Ashab-ı Kehf’ten birkaç mesaj: Bazen kaçmak, bazen uyku, bazen de saklanıp beklemek gerek

kitapbilgisayar.jpeg

Kehf Suresinde;

Ashab-ı Kehf kıssası,

Hz. Musa kıssası,

İki bahçe sahibinin kıssası,

Hızır aleyhisselam kıssası,

Ve Zülkarneyn kıssaları yer alıyor.

Her birerinin günümüze bakan birçok stratejik yanı mevcut olduğu için şimdilik Kehf ehline dair bazı bilgileri sizlerle de paylaşmak istedik.

Kehf Suresi'ndeki ayetlerin işaretlerinde; Günümüzde maddeci/materyalist/kapitalist/zalim bakış açısı hiçe sayılmakta ve gerçek güç sahibinin Allah olduğu vurgulanmaktadır.

“Zafer, maddece, sayıca çok olanda değil yardımcısı Allah olan tarafındadır.” sözü surenin birçok yerinde işlenmiştir. Bu bakımdan surenin, o zamanlar zayıf durumda olan Müslüman gruba da müşrikler karşısında asıl güçlü olan tarafın kendileri olduğunu hatırlatan teselli edici bir yönü vardır.

Surenin diğer bir özelliği de birçok zamana hitap eden stratejik yönlerinin olması.

DUA STRATEJİSİ

“Hani o gençler mağaraya sığınmışlardı da, ‘Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.' demişlerdi.”(Kehf, 10)

Ashab-ı Kehf ehli, çok güçlü olan kendince tanrıcılık oynayan bir diktatör karşısında hiçbir makam, mevki gözetmeden, ona karşı meydan okumuş, korkmamış ve yüce Yaratıcı olan Allah'tan medet istemiş, umutlarını yalnızca ona bağlamışlardı.

Ancak ilk planda dua/eylem ardından, tekrar dua ile Rabblerinden kendilerini muvaffak etmesi için yardım istemişlerdi.

Bir kişi veya topluluk için ilk nokta da her zerre ile olan tam bir teslimiyet, sebeplerin yerine getirilmesinde bile yine Allah'a olan sonsuz bağlılık, o kişi ve topluluk için önemli bir geçiş kolaylığı sağlayacaktır. Bilinmeli ki, Allah istemezse biz o işi gerçekleştiremeyiz. Unutulmamalı ki, metafizik alemde kaybeden, maddi alemde muvaffak olamayacaktır.

UYKU

“Yaşamı değerli olanın uykusu da değerli olur” hakikatince Ashab-ı Kehf'in uykusu da bu cinstendi. Onların uykusu yüzyıllar boyunca ibret nazarıyla bakan her bir göz için bir “uyanma, bilinçlenme” etkisi oluşturdu.

Bir anlamda önceden yapmış oldukları büyük meydan/fetih okuma hamlesinin ardından uykuları onlara, dış dünya da terakki ve tekamül süreci yaşanmasına aracılık etti.

Bazı dönemlerde doğru yola getirebilmek adına çok uzun fiili mücadele verir, yorgun düşebilir, ancak buna rağmen görüntüde zafer kazanamayabiliriz. Bazen fiili davranışların işleri çözüme kavuşturamadığı zamanlar da olabilir.

O zamanlarda bilinmesi gereken en önemli nokta şu ki; vakit, zaman ve akış o anın gelmesine hazır olmadığı için, dua, fiil vs... gibi birçok plan ile birlikte beklenme stratejisine geçilmeli. Nasıl ki, İstanbul'un fetihi Fatih'e nasip edildi ama Roma'nın fethi ona bırakılmadı ve beklenmesi gerekiyordu... Aynen öyle de her an, her zaman, her mekanında kendine göre hamle, strateji, uyku, akış vs... gibi birçok stratejilerinin olması gerekiyor

Bazen fiili olarak bazı durumları düzeltmek için elimizden hiç bir şey gelmez ve mağaramıza sığınmak zorunda kalabiliriz, işte o durumlardaki bekleme;

'Yani okuma, eksikleri tamamlama, şimdiyi ve geleceği planlama, kişisel zaafları tamir etme, ruhsal yolculuklar deneyimleme, metafiziksel istihbari çalışmalar yapma vs... gibi birçok ön hazırlığın yapılması gerekiyor.

En basitinden hiç olmazsa, kalbi tefekkürle dahi olsa vakti boş geçirmeden her zerre anı tekamül için kullanmak gerekiyor.

ZULME MEYDAN OKUMA

Ashab-ı Kehf, bir avuç insandan oluşmasına rağmen dönemin en güçlü zalimine baş kaldırıp 'benim Rabbim yeri ve göğü yaratandır' diye çıkmış, neticesinde de Allah'ın koruması altına girmişlerdir. Eğer inananlar kuran, sünnet, icma, kıyas... yani gerçek anlamda hak üzere yaşıyorlarsa, şuna emin olsunlar ki Allah onlara sahip çıkacak birilerini muhakkak vesile edecek, ve terakkisine hizmet ettirecektir.

