Sistemin Kölesi Olmadı, Zengin Oldu!

Biliyorsunuz, başarı hikayeleri biraz içerisinde romantizm de barındırır. Bazen gerçeklerden koparır ve olmayacak veya az kişiye olabilecek şeyleri herkesin yapabileceğine inandırmaya çalışırlar.

Oysa ki, bu dünyada herkes zengin olmayacak. Sistemin yaratımı gereği, bir grup zengin olacak, bir grup orta halli olacak, bir grupta fakir olacak. Süreç böyle işliyor ve böyle olmaya devam edecek.

Zaten böyle olmayacak olsaydı, yani herkes zengin olacak olsaydı, zekat diye bir emir farz olmazdı. Demek ki, zengin olan zenginliğini kendinden bilmeyecek. Yaratımsal süreçte ona zenginlik nasip olursa, bilmesi gereken tek şey, ona fakirlere zekat vermesi için Allah tarafından gönderilen bir lütuf-emanet var.

Eğer o lütfun kadrini bilir, zenginliği kendinden bilmez, emanet olarak görür, fakirin hakkını verir ise süreç farklı işleyecektir. (Bu arada fakirin hakkı sadece -fakir sadakası- değildir. Onun hakkı onu tutup kaldırmaktır, iş sahibi yapmaktır, işine ortak olarak destek vermektir, onun zenginleşmesine yardım etmektir vs.)

Kısacası zengin o zenginliğin ona neden verildiğini fark eder ve ona göre bir hayat yaşarsa, hayatta onun için çok daha enfes ilerleyecektir.

Yok, meseleyi ‘‘ben çalıştım, ben kazandım’’ kibri ile ele alır ve kendi hak etmiş gibi zengin bir hayat yaşarsa, sonları genellikle (misal) 1924-1940-1950-1960 vs.. arasındaki ilk 100’de olan şirketlerin sonuna benzer.

Milyar dolarlık şirketler olursunuz, 10 yıl, 20 yıl vs. tepede kalırsınız, ama bir rüzgar eser ve ortadan yok olursunuz. Nitekim, 2000 öncesindeki sıralamaya bakın. O milyar dolarlık batmayacak denilen profesyonel şirketlerin yüzde 90’ı şimdilerde ortada yok dense yeridir. Önümüzdeki dönemde de Amazon’un, Netflix’in, Ebay’ın vs. olmayacağı gibi.

Zengin-fakir dengesi çok büyük bir stratejik imtihan sürecidir. Ve bu şirketlerin şu an insanlığa yaptıkları hatalar, ahlar haddi aştı.

Bu gerçekleri bilerek yaşamayı herkese tavsiye ediyorum. O zaman daha kolay strateji belirliyor ve ona göre hamleler yapıyorsunuz. Zengin olduğunuza sevinmiyor, fakir olduğunuza üzülmüyorsunuz. Yaşam felsefenizi, ‘çalışmak, rızık için değil Allah için olmalı’ düşüncesi ile ele alıyorsunuz.

Bu hikayeye gelince, buradaki yöntemi birçok kişi uygulayabilir. Günümüzün yapılabilecek en basit yöntemlerinden biridir.

Hikaye KFC’nin kurucusu Colonel Harland Sanders’in bilinen hikayesi. Kendisi defalarca düşmesine rağmen kalkmayı başarmış ve hayallerine ulaşmış başarılı biriydi.

Colonel Harland David Sanders, 1890’da Indiana’da dünyaya geldi. 5 yaşında babasını kaybeden Sanders, annesinin çalışmak zorunda kalması üzerine 5 yaşında kardeşlerine bakmak zorunda kaldı.

KFC’nin temellerini atan aşçılık yeteneği, kardeşlerine yemek pişirmesiyle başladı. 10 yaşında çalışmaya başlayan Sanders, 16 yaşında okulu bıraktı ve 17 yaşına geldiğinde dört farklı işten çıkarılmıştı. Annesinin evlenmesi üzerine üvey babasıyla anlaşamadığı için evden kaçtı ve kimliğinde doğum tarihini değiştirerek Amerikan ordusuna katıldı.

Ancak bir süre sonra ordudan terhis edildi.

Colonel Sanders, 18 yaşında Josephine King ile evlendi. 22 yaşına kadar trenlerde kondüktörlük yaptı ancak oradan kovulması üzerine karısı, çocuklarını da alarak onu terk etti.

Colonel ile Josephine’in üç çocuğu olmuştu ancak oğlu uzun süre yaşayamadı. Colonel çok zor günler geçirmeye başlamıştı.

Uzun yıllar pek çok farklı işte çalıştı fakat başarılı olamadı Sanders, bu başarısızlıkları yüzünden intihar etmeyi düşünmüştü. Bunları düşünürken, kendisinin bir konuda yetenekli olduğunu hatırladı: yemek yapmak!

Bunun üzerine, bir dükkan açmaya karar verdi.

Tennessee yakınlarındaki Corbin şehrinde bir benzin istasyonunda açtığı ilk KFC dükkanında, kendi özel sosuyla kızarmış tavuk satmaya başlayan Sanders’ın menüleri kısa sürede müşteriler tarafından çok sevildi.

Bunun üzerine, müşterilerine daha iyi hizmet verebilmek için benzin istasyonunun karşısında bir motel açtı. Ünü kısa sürede tüm eyalete yayılan Sanders’a Kentucky valisi, “Albay” lakabını verdi.

Colonel Sanders’ın bu başarısı da uzun sürmedi. Sanders’ın hizmet verdiği, herkesin uğrak noktası olan yol, yeni yapılan bir otoban yüzünden kullanılmaz hale geldi ve Sanders battı.

