Deprem, Komplolar ve Yankı Odaları

Hafta içerisinde sizlerde onlarca komplo teorisi ile karşılaşma durumunda kalmışsınızdır. Ne yazık ki, bizler iş gereği oturup saatlerce detaylı olarak birde bunları okumak, incelemek zorunda kalıyoruz. 

Haarp, sondaj - petrol kuyuları, ülkeyi ele geçiriyorlar, Verne’nin Güney Yıldızı, Federov’un Nato romantizmi, İtalya’nın Hava savunması, Bruce ailesi vs. daha onlarca komplo teorisi...

İnsan bazen yoruluyor. Ama mecbur kalıyorsunuz. Zira, ömrünün bir kısmını komplo teorilerine adayan biri olarak şunu ifade etmek isterim. Çevrenizde bu tür insanlar tanıyorsanız onları kendi haline bırakmamalısınız. Bu insanlar ciddi bir tehlike arz ediyor. Şakaya alınır tarafı olmayan bir meseledir. 

Bunun en basit örneğini İsrail’i yöneten (ve ABD’deki Evangelistler) zihniyette görebilirsiniz. Devleti yöneten, binlerce silahlı askere hükmeden, trilyon dolarlık paraya hükmeden ve dünyanın birçok ülkesine tesir eden bu zihniyet; Arz-ı Mevud, Tanrıyı kıyamete zorlama vs. gibi teorilere inanarak stratejiler belirliyor, hamleler yapıyorlar. Hakikati olmayan meseleler yüzünden milyarca insanın hayatları ile oynuyorlar.

Bu insanlara hususi vakit ayırmak, tevhid inancını aşılamak gerekiyor. Komplolarda öyle bir sınır vardır ki, o yankı odasına girdiğiniz zaman çıkamıyorsunuz. Tevhid akidesini dahi bozabiliyorsunuz.

Ne yazık ki günümüzün en büyük sorunu sürekli olarak aynı düşünce ve aynı fikir eksenindeki düşünce dünyasında kalmak. Bu şimdinin ve geleceğin çok ciddi bir problemi. Great Hack belgeselinde de meselenin farklı bir yönü işlenmişti.

Yankı odasının dışına çıkılmadığı müddetçe bu sorundan kurtulmak mümkün değildir. Üstelik bu çıkış en az 3,4 yıl sürmelidir. Bir çalışmada anlatılan anektod bize şunu söylüyordu:

‘‘Bir kişi hali hazırdaki düşüncesinden farklı bir düşünceye geçmesi için, o farklı düşünce ile ilgili olarak en az 3 yıl boyunca muhatap olmalı ve eski düşüncesinden tamamen uzak kalmalı…’’

Durum bu kadar vahim.

Yankı Odaları

“Bilgi, fikir veya inançların tanımlı bir sistemde iletişim ve tekrarla güçlendirildiği bir durumun metaforik bir tanımlamasıdır. Bir medya yankı odası içinde, kaynaklar genellikle tartışmasızdır ve karşıt görüşler sansürlenir veya yetersiz temsil edilir.”

Etkisi Nedir?

“Aynı düşünce etrafında birleşen insanlara sunulan bilginin o düşüncenin etrafında bulunan sınırlı alanda kalması, aynı görüşteki düşüncenin pekiştirilerek hiç sorgulanmadan benimsenmesi ve gerçeğin kendisinin inanılmaz bir haline dönüşmesidir.”

Sosyal mecralardan Facebook, Twitter ve Google vb. kullanıcılarına kişisel deneyimler sunmak amacıyla algoritmalarını kullanıcılarıyla uyumlu hale getirerek hareket eder. Ve bu durum bizlerin birer filtre balonuna hapis yaşamamıza sebep olur.

Hayatımızdaki Yeri

Dünya üzerindeki sosyal medya kullanıcılarının yankı odası etkisine girmesi istemediği yorumları, mesajları, paylaşımları gizleme hakkı tanıyor. Bu şekilde kullanıcı karşı görüşlere karşı kendisini kapatarak kutuplaşmasına yol açar, sosyal mecra içerisinde aynı görüşlerin kutuplaşması hepimize bu sayede olağan gelmektedir.

Yaşanan kutuplaşmalar her ne kadar bizlere normal gelse de kişilerin farklı görüşlere karşı kendilerini kapatmaları zamanla olumsuzluklara yol açacaktır.

