Borç Köleliği ve Zulüme Ortak Olmak

Bu Hafta Bültende Neler Var?

  • Borç Köleliği ve Zulüme Ortak Olmak

  • Zamanınızı ve Enerjinizi %50 Artırmak İçin Kesilmesi Gereken 7 Şey

  • Kime Ceza Verilmeli

  • Küresel Gıda Krizi

  • Yazarların Günlük Rutinleri

  • 2026’da Japonya'nın tamamı kadar elektirik tüketecek

  • Z kuşağı haberi nasıl tüketiyor?

  • Sürekli Meslek Değiştiriliyor… Ya Sen?

  • Haftanın Makaleleri

  • Haftanın Videoları

  • Haftanın Yapay Zeka ve Teknoloji Manşetleri

  • FİLM

İhsan şuuru kavramı genel olarak, ‘Sen O'nu görmesen de O seni görüyordur." zaviyesinden ele alınır. Bilinen bir konu olduğu için bu hakikat üzere olan detayları ile sizi yormak istemiyorum.

Şimdilik bu meselenin farklı bir yönü olan ekonomi, rızık ve tehlikelerin bertaraf edilmesi stratejisi üzerinde duracağım. Zira, somut olarak gördüğüm durumlardan dolayı meselenin büyük önem arz ettiğini düşünüyorum.

Bakara suresi 195. ayet şöyle buyuruyor:

“Mallarınızı Allah yolunda harcayın, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, ihsan edin. Doğrusu, Allah ihsan edenleri sever.”

Hazret, ihsan meselesine dair ibadetler üzerine yaptığı anlatılardan ayrı olarak, bu ayeti tefsir ederken mevzunun sosyal hayat ve ekonomiye bakan yönünü şöyle tefsir ediyor:

‘‘İçtimaî hayatınızı teminat ve garanti altına almak için infak edin ve sizi bekleyen bir kısım tehlike menfezlerini tıkamaya çalışın. Zira orta sınıfın erimesi ancak, sizin infaklarınızla önlenebilir.

Aksi hâlde zengin olabildiğine zenginleşir, fakir de olabildiğine fakirleşir, ezenlerin kahkahaları ve ezilenlerin iniltileri içtimaî hayatta önü alınamayan kargaşalara sebebiyet verir.

Uyanık davranıp, malınızı toplum adına bezledin ki, kendinizi tehlikeye atmış olmayasınız. Yoksa, tehlike gelip kapıya dayandığında, bu girdapta boğulur gidersiniz.

Âyetin, bir kere daha ihsana vurguyla noktalanması gayet mânidardır:

“İhsan edin, Allah ihsan edenleri sever.”

Zira infak etmemek ile tehlikeye giriftar olma arasındaki sırlı bağlantıyı herkes anlayacak durumda değildir. Bunu ancak ihsan şuuruna erenler, yani kulluğunu, Allah’ı görüyor gibi icra edenler anlayabilirler. Onlar, içleri de dışları kadar aydın ve iç-dış muvazenesine ulaşmış kimselerdir. Gündüzleriyle geceleri birdir. Mescitteki seccadeleriyle üzerinde yattıkları yatak Allah huzurunda birbirine denktir. Onların hayatlarında gaflet yoktur. İbadetle öyle içli dışlıdırlar ki, görenler onları her an ibadette sanır.

Onlar verdiklerini de aynı şekilde verirler. Allah böyle olanları sever. Allah severse sevdirir de. Sevdirir ve onlar için yeryüzünde hüsnükabul vaz’eder.

Bu husus, fert için de toplum için de geçerlidir. Allah bir toplum ve bir milleti sevdi mi, onları diğer toplum ve milletlere de sevdirir. Herkes onların kapısına koşar ve yüzlerini o kapının eşiğine sürer. Zira artık onlar için gökte ve yerde sevgi vaz’edilmiştir.

Görüldüğü gibi, bu âyette de infak gibi bir içtimaî ibadet, ihsan şuuru ile birlikte zikredilmiş ve böylece ihsan şuurunun içtimaî yönüne dikkat çekilmiştir.’’

Özellikle günümüzde baronların tekelleştiği, halkların bankalar ile köleleştiği bir dönemde çok ciddi bir tehlike söz konusu.

