‘‘Tamam! Gelmeyin…’’

Haftanın Bülten İçerikleri!

  • ‘‘Tamam! Gelmeyin…’’

  • Disiplin Kaderdir!

  • 8 Makale

  • 3 Kitap

  • İşinizi Yapay Zekaya Nasıl Devredebilirsiniz?

  • Büyük İflaslar Yayılıyor

  • Profilin Müşteri kaybettirebilir!

  • Teknoloji Gündemi!

  • 123 Milyon Pound'luk İsraf

  • Şirketler İşçileri Etkilemek İçin Sıradan Görevleri Azaltıyor

  • Bilimsel Verilerdeki Sahtekarlığa Bir Örnek

  • Haftanın Sosyal Medya İçerikleri


Unsplash

Son dönemde sık sık karşılaşılan sorulardan birkaçı…

‘‘Yıllar içerisinde güvendiğimiz insanların aslında kendi çıkarları için hareket ettiğini gördük. Artık hangi hocalara güveneceğiz?

Kendilerine göre fetva veren insanlara artık nasıl itimat edeceğiz?

En yakınımızdaki insanların bile nefisleri adına insan sattığına şahit olduk’’

vs.

Açıkçası bu sorulara veya yaklaşımlara cevap vermek dahi zaman israfı. Zira çözümü çok basit meseleler.

Sadece sebepleri yerine getirmek adına birkaç şerh düşeceğim.

Meseleye dar dairede değil, daha geniş bir perspektiften bakmak lazım.

Günümüzde en güvenilen İlahiyatçıların bile Kuran ve Sünnete dayanmadan fetva uydurduğu bir dönemde ne kadar tedbirli olunsa o kadar rahatlık söz konusu.

Özellikle parti, dernek, vakıf, tarikat, cemaat vs. gibi gruplardaki birçok yönetici, yaptırmak istediği herhangi bir fikri ve düşünceyi fetva yolu ile dayatabiliyor.

Eğer birde köle pozisyondaki çalışan maaşlı kul, rızkını Allah’tan değil, ondan biliyorsa ve birde okuma, araştırma vs. ile ilgilenmiyorsa kandırılma ihtimali her daim yüksek oluyor.

Maaşlı köleler için bu durum her yerde geçerli.

Öğretmen, mühendis, doktor, hakim, işçi vs… Eğer birde bankanın kölesi durumuna düşmüş ise 20-25 yıl boyunca üstündeki patronun her türlü şirk kokan hareketlerine bile göz yummak zorunda kalıyorlar.

Tüm bu söylediklerimi somut şahitliklerim olduğu için yazdığımı özellikle ifade etmek isterim.

Zira maaşlı köle karakterinde olmayan bir ruh, Kuran ve sünnete göre hareket edecek ve yöneticisi Allahın kitabını çiğnediği her an (gıybet, yalan, zaman israfı, yemek israfı, ev israfı, çalışana zulüm, rakamlarla oynama vs…) gibi işlediği tüm cürümlere karşı bir strateji geliştirecek ve asla geri adım atmayacak, Allah’ın davasını her daim savunacaktır.

Ama şu ana kadar toplumun yüzde 99’u öyle olmadı, hala olmuyor. Kişiler maddi özgürlüklerine kavuşmadığı müddetçe de olmayacak.

Bu açıdan insanları özgürleştirmeden değişmelerini beklemek, hakikati görmelerini ümit etmek beyhude bir beklentidir.

Ya köleler gerçeği idrak eder, isyan eder ve sistemi yıkarlar. Ya da kölelerin hayat şartları özgürleştirilir, sistem düzelir. Aksi halde Efendiler ve köleler hayat akışı bu şekilde devam eder.

Nihai noktada ise kölelerin elinde kalacak olan şey, yıllarca süren sonuçsuz boş konuşmalardaki haz (eleştiri vs.) dır.

Yani zaman ve kelam israfından ötesi olmayacaktır. Efendilerde parayı yönettiği için rahatları bozulmadan hayatlarına devam edeceklerdir.

Ve sizlerinde şahit olacağı üzere, köleler eğer İslam’a dönmez ise düzen asla değişmeyecektir. Sadece ‘kölelerin adının beyaz yakalılar’ olarak değişmesi gibi birkaç değişim ile sus payı verilecek ve sistem aynen işleyişini sürdürecektir.