Ayrıca, Allah, Kehf ehlinin imanından sonra hidayetlerini arttırdığını bize bildirmektedir. Demek ki Allah için yaptığımız her eylemde hidayetimiz artar. Buna benzer bir durum bir hadis-i kutside şöyle geçmektedir:

“… Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum…” (Buhârî, Rikak 38.)

Allah'a olan bağımızı ne kadar arttırırsak, O da bizi o kadar doğru yola iletir ve o yolda sabit kılar. Mevzu, arınmış olup saf ve temiz bir şekilde o yolda gayret etmek...Ki, bu bir avuç insanın en belirgin özelliklerinden birisi zulmün yer aldığı bir olaya sessiz kalmamaları ve bir köşeye çekilip susmamalarıdır.

Ancak görüldüğü üzere bu baş kaldırış birtakım katlanılması gereken zorlukları da beraberinde getirmektedir. Ashab-ı Kehf, yaptığı baş kaldırışın neticesinde mağaraya sığınmak zorunda kalmıştır, yani eğer böyle bir işe girişmeyip diktatöre karşı durmasalar, belki de çok daha rahat bir yaşamları olacaktı ama böyle olsaydı da bunun neticesinde bugün onların adını hiç kimse anmayacak, tarihin tozlu sayfalarında silinip gideceklerdi.

Eğer bu asrın masumları, onlar gibi Allah'ın rızasını gözeterek tarihe; İnsanlık, hoşgörü ve gerçek İslam adına;

'Zayıf, güçsüz ve sahipsizlerdi ama korkmadılar,

Yılmadılar,

Zulm yıllarca sürmüş olmasına rağmen yine de geri adım atmadılar,

pes etmediler,

ve Allah yolundan dönmediler' dedirtmek istiyorlarsa, bilinmeli ki, o yolda gayret edildiğinde Allah o masumlarla her daim beraber olmaktadır ve tarih örneklerle bizlere bunu anlatmaktadır. Evet, bu masumların ölenleri şehit olacak ve gelecek nesillere anlatılacak, vizyonlarda milyonlar tarafından izlenen kahramanlar olacak ve kendilerini mezarlarından seyrederlerken ruhları ise irşad tebliğe devam edeceklerdir.

Yaşayanları ise o çekilen çilelerin açtığı girizgahtan arınmış bir şekilde hak yolda irşad'a devam edecek ve insanlığa büyük bir huzur gelmesine adın bir omuz da onlar verip ahiretlerini kazanmış olacaklardır.

Nitekim, hak yolda olupta; Zalime, yalana, gıybete,

haksızlıklara, hırsızlığa,

kardeşinin malına göz dikenlere,

makam peşinde koşanlara,

liderine oyun yapanlara, hainlere,

Ve hak yeme gibi zalimliklerin olduğu her yerdeki anlayışa karşı, Ashab-ı Kehf ehli gibi sağlam durup meydan okuyanlara, Rabblerinin nasıl bir zafer verdiğini hep birlikte izleyeceğiz. O içte kalmış köhnemiş zihniyetinde çürüyüp gittiğine şahitlik edeceğiz. Eğer o yobaz zihniyetin içerisindeysek Allah helak etmeden bizlere rahmet etsin, bizleri arındırsın. Zira o yok edilişten kaçış çok zor. Şunda bile bazıları için bu durumu ibretle seyrediyoruz.

SADIK DOSTLAR: ONLAR OLMADAN YARIM KALIRSINIZ

“Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görseydin, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.” (Kehf Suresi, 18.ayet)

Kehf Suresi'nde övülen bir grup gençle beraber ismi anılan bir canlı daha vardır: mağaranın dışında bekleyen köpekleri. Sembol'deki karşılığı da açıktır.

Bu köpeğin görünürde yaptığı tek iş mağara dışında yatmaktı, belki de ancak sadakati ve salihlerle beraber bulunması sebebiyle Allah onu asırlarca okunan bir kitabın ayetinde zikretmektedir. Allah, amellerimizin küçüklüğüne değil onları yaparken ki heyecanımıza bakar. Köpek de küçük bir amel işlemiş görünüyordu fakat Allah, onu yüceltti. Bunun bir sebebi de salihlerle beraber olmasıdır.

Bu nokta ile ilgili birçok şey söylenebilir, zira tarih sadık dostların vefalarının sayesinde yazılmıştır.

Bu durum savaşlarda, ilim eğitimi veren alimlerin yanında vefalı talebelerle de, kaliteli işadamlarının kurduğu sistemin içindeki vefalı dost ve kadrolar birçok kez bizlere kendini göstermiştir.

Nitekim, bugünde zulme uğrayanların en çok karşılaştığı sahnelerden biri, Masumlara ve zorda kalmışlara unutulmayacak şekilde sahip çıkan vefalı dostlar ile onlara arkadan vuran dost görünümlü.... Neyse geçelim...

