden sonra artık öğrendiler. Bahaneleri kalmadı 🙂)

Keşke bu insanlara çocuklarının ve torunlarının kendileri gibi faiz borcu ile ölecek hale geleceklerini anlatabilseydik.

Hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Bu zalimler bu paraları ya miras, ya faiz, ya hırsızlık ya da tekelleşerek kazandılar.

Yani kendi dışındaki insanlığı düşünmeden, sistemi her daim kendi çıkarlarına göre dizayn ettiler. (Hiç olmazsa Paranın yükselişi, Çöküşe giden yol, Kur savaşları, Sosyal servet vs. gibi birkaç kitaba bir bakabilsek)

Ve sadece 2021 yılında dünyadaki tüm işçilerin gelir kaybı 3.7 trilyon dolar olurken, milyarderlerin kazancı ise Business İnsider’a göre tam 3.9 trilyon dolar oldu.  

Tekrar yazıyorum: 3.9 TRİLYON DOLAR.

Bu para, bu yazıyı okuyan veya okumayan herkesin cebinden çıktı ve onların cebine girdi.

Yani, borç, kredi, faiz ve kölelik.

Sonuç: Şimdimiz ve geleceğimiz ipotek altında.

İnsanlığın büyük çoğunluğu ay sonu ya kira, ya fatura derdi ile uğraşıyor. (Yani bu sistem meseleleri ile ilgilenecek durumu yok)

Bir kısmı da daha lüks bir araba veya evlerin sayılarını artırma peşinde koşarken, bazılarıda bankadan biraz daha kredi çekerek kölelikten kurtulma hayali kurarak, ağalarını güçlendirme stratejisiyle hareket ediyor. (Bunların durumu malum)

Tekrar düşünelim.

1990'ların sonunda 8000 ile zirveye ulaşan şirket sayısı şu anda NYSE ve Nasdaq'ta ticaret yapan 6000 şirketin altına düştü.

Son yirmi yılda gördüğümüz tüm ekonomik büyümenin ortasında, bu küçülmeyi ne tetikliyor? 

Çok basit: Faiz ve tekelleşme.

Neredeyse olmadıkları şirket yok.

Kaç esnaf, iş adamı, çalışan vs. bu düzene karşı tek başına direnebilir? 

Bir aşı tüccarı Pfizer’ın hisselerine bakıyorsunuz ya Vanguard çıkıyor ya Blackrock.

Maymun çiçeği aşısını üreten Bavyera Nordic'in en büyük hissedarlarına bakıyorsunuz yine onlar çıkıyor.

Bir Nike’a bakıyorsunuz, bir Zalando’ya, bir Adidasa…vs.

Son durak hep aynı yer.

Ayrıca, Vanguard’un Monsanto'yu ve en büyük askeri akademiyide elinde tuttuğunu da unutmamalı. Gıda ve savunma…

Ve örneğin kimyasal şirketlerde de Bayer, BASF, DuPont, Monsanto, Linde, Arkema ve Air Liquide... Yani Atlantik'in her iki yakasına da bu anlamda hakimler. 2019’a kadar en düşük hisseleri yüzde 5 civarındaydı.

BlackRock ve Vanguard’dan ayrı birde Fidelity, State Street, Boston Danışmanlık şirketleri var. Bunlarda ayrı bir yazı konusu.

Bu noktada şu soru akla gelebilir. 

Aynı verilere sahip olan Vanguard ve State Street üzerinden neden durmuyorsun? Normalda apayrı bir bir makale konusu.

Ancak, son nokta da zaten üçü de iç içe olan şirketler. Yani hem kendilerinin, hem birbirlerinin sahibi olmuşlar🙂

 
Yaptıkları lobi stratejisi için ise bir örnek vereyim. 

AB, İngiltere vs. yerlerde etkilerini artırmak için, The Evening Standard gazetesinin editörü olan ve haftada bir gün çalışan David Cameron yönetiminde 2010'dan 2016'ya kadar Birleşik Krallık Maliye Bakanı olan George Osborne gibi tanınmış şahsiyetlerle birlikte hareket ettiler. BlackRock’ da danışmanlık yapmaya başladı.