Ne yazık ki toplumlar, İslamın içtimai dengeye ve özel hayata olan etkisini tamamen anlamadıkça, hakikat ile düzen arasındaki ince ama büyük olan o farkı idrak etmedikçe, her şey yolundaymış gibi ilerliyor zannediyor.

Daha vahimi, birkaç eğitim, birkaç cilt kitap okuduktan ve ilim öğrendikten sonra kendimizi İslam’ı yaşayan insanlar olarak görüyoruz. En azından şu an için tablo bu.

Oysaki bu dönemde ilmi bilgiye ulaşmada kaynak sorunu yok. Ve bilgiye ulaşma yapay zeka ile birlikte artık bir tık uzakta.

Onlarca tefsir ve fıkıh kitaplarına 3-11 dakikada ulaşmak mümkün.

Ve meseleleri artık başkalarının şahsi vicdanına bırakmaya ihtiyaç yok.

Cahil kalmak için gerçekten ısrar etmek gerekiyor.

BAZI ÖRNEKLER

Bu noktada dini fetvalar ve ona tabi olanlar üzerinden birkaç örnek verebilir.

Misal, dinimizin önemli pozisyonunda bulunan İlahiyatçılar günümüzde genellikle fetva verirken ne yapıyor?

Ayet, hadis, -nas-... Yani bunları alır kıyas bina eder ve hüküm çıkarırlar.

Kıyas, ayet ve hadisten süzülen hakikattir. Bir anlamda çözüme geçiştir.

Ama şimdikiler geçişin üstünden bir geçiş daha yapıyorlar.

Yani ayet ve hadis yerine, konuyla ilgili olarak eski fetvayı alıyor, o fetvanın üzerine kıyas yapıp tekrar fetva çıkarıyorlar.

Peki bu nedir?

Bunlar o insanların zihnindeki kişisel kurgulardır. Kendilerinde oluşturdukları kavramlardır.

Yani Kuran ve sünnete dayanan şeyler değil. Bu fıkıhtan bambaşka bir şeydir.

Yani Kuran’ı kendi fetvalarına göre uydurmaya çalışmaktır.

Açıkça ifade edeyim. Hiç ummadığım insanlarda bile bu durumlarla karşılaştım.

Hiç unutmam, bunlardan yakın tanıdık birkaçı misal en son ‘aşı olmayanlar dinen vebal altındadır’ diye tehditte bulunmuştu. Tabi hiçbir ilmi somut dayanak yoktu. (CDC ve FDA verilerinin gerçekliğini araştırmadan, sorgulamadan onlara iman ettiğini söylemişti. vs… Daha önce anlatmıştık.)

Bir süre sonra aşılardaki sahtekarlıklar, ölümler, davalık durumları vs. ortaya çıktı.

Peki ne oldu o fetvaya?

Ses…

Misal, faiz-mortgage örneği.

Bunlardan birine, ‘farklı birkaç ilahiyatçı bu meseleye cehenneme götürür diyor’ dediğimizde ve verileri gösterdiğimizde, bu kez de diyor ki, ‘‘o öyle düşünüyor, ben böyle düşünüyorum.’’

Veyl olsun.

Kısacası değerli dostlar, 2009’dan sonra aldığımız bu derslerden sonra, her mesele için İslam’a dönülmesini ve stratejik hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

En net meselelerde bile insanlar kendi nefisleri için dinin hakikatleri ile oynamaya başlamışlar ise, bu yakın gelecekte çok daha büyük problemlerin olacağına işaret eder. Ki, bunun için çok daha farklı nedenlerde mevcut.. Ayrı bir hikaye..

Evet, bir konu ile ilgili öncelikle ehil olan farklı farklı kişilerden yorum alınabilir.

Tabi bu ehillik birilerinin yakını, tanıdık vs. gibi gereksiz anlam yüklemeler üzerinden olmamalı. Yani bu kişilerin tüm kaynaklarını okuyarak ve dini yaşamına bizatihi şahit olarak vs. gibi birçok açıdan, süzgeçten geçirerek o kişinin ehilliği sorgulanmalı.

Sonra diğer kaynaklar araştırılmalı. (Bir konu ile ilgili tüm içeriklere bakmak en fazla (maksimum) 4-5 saat alıyor, almıyor. Çünkü internette hemen hemen her konuyla ilgili toparlanmış ve kişilerin kaynakları ile beyanları yayınlanmış en az 3-4 site ve fazlası var. Bunun için bir sistem kurmak yeterli.)