Sanders’ın müşterileri azaldı ve en sonunda borçlarını ödeyebilmek için her şeyini satmak zorunda kaldı. 66 yaşında, parasız kalmıştı.

  • Yani yokluk sadece Müslümanlara gelmiyor. Kurban psikolojisinden, dramdan çıkmak mücadele etmek gerekiyor. Çok iyi para kazansanız, lüks bir hayatınız olabilir. Ama Avrupa’da, Amerika’da da olsanız günü geldiğinde 66 yaşında parasız kalınabilir ve yokluk hali herkese yapışabilir. (İhtimal şu an ki 50 yaş üstü nesilde yakın zamanda bu acı gerçekle karşılaşacak)

Sanders, tekrar tavuklarını satacak bir bayi arayışına girer. Arabasıyla Amerika’daki 1008 restorandan ret cevabı alan Sanders, gittiği 1009. Restorana teklifini kabul ettirmeyi başarır.

  • İşte hikayedeki ana nokta burası. Evet 1009 kez.

  • Allah’ın bu insanı zenginleştirmesindeki belki de görünmeyen en büyük hikmetlerden birisi bu olsa gerek. Çünkü buradaki ana nokta, adam (farkında olmadan) Allah’a savaş açmamak için mücade ediyor, direniyor. Yani 20-30 insana gittiğinde, olmadı deyip vazgeçmiyor. Hemen gidip bir tefeciden, kalpazandan veya bankadan kredi çekip Allah ile savaşmıyor. Veya sisteme odun taşımıyor. Zalimelere destek vermiyor. Evet adamın İslam inancı yok. Ayrı bir mesele. Ama mümine ait olan bir müminlik sıfatı ile hareket ediyor.

  • Yapay olmayan, hakkıyla büyüyen şirketlere baktığımda bir çoğunda bu durumu görüyorum. Kafir olsun, Müslüman olsun fark etmiyor. Klasik zenginlikten daha farklı konumlara gelenlerin hayat hikayelerinin bir yerinde muhakkak büyük birkaç müminlik sıfatı var ve diğerlerinden fazla sayıda.

  • Diğer yandan Allah’a savaş açan ve 40-50 yıldır ticaret yapan insanların şu an ki durumlarına baktığınızda ise şu durumu görüyorsunuz: Hiçbirinin bu adam ve benzerlerinin pozisyonuna gelme ihtimali yok. En iyisi öldüğünde 100-200 milyon dolarla ölebilir…Ki, o kişilerde milyonda 1, 2 kişi. (İspatı çok basit: Çevrenizde 1970-2019 arasında banka ile çalışıp ölenlerin son haline bakabilirsiniz. Büyük çoğunluğu ya borç içinde öldü, ya birşey olamadan öldü ya da şu an borç bataklığında. Ve orada kalmaya ne yazık ki devam edecekler. Birleri iki olmayacak. (Ayrıca milyon dolarlık şirketlerinde açık saha bilgilerini inceleyebilirsiniz. Çoğusu yapay. (Tesla, Uber vs. Üzücü ama gerçek bu.)

  • Bu pes etmemenin örneğini Musk’ın hayatında görebilirsiniz, Jack Ma’nın hayatında da. Hatta Starbucks’in yükseliş aşamasında da yine bir sermaye ortaklığı (Bill Gates destek veriyor) görürsünüz.

  • Veya Eren Bali’nin kurduğu Udemy’de de bunu görebilirsiniz. Türkiye’de 200 küsür, ABD’de 200 küsür yatırımcının peşinde koşuyor ve buluyor. Yani hemen gidip bankanın veya sistemin kölesi olmuyor. Allah’ta Eren Bali’yi tutup kaldırıyor. Veya Whatsapp…vs. Birçoğunun kuruluş aşamasında hep müminlik sıfatları görüyorsunuz. Ama sonrasında bunlara ihanet etmeleri ise işin rengini değiştiriyor. O da ayrı bir hikaye.

KFC’ye geri dönecek olursak, Sanders sonunda tarifini müşterilerle buluşturacak uygun başlangıç noktasını bulmuştu.

Sattığı tavuk başına komisyon alan Sanders’ın kızarmış tavukları yine müşteriler tarafından çok sevildi. Siparişler sürekli artıyordu ve Sanders, ABD’nin dört bir yanındaki yüzlerce restorana Franchise verdi.

Hayatının bolluk zamanları, geç de olsa başlamıştı.

KFC’nin bir efsane haline gelmesiyle birlikte, Albay Sanders, şirketin resmi yüzü olarak kalması şartıyla, şirketini 2 milyon dolara John Brown Jr.’a sattı.

Şirketin resmi yüzü olarak kaldığı için de her yıl kendisine 250.000 dolar ödeme yapılacaktı.

90 yaşında hayata gözlerini yuman Albay Sanders’ın, yaşadığı onca sıkıntıya rağmen geride bıraktığı KFC, şimdi 115 ülkede, 19.000’den fazla noktada hizmet veren, dünyanın en çok sevilen fast-food markalarından biri.

  • Son olarak, KFC’de er veya geç batacaktır. Ya da şu an ki konumundan çok çok aşağılara inecektir. İnsanların sağlığı ile oynayan şirketlerin günü geldiğinde ahı yerde kalmayacaktır. Bir anlamda Sanders şirketi doğru zamanda satmış olabilir. İhtimal şirketi satmadan önce tavuklar insanlar bu kadar hasta etmiyordu. Ya da ediyordu bilemiyoruz. Ama şu an için gerçek olan şu ki, şimdiki tavuklar gerçek tavuk değil.

(RAP- Ceotudent)

Önceki
Önceki

‘‘Müslümanlar Gençler Ateist Oluyor!’’

Sonraki
Sonraki

Bir Siyasal İslamcının Yaptığı İbretlik Tefekkür!