Borç üzerine kurulu olan ekonomik düzen, insanı sürekli olarak bir hayat mücadesinin içerisinde esir almış durumda. Borç ödeme için çalışmaktan başka seçeneği olmayan insanın ilk bıraktığı şey ise ibadet, evrad, zikir ve tefekkür oluyor. Yani bir anlamda ilk olarak imandan uzaklaşma başlıyor. Batılı için ise ahlak, erdem ve ruh arayışı.

Nitekim ay sonundaki faturalar ile mücadele eden bir topluma ‘tefsir, hadis vs. oku’ dediğinizde, ‘işim var’ cümlesi ile sizlerde yüzlerce kez karşılaşmışsınızdır.

Bunun birazda sorumlusu bizleriz.

Bir Amerikan atasözü der ki;

‘‘Bankaya yüz bin dolar borçlanırsanız, banka sizin sahibiniz olur. Bankaya yüz milyon dolar borçlanırsanız, siz bankanın sahibi olur­sunuz.’’ İki çeşide zulüm.. Şimdilik başka bir makaleye havale.

Ne yazık ki, halihazırda milyarca insanlar 3-5 şirket ile 30-40 bankanın kölesi olarak bir hayat sürüyor. Köleler çalışıyor (birkaç ev ile kendini özgür zannederken), büyük bankalar ise tekelleşerek zenginleşmeye ve kölelere zulm etmeye devam ediyor. Ve şeytan ise kölelere sürekli şu cümleleri fısıldayarak onları kendi cehennemine götürmeden dur olmuyor:

  • Herkes yapıyor, sende yap.

  • Bu devirde bankasız olur mu?

  • Düzen böyle, sorgulama devam et.

  • Sadece bir ev al, bir daha bankaya bulaşma.

  • Ben fetva verdim. Oyalanma hemen git al.

  • Şu ev ve arabanın taksitleri bitsin, bir daha asla bankaya borçlanmayacağım.

  • Şu arsa çok ucuz, bir kereden birşey olmaz.

  • Bu fırsat bir daha ele geçmez. İkinci evide alayım söz bir daha bankaya bulaşmayacağım.

  • Talebe okutuyoruz. Mecbur almamız lazım.

  • Bu kursta hoca yetişiyor. Banka olmazsa İslamı öğretemezdik… (Ne yazık ki bunu bizatihi duydum.)

vs.

Evet, nerden baksanız…

Neyse…Konumuz bankalar değil.

Zira konumuz bankalar olsaydı Graeber’in dediği gibi;

‘‘Nereden başlasaydım?

Bu kredilerin aslında seçilmiş olmayan diktatörler tarafından alınmış olduğunu, büyük bir kısmının direkt olarak İsviçre bankalarındaki hesaplarına yatırıldığını anlatarak ve kredi verenlere geri ödemenin, diktatör, hatta onun yardakçıları tarafından değil, aksine, kelimenin tam anlamıyla aç çocukların ağzından lokmaları alınarak yapılmasında ısrar etmenin neresinde adalet olduğunu düşünmesini isteyerek başlayabilirdim.

Ya da, bu yoksul ülkelerin kaçının gerçekte aldıkları borcun üç ya da dört katını şimdiye kadar zaten ödemiş olduklarını, fakat bileşik faiz mucizesi sayesinde anaparada hala önemli bir gedik açamadıklarını düşünmesini söyleyeblirdim.

Ayrıca kredilerin yeniden finanse edilmesi ile yeniden fınansman sağlanması için bu ülkelerden, Washington'da veya Zürih'te tasarlanan, o ülkelerin vatandaşlarının onaylamadığı ve asla onaylamayacağı ortodoks serbest piyasa ekonomisi politikalarını izlemelerini talep etmek arasında bir fark olduğuna, bu ülkelerin demokratik anayasalar yapmaları için yapılan ısrarların dürüstlükten biraz uzak olduğuna, ayrıca kim seçilirse seçilsin ülkelerin politikaları üzerinde hiçbir kontrol gücüne sahip olmadıkları konusundaki baskılara dikkat çekebilirdim…’’ derdik.

Burada kapitalizm düşmanı, zenginlik düşmanı vs. gibi bir romantizm içerisinde olduğumuz zannedilmesin. Aksine zenginliği teşvik ediyor, insanları yıllardır para sahibi olmaya zorluyoruz. Ama finans/başarı vs. videolarında geçen kapitalist ezberleri anlatarak değil. Tam tersi, sisteme alternatif bir zenginliğin olması gerektinden bahsediyoruz. Ayrı bir konu..