Ve bu adam, şirketin 25 milyar sterlinlik bir pazara erişmesine yol verdi…vs. (Bu arada Daniel Gabor’a göre, şirket İngiliz meclisindeki ekonomi komisyonlarına da rahatça katılabiliyor) 

Bir Blackrock yetkilisi, Kasım 2014 ile Mart 2018 arasında, 33 kez Avrupa Komisyonu üyeleriyle görüşme yapabilecek duruma geliyor. Ve "bir ürünün nasıl çalıştığını veya ekonomik büyümeyi artırmak için pasif fonların nasıl kullanılabileceğini açıklamak için" bilgi günleri düzenleyerek ekonomiye yön verebiliyorlar.

Devam edelim.

Biliyorsunuz, ABD ve AB 2023 yılını resesyon yılı olarak bekliyor. ABD ekonomisi yıllıklandırılmış fazda daraldı. Bu üst üste ikinci daralma demek. Teknik olarak resesyon durumunu ortaya çıkarıyor. 

Uzun bir resesyon çöküş demektir. 

Nitekim, Amerikan ekonomisinin resesyona girebileceğini ilk söyleyen Blackrock’un hissedarı olduğu Deutsche Bank olmuştu. Banka, Amerika’nın iki yıl içinde ekonomik durgunluğa girebileceğini belirtmişti.

Geldiğimiz nokta şu: Birçok ekonomist sürekli olarak 2022 sonu veya 2023 yılında balonun patlayacağını söylüyor. Özellikle son bir yıldır ABD ve AB’de birçok yetkili bunu seslendiriyor.

Peki bunu neden yapıyorlar?

Çünkü sisteme istedikleri gibi yön verme kudretine sahipler. Ve kriz Blackrock ve diğer üç şirketin çok fazla umrunda değil. 2008 krizinde olduğu gibi eğer bir alternatif çıkmaz ise bu krizde de çok daha fazla büyüme imkanına sahipler.

Bizler ise hakkımızdaki kararları hükümetlerin aldıklarını zannediyoruz. Ve sonra diyoruz ki, ‘hayır bizler köle değil, özgür bireyleriz…’’ (Güzel bir romantizm)

Nerden baksanız…

Bir diğer uyarı iki farklı uzman yapıyor.

Bunlardan biri Jeremy Grantham.

Bu eleman 80’deki Japon varlık balonunu, 2008 konut krizini (aslında kredi-faiz krizini) önceden işaret etmişti.

Kısa bir süre önce de süper çöküşün geleceğini duyurdu.

Yani artık büyük balon patlamak üzere diyor.

Bu duruma ‘’destansı final, büyük trajedi’ lakapları takıyor.

Ve bir diğer isimde 2008 krizini bilen Michael Burry.

Burry’i 2015’deki filmden biliyorsunuz.

Burry, ‘’Dünya 2008’den çok daha kötü bir durumda…’’ diyerek, bir hissesi hariç diğer tüm hisse senedi portföylerini satarak çekildi. (Munger ve Buffett gibi isimlerde benzer düşüncedeler)

Ülkeler, 2008 krizinden sonra da para bastı. Problemi çözmek için de bu şirket ve bankaların, yöneticilerin dediğini yaptı.

Ama sorunu çözemediler.

Yıl 2020-2021 oldu. Yine para bastılar (hırsızlık) ve sonuç yine aynı.

Yani enflasyon ve yoksulluk.

Ocak 2020'de FED’e 4 trilyon dolar para bastıran baronlar, Ekim 2021'de 20 trilyon dolar daha para bastırdılar. 

Bu resmen delilik. Çıldırmışlık. İhanet. 

Ve insanlık bu şuursuzluğu çok olağan karşılıyor ve deli gibi kredi çekerek hem kendilerini hem insanlığı yok etmeye devam ediyor. (Bilerek, sürekli tekrar ediyorum)

Karşılaşacakları acı tablonun bir parçası olduğuna ise inanmıyorlar.

