Hafıza, zihinsel kapasite ve odaklanma!

Ekran Resmi 2021-06-05 16.20.40.png

‘’Avustralyalı Daniel Kilov sadece beş dakika içinde bir deste is­kambil kağıdını, yüz basamaklı bir sayıyı veya 115 soyut şekli ha­fızasında tutabiliyor.

Kilov’un bu üstün yeteneği ona Avustral­ya’daki hafıza şampiyonalarında çeşitli madalyalar kazandırmış. Bunda şaşıracak bir şey yok; asıl şaşırtıcı olan, başarılı bir mental sporcu olan Kilov’un bu noktaya gelmeden önceki hayatı.

Sahip olduğu istisnai hafıza yeteneğinin Tanrı vergisi olma­dığını belirten Kilov, aksine lise yıllarında kendini dalgın ve dü­zensiz biri olarak görüyormuş. Derslerinde de pek başarılı olduğu söylenemeyeceğinden, sonunda Kilov’a dikkat dağınıklığı teşhisi konmuş. 

Avustralya’nın en başarılı ve en ünlü hafıza şampiyon­larından biri olan Tansel Ali’ yle tesadüf eseri tanıştıktan sonra hafızasını eğitmeye karar veren Kilov, üniversiteye başladığı yıl ulusal çapta düzenlenen bir hafıza şampiyonasında ilk madalyası­nı kazanmayı başarmış.

Kısa sürede uluslararası çapta bir mental sporcu olmayı ba­şaran ilk kişi Kilov değil. Amerikalı yazar Joshua Foer de 2006 yılında sadece bir yıllık (yoğun) bir eğitimin ardından ABD Ha­fıza Şampiyonluğunu kazanmıştı (daha sonra bu süreci kitabında ayrıntılı bir şekilde anlattı). 

Bu hikayede bizi ilgilendiren asıl me­sele, hafızasını geliştirmek için yoğun bir şekilde çalışan Kilov’un bu süreçte okuldaki gidişatı: Kilov’un hafıza eğitimi, onu dikkat dağınıklığından muzdarip bir öğrenciden Avustralya’nın en seç­kin üniversitelerinden birini onur derecesiyle bitiren bir öğren­ciye dönüştürdü.

Mezun olduktan kısa süre sonra yine Avust­ralya’nın seçkin üniversitelerinden birinde doktora programına başlayan Kilov, halen ünlü bir felsefecinin danışmanlığında tezini yazmakla uğraşıyor.

St. Louis-Washington Üniversitesi Hafıza Laboratuvarı’nın di­rektörü Henry Roediger, bu dönüşümü mümkün kılan faktörlere ilişkin bir araştırma gerçekleştirdi. 2014 yılında San Diego’da dü­zenlenen Ekstrem Hafıza Turnuvasına bir ekip gönderen Roedi­ger ve meslektaşları, araştırma ekibinin yanlarında götürdüğü bir dizi bilişsel test aracılığıyla bu seçkin hafıza sporcularını sıradan insanlardan ayıran şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştılar. 

Roedi­ger, araştırma sonuçlarına ilişkin New York Times’ ın blog sayfası için yazdığı yazıda şöyle diyordu: 

“Hafıza sporcularını biz sıradan bireylerden farklı kılan başlıca faktör sahip oldukları bilişsel bir yeti. Fakat bu yeti bellek kapasitesinin değil, dikkat kapasitesinin doğrudan bir sonucu.”

Kişinin dikkatini temel bilgilerden ayırmama becerisinin ölçüsü olan bu yetiye “dikkat kontrolü” deniyor.

Toparlamak gerekirse, hafızamı eğiteyim derken farkında ol­madan genel odaklanma yetinizi de geliştirebilir ve bu yetiden pürdikkat çalışma gerektiren her alanda ziyadesiyle faydalanabi­lirsiniz.

Dolayısıyla buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Daniel Ki­lov’u vasat bir lise öğrencisinden parlak bir üniversite öğrencisine dönüştüren faktör olağanüstü hafızası değil, hafızasını geliştirme çabası sırasında (hasbelkader) edindiği keskin pürdikkat çalışma becerisi oldu.