Evet, Allah Resulü sav birgün ‘Ey tüccarlar’ diye seslenince herkes kafasını kaldırmış ve ona bakıp ve şu sözleri işitmişlerdi:

‘‘Tüccarlar kıyamet gününde günahkar olarak yargılanacaklardır. Ancak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve sadaka verenler bunun dışındadır’’ diyordu.

Bu sözü okuyunca bir kez daha sadakte diyor ve imanımızı yeniliyoruz. Zira çok azı hariç ‘‘tüccarların’ çendefa vahim hallerine şahit olduk, oluyoruz. Küçüğünden büyüğüne kadar, zalimlikten, faşistliğe her türlü melanet mevcut. Yalan, gıybet, zan, iftira, üründe sahtekarlık, kibir, mal düşkünlüğü vs… Her türlü cehennem amelinden hisse mevcut. Birbirilerine yalan söylediklerini bildikleri halde, yine yalan söyleyerek dostluklarını devam ettirecek kadar münafıklaşan bir toplum…Ve bunları hatırlatanda kimse yok.

İnanın bu durum insana çok acı ve giran geliyor.

Daha çok yakin bir tarihte ciddi hüsn-ü zan ettiğim, ilim sahibi olarak gördüğüm büyüklerimden birinin de zulüm sisteminden yana olduğunu görünce, vay halimize demekten kendimizi alamadık.

4-5 insanın oturduğu bir yerde ticaret üzerine konuşma yapılırken, bankadan çekilecek kredi ile ilgili kısma konu gelince, bu insan itiraz etmek yerine, o da iyi birşey yapılıyormuş gibi ‘bu iş hayr olur, güzel olur’ vs. diyerek birde teşvik etti. Bu cümleleri yazarken bile hissettiğim acıyı sizlere tarif etmekte zorlanıyorum.

Nasıl yapacağız? Nasıl edeceğiz? Ne hallere düştük Ya İlahi…

Bu insanlara yaptıkları bu zulmü daha nasıl anlatacağız…Yezid’den daha büyük bir zalimlik içerisine girdiklerini nasıl göstereceğiz?

Şu hale bakın…

Bir tarafta Yunan bakan, ABD’li veya Avrupalı birkaç yazar, birkaç ekonomist, siyasetçi, hatta seküler aktör vs. gibi İslam dışı olan birçok insan bile kafir sistemle korkmadan mücadele ederken, bizim hak bildiğimiz insanlar ise kafire desteğe teşvik ediyor.

Veylolsun… Veylolsun… Veylolsun..

Sistemin zulmü nedeniyle fakirliğe düşen ve bundan dolayı imanlarından olan birçok insan oluyor. Umarım bu insanlar o katillerden paylarını almazlar.

Zira birkaç ev, araba, arsa vs. uğruna uydurulan fetvalara tabi olara ve içtimai hayata tecavüz eden bu alçak sistem için ahiretini berbat etmek hiç mantıklı bir iş olmasa gerek.

Bu noktada ayette geçtiği üzere ‘‘kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın..’’ uyarısı halihazırda insanların hayatında bir amel olarak işliyor. Ve ömürlerde bu amellerle işlemeye, zulme devam ediyor.

Oysa ki bunun çözümü çok basit. İlk olarak şuan ki işlenen ve ortak olunan ekonomik zulmü bırakıp hemen ayetin devamındaki işarete tabi olmak: ‘İhsan edin…’’

Nasıl ihsan edileceği milyon defa anlatıldığı için o kısmı tekrar etmeyeceğim. Malum ihsanın bir evreside hakikat üzere yaşamaksa, diğeri ise ekonomik olarak infak…Ki, o da zaten herkesini bildiği bir mevzu.

Diğer yandan bugün için yapılması gereken ve insanların üzerine düşen sorumluğun ne olduğu noktasında ise Hazretin şu cümlelerini de eklemek istiyorum.

‘‘Şuan için en büyük stratejimiz günün hakkını vermek ve eldeki imkanımız ne ise, gücümüz neye yetiyorsa, insan kaynağımız, mali kaynaklarımız ve bulunduğumuz mahal ve yerdeki stratejik durumumuz ve konjonktür neye müsaade ediyorsa, o günün hakkını vermek gerekiyor.

Unutmayın ki yarınlar bugünün bağrında gelişir.

Siz günün hakkını verme üzerine eğilin.