Bu noktada Grantham’ın çöküş için işaret ettiği çok önemli üç ana odak var.

Emlak-Konut (Krediler)

Hisse senetleri (Faiz-kredi ile iş yapan şirketler)

Tahviller (Hayali kağıt-ticaret)


Evet, görüldüğü gibi tamamen kredi, faiz, banka… vs.

Yani insanlık, paranın nereden geldiğini sorgulamadan ev, araba vs. para hırsı neticesinde sistemin sonunu getiriyor. Ve kendileride bu acı tablo karşısında çaresiz bir şekilde perişan olacaklar, bazıları da şimdiden olmaya başladı.

Biliyorsunuz ki, büyük buhranda bankalar çöktüğünde sadece 1933 yılında 140 milyar dolar civarı para yok oldu. Yani insanların paralarını çöp ettiler. Bugün o oran 3.2 trilyon dolara tekabül ediyor. (Bankada parası olanlar bir kez daha düşünmeli)

Eğer bu balon patlarsa, tamirinin en az 10-15 yıl süreceği tahmin ediliyor. Tabi yine para basma gibi bir sahtekarlığa düşmezler ve insanlar yine intihar edercesine gidip kredi çekmezlerse.

En iyi ihtimal 10-15 yıl… Ki, 2027 sonrası ise apayrı bir mesele.

Nitekim büyük şirketler artık son 8-9 aydır eleman çıkarmaya devam ediyor. Son bir yıldır da kriz yönetim evresine geçtiler.

Bizi çaresiz hissettirecek güçleri var. Ve sürekli bu pompalanıyor. Evet ortada bir balon var ve patlayabilir. 

Ancak, para hırsına yenilmez ve stratejik davranırsak zillet haline düşmez ve onların köleliğinden kurtulabiliriz.

Şahsi tedbirlerden fazlasının yapılması gerektiğini söylüyorum. (Çözüm için de ayrı bir makale yazacağız inşallah) Sistemsel bir hareket ve strateji evresine geçilmesi gerektiğin ifade ediyorum.

Daha önce yazdığım için detaya girmeyeceğim. Hatırlatma babında şunları tekrar hatırlatayım.

Şahsi olarak eğer zorunlu ise, farz ölçüsünde bankalarda para tutmak zorundaysanız, bunu sadece bir bankada tutmamalı. Ve sadece dolar-euro değil farklı para birimlerinde de para tutmalı.

Altın, gümüş vs. de dahil olmak üzere. İmkanı olanlar muhakkak altın ve gümüş bulundurmalı. (Umalım da 1933’deki gibi altın ve gümüş kısa bir süreliğine yasa dışı akışa düşmesin)

Yani hem nakite göre plan yapmalı, hem nakitsizliğe göre plan yapmalı.

Ve ikinci bir vatandaşlık stratejisi aktif edilmeli. 

Olmuyorsa, en azından başka bir ülke ile kontak kurmak için iş bağlantıları oluşturulmalı.

Unutmamalı, kriz durumunda dünyanın her tarafı aynı ölçüde etkilenmeyecek. Bu noktada elden geldikçe ekipler kurup, istişareli bir şekilde hareket etmeli.

Yani bir AB ülkesinde yaşıyorsanız, Afrika, Asya, Pasifik vs. gibi farklı coğrafyalardan iş bağlantıları kurmalı. Veya tam tersi.

İlk işten çıkarılıcak olanlar en düşük vasıflı işçiler olacağı için, onlarda şimdiden a, b, c planlarını aktif etmeli. (Aslında maaşlı çalışanlar herkesin bir alternatif planı olmalı)

Vicdanlı patronlarda onlar için şimdiden bir şeyler düşünmeli. Zira çalışanlar olmazsa, patronları da güzel günler beklemiyor olacak. (Bu konu için linki tıklayabilirsiniz)

ABD’de 30 yıldır mali müşavirlik yapan bir ABD’li diyor ki;

 ‘’Küresel finansal sistemi bankalar tarafından o kadar çarpık ve manipüle edildi ki, gelmekte olanı hiçbir şey durduramaz. 1929'a yol açan şey ile benziyor. Sonsuz miktarda spekülasyon ve patlama. Sonunda sistem tıkandı. Şimdi de aynı senaryodayız.’’

