Kitap analizleri: Ritüeller, Ekonomi, İnsan, Yapay zeka

Ekran Resmi 2021-08-24 02.17.16.png

1.Yunanistan’ın eski ekonomi bakanının bu kitabı ilk çıktığında ciddi bir rağbet görmüştü. Üzerine birçok makale de yazıldı. 

Ekonomi’deki yapaylık, bankacıların gerçek yüzü/sahtekarlığı ve küresel sistemin nasıl bir zalim düzen üzerine kurulu olduğu ve altı boş bir piyasanın varlığı vs. gibi gerçekleri haykıran bir ciddiyetle yazmış. Okumayanların bir göz atmasında fayda var. Bazen okuyanlar, anlatanda daha farklı noktalar görebilir. 

2. Currey’in ‘’Günlük Ritüeller’’ kitabı güzel bir araştırmanın ürünü. Mason’un blog yazıları sonrası merakla başladığı ve sonrasında daha detaylı araştırarak kitap haline getirdiği bir çalışma.

Birçok başarılı ismin yaşam formatına dair güzel detaylar vardı. Özellikle yürümenin, sabah erken kalkmanın, zaman planının, gelecek hedeflerinin ve özellikle disiplinin çalışmanın ne kadar önemli bir nokta olduğu bir kez daha bu isimlerde de görmüş oluyoruz.

Ayrıca bazı değer verilen ünlü isimlerinde aslında ciddi anlamda boş olduklarınında farkına varıyorsunuz. İkincisi de çıkan bu kitap, aynı zaman da birçok kitaba da kaynaklık yaptı ve yapmaya devam ediyor. 4-5 farklı kitapta bu kitabın kaynak olarak verildiğine denk geldiğimi ifade etmek isterim.


3. Bir sonraki tavsiyelerde diğer kitabından da bahsedeceğim ama öncelikle Dokuz yüz katlı insanı okumayanların -okuyanların ikinci bir kez daha-okumasını tavsiye ederim. İnsan, ruh, mana, madde meselesini psikolojik açıdan farklı boyutları ile ele alan bir eser.

Kitapta özellikle bir bölüm çok önemlidir. Avrupa’da yıllarca psikiyatristlik yaptığı dönemde bilindik psikolojik yöntemlerle tedavilere devam ederken bir hastasına verdiği terapileri hastasının tamamlamasından sonra- bu arada uzun bir dönem- gelip; ’bundan sonra ne olacak?’ sorusu, yazarı farklı bir psikolojik tedavi arayışına -sorgulamaya- ve en önemlisi de dönüşümüne vesile olan unsurlardan biri haline getiriyor. Batı/tasavvuf psikoloji değerlendirilmesine de kısmi dokunanan bu kitaba da bir bakmakta fayda var.



4. Viyana’nın kaliteli Yahudi zekalarından Stefan Zweig aslında hem kişisel hem de birçok kitabı ile ele alınması gereken bir kişilik. Ama bu döneme bazı yönleriyle hitap etmesi nedeniyle ‘’Dünün Dünyası’’ bir kez daha okunsa yeridir.

Özellikle bütün bir Avrupa’yı, ABD’yi objektif bir gözle gezdiriyor olması, çöküşü, savaşı, ahlaki çöküntüyü, burjuvayı, zenginler/entelektüeller/Yahudi, 4-5 dil bilmenin getirdiği avantajları, siyasetin kirli yüzünü, psikolojiyi, varlığı okumayı… vs. içtimai hayata dair çoğaltabileceğimiz bir çok yönü itibariyle okunması gereken önemli bir kaynak oldu. Tabi kitabı okurken hangi nazarla okuduğumuza göre kitaptaki verilerin bize olan akışı da değişecektir.

Bu döneme bakması açısından, özellikle birinci ve ikinci dünya savaşı öncesi yaşanan süreçler, ekonomik buhran, borçlanma ve dövizin getirdiği zillet çok güzel anlatılmış…Ki, teknolojik gelişmelere, çağ değişimine, birçok anlamda toplumsal tekamüle rağmen, şuan ki dünya siyasetinden o döneme dair benzerlikler olması bir anlamda tehlikeye, bir anlamda da -en azından o hataları okuyan son iki neslin aynı hataları yapmayacağını ümit ediyoruz. -Umarız Hariri haklı çıkmaz-

Kitapta özellikle bir kaç cümle çok önemliydi;

‘’Zenginler yoksullaşıyordu, bankalara yatırdıkları paralar, devlet tahvilleri değer kaybedip eriyordu..dilenir hale geliyorlardı… vurguncular ise zenginleşiyordu… ''

Kitaptaki ibretlik sahnelerden birisi ekonomik kriz sonrasında yaşanan gasp, saldırı ve cinayet ortamını devletin önleyememesi sonrasında zenginlerin her şeylerini kaybettiği gerçeğiydi. 

Ve şu cümleleri de ibretliktir;

‘’…Yırtık pırtık giysiler içinde yarı aç, yarı tok sokaklarda dolanı­yor, enflasyondan çıkar sağlayanların arsız lük­süne öfkeyle bakıyorlardı. 

Üç yıl süren ve gittikçe kötüleşen enflasyon boyunca ülkede istikrarlı olan tek şey, yabancı paraydı. Avusturya kronu eriyip gittiği için herkes İsviçre frankı, Amerikan doları istiyor, bunu fırsat bilen bir sürü yabancı, can çekişen Avusturya kronunun leşini kemiri­ yordu. 