Yıllar önce Cenabı Hak İslamın anlatılması için bir ev açmayı lütfetmişti. O gün imkanımız sadece buna yetiyordu. O gün bir tane ev açtık dünyalar bizim oldu. Dünyanın en önemli işini yaptığını düşündük. Sonra ikinci, üçüncü ev nasip oldu. Sonra bir tane yurt açıldı, sonra yurtlar oldu, sonra okul fikri doğdu. Okullar oldu…

Unutmayın ki her bir iyilik bir diğerini doğurdu. Hani ‘her bir günahın içinden küfre giden bir yol vardır ya..’ Aynen öylede, her bir iyiliğin içinden de başka bir iyiliğe yol açıldı.

Dolayısıyla, istikbale yürürken günümüzün hakkı verilmeli. Allah size gelecek günlerin adımlarını, projelerini o yaptığınız güzelliklerin içinde ilham edecektir. El verir ki günün hakkını verin yeter…

Siz bütün gücünüzü ortaya koyarsanız, güçler üstü güçle takviye edilirsiniz. Yapılması gerekenleri şafaktan önce yaparsanız, Allah gücünüzün yetmediğini kendi iradesiyle, kudretiyle tamamlar. Sizin zaten İslamdan başka bir derdiniz yok. Derdiniz unutmayın. Derdi dünya olanın ise dünya kadar derdi olur…’’ diyor.

Evet, zannediyorum son cümle hali hazırdaki müslümanların durumunu çok net gösteriyor. Yanlış ticaret adımları, yanlış hamleler, gidilen cehennem için uydurulan fetvalara tabi olmak ve son noktada dünyanın derdinin içine düşerek koskoca bir ömrü heder etme süreci…

Rabbim masumları muhafaza etsin, bataklığa düşenleri ise tez vakit o gidilen çukurdan çıkarsın. Yanlış ticaret yapan her işadamına ve kocalarının haram yollarla ev, araba vs alması için zorlayan hanımlarına ise önce vicdan ve sonrasında ise en tezinden hayrhahlar ve hayrlı dostlar ihsan etsin. Amin.

Unsplash

Zamanınızı ve Enerjinizi %50 Artırmak İçin Kesilmesi Gereken 7 Şey

Ne yazık ki, birçok meselenin doğruluğunu bilsekte, iradi olarak yanlış yapmaya devam ediyor. Ve haliyle çoğu günümüz verimsiz olarak tamamlanıyor.

Malum, günümüzde bazı tekamüller için, zihinsel sağlığın ve refahın önemini anlamak günümüzün hızlı dünyasında dikkat arz ediyor.

Son yıllarda kişisel sağlığın bu yönlerine öncelik verme yönünde önemli bir değişim görüldü; öz bakım, önceliklendirme, farkındalık, sınırlar koyma ve karşılaştırmadan kaçınma gibi temalar ön plana çıktı.

Sosyal medya ve teknolojinin yükselişi bireylerde stres düzeylerinin ve yetersizlik duygularının artmasına katkıda bulundu. Bu, fiziksel, zihinsel ve duygusal refahı destekleyen kişisel bakım aktivitelerinin uygulanmasının gerekliliğinin altını çizdi. Stres yönetimi, zaman yönetimi, kişisel sınırlar gibi kavramlar yaşamda sağlıklı bir dengenin sağlanmasında önemli rol oynuyor.

Küresel salgın gibi son olaylar, kişisel bakım uygulamalarının önemini daha da vurguladı. Uzaktan çalışmanın yaygınlaşması ve ekran başında kalma süresinin artmasıyla birlikte, sınırları belirlemek ve farkındalık pratiği yapmak, günlük yaşamı etkili bir şekilde yönlendirmek için temel araçlar haline geldi.

Gelecekteki refah eğilimlerine bakıldığında, zihinsel sağlık farkındalığına ve kişisel bakım stratejilerine giderek daha fazla odaklanıldığı görülüyor. Teknolojideki yenilikler, enerji düzeylerini yönetmek için yeni yollar sunabilir; kişisel bakım uygulamalarını eğitim müfredatına ve işyeri politikalarına entegre etmek, bireylerin yaşamlarında bütünsel refahı desteklemek için daha yaygın hale gelebilir.