TEMİZ VE HELAL YEYİN

“… Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin…” (Kehf Suresi, 19.ayet)

Temiz, helal ve sağlıklı beslenme ile ilgili onlarca makale yazdığımız ve hala yazmaya devam ettiğimiz için bu kısmı fazla uzatmak istemiyorum. Ancak hafif değinmek gerekirse, bu surede de görüyoruz ki, birçok olayın anlatıldığı bir kıssa olmasına rağmen, hiç tahmin etmeyeceğimiz bir konunun bir anda karşımıza çıktığımıza görüyor ve kainatın sahibinin buraya da yine yiyecek ve içeçek meselesini de koyarak bize ibretlik bir durumu daha anlatıyor.

Ashab-ı Kehf, uykusundan uyandıktan sonra bir arkadaşlarını şehre yiyecek almaya gönderiyorlar fakat dikkat ettikleri nokta yiyeceğin temiz ve helal olması. Zira, toplum bozulmuş bir halde ve bu sebeple kendilerini bu durumdan uzak tutmak istemektedirler.

Peygamber Efendimiz sav'in 'haram lokma yiyenin duasının 40 gün kabul olunmayacağını' haber verdiği yerde, yediğine içtiğine dikkat etmeyen, HARAM yiyen bir insan veya topluluk İslam'a nasıl hizmet edebilir veya nasıl olurda toplumlar nazarında kabul görür veya ruhsal olarak nasıl terakki eder. Heyhat...

Ehl-i kalbin çok güzel bir sözü vardır. ''Eğer yiyip, içtiğine dikkat etmediğin halde,(Yediğin yemeğin, tohumun, meyvenin nereden geldiğini bilmediğin halde) hala daha kovulmamış ve Allah yolunda koşturuyorsan, unutmayasın ki Allah dinine facirlerle de hizmet ettirir''

Ne diyelim, Allah hepimizi kafir ve münafık ehli yaptığı bu kötü amelden masumları kurtarsın. Zira bu mevzu düzelmeden hiçbir şeyin düzelmeyeceğini şuur sahibi herkes hem tarihte gördü, hem de şimdi yaşayarak izliyor.

&

Ashab-ı Kehf ile ilgili birçok stratejik noktaya daha temas edilebildiği için şimdilik mevzunun geniş tatbiki için özellikle Elmalılı tefsirinin okunmasını tavsiye etmekle birlikte şu rivayetleride sizlerle paylaşmak isteriz;

"İbni Merdüye, tefsirinde İbni Abbas hadisini merfu olarak tahric etti. O şöyle dedi:

"Ashabı Kehf, Mehdi'nin yardımcıları olacaktır."

İmam Ebu İshak Salebi Kur'an tefsirinin Ehli Kehf Kıssasını anlatırken diyor ki:

"Mehdi çıktığı zaman, Ehli Kehf'e gidip selam verince, Allah onları diriltecek ve Mehdi'nin yanında yerlerini alacaklardır. Daha sonra yattıkları yere dönüp kıyamete kadar da kalkmazlar."

Hz. Huzeyfe (ra) dan rivayete göre; Resulullah (asm) şöyle buyurmuştur:



"Mehdi zuhur edinceye kadar ümmetim haşrolunmaz. Allah (cc) ona üç bin melek ile yardım edecektir. Ashab-ı Kehf de onunla beraber bulunup kendisinin yardımcılarından olacaklar." İmam-ı Suyuti diyor ki: "Ashab-ı Kehf'in uykusunun bu zamana kadar tehirinin sebebi, Allah'ın onlara bir ihsanıdır. Çünkü onlar Mehdi'ye yardımcı olacak ve böylece ümmeti Muhammed'e dahil olma şerefi kazanacaklardır."



Nebi sav;

"Sizden kim Deccal'e yetişirse Kehf Suresi'nin evvelini onun üzerine okusun, bu surenin sonu Deccalin fitnesinden kurtuluşunuzdur."

"... kim onun (Deccal'ın) cehenneminin belasına uğrarsa, Allah'tan yardım dilesin ve Kehf suresinin ilk ayetlerini okusun ki ateş İbrahim'e olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve selamet olsun."

&&&

Kaynaklar: Kehf Suresi Tefsiri – Ali Küçük Hocaefendi, Kehf Suresi Tefsiri – Dr. Mehmet Akar, Suffagah, Kitabü'l-Burhan, VI. Bölüm.- Celaleddin Suyuti'nin tasnifinden hadisler, Ahir Zaman Mehdisi'nin alametleri.-Sünen-i Ebu Davud, 5/121.-Sünen-i İbni Mace, 10/332.

blog@rapolat.com

Önceki
Önceki

İbn-i Arabi: 'İnsanların çoğu bu iki beladan dolayı helak olmaktadır''

Sonraki
Sonraki

Üstad: ''Demek dehşetlenecek''