Her ülke vatandaşı ülkesinin durumunu çok iyi analiz etmesi gerekiyor. Ekonomik döngüleri çok çok iyi irdelenmeli. Muhakkak bir istişare ekibi olmalı ve bu düzenli yapılmalı. (Emin olun, çok hayrını ve bereketini görüyorsunuz. Sıradan basit istişareler ile birçok insanın milyonlarının kurtarıldığında bizatihi çok kez şahit oldum.)

Devam edelim.

Mesela, Japonya'nın toplam gıdasının %70-%80 civarı ülke dışından geliyor. Orada yaşayanların bu riske göre bir planı olmalı.

Veya İngiltere.

İngiltere Merkez Bankası, İngiltere'nin resesyona gireceğini resesyonu engelleyecek pek bir şey yapılamayacağı uyarısında bulundu. Sterlin değer kaybederken, sen başka bir alternatifi geliştirmelisin. Bir hükümet yetkilisi veya Blockrock şirketi ilk planda seni değil, kendini ve şirketini düşünecek.

Şirket patronları içinde şunu ifade etmek isterim.

İstişare ekibinizde veya şirketini içerisinde hem sistem içinde olan hem sistem dışında olan iki farklı görüşü bulundurmalısınız.

Misal, ekibiniz içinde sadece bankacılık sistemini kurtuluş olarak gören, hayatını orada geçirmiş birisi, size bankacılık veya kapitalist düşünce dışında alternatif bir çözüm önerisinde bulunamaz. (Çok kez şahit oldum. Gerçek anlamda sayıları çok fazla.)

Çünkü o sistemin içerisinde kaldığı için objektif düşünemeyebilir, şifanın o zalim sistem içinde olduğunu ve Allahın başka bir rahmetinin olmadığını düşünebilir. Birde zaruret kılıfı uydurup sizi kolayca aldatabilir. (Aldatıp zarar ettirdiklerini bildiğim birçok işadamı oldu)

Bu noktada ekip içerisinde muhakkak farklı düşüncede olan, o sistemin içinde kirlenmemiş insanları da istihdam etmeli. Aksi halde sonuç değişmeyecektir. Kısır döngü devam edecektir.

Gelen bir diğer çiftlik krizi de ayrı bir mevzu. Küresel piyasada et fiyatları yükselmeye başladı ama çiftçi etten aynı getiriyi göremiyor. Tedarik zincirleri bir süre sonra akamete uğrayabilir…vs. (Rus-Ukrayna meselesinin yol açtığı gıda problemi ise ayrı bir bahis)

Baronlar para basarak enflasyon mühendisliği yaptıklarını, hisse senetlerinin değerinin yükseleceğini ve politik olarak ekonominin büyüdüğünü söyleyebileceklerini düşündüler, ancak uzun vadede yaptıkları orta sınıfı daha da yoksullaştırdı. Ne yazık ki milyarlarca insan 300 küsür yıldır hala bu sistemi benimseyerek yaşamaya devam ediyor. (Tıpkı siyasal münafıkların ve onlara inanan insanların asırlardır yaptıkları zulümleri -devletin bekası- şovenizmi altında yaptıkları gibi…)

Ama son nokta geldi ve çattı.

Bu insanlar artık az para harcamaya başlayacak… başladılar. Tüm küçük işletmeler ve büyük işletmeler enflasyon nedeniyle düşük performans gösterecek, bu da aynı zamanda ayrı bir stok sorunu meydana getirecek. Sonuç ise malum…

&

Değerli insanlar, daha fazla uzatıp vaktinizi almak istemiyorum. Zannediyorum mevzu vuzuha kavuşmuş olsa gerek. 

Ortadaki en büyük sorun gelen kriz değil. Lütfen ona takılmamalı. O geldiğinde birilerimiz açlıktan ölür, birileri batar vs… Diğer krizlerin bittiği gibi biter.