Tüm bu durumların hayat üzerindeki etkisine dikkate alan Yazar Carver, hayatı biraz daha basitleştirmeye yönelik deneyimlerinden yola çıkarak bir takım öneriler sunuyor. Bilinen şeyler olsada, tekrar paylaşmakta fayda görüyorum. Belki işe yarayabilir:

1. Geç saatlere kadar ayakta kalmaktan kaçının.

2. Yaptıklarınızla kim olduğunuzu kanıtlamayı bırakın.

3. Telefonla aşırı bağlantılı olmaktan kurtulun.

4. Rahatsız edilmemeyi seçin.

5. Kendinizi başkalarıyla karşılaştırmaktan kaçın.

6. Hızlı yaşam tarzından uzaklaşın.

7. Başkalarının ne düşündüğüne çok önem vermekten vazgeçin.

Yazar, bu alışkanlıkları bırakmanın kişiye önemli zaman ve enerji kazandıracağını vurguluyor. Küçük adımlarla başlayıp, her bir değişikliğin kişiye sağladığı faydaları görmelerini öneriyor.

Unsplash

Kime Ceza Verilmeli

Bir gece vaktiydi. Vakit geç olduğu için etrafta kimsecikler yoktu. Hazreti Ömer, Abdurrahman bin Avf ile birlikte sokağa çıkmıştı. Tek katlı, kü- çük bir evden, bir ses duydular. Hazreti Ömer, Abdurrahman bin Avfa sordu.

  • Ey Abdurrahman, bu evin kime ait olduğunu biliyor musun?

  • Bilmiyorum.

  • Burası Rebi'e bin Ümeyye'nin evidir. İçeride sarhoşlar var. İçmişler, bağırıp çağırıyorlar. Ne dersin girip bakalım mı? Gecenin bu saatinde kim bilir ne hâldedirler. Etrafa zarar vermeden, onları yakalayıp ceza verelim.

  • Avf, şaşkın şaşkın Hazreti Ömer'e baktı. Endişeli bir ses tonuyla,

    • Böyle yaparsak biz onlara değil, onlar bize ceza verir, dedi. Hazreti Ömer irkilerek, ‘Sen ne diyorsun’ dedi. Abdurrahman bin Avf (radıyallau anh) şöyle izah etti.

      Allah, "İnsanların gizli ayıplarını araştırmayınız!" buyuruyor. Biz ise gecenin bu saatinde, evin içindeki ayıpları araştırıp meydana çıkarmakla meşgulüz. Asıl cezalık işi biz yapıyoruz. Bunun üzerine Hazreti Ömer, doğru, ben hiç böyle düşünmemiştim. Haydi bir an önce buradan uzaklaşalım, dedi. Hızla oradan uzaklaşırken, Hazreti Ömer (radıyallau anh) kendi kendine söyle mırıldanıyordu.

      "Allah, insanları doğru düşünen dostlarından mahrum etmesin. Kimseyi de kendi kanaatinde 1srarcı etmesin."

Unsplash

Yazarların Günlük Rutinleri

Daha önce Manson’un günlük rutinler kitabına değinmiştik. Bu makalede ise bazı yazarların yazma rutinlerine değinilmiş…Sizinde dikkatinizi çekeceği üzere sabah vakti üretkenlik için çok büyük önem arz ediyor;

Henry Miller:

Sabahları yazı yazar, öğleden sonraları ise arkadaşlarıyla görüşür veya okur.

Haftada bir kütüphaneye giderek araştırma yapar.

Simone de Beauvoir:

Sabah 10'dan öğlene kadar yazar, sonra arkadaşlarıyla görüşür.

Akşamüstü 5'ten 9'a kadar tekrar yazar.

Ernest Hemingway:

Sabahın erken saatlerinde yazmaya başlar ve öğlene kadar devam eder.

Yazılarını ayakta yazar.

Don DeLillo:

Sabahları manuel daktiloyla yazar, ardından koşuya çıkar.

Öğleden sonra tekrar yazar.

Maya Angelou:

Sabahları yazar ve öğleden sonra yazdıklarını gözden geçirir.

Akşamları normal bir hayat sürmeye çalışır.

Ray Bradbury:

Tutkularının onu her gün daktiloya sürüklediğini belirtir.

Fahrenheit 451 kitabını UCLA'nın bodrum katında bir daktilo odasında yazmıştır.

E. B White:

Evdeki dikkat dağıtıcı unsurlara rağmen oturma odasında yazmayı tercih eder.

Susan Sontag:

Günde belirli saatlerde yazmayı ve okumayı planlar.

Yazılarını el yazısıyla yazar, sonra daktiloya geçirir ve sürekli düzeltir.

Anaïs Nin:

Sabahları hikayelerini, geceleri ise günlüklerini yazardı.

