‘‘Cevabı olmayan sorular sormayın, hoşunuza gitmeyebilir”

Unsplash

Abdullah B. Mübarek’in aktardığı bu vakaya ilk olarak zannediyorum A. Ünal’ın Külli Kaideler kitabında denk gelmiştim. Çok fazla yerde olmadığını fark ettiğim için blog’a da koymak istedim. İbretlik bir hikaye olduğu gibi, tefekkür ve ders çıkarılabilecek birçok nokta var. Ve kadının sorulara verdiği her cevap için ayrı ayrı bir psikoanaliz dahi yapılabilir. Bu analizi ehline havala edip, vakayı aşağıya ekliyorum:

&&&

''Bunca yıllık hayatımda, beni hayrete düşüren bir olayı hiç unutamam.

Bir sene Hacca gitmek üzere yola çıkmıştım. Akşam saati, ortalık kararmaya başlamış, çölde yol alırken, kimsesiz, yapayalnız, yorgun bir kadına rastladım.

Yanına yaklaşıp, selâm verdim.

“Esselâmü aleykum” dedim.

Kadın, başını kaldırdı; ama ve aleykümüsselam demedi.

Yasin suresinin 58. ayeti ile cevap verdi:

''Selâmun kavlen min rabbin rahîm(in)''

Buralarda ne işin var? Dedim.

Zümer suresinin 36. ayetini okudu.

“Allah kimin yolunu şaşırtırsa, ona yol gösterici bulunmaz”

Anladım ki yolunu şaşırmış bu kadın.

Tekrar sordum;

Maksadın hangi yöne yolculuk etmektir?

Bana; İsra suresinin ilk ayetini okudu;

Anladım ki Hac’dan dönmüş, Kudüs’e gidiyor.

Kaç gündür buralardasın? Dedim.

Meryem suresinin 10 ayetiyle cevapladı;

“Üç günden beri yolumu kaybettim”

Peki, yanında yiyecek içecek bir şeyler var mı? Ne yer ne içersin? Dedim.

Şuara suresinin 79. ayetini okudu.

“Beni yediren, içiren O’dur.”

Anladım ki bu kadın, tasavvuf ehli, peki suyun var mı? Nasıl abdest alıyorsun dedim.

“Yanınızda su olmadığı zaman, toprakla teyemmüm edin” ayetini okudu.

Teyemmüm ile abdest alıp namaz kılıyor.

Senin karnın açtır. Yanımda fazla ekmeğim var. Sana vermek isterim, dedim.

Kadın, “Tuttuğunuz oruçları akşama kadar devam ettirin.” Ayetini okudu.

Anladım ki oruç tutuyor. Şimdi Ramazan değil, bu ne orucudur? Dedim.

“Kim nafile ibadet ederse Allah mutlak mükâfatını verir” ayetini okudu.

Hep ayetle konuşuyor. Benim gibi neden konuşmuyorsun? Her sorulanı Kur’an ayetiyle cevaplıyorsun? Dedim.

Kâf suresinin 18. ayetiyle cevapladı.

“Bir insanın ağzından çıkan her kelimeyi Allah’ın vazifeli melekleri derhal kaydederler”

Yani hata ederim, boş konuşurum endişesiyle, dünya kelâmı konuşmuyor, hep Kur’an’la konuşuyor.

Sordum, kimin nesisin? Kocan var mı? Kimsen var mı?

Şu ayeti okudu;

“Üzerine düşmeyen suali sorma, Allah’ın verdiği göz, kulak, yaptıkları her şeyden hesaba çekilecektir.”

Manasına gelen ayetle cevapladı.

Ben de özür diledim, af edersiniz, dedim.

“Allah sizi af eder” ayetini söyledi.

Peki gel seni, deveme bindirip, kaybettiğin kafilene yetiştireyim, dedim.

“Bir insan nasıl bir iyilik yaparsa, mutlak karşılığını görür” dedi.

Memnun kalacağını tahmin ettim. Devemi çökerttim. Haydi bin dedim. Deveye binerken;

“Ey Habibim! Yabancı erkeklere söyle, gözlerini haramdan korusunlar” ayetini okuyarak, bana ikaz verdi.

Ve deveye binerken elbisesinin ucu yırtıldı.

“Bir insanın başına ne gelirse, kendindendir” ayetini okudu.

Abdullah b. Mübarek diyor ki; Devenin yularını aldım, yüksek sesle şiir okuyarak, yürümeye başladım.

Kadın, Lokman suresinin 19. ayetini okudu:

“Yürüyüşünü itidalli yap, sesini fazla yükseltme, rastgele şiir, şarkı söyleme, seslerin en çirkini eşşek sesidir” ayetiyle beni susturdu.

Ben de bu defa güzel edebi şiirler okumaya başladım.

Hemen;

“Kur’an varken onu niçin okumuyorsun” dedi.

Böyle yaşlı bir kadının, Kur’an’ı ruhuna sindirmiş olmasına, manasına vakıf olarak ezberlemiş olmasına şaşırıp kaldım. Seni tebrik ederim. Dedim.

“Bu işi akıl sahipleri düşünür” dedi.

Tekrar, senin erkeğin var mı? Dedim.

”Ey Mü’minler! Cevabı olmayan sorular sormayın, hoşunuza gitmeyebilir” ayetini okudu.

Nihayet bir kafileye yetiştik. Kimsen varmı dedim.

''Mal ve çocuklar, dünya hayatının süsüdür..'' ayetini okudu.

Anladım ki bu kafilede çocukları var.

Peki, çocukların ne iş yapar dedim?

''Yıldızlarla da insanlar yollarını bulurlar.'' ayetini okudum.

Anladım ki çocuklar kılavuzluk yapıyor.

İsimleri nedir dedim?

İbrahim, Musa ve Yahya peygamberlerin isimlerinin geçtiği ayetleri okudu.

Anladım ki, çocukların isimleri de İbrahim, Musa ve Yahya diyor. Bende seslendim, 3 genç delikanlı geldi. Hepside pırıl pırıl gençlerdi.

Annelerini çocuklarına teslim ettim. Kadın hemen cebinden para çıkardı.

“Hangi rızık temiz ve güzel ise ondan alın” ayetiyle çocuklarına talimat verdi.

Ve sonrasında yiyecekler geldi, sofra kuruldu. Yemeye başladılar, benide buyur ettiler.

Ben de çocuklara dönerek; Annenizin bu hali nedir? Kur’an’dan başka bir şey konuşmuyor, bunun hikmetini söylemeden sofranızdan bir lokma dahi almam, dedim.

Çocuklar şöyle dediler;

Annemiz, belki hatalı ve lüzumsuz bir laf sarf ederim endişesiyle çok korkuyor, bunun için hep Kur’an ayetleriyle konuşuyor, bunu yaklaşık 40 yıldır böyle yapıyor, dediler.

Abdullah b. Mübarek, ben hayret ettim, şaşırdım kaldım. Bir insan bu kadar Kur’an’a nasıl vakıf olabilir, yanlarında ben de 40 yıl kalsam, hep Kur’an ayetleri dinleyecektim. Müsaade isteyip, ayrıldım...''

(Abdullah Bin Mübarek)

Önceki
Önceki

Üçüncü Dünya Savaşı Çıkar ve Nükleer Bomba Atılırsa Neler Yapılmalı?

Sonraki
Sonraki

Dijital Beyin Sistemi Nasıl Oluşturulmalı?