Bir Alman markı yetmiş Avusturya kronu değerindeydi.. devlet banknot basımını olabildiğince hızlandır­ mıştı. Mephisto hileleriyle suni olarak artırmaya çalışı­ yordu, ancak enflasyona yine de yetişemiyordu..böylece her kent, her kasaba ve hatta sonunda her köy kendi "banknotunu" basmaya ve komşu köyün parasını geri çe­virmeye başladı, sonrasında ise hiçbir değeri olmayan bu paralar da atılmaya başlandı. 

Paranın geçirdiği tüm bu evreleri canlı bir şekilde anlatmayı bilen ulusal bir ekonomist, bence bu konuda çok heyecan verici bir roman yazabilirdi. Çünkü yaşanan karmaşa gittikçe akıl almaz biçime dönüşüyordu. Kısa bir süre sonra hiç kimse, ne­yin kaç para olduğunu bilmez hale geldi. Fiyatlar almış başını gidiyordu; bir kutu kibrit, fiyatları zamanında yükseltmiş birinin dükkanında yirmi kat fazlasına satılı­yordu.

…beş ya da on yıl boyunca öyle ya da böyle halk evlerde kira ödemeden oturdular, çün­kü bir süre sonra ev sahiplerinin, kiracıları evden çıkar­maları da yasaklanmıştı. borcu olanlar ise borçlarından kurtulu­yordu. Yiyecek dağılımında dürüst davrananlar aç kalı­yordu.

Paranın böyle erimesinde, uçup gitmesinde hiçbir ölçüt, hiçbir değer yoktu.

Tek bir erdem vardı: kurnazlık, insafsızlık, sömürülmektense başkalarını sömürmek.’’

Önceki birkaç makelede de ifade etmiştim. Bu durum her büyük küresel kriz ve kaos sonrasında birçok ülkede yaşanan kaçınılmaz bir gerçektir. Ve başta baronlar olmak üzere, geriye kalan her ülkenin önde gelenleri, ya da imkanı olanları eğer sermayelerini istihdam için aktive etmez ise, er veya geç kriz sonrası artık devletin kanununu değil, aç kalmış fakir kanunu geçerli oluyor. Ve ilk hedefe de her daim onlar konuluyor…Ki, kitap bunu çok güzel örneklerle bizatihi yaşayan bir yazarın gözünden ifade ediyor. Ve bu kez dünya artık bir köy. Yani mevzu sadece yerel baz da olmayacaktır. 

Kitap’taki bir diğer dikkat çeken ibretlik cümleler ise şöyle;

‘’ Biz gençlere gelince; bizler kendimizi tamamen edebiyata vermiştik ve ülkemizdeki bu tehlikeli deği­şimlerin pek farkında değildik; başımızı kitaplardan ve tablolardan kaldırmıyor, siyasi ve sosyal sorunlara karşı en ufak bir ilgi duymuyorduk: Bu korkunç çekişmelerin bizim hayatımızla ne ilgisi vardı? Kent seçimlerle dalga­lanıyor, biz kütüphanelere gidiyorduk. 

Kitleler ayaklanı­yor, biz şiirler yazıyor ve tartışıyorduk. Duvarlardaki kız gın işaretleri görmüyor, Kral Belşatzar gibi yarın korku­su duymadan sanatın en eşsiz yemeklerinden kendimize ziyafet çekiyorduk.

Ancak onlarca yıl sonra tavan ve duvarlar üzerimize çöktüğünde, temelin çoktan oyulduğunu ve yeni yüzyıl ile birlikte Avrupa'da bireyin özgürlüğünün çöküşünün başladığını fark ettik…’’


5. Yapay Zeka üzerine daha önce de birkaç kitap paylaşmıştık. Elimden geldikçe arada yine bu alanla ilgili paylaşımlar yapmaya gayret ediyorum. Kısmet olursa uygun bir vakitte yapay zeka çerçeveli bir makale de yazmaya niyetindeyim. 

Ne yazık ki toplumun bu mevzuya hala yeterli ilgisi yok. Teknik detaylardan dolayı çok sıcak bir başlık olarak da okuyucuyu çekmiyor. Ancak iklim ve genetik meselesinden sonra üzerinde durulması gereken en önemli alanlardan biri bu mevzu. 

Hem kendimiz hem evlatlarımız hem de insanlık için bir kez daha geleceği kaybetmeme adına bu mevzuya acil olarak eğilmek gerekiyor. Savaştan daha da fazla önem arz eden bir mesele olduğunu ifade etmek isterim.

Seçtiğim bu kitap diğer yapay zeka kitaplarına nazaran biraz daha anlaşılır bir dille yazılmıştı. Sayfa sayısı az ve küçük boy. Yani okunması çok kolay ve hemen bitecek bir kitap. Kitap’taki içeriklerde farklı farklı yazar ve uzmanlar tarafından yazılan makaleler olduğu için birçok değişik bakış açısınıda görme imkanımız oluyor.(Arada birkaç paylaşım yapmıştım) Okuyan birçok işadamı, öğrenci, eğitmen, öğretmen, anne-baba vs… her kesimden insana katkı sağlayacaktır. Çok geç olmadan -bu kitap olmasa bile- konuyla ilgili 5-6 kitap okunması büyük önem arz ediyor.

blog@rapolat.com

Önceki
Önceki

Alışkanlıkları değiştir, hayatın değişsin!

Sonraki
Sonraki

Kitap:Akıl, dijital çağ, ve faiz