Kurt Vonnegut:

Güne erken başlar, sabahları yazar, öğleden sonraları ise yüzmeye gider.

Akşamları müzik dinler.

Unsplash

Küresel Gıda Krizi

Artan iklim değişikliği, jeopolitik çatışmalar, salgın, savaşlar, tedarik zinciri sorunları ve iş gücü kıtlığı gibi olayların karışımı ile gıda arzında sıkıntılar devam ediyor.

Bu zorluklar , şirketlerin dalgalı, kaotik koşullara uyum sağlarken gıda fiyatlarını ustaca artırdığı bir "gıda değişkenliği vergisine" yol açtı.

Şirketler, kakao, kahve ve hardal tohumu gibi temel bileşenlerdeki eksiklikleri, bulunabilirliği sağlamak için bunları dünya çapında tedarik ederek maskeliyor.

Şirketler ve üreticiler aynı zamanda çevresel değişimleri yönetmek ve olumsuz hava şartlarına rağmen gıda tedarikini sürdürmek için kapalı alanda çiftçilik ve stratejik ürün değişiklikleri gibi tarımsal uygulamalarda yenilikler yapıyor ve bunları uyarlıyor.

Enflasyon ve fiyat artışları bir ölçüde normalleştiğinden, tüketiciler artan maliyetler ile gıda üretimini etkileyen temel sorunlar arasında her zaman bağlantı kuramıyor.

Bu farkındalık eksikliği, mevcut uygulamaların sürdürülebilirliği veya bu küresel zorlukların kötüleşmesi halinde olası uzun vadeli etkiler konusunda kamuoyu baskısının veya endişesinin çok az olduğu anlamına geliyor.

Unsplash

2026’da Japonya'nın tamamı kadar elektirik tüketecek

Yapay zekanın enerji maliyetleri yükselmeye devam ediyor. Google aramaları ile karşılaştırıldığında, ChatGPT gibi büyük araçların sorgulamaları çok daha fazla enerji tüketiyor.

Bu durum, yapay zekanın enerji talebinin gelecekte önemli ölçüde artabileceğini göstermektedir.

  • Google'a göre, tek bir arama sorgusu yaklaşık 0,0003 kilovatsaat kullanıyor. Ortalama olarak, Google günde bu sorgulardan yaklaşık 9 milyarını yanıtlıyor. Bu, Google aramanın günde 2.700.000 kilowatt saat civarında bir şey tükettiği anlamına gelir. Bu, yılda 985.500.000 kilowatt saat veya bir terawatt saatin biraz altında toplam enerji tüketimine tekabül ediyor.

  • Bir ChatGPT sorgusu, bir Google arama sorgusundan yaklaşık 10 kat daha fazla enerji kullanır ve tüm Google aramalarını ChatGPT gibi bir model aracılığıyla yürütmek, Google aramanın bugün kullandığından 10 kat daha fazla enerji tüketir.

  • Model boyutundaki her 10 kat artış, onu çalıştırmak için gereken enerjiyi 2 kat artırıyor.

  • 2026 yılına gelindiğinde veri merkezlerinin elektrik talebi iki katına çıkacak ve küresel olarak Japonya'nın tamamı kadar elektrik tüketilecek.

Unsplash

Z kuşağı haberi nasıl tüketiyor?

Oxford’un Dijital Haber raporuna göre dünyanın dört bir yanında gençler haberlere daha az ilgi gösterdiği gibi, kısa videolar üzerinden dünyadan haberdar olmayı tercih ediyor.

Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün 2024 Dijital Haber Raporu yayınlandı. Rapora göre;

  • Birçok ülkede, özellikle Avrupa ve ABD dışında, Facebook kullanımıyla haber tüketimi azalırken özel mesajlaşma uygulamaları ile video ağları gibi alternatiflere olan güven artıyor. Facebook’taki haber tüketimi son bir yılda dünya genelinde yüzde 4 azaldı. Platformlar, üretken yapay zekâ ışığında stratejilerini ayarlıyor ve aynı zamanda değişen tüketici davranışlarının yanı sıra yanlış bilgilendirme ve diğer konularla ilgili artan düzenleyici endişeleri de yönlendiriyor. Özellikle Meta, Facebook, Instagram ve Threads’te haberlerin rolünü azaltmaya çalışıyor ve siyasi içeriğin algoritmik tanıtımını kısıtladı. Şirket ayrıca haber endüstrisine verdiği desteği azaltmakta, milyonlarca dolar değerindeki anlaşmaları yenilememekte ve bazı ülkelerde haber sekmesini kaldırıyor.