Ve ardından -eğer muallak bir konu ise, yani mesele tamamen şahsi olarak yorumlanmaya bırakılmışsa- işte burada çok ince düşünmek zorundayız. Bu nokta karar noktasıdır. Dikkat edilmeli.

İlk planda kişi, (misal)- helal yiyen biri ise, yediği her lokmanın nereden geldiğini ve nasıl piştiğini ve hangi şartlarda, tohumlarla ekildiğini araştırıp, araştırmadığını vs… gibi sebepleri yerine getirerek hareket eden bir kalp ise, evet onun kalbine güvenebilir ve verdiği fetvaya tabi olunabilir.

Aksi durumda, yani bu hassasiyeti olmayan bir kalp ise, masum insanların katline cevaz veren ilim sahiplerinden farklı bir kalp olmadığına emin olabilirsiniz. Sadece hizb ve tarafı farklı oluyor. Onun dışında manaya açıklık noktasında genellikle benzer stratejilerde oluyorlar. (Somut vakalar oldu ne yazık ki..)

Eğer çareler tükendi ve son çıkmaz noktaya kadar geldiysek, son çare bu durumda da Allah Resulü sav’in emrine itaat etmek olmalı. O da: Kalbimiz.

Allah Resulü sav buyuruyor ki;

’Sana fetva verselerde,

sana fetva vererek kolaylık gösterselerde,

sana fetva ile bir çıkış yolu gösterselerde,

sen yinede kendi kalbinden fetva al/kalbine danış’' (Gazali)

Yine benzer bir hadis şöyledir:

‘‘Sahâbe’den Vâbısa, Peygamberimiz’in (s.a.) kendisine şöyle dediğini naklediyor:

“Geldin bana iyi (birr) ve kötü (ism) nedir diye soruyorsun”, “Evet” dedim. Parmaklarını birleştirip göğsüme art arda dokunarak şöyle buyurdu:

“Ey Vâbısa, kalbine sor, nefsine sor; iyi (dince makbul olan), nefsin tatmin olduğu, huzur bulduğu davranıştır, kötü (günah) ise nefsi huzursuz eden ve göğüste (kalpte) tereddüde sebep olandır; insanlar sana fetva verseler de, sana fetva verseler de! (Ahmed, Müsned)

Bu rivayeti Nevevî de Kırk Hadis’ine almış, Munzirî ve Şevkânî hasen olduğunu söylemişlerdir.

Ahmed b. Hanbel ve Münzirî’nin kitaplarına aldıkları benzer bir rivayet de şöyledir:

“Birr, nefsin huzur bulduğu ve kalbin tatmin olduğu, ism ise müftüler fetva verseler bile nefsin huzur bulmadığı ve kalbin tatmin olmadığı (hükümdür, davranıştır)”.

Benzer manada bir hadis Müslim’de vardır (hadis nu. 2533):

“Birr (iyi, meşru, dince güzel olan) güzel ahlâktır, ism (birrin zıddı) ise kalbinde oturup kalan (ukde olan) ve insanların bilmesini istemediğin davranıştır”.

Şimdi Vabisa'nın kalbi gibi bir kalp ehli olan İlahiyatçı bulmak mümkün mü?

Bir bakıyorsunuz, ağızlarından gıybet eksik olmuyor. (Gazetecilerden sonra en çok gıybetin yapıldığı mesleklerden biri mi değil mi diye bir araştırma yapılabilir… Garip ama gerçek bu…)

Veya bir bakıyorsunuz, adam İlahiyatçı gitmiş kredi ile ev almış, çıkmış bu konuya helal diyor. Yani bankanın ayet ile haram olduğu sabitken, bu adamlar kalkıyor insanları bankalara yönlendiriyorlar.

Müslümanlar ise bu insanların kişisel fetvalarını araştırmadan, bunlara tabi olarak hem dünya hem ahiretlerine büyük darbeler vuruyorlar.

Ne yazık ki bu ilahiyatçıların bazıları, başlarındaki bazı yöneticilerin yıllarca faiz ile iş yapmasına dahi ses çıkarmamış insanlar… Susmuş, lal kesilmişler. (30-40 yıl boyunca Allah ile savaşan bu insanlara niçin susmuş olabilirler?)

Dine hizmet ettiğini söyleyen tebliğciler bu insanların cehenneme gitmemesi için 3-5 kez bile uyarıda neden bulunmamışlar?