Kullanıcının kendi kabuğuna çekilerek evrensel olduğunu kabul etmesi zamanla yalnızlığa ve yanlışlıklara sürükleyecektir.  Evet yankı odası etkisi olumsuz olan her şeyden bizleri uzaklaştırıyor fakat dünyaya kapalı hale gelmemize de olanak sağlıyor. Kişilere özgün içerikler üretme ve tasarlama hakkı sunarak sınırsız bir güç veren ütopyaya dönüşmüştür.

Tüm ortaya çıkan kişiselleştirmeler aslında internet kullanıcılarının tüm verilerinin bilindiği ve bizlere çok yakın olduklarının göstergesidir. Bizleri kendimizden bile daha iyi tanıyan internet ortamı gerçekten gözümüz kapalı güvenebileceğimiz bir ortam mı, işte bu belirsiz.

Bu noktada iki tavsiyem var.

İlki, daha önce de paylaşmış olduğum ‘‘Öngürülemeyenler’’ kitabının muhakkak okunup, özetinin çıkarılıp ve iki, üç ayda bir tekrar edilmesi. Aksi halde bir unutkanlık hali gelebiliyor. (Çocuklarınızı özellikle bu disiplinle yetiştirmenizi tavsiye ederim. Sürekli hadis inkarcılarının olduğu bir yankı odasına düşmüş ise onu kurtarma imkanınız çok düşüktür. Sürekli ‘ülkeyi ele geçiriyorlar, bu işte bir iş var, şeytani güçler harekete geçti vs.’ yankı odasında (hesaplarında) yaşıyor ise ona somut delili anlatamazsınız.)

İkinci olarak farklı ideolojileri sistemli ve disiplinli bir şekilde takip etmek.

Yıllardır farklı hesaplarla farklı kitleleri takip etme stratejisi izliyorum.

Misal, bir hesabınızla muhafazakar milliyetçi camiayı, bir hesabınız ile Z kuşağını, başka biri ile sol, liberal hesapları, bir başkası ile tarikat, cemaat hesaplarını, bir diğer hesabınızla yabancı kişileri ve onlar içerisindekileri cumhuriyetçiler, demokratlar, faşistler olarak gruplandırmayı vs…Ve sonrasında da Mailbrew’de bunu yapılandırarak kontrollü bir şekilde yankı odalarından uzak kalabiliyorsunuz. (Listeler olarak da bu yöntemi tercih etmek mümkün. Ama Twitter dışında bu çok mümkün olmuyor)

Burada ince nokta şu, asla tek hesapla herkesi takip etmemek. Bunu test ettik. Algoritma bir süre sonra yine %90 oranında size yakın kişileri daha fazla göstermeye başlıyor. Ve yine yankı dairesine girmiş oluyorsunuz.

Ve farklı bir kitleyi takip ettiğiniz hesabınıza asla diğer hesabınızdan takip ettiklerinizi eklemeyin. Akışı bozmuş olursunuz. Bu da ciddi bir risk.

Mesela şahsi hesabımda verimlilik, ekonomi, teknoloji vs. üzerine, yani bu alanlar ekseninde olan yabancı içerik üreticilerini takip ediyorum. Araya aldığım birkaç farklı hesap bile anında tüm algoritmayı değiştirebiliyor. Ve bu sizi yine aynı yankı odasına sokuyor. Ve sadece bir şekilde düşünmeye ve hayata bir pencereden bakmaya başlıyorsunuz. Şu anki, iktidar ve muhalefetin tavan ve tabanında olduğu gibi.

Tabi akla şu geliyor. ‘Eğer takip ettiğim kişiler Kuran-Sünnet çizgisinde veya Kemalist biri için sadece kemalistler var ise, varsın olsun hep o düşüncede sabit kalayım’ derseniz, ‘keşke öyle olsa’ deyip biraz daha makaleyi uzatabilirim. Ama buraya sığmaz. (Gününün 3,4 saatinin bu mecralarda geçiren insanlar bu durumu disipline etmek zorundalar. Algoritmanın yönettiği değil, kendimizin yönettiği bir birey olmak için başka bir seçeneğimiz yok)

Bir diğer nokta bu insanlara muhakkak Kuran ve sünnetteki veya modern hukuktaki somut delil hakikatini, sorgulamayı, delillerle gerçeğin peşine düşmeyi anlatmak, izah etmek gerekiyor.

Özellikle yorum ve zanlarla değil, somut delilin ne olduğu üzerinde ciddi ciddi bir eğitim gerekiyor. Zira bu ikisini ayırmakta güçlük çektiklerini görüyoruz. Daha vahimi ise şu, delil peşine düştükten sonra somut delil bulamayınca, bu kez de boşluğa düşüyor şaşırıp kalıyorlar ve tekrar yorumlara, zanlara geri dönüyorlar. Bunun olmaması için muhakkak yanlarında olmak gerekiyor.