Asıl mesele hem şimdi hem sonrasında sistemin nasıl ve ne şekilde devam edeceği gerçeği. Ve parayı yine kimin yöneteceği sorusu. 

Kriz olur veya olmaz. Ayrı bir mevzu. Daha önceki makalelerde de birçok kez yazdığımız için bu kısmı tekrar etmeyeceğim.

Eğer bir kriz gelecek olursa, bu zaten bir anlamda kişisel ve sistemsel olarak kölelikten kurtulmak için bir fırsatta olabilir. Özgürleşebilir, kendi işimizi kurabilir, hissedar olabilir veya sahip olduğumuz şirketleri sistemin içerisinde daha değerli hale getirebiliriz.

Meselenin metafiziğe bakan yönü ise apayrı bir makale konusu.

Trump ve Blackrock CEO’su Larry Fink


Nitekim, Blackrock şirketini ve CEO’sunu dünyanın en güçlü yapan an, 2008 krizi oldu.

Net bir sayı söylenmesende, o krizde en az 800 civarı büyük şirketi kontrol altına aldılar. Ve son 8-10 yılda ise 10 trilyon dolarlık güce ulaştılar.

Yani çözüm aslında çok kolay. Çünkü bunların tamamen altları boş. Olmayan faiz parası ile bir sistem dizayn ettiler. Mesele sadece uyanmak.


Üstad diyor ki: ‘Sathi nazar zulumattır.’

Yani gelişi güzel bakmak karanlıktır. 

Para ve rızık meselesine gelişi güzel bakılamaz. Üstad’ın bir başka yerde işaret ettiği gibi, ahir zamandaki 3 görevden bir tanesinin ekonomik güç olacağı hakikati. Bu görevin diğer iki görev ile bağlantısı olduğu da net bir şekilde anlaşılmış oluyor.

Yani para meselesi sadece bir geçim meselesi, şirket sayılarını artıma, ev, araba alma vs… olarak ele alınamaz. 

Bu meselenin manasına girip derinleşmek gerekiyor… Mâna-yı ismiyle, mâna-yı harfin farkını fark etmemiz gerekiyor.

Görüldüğü üzere, adamlar meseleye sathi nazarla değil, derinlemesine bakmışlar. Ve sonuç üstünlük. Mümin ise mümin olamadığı için ekonomik sistem içinde de mağlup durumda. Ama adamlar müminlik sıfatlarının sadece bazılarını yerine getirmekle bile sistemi yönetecek pozisyona geldiler. Müslümanları, diğer din mensuplarını, dinsizleri vs. gibi milyarca insanı köle olarak kullanmaya devam ediyorlar.

Bizler bunu fark etmeliyiz. Hz. Pir Lemaatte ise bu durumu çok net deşifre etmiş:

’Faizin kapıları olan bankaların (sistemin) her dem faydası insanlığın en fena kısmınadır, onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki faydasıda onların en fena kısmına, zalimleredir. Her dem zalimlerdeki faydası onların en fena kısmına, haram zevklere düşkün olanlaradır. İslam âlemine mutlak bir zarardır...’’

1920’lerde bu zalim sistemi daha nasıl derin analiz edebilir ve çözümü işaret edebilirdi ki?

Üstad ‘’zaman en büyük müfessir, hadiselerde en büyük keşşaftır’ diyor.

Bakalım şimdi:

Yıl 2022. 

Aradan tam 102-103 yıl geçmiş.

Tüm dünyanın hali ortada.

İlk 100 içerisinde kaç tane milyar dolarlık Müslüman şirket var?

‘’SIFIR’’

Veya 102 yıl içinde kaç şirket oldu?

‘’SIFIR’’

Veya kaç şirket sisteme tesir edebildi?

‘’SIFIR’’

Bir bir daha iki eder.

Peki bu düzene uyarak gelecekte ilk 1000’e girecek veya ilk 10 bine veya ilk 20 bine girecek sizce kaç şirket olabilir?