…Adam Marlin gibi Talmud çalışmak, üretken meditasyon yap­mak veya bir şarkıyı notalara bakmadan gitarla çalmaya çalış­mak; yaptığınız şeyden bağımsız olarak sağlam bir dikkat iste­yen yapılandırılmış her türden düşünme süreci benzer bir etkiye yol açar…

Talmud demişken hikayeyide paylaşalım;

New York'un Spring Valley mahallesindeki Knesses Yisrael sinagogunu ziyaret edin. Orada, sinagog cemaatinden otuza yakın insanı, önlerindeki metinlere gömülmüş harıl harıl çalışır halde bulacaksınız. Kimi tek başına bir köşede okuduğu kadim sözcükleri kendi kendine fısıldıyor, kimileri de ikili gruplar halinde bir şeyler tartışıyor olacak. 

Salonun bir köşesindeyse hahamın etrafında toplanmış kalabalık bir sohbet grubu göreceksiniz. Tıpkı Spring Valley'in bu minik cemaati gibi, dünyanın dört bir yanında yüz binlerce Ortodoks Yahudi'yi hafta içi her sabah erkenden sinagoga getiren neden aynı: inançlarının farz kıldığı bir ibadeti yerine getirmek üzere her gün belli bir vakti Rabbani Museviliğin çetrefil yazılı geleneği üzerinde çalışmaya ayırmak. 

Bu ortamla tanıştıran, Knesses Yisroel sinagogu cema­atinden Adam Marlin oldu; kendisi bu sabah etüdü grubunun düzenli bir üyesi aynı zamanda. Marlin"in amacı, her gün Tal­mud'dan bir sayfayı çözümlemek, fakat dediğine göre bazen buna güç yetiremediğinden bir etüt arkadaşıyla (şavrusa) birlikte çalı­şıyormuş.

"Zi­hinsel kapasitenin sınırlarına dayanmadığın müddetçe, günlük ibadetini yerine getirmiş sayılmazsın." (Haham)

Çoğu Ortodoks Yahudi'nin aksine Marlin, dini vecibelerini ye­rine getirmeye geç yaşta başlamış; sıkı bir Talmud eğitiminden geçmesi yirmili yaşlarına denk düşüyor. Marlin bu gecikme saye­sinde Talmud eğitimi öncesi ile sonrası arasında bir karşılaştırma yaparak bu zihin jimnastiğinin onda hangi şaşırtıcı değişikliklere yol açtığını net bir şekilde görmüş oldu. Bu karşılaştırmanın bi­zim açımızdan da faydalı olacağını düşünüyorum.

ABD'nin en iyi üniversitelerinden üç diploma sahibi Marlin, etüt çalışmalarına eğitim düzeyi hayli yüksek biri olarak başla­mış. Fakat kendisi gibi seçkin okullar yerine küçük dini okullar­dan mezun olan etüt arkadaşları, derin entelektüel birikimleri ve kıvrak tartışma becerileriyle onu şaşkına çevirmiş. "Bu insanların bazıları iş hayatlarında son derece başarılıydı. Ben de sonradan anladım ki onlara bu üstün dirayeti kazandıran şey havalı okullar filan değil, günlük etüt faaliyetlerine daha ilkokul beşinci sınıfta başlamalarıymış.''

Marlin etüt faaliyetlerine katıldıktan bir vakit sonra her ko­nuda daha derin düşünmeye başladığını keşfetmiş. "Kendi işim­le ilgili çok daha yaratıcı öngörüler geliştirebilmemi bu günlük zihinsel pratiğe borçlu olduğumdan hiç şüphem yok. Bu sürekli zorlanma hali, yıllar içinde zihnimi deyim yerindeyse bir kas gibi geliştirdi. Etüt faaliyetlerine başlarken böyle bir amacım yoktu, fakat hasbelkader neticesi bu oldu." 