  • Çevrimiçi platformlarda haber kullanımı çeşitleniyor; on yıl önce iki sosyal medya platformu kullanılırken şimdi altı platformuna kadar erişim sağlanabiliyor.

  • YouTube, küresel örneklemin üçte biri tarafından haftalık olarak (%31) haber için kullanılırken, yaklaşık beşte biri (%21) WhatsApp’ı tercih ediyor. TikTok ise (%13) Twitter’ı (%10) geride bırakmış durumda.

  • Sosyal medya ve arama motorları gibi platformlar hala çevrimiçi haberlere ana giriş noktaları olarak öne çıkıyor. Katılımcıların sadece %22’si haber web sitelerini veya uygulamalarını ana haber kaynağı olarak tanımlıyor, ki bu oran 2018’e göre 10 puan azalmış durumda. Tüm pazarlar genelinde, arama ve toplayıcıların birlikte ele alındığında (%33), sosyal medya (%29) ve doğrudan erişimden (%22) daha önemli bir haber geçidi olduğunu belirtmek önemli. Mobil uyarıların büyük bir kısmı da (%9) toplayıcılar ve portallar tarafından oluşturulmakta ve bir sonraki adımın ne olabileceğine dair endişeleri artırmaktadır.

Unsplash

Sürekli Meslek Değiştiriliyor… Ya Sen?

İşin ve kariyerin doğası 2000'li yılların başından bu yana çarpıcı biçimde değişti. Daha fazla esneklik ve çevrimiçi fırsatlar işin yapısını ve amacını yeniden şekillendirdi. Buna ek olarak, artık pek çok kişi tek bir kariyere yönelmek yerine düzenli olarak meslek değiştiriyor; tutku ve tatmini finansal güvenceden daha ön planda tutuyor.

The Squiggly Career'ın yazarları Helen Tupper ve Sarah Ellis, bu yeni ortamda ilerlemek için çalışanların beş temel yetenekten yararlanması gerektiğini söylüyor: Farklı yetenekler, güçlü değerler, özgüven, etkili ağ oluşturma ve öngörü.

Bu beş çıkarımda ikisine değinelim:

  • Kariyerin doğası neden değişti?

  • Çalışanlar bu değişiklikleri yönlendirmek için beş kritik yeteneği nasıl uygulayabilir?

Kariyerler Nasıl Değişti?

Tupper ve Ellis, işçilerin aşağıdaki değişiklikler nedeniyle giderek daha fazla doğrusal olmayan kariyer yolları izlediğini açıklıyor:

  • Yaptığımız işin türü. Otomasyonu artıran teknolojik gelişmeler nedeniyle işçiler artık çeşitli görevleri üstlenmek ve çeşitli beceriler geliştirmek zorunda; şirketler rekabetçi kalabilmek için geliştikçe uyum sağlayabilmelidirler; ve hızlı değişimin altüst ettiği kurumsal uzun ömürlülüğe ve geleneksel kariyer basamaklarına artık güvenemezler.

  • Biz nasıl çalışırız. Dokuzdan beşe kadar çalışma sayısı azalıp uzaktan çalışma ve esnek programlar arttıkça, çalışanların hedefler belirlemesi ve daha az yönetimsel rehberlikle zaman ayırması gerekiyor.

  • Çalışmamızın nedeni. Artık daha uzun süre yaşayan ve çalışan çalışanlar, finansal istikrar yerine işlerinde tutku ve tatmini ön planda tutuyor.

Doğrusal olmayan kariyer yollarında ilerlemek için çalışanların benzersiz yeteneklerinden, temel değerlerinden, özgüvenlerinden, ağ kurma yeteneklerinden ve öngörülerinden yararlanmaları gerekir.

Beceri 1: Yetenekler

Doğrusal olmayan kariyerlerde çalışanların ihtiyaç duyduğu ilk temel yetenek, farklı yeteneklerdir; yani en iyi oldukları ve sevdikleri şeylerdir. Bu güçlü yönleri tespit edip bunlardan yararlanan çalışanlar daha mutlu, daha üretken oluyor ve bağımsız olarak etkili kararlar alabiliyor.

Farklı Yeteneklerinizi Belirleyin

Benzersiz yeteneklerinizi belirlemek için:

  • 15-20 güçlü yönü listeleyin.