Çok net söylüyorum: ‘’SIFIR’’

Hadiseler ve zaman tefsirini ortaya koymuş.

Çünkü düzeni kuranların düzenine uyarak o düzenin içerisinden çıkıp onlardan pay alamaz, güç koparamazsınız.

Her daim kendilerinin kazanacağı bir strateji ile kurulmuş bu düzende ancak onlara para kazandırarak köle olarak onların izin verdiği ölçüde bir yerlere gelebilirsiniz…(Misal Udemy’den Eren Bali buna ibretlik bir örnektir. Yakın gelecekteki bir diğer örnekte Scrintal’deki çocuklar olacak)

Etrafımızı tefekkür edelim: 7-80 yıldır bu sisteme uyarak ticaret yapanların haline bakalım. En zenginleri düşünelim.

Bunların kaçı şuan sisteme tesir ediyor?

Bunların kaçı çok güçlü konumda?

Ölme yaşı yaklaşan zenginlere bakalım. Birçoğu ölmek üzere. Ve öldüklerinde yüzde 90’ı borçlu olarak ölecekler. Üstelik faiz borcu ile ölecekler.

Peki ne için?

Neye yaradı?

Yani bu düzen ile istediğimizi gerçek anlamda elde etme imkanımız yok.

Bakınız, Belçikalı ünlü isimlerden Michael Van Peel ne diyor;

Kısa haliyle mealen:

‘’Bankalar para var diyorlar ve para var oluyor.

Dünyada sadece 100 Euro var sayalım.

Banka borç veriyor. Sonra faiz ile geri alıyor.

Peki o fazlalık nereden gelecek?

Böyle bir para yok.

Banka diyor ki, bizim daha çok paraya ihtiyacımız var. Çünkü insanların bu faizi ödemesi lazım.

Öyle bir sistem kurulmuş ki, borç mevcut paradan her zaman daha fazla olmak zorunda.

O yüzden dünyada bütçe açığı var.

Hep o gelecek para üzerine medet umuluyor.

Ama o paranın gelmesi mümkün değil.

Şimdi bir aile babası düşünün. O parasını idareli kullanmak zorunda.

O bir banka değil. Para basmıyor. Gelirinden daha fazlasını dışarı veremez.

Ama merkez bankaları basıyor.

Bu sistem ile insan kıyaslanamaz.

Sistemimiz ekonomik büyüme üzerine kurulmuş. O yüzden geleceğin vergileri ödenmemiş borcun faizini ödüyor.

Bu dolandırıcılıktır.

Yani senin olmayan parayı basarak borç veriyorsun…

Banka’nın senin 100 Euro’ndan yüzde kaçına ihtiyacı var?

Yüzde 1.

Euro bölgesinde rezerv kat sayısı 1’de kaldı.

Şu demek.

100 Euro’nda bankanın sadece 1 Euro’su var.

99 Euro’sunu borç ve krediler için kullanıyorlar.

Yani bütün halk bankalara gidip yüzde 1’lik bir kapital isteyecek olsa bütün sistem çöker.

İnsanların tamamı bankaya gidip paralarını almadığı için sistem çalışıyor. İşte bu yüzden o kadar tehlikeli.’’

Detay için bakabilirsiniz (Son kısımda mültecilerle ilgili söyledikleri de önemli)

Evet, görüldüğü gibi ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar altları bu kadar boş.

Gördüğümüz üzere bunu birçok yabancı, düşünür, fikir insanı, sanatçı, işadamı vs. fark etti… Konuyla ilgili eski Yunan Bakan ‘‘kızımla ekonomi sohbetleri’’ kitabında daha da ağır şeyler yazdı… Şükür farklı coğrafyalarda hakikate doğru bir uyanış var. Çok yakın bir zamanda AB’deki bazı işadamları içerisinde de banka sistemine karşı alternatif model kurmaya çalışan insanlar artmaya başladı.

Ancak biz Müslümanlarda -özellikle İslami kesimde ise- tam aksi yönde bir dünyaya tapınma hali başladı. İpini koparan zalim sisteme desteğe gidiyor.

