‘’Sadistçe Bir Hedonizm’’
Artık maddeyi anlamlandırmaya kâdir bu yeni yaratığın (şeytan) fıtrat bakımından üstünlüğünü ('ahsen-i takvim') müşahede ve tecrübe yolu ile kavrayan "meleklere Adem'e boyun eğin" buyurulduğunda "iblis dışında hepsi eğdiler. O bundan kaçındı, büyüklenerek kafir oldu."
Diğer súreler (el-A'râf,7:12; Sâd, 38:75-76) halkayı tamamlamaktadır: "[Allah:] 'Seni ne engelledi de sana emrettiğim halde [Ädem'e] boyun eğmedin?' buyurdu da 'Ben ondan hayırlıyım: Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın, dedi" iblis kendince mantıki davranmıştı: 'Kendisinin ateşten, Adem'in topraktan yaratıldığı' ve 'ateşin toprağa üstünlüğü' öncüllerinden hareketle "Adem'den daha üstün" (hayr) olduğu şeklinde tümdengelimli bir netice çıkarıyordu.
Başka bir yaklaşımla, bazı rasyonalistlerin yaptığı gibi, çok basit ve yalın ancak doğruluğu yahut mutlaklığı tartışmasız bir postülaya (kaziyye-i müselleme) dayalı hipotezi (varsayım, zan) vardı:
Kendisi Hz. Adem'den üstündü. Ateşin toprağa üstünlüğü postülasını ispatlayamasa bile aksini de mümkün görmüyor olmalıdır. Neticede postülası işlevsel bir enstrümandı! Öyle ise kendisinden aşağı olan yeni yaratığa boyun eğmeyecekti. Maddeci (yani Adem'in sadece maddi varlığını esas alan) rasyonalizmi pozitivist olarak nitelendirilebilir.
Üstelik aynen pozitivistler gibi çok kısır ateş-çamur sınıflandırmaları yaparak basite indirgediği her şeyi bu kategorilerin sınırlarına hapsediyordu. Daha da ileri giderek, sahip olduğu varlık yargısındanbir değer yargısına ulaşıyordu. Yani sadece somut fizik düzlemdeki madde ile ilgileniyor ancak elde ettiği sonuçlardan metafizik âlem için geçerli olacak değer yargıları üretmeye kalkışıyordu.
Aslında savunduğu üstünlük fikrine binaen yeryüzünün hilâfetine lâyık olduğuna inanıyor, rakibini kıskanıyordu. Evet, ateşten yaratılmıştı, doğru. Ama mutlak anlamda çamurdan üstün olup olmadığı bir tarafa, acaba ateş yeryüzünün imarı için en uygun özü teşkil ediyor mu? Yoksa kontrolden çıktığı takdirde yakıp yok etmeye mi meyyål?
Kafirleri yiyip bitiren Cehennem de ateşten değil mi? Ateş, hayat bulmak için maddeyi telef etmiyor mu?
İşte Allah ona, 'Oradan habitat edin, ne oluyor da orada kibirleniyorsun? Çık, sen alçaklardansın!' demişti (el-A'râf, 7:13), Şimdi o da rakibini yakmaya çalışacaktı. "Çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın," diyordu (el-A'râf,7:17)
Bu teorisini" (nazariye, kuram) ispatlamak için Allah'tan süre istedi; vereceği vesveseler neticesinde Hz. Ádem ve zürriyetinin kendilerine bahşedilen nimetleri azımsayacağını, tatminsizlik içinde şükrân-ı nimetten kaçınacağını deneysel yöntemle kanıtlayacaktı.
Nihayet kendisine süre tanındı ve Allah "Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. Muhakkak ki sana kim uyarsa onlardan, Cehennem'i dolduracağım sizinle toptan!" buyurdu (el-A'râf, 7:18)
Ne var ki "Allah'ın Ademoğlu'nu başıboş bırakmayıp vahiyle sürekli uyaracağı" ve "günahlarını cömertçe affedeceği" gerçeği birer bağımsız değişken olup iblis'in teorisinde hesaba katılmamıştı; Tıpkı bazı Batılı teorisyenlerin yaptığı gibi.
Batı'nın bazı materyalist, pozitivist kafaları da aynen şeytan gibi tümdengelimli yöntemle çıkardıkları ve yanlışlamaya gerek görmedikleri genel geçer evrensel teorilerin gerçekliğine 'iman' etmiyorlar mı?