  • Doğal yeteneklerinizi listeleyin; ardından üç kişiden sizi birkaç kelimeyle tanımlamalarını ve her birini açıklamalarını isteyin.

  • Öğrendiğiniz güçlü yönleri listeleyin (iş ve kişisel yaşamınızda kullandığınız sorumlulukları ve becerileri göz önünde bulundurun).

  • Daha fazla keşfetmek istediğiniz altı olağanüstü gücü seçin. Her birini aşağıdakilere göre 1'den 10'a kadar sıralayın:

    • Bunu kullanarak başarınız?

    • Ne sıklıkla kullanıyorsunuz?

    • Başkaları tarafından ne kadar görünür olduğunuz?

    • Bunu kullanmak seni ne kadar mutlu ediyor?

  • Her gücün puanını toplayın. En yüksek puanı alan güçlü yönleriniz, özellikle mutlulukta, farklı yeteneklerinizdir.

Farklı Yeteneklerinizden Yararlanın

Farklı yeteneklerinizden yararlanmak için:

  • Zamanınızın çoğunu onları geliştirmeye ayırın.

  • Bu yetenekleri mevcut rolünüzde nasıl kullandığınızı değerlendirin; bunlara anlamlı bir şekilde dokunmuyorsanız iş değiştirmeyi düşünün.

  • Bu yetenekleri geliştirmek için örneğin gönüllülük yoluyla başka fırsatlar arayın.

Hayatınızı Tasarlamak'ta da Bill Burnett ve Dave Evans , kendinizi ortaya koyarak sürekli olarak yeni fırsatlar aramanın önemini yineliyor.’’ - Shortform

Unsplash

Unsplash

Unsplash

Haftanın Yapay Zeka ve Teknoloji Manşetleri


İşinize Yarayacak Yapay Zeka Araçaları

Reporfy: Güzel raporları zahmetsizce tasarlayın ve paylaşın ve bunların etrafında sohbete katılın

MyMemo: Dijital bilgilerinizi sorunsuz bir şekilde düzenlemek, analiz etmek ve almak için yapay zekanın gücünden yararlanın.

Plan Quest: Hedeflerinizi vizyonlamak, uygulamak ve yansıtmak için kapsamlı bir araç seti sunar.

Tegon: Mühendislik ekipleri için açık kaynaklı sorun izleme aracı. 

Alternate Ending

FİLM

Zannediyorum izlemeyeniniz yoktur. Yinede tekrarında belki tefekkür için bir fayda olur diye yeniden paylaşmak istedim.

Bilindiği üzere Ron Fricke'nin 1992 yapımı belgesel filmi "Baraka", sinema tarihinin en etkileyici belgesellerinden biri olarak kabul edilir. Adını Arapça'da "nefes" veya "hayatın özü" anlamına gelen kelimeden alan film, izleyiciyi dünya genelindeki kültürler, doğa ve insan yaşamı üzerine derin bir düşünce yolculuğuna çıkarıyor.

Diyalog içermeyen bu filmin görsel ve işitsel bir şölen sunarak izleyiciyi derin düşüncelere sevk ettiğini ifade edebilirim.

Doğanın ihtişamından insan yapımı mimari harikalara, dini ritüellerden modern yaşamın karmaşasına kadar geniş bir yelpazede sunulan sahneler, insanlığın ve gezegenimizin çeşitliliğini gözler önüne seriyor.

Film ayrıca, yüzeyde basit görünen ancak derinlemesine incelendiğinde karmaşık temalar da içeriyor:

İnsan ve Doğa İlişkisi: İnsanın doğayla olan bağlantısını ve aynı zamanda ona verdiği zararı ustaca gösteriyor.

Spiritüellik: Dünyanın dört bir yanından dini ve spiritüel pratikler, insanlığın manevi arayışını vurguluyor.

Modernite ve Gelenek: Film, geleneksel yaşam tarzları ile modern dünyanın çarpıcı kontrastını sunuyor.

Zaman ve Değişim: Hızlandırılmış çekimler, zamanın akışını ve dünyanın sürekli değişimini gösteriyor.

Birçok şey daha eklenebilir. Tekrar bir fırsat vermekte fayda var.


Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Bültene sponsor olabilir veya abone olarak destek verebilirsiniz

TÜM BÜLTENLER İÇİN TIKLAYIN

Önceki
Önceki

‘‘Orta Parmak Din Parmağıdır’’

Sonraki
Sonraki

Özgürlüğe Giden Köprü: Örnekler