Izdırap veren şu, bu tapınma halinin zalime hizmet eden ameliye içerisinde olması.

Ne yazık ki bu sistem hem müslümana hem hristiyana hem yahudiye hem ateiste vs… Yüzde 10’un içerisinde olmayan herkese zulm ve ihanet ediyor. 

Paranın tekelleşmesi çoğunluğun özgürlüğünü yok ediyor. 

Misal, BlackRock, ABD Florida’da FPL’yi kontrol ediyor. Ve Florida'daki enerji piyasasında tekele sahipler. Ücretleri o kadar pahalı hale getirdiler ki, bazı vatandaşlar ana şalterini bazı günler kapatmaya başladı. Halkın gidebileceği alternatif bir şirket neredeyse yok. Mahkemeye verseler, süreci biliyorlar. Biden bağ kurulması için Blockrock’a bizatihi üç makam verdi.

Görüldüğü gibi bu sistemde, bir şirket bir anda bir şehri, ülkeyi veya Blackrock da olduğu gibi dünya ekonomisini alt üst edebilecek duruma gelebiliyor.

  • Eğer bu sisteme çomak sokulmaz ise Blackrock’un 2028 yılındaki değerinin 30 trilyon dolar olacağı tahmin ediliyor…Ki, bu paradan daha fazlasını ise tesiri ile yöneteceği anlamına geliyor. Bu durum dünyanın büyük marka işletmeleride dahil olmak üzere en az %80-90'ının kontrolü demek.

Bu çok çok vahim bir tablo. Buna ancak dik duran insanlar engel olabilir. Hareket geçen insanlar engel olabilir. Çünkü karşıdakilerin merhameti yok ve bu şahsi bir suç veya günah değil. Bu umumu ilgilendiren bir mesele.

Nitekim Üstad çok net ifade ediyor: 

‘’Sistemin faydası insanlığın en fena kısmınadır, onların en fena kısmı da zalimlerdir.’’

Ve Üstad bir tesbit daha yapıyor;

“Şu âlemin ihtilâli nedir?”

“Sa’yin sermaye ile mücadelesidir.”

Ve çözümü de işaret ediyor:

‘’Şu faiz taşını altından çeksen, şu zâlim medeniyet kasrı çökecektir…Âyet-i Kur’âniye, âlem kapısında durup, faize “Yasaktır!” der. “Kavga kapısını kapamak için, faiz kapısını kapayınız!” diyerek, insanlara ferman eder.”

Sistemlerinin çok kolay çökebileceğini zaten şimdi de görüyoruz. Medine pazarında olduğu gibi mesele sisteme karşı alternatif çıkarabilmek. Bunuda uzaydan biri gelip yapmayacağına göre bunu kim yapacak?

İlk planda bireysel, sonra ekip, sonra sistemsel olarak süreci düşünmek gerekiyor. (Detayı uzun)

Macron ve Larry

Hatırda tutulması gereken şey meselenin, Blackrock, Vanguard, SS, dış güçler, faiz lobisi, şahıslar, şirketler vs.. değil. Zira onlar üzerine düşeni yaptılar, Allah da onları lütuflandırdı.

Mesele sistemin durumunun idrak edilmesi.

Bilinmesi gereken şey, tesir gücü elde edememiş toplumların (ABD-AB, Asya vs. içindeki %10 sistemin dışında kalan herkes bu gruba dahil) kendi kültür, kimlik , ahlâk ve yaşayışlarını, manevi değerlerini güç ve kuvvet sahibi olmaksızın korumaları imkansızdır.

Sancaklı’nın da dediği gibi, ‘‘toplumların kendi bağımsızlığını, şeref ve haysiyetini koruyabilmesi, ilerlemiş ve gelişmiş olmasına bağlıdır. İlerlemenin tek ve kaçınılmaz yolu da tembelliği bırakarak çok çalışmak, güç ve kudret sahibi olmaktır.

Güç ve kudret sahibi olabilmek için çağımızda en çok üzerinde durulması gereken hususlardan birisi hiç kuşkusuz ekonomidir. Ekonomik güce sahip olanlar, dünyada istedikleri şekilde at koşturuyor ve her istediklerini yaptırabiliyorlar.’’