Adam Marlin örneği pürdikkat çalışmayla ilgili önemli bir husu­sun altını çiziyor: Yoğun konsantrasyon becerisi, ancak ve ancak düzenli egzersizle edinilir.

Yeterince motive olursanız, çalışma hayatınızı bir gecede odaklanma merkezli hale getirebilirsiniz. Fakat aynı bakış açısı, odaklanmanın meşakkatli bir iş olduğunu ve "zihin kasla­rınızı" güçlendirebilmek için saatler boyunca egzersiz yapmanız gerektiğini görmezden gelir. Başka bir deyişle Adam Marlin iş ha­yatında artık çok daha yaratıcı öngörüler geliştirebiliyorsa eğer, bunu bir sabah uyanıp "karar verdim, artık daha derin düşünece­ğim" demesine değil, kararlı bir şekilde her sabah erkenden uya­nıp bu beceriyi geliştirmesine borçlu. 

Fakat bu önermenin işaret ettiği mühim bir husus daha var: 

Zihninizi dikkat çelicilerin boyunduruğundan kurtarmadığınız müddetçe, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, odaklanmaya yönelik çabalarınız akamete uğramaya mahkumdur. Tıpkı beden sağlığına antrenman dışı zamanlarda da özen gösteren profesyonel bir spor­cu gibi, siz de odaklanma harici zamanlarda zihninizi toksik girdi­lerden korumalısınız; bunaldığınız her an aklınızdan geçen ilk şey tüymekse, sıra pürdikkat çalışmaya geldiğinde zorlanırsınız.

Stanford Üniversitesi'nin eski iletişim profesörlerinden, dijital çağda insan davranışları üzerine çalışmalarıyla tanınan Clifford Nass'in araştırmaları da gösteriyor ki İnternet ortamında dikka­tin durmadan bir oraya bir buraya yönelmesi, insan beynini uzun vadede olumsuz etkiliyor.

Görüştüğümüz kişiler hep aynı şeyi söylüyordu: "Eğer cidden odaklanmam icap ederse, etrafımdaki her şeyden soyutlanıp lazer gibi odaklanabilirim." Fakat ne yazık ki zaman içinde edindikleri zihinsel alışkanlıklar, lazer gibi odaklanmayı imkcın­sız kılıyor. Bu insanlar alakasız şeyleri deyim yerindeyse van­tuzluyorlar. Ellerindeki işe odaklanmakta başarısızlar. (Vurgu bana ait)

Nass'e göre, beyniniz dikkatinizin sürekli dağınık olmasına alıştıktan sonra gerçekten odaklanmak isteseniz bile bunu becer­mekte zorlanırsınız.

Daha somut bir ifadeyle, gündelik hayatta karşılaştığınız her potansiyel can sıkıntısı anında, örneğin kuyru­ğa girip beş dakika beklediğinizde ya da arkadaşınız gelene kadar bir yerde tek başınıza oturmak zorunda olduğunuzda eliniz doğ­rudan telefonunuza gidiyorsa, beyniniz Nass'in tabiriyle "zihinsel enkaz"a dönmüş demektir; yani pürdikkat çalışmaya imkan ver­meyecek şekilde yeniden yapılanmış haldedir.

 Pürdikkat çalışma alışkanlığından azami öl­çüde faydalanabilmenin yolu düzenli odaklanma egzersizlerinden geçiyor.

Jung her sabah uyandığında mükellef bir kahvaltının ardından çalışma odasında 2 saat boyunca bölünmeden çalışıyor.

Öğleden sonra genel de meditasyon veya uzun kır gezintisi değerlendiren Jung, hava karardığında gaz lambalarını yakıp şöminede yanan ateşle ısınıyor ve saat 10 olduğunda da uyuyor.

Evet, bu stratejideki kilit mesele ne yaptığınız değil, odaklanma becerinizi güçlü kılmak üzere kararlı bir şekilde eg­zersiz yapmanız…’’ (Newport, Marlin, Nass)

Önceki
Önceki

Hiçliği anlamak için küçük bir adım!