Pekiyi nasıl oluyor da şeytanı saptıran bu yaklaşım onları bilimsel gerçekliğe ulaştırabiliyor? Öbür yandan bu tümdengelimli maddeci rasyonalist yöntem, aynı mayadan, yani topraktan yaratılan bitki, hayvan ve insanın eşitliği neticesini verecektir, Halbuki bu doğru değildir, çünkü Allah'ın Hz. Adem'i diğerleri üzerine halife tayin etmesi âlemler arasındaki düzey farkını göstermektedir.
Başka deyişle artık üstün bir âleme (varlık düzlemine) yükselmiştir. Ama iblis, tıpkı bazı modern araştırmacılar gibi, Hz. Adem'in sadece fiziki yönüne ilgi duyuyor, antrenman ve özellikle halife yapan özelliklerini dışlıyordu.
Halbuki deneyinde sınanan standart maddenin tekdüze fiziksel yapısı yahut kimyasal reaksiyonu değil, iç dünyası bulunan bir varlığın 'imanı, yani yaratıcısı ile arasındaki etkin gücü idi. İktisatta tümdengelimli yöntemin kullanımıma dair kısaca şu kadarı söylenmelidir:
Üzerine hipotezler kurulan postülaların İslâm'ın ana kaynaklarına dayalı değişmez çerçeve hükümlerine ve insanlığın maddi âyetlere (yani tabiat varlık ve kanunlarına) yönelik tecrübe ve gözlemlerine ters düşmemesi zorunludur.
Şunu da unutmamak gerekir ki maddeci rasyonalizmine rağmen İblis, Allah'ın yaratıcılığını, rubúbiyetini, yüceliğini ve yeniden dirilişi inkar etmemişti. Sadece O'nun bir emrine karşı çıkmış, tümdengelimli rasyonalist yöntemle vardığı sonucu ispatlamak için müddet isteyerek isyanında diretmişti.
Öyle ki fırsat verilirse güya Hz. Adem'i saptırabileceğini ve böylece onun hilâfeti hak etmediğini zaman içinde deneysel olarak ispatlayabilecekti de. Ve ona yeniden diriltiliş gününe kadar fırsat verildi.
Müfessirler bu hadiseye kadar şeytanın çok âbid bir kul olduğunu söylemektedirler. Ama yaratıcısının emrinin aksine sonuçlanan rasyonalizmi onu saptırmıştı. Buna karşılık o (Sanki Hz. Adem'i yaratıp beni onunla imtihan ederek) "Beni azdırdın!" diyerek Cebriyecilik yapıyordu (el-Arâf, 7:16)
Halbuki Hz. Adem ile imtihan olmuş ve kaybetmişti. Öyle ise can düşmanından intikam alacaktı! Sadistçe bir hedonizm!
'Bilimsel teoriler' çerçevesinde -"Çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın" gibi- çoğunluğa ilişkin doğru tahminler yapmak mümkünken ferdi davranışlara dair isabetli öngörülerde bulunmak imkânsızlaşabilmektedir.
Meselâ iktisatçılar havalar soğudukça daha çok insanın ısıtma sistemlerini çalıştıracağını ve böylece tüketimi artan yakacak fiyatlarının yükseleceğini isabetli bir şekilde tahmin edebilirler, ama fert bazında kimin ne zaman söz konusu davranışı sergileyeceğini aynı kesinlikte bilemezler.
Aynen şeytan da "Çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın," şeklindeki iddiasında haklı çıkabilir ama kimin kendisine uyacağını bilemeyecektir. Ancak şu kesin ki çoğunluk bakımından insanlık şeytandan üstündür. Çünkü şeytan isyanında diretirken insanlığın sadece bir kısmı isyankârlığa sapmakta ve üstelik tövbe edebilmektedir.
Sadede dönersek; her iki sure de şu meâlde devam etmektedir: "Böylece 'Ey Adem, sen ve eşin Cennet'e yerleşin ve dilediğinizden [bol bol] yiyin, ancak şu ağaca ilişmeyin; yoksa zalimlerden olursunuz, buyurdu."
Yasak ağaç ne idi gerçekten? Şu veya bu. O bir yasağı simgeliyordu. Yasaksız irâde sınanmaz, ahde vefa denenmez. Ama can düşmanı şeytan Adem'i kandırıp o ağaçtan yedirtmiş, yani kendisinin de yaptığı gibi Allah'a isyan ettirmişti:
"Şeytan oradan ikisinin de ayaklarını kaydırıverdi de bulundukları yerden çıkarıverdi." (Cengiz Kallek, Muhammed Akram Khan, Eric Fromm-To Have or to Be)