Misal Mark Zuckerberg, aleni olarak suç işlemesine rağmen ABD gibi koca bir hukuk devleti bu kişiyi hapse gönderemedi. Gücü yetmedi.

Milyonlarca insanın bilgisinin satılmasından tutunda, seçimlere müdahaleye kadar her türlü suçu işleyen bir adam devletlerden güçlü bir hale geldi.

Para ve data.

İbn-i Hazm, ‘‘zenginlik ve fakirliğin birer hal olduğunu, üstünlüğün ancak amellerde olacağını, muhacir fakirlerin cennete önce girmelerini, fakir oldukları için değil, amelleri daha fazla olduğu için girdiklerini ifade eder.’’

Yani, kendisinin veya insanlığın geleceğini düşünen kim varsa zengin-fakir farketmiyor. Hangi ameli ne şekilde yaptığıyla ilgili olarak sonuçlanacak.

İnsanlar, zalimin yönetim sistemini benimseyerek düzene hizmetkarlık yaparak sistemimi zengin edecek, yoksa mümin mi olacak? Mesele bu.

Bu noktada, ahir zamandaki o üç görevden biri olan ekonomik gücü müminlerin elde etmesi gerekiyor.

Nitekim Üstad bir uyarıda bulunuyor:

“Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki, bu zamanda %10 ehl-i fesat, %90 ehl-i salâhatı mağlûp ediyor…

Bu medeniyet, beşerin %80’ini meşakkate, şekavete atmış; yüzde 10’unu hayalî saadete çıkarmış; diğer yüzde 10’unu da, beyne beyne bırakmış…

%80’i bataklığı anlar, ufûnetli, pis olduğunu hisseder; fakat mütehayyirdirler, selâmetli yolu göremiyorlar…’’ demektedir.

Başka bir deyişle 10-80-10 kuralı. (Bir anlamda da pareto kuralı)

Lahikalarda yüzde 10’luk ehl-i fesatın çoğunluk olan yüzde 90’a galebe etmesinin nedenlerini detaylı anlatıyor. Oraya bakılabilir.

Son nokta da, Üstadın işaret ettiği üzere bu yüzde 10’a karşı harekete geçmek zaruri bir görevdir. Zira durum makalenin başında sonuna kadar delilleri ile ortaya konmaktadır.

Eğer %10 tamirci bir grup oluşturulabilir ise (veya hali hazırda var ise) o yüzde 80’i o fesat grubun elinden koparması mümkündür. Bu noktada yüzde 10’un güçlendirilmeye ihtiyacı vardır. Bu ana damarın zayıflatılmaması gerekmektedir. Hem müminler hem İseviler hem diğer masumlar için zaruriyet içermektedir.

Ve bunu yaparken de zalimlerin gittiği yol tercih edilmemelidir. Sisteme her destek kişinin hem kendisine hem ailesine hem de masum insanlarına vurduğu bir darbeden ibarettir. (Kredi, faiz, enflasyon vs. sürecini incelemek bunun için delil olarak yeterlidir)

Alternatif bir yol ortaya koyarak, boyunduruk altında kalmış olan diğer din saliklerinin de imdadına koşarak, farklı bir seçeneğin daha olduğunu gösterip, bir örnek teşkil edip öncü rolün üstlenilmesi gerekmektedir.

Tarihte örnekleri çoktur ve yine öyle olacaktır. Elimizde tüm sisteme öncülük yapabilecek birçok nimet, yol, yöntem, rehber vs. mevcut. İlk planda bireysel duruş olarak dahi olsa yeter ki harekete geçilsin.


Rauf Atilla Polat
blog@rapolat.com


Kaynaklar: S.A.Finans, İnvestigate, Paraüstü, M. Ender J. Tran




Previous
Previous

Düzenin piyonu mu olacaklar, birer hakikat kahramanı mı?

Next
Next

Paranız yoksa, satılmaya her an hazır olmalısınız!