Ne hazindir ki toplumda garip bir boş vermişlik var. 

‘Banane ne hali varsa görsün’ yaklaşımı bir tercihmiş gibi görülüyor, mücadele etmiyor insanlar. Hayır değerli kardeşim. Bu insanlar farkında olmadan Allah’a iftira ediyorlar. Mesela depremi -sebepler dairesinden fay üzerinden- Allah yapmış ise, ‘hayır Allah yapmadı, dış güçler Haarp ile yaptı’ diyerek kendilerini riske atıyorlar. Toplumu gerçeklerden koparıyorlar. Madde-mana bütünlüğünden ayrılıyorlar.

Gerçeklikten kopmak demek, sorununda gerçeğinden kopmak demektir. Yani ana odak noktasından uzaklaşmak ve hakikatin kaybetmesi demek. Türkiye’nin geldiği son durum ve ABD’nin geleceği son nokta orası olacaktır. (Çünkü tüm komploların ana çıkış noktası ABD’li yazar ve gazetecilere aittir. Türklere ait orijinal bir komplo teorisi yoktur. Hepsi alıntıdır.)

Bu kişiler zamanla önemli noktalara geldiği zamanda ayrı bir tehlikedir. Herkes için, tüm dünya için tehlikedir. Hitler’den tutunda Firavunlara kadar gidin, birçok diktatörde bu tür komplolara inanışlar ve ona göre stratejiler bulursunuz. Sadece onlarda değil, bu hali bir okul müdüründe, yurt müdüründe ya da koridor reisinde, vakıf başkanında vs. dahi görebilirsiniz…

Yani onların bu hale gelmemesi herkes için birer sorumluluktur. Çünkü bu aynı zamanda Allah rızası için, yalanlara karşı mücadele etmektir, hakikatin ortaya çıkması için görevini yerine getirmektir. 

Misal, dünkü şu haber tüm yankı odalarında aynı anda paylaşıldı. Ve bu yalan binlerce kişi tarafından yayıldı. Ve zerre sorgulama refleksi olmadı. Veya Simpsonlardaki Maraş hikayesi.  Komplocuların olduğu yankı odalarının çoğunda çizgi filmin tamamını izleyen ve olayın deprem ile hiçbir ilgisinin olmadığını araştıran kişi sayısı çok çok az. (Düşünün bu yalanı 980 bin kişi görmüş)

Benimde bulunduğum komplo yankı odalarında hala bu paylaşımlar yapılmaya devam ediliyor. Yani yalan ekilmeye, pislik yayılmaya ara verilmiyor.

Bu hesaplarda onlarca komplo teorisi var ve bu teorilere inanarak gerçeklerden kopan binlerce insan var. Evet binlerce. 

Gel gör ki, aradan 19-30 yıl vs. geçecek ve bu komplolar yine ispatsız devam edecek. Ve yine binlerce insan belki bir yalana ortak olmuş olacak, belki de tevhid problemi ile ahiretini yakmış olacak. 

Bu arada neden 19 yıl dedim? 

Biliyorsunuz, 2004 yılındaki Hint okyanusundaki tsunaminden sonra da, tsunaminin asıl nedeninin İsrailli ve Amerikalı uzmanların nükleer deneyi yüzünden olduğu komplosu günlerce yazılmış, çizilmişti. Ve aradan 19 yıl geçti hala ortada somut bir delil yok. (Bu arada şeytan bu insanları gerçeklerden koparmak için ciddi bir ZAN oluşturacak rastlantılar denk getirme noktasında da enfes çalışıyor. Ya ‘bu kadar da rastlantı olmaz’ dedirtiyor ve komploya iman ettiriyor)

Oysaki bu tür meselelerde izlenecek yöntem basittir. Ne tamamen reddet, ne tamamen kabul et, ne de zanna sebep olacak yoruma gir. İşe yarayanı al kullan, yaramayanı tamamen bırak, işine bak.

blog@rapolat.com

MAKALE: Bir kişinin ölümü trajedidir ama bir milyon kişinin ölümü istatistiktir

Önceki
Önceki

Depreme İlk İntikal Eden Biriyim: Arama kurtarma görevimi bırakıyorum

Sonraki
Sonraki

Yankı Odaları Ve Gerçeklerden Kopuş