Veya fiili olarak neden yaptırımda bulunmamış olabilirler? Ve sonrasında da çıkıp fetva dağıtıyorlar. (Örnek olarak enaz 30-40 kişi isim isim sayılabilir. Ama neye yarar ki…)

Eğer muallak meselelerde bu tür ilahiyatçıların kalbine güveneceksek vay halimize. Kim bilir yöneticilerin daha ne zalim kararlarına ses çıkardılar?

O yüzden Karadavî derki; ‘‘Ölçü.. Peygamberimiz’in onayladığı sahâbî Vâbısa’nın kalbi gibi olan kalplerdir.’’

Şevkani'de ekler; ‘‘Müftü, bir şey için caizdir, mubahtır derse bir de kalbe danışmak olur. Müftü haramdır derse kalbe danışma ölçü olmaz…''

Kısacası değerli arkadaşlar, yönetici pozisyonunda olan insanların söylemleri veya verdiği kararların veya fetvaların ucu bizleri bu dünyada da ahirette cehenneme götürebilir. (Bildiğim vakalar olduğu için söylüyorum. İçtihat edilmeyecek meselelerde bile ‘içtihatta hata var ise bir sevap, yoksa iki sevap diyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.)’

Ancak şunu net bir şekilde ifade edeyim.

Bunların tüm sorumlululuğu yöneticiler ait değil. Hatta çok azı yöneticilerin hatasıdır. Çünkü köleliği tercih etmemek ve koyun olmamak Müslümanların ellerinde idi. Ama köleler kendileri bu durumu tercih etti. Okumadı, araştırmadı ve köle olmayı tercih etti. Şimdi ise yine çözüme varmayacak şekilde hareket ediyorlar. Yazık.

Ama ben güvendim’ ifadesi, İslamda bir bahane değil değerli kardeşler. Ve ahirette de olmayacak.

‘‘Güvendiğim insanlar yüzünden bu hale geldim. Ben ne yapabilirdim?…’’

Ne yazık ki bu yaklaşım bizi diğer tarafta kurtarmayabilir. Çünkü sistem zerre kadar boşluk kabul etmiyor ve sistemin Efendileri bunların farkında.

Ve cahillik, okumamak ve bilen birisinin ağına düşme tehlikesi..

Ne hazin ki, çevremde birisinin ağzına bakıp hemen uygulayan binlerce insana denk geldim. Yüzlerce demiyorum. Binlerce. Yıllardır şahit olduğum için söylüyorum.

Kimle iş yaparsak yapalım;

Eğer şahsi menfaat ve çıkarlara göre hareket edilmeseydi,

Maaş ve koltuk beklentisi içerisinde olunmasaydı,

Rızık korkusu imansızlığı yaşanmasaydı,

Cahil kalmamak için okumak, tefekkür etmek gibi ameller olsa ve basiret bağlanmasaydı… vs.

Emin olabilirsiniz, Müslümanlar şu an ki acınacak hallerine düşmezlerdi.

Eğer yapılan her işte Kuran ve sünnete baksaydık,

Rızkı Allah’tan bilseydik ve sistemden gelen emirlere korkmadan ve stratejik davransaydık…vs.

Behemahal, misal sadece Türkiye’de 50 milyondan fazla insan bankaya bulaşarak Allah’a savaş açmaz ve sonrasında işlerin yoluna gireceği gafletine düşmezdi.

Veya 1,5 milyar Müslümanın büyük bir kısmı Allah ile savaşacak kadar bizleri zillete düşürmezdi.

Çünkü meseleyi gerçek anlamda biraz öğrenmek isteyen her Müslüman zulmü bırakıyor ve hemen İslama dönüyor. Ve işler kendiliğinden düzelmeye başlıyor.

Evet, farkında olmadan, birilerinin uydurduğu fetvalar ile insanlar kendi evlatlarına ve gelecekteki torunlarına zulme sebep oluyorlar. Bizden önceki büyüklerimizin bizlere bıraktıkları zulümler gibi…

Emin olun, birçok kararın/fetvanın peşine düştüğünüzde şaşırıp kalıyorsunuz.

En ehil gördüğünüz insanların bile ezbere hareket ettiğine şahit oluyorsunuz.

Gecikme faizine bile helal diyen koca koca ahmaklara denk geliyorsunuz.

Misal, ehil birine ‘vadeli satışın çıkış noktası olan hadisler nedir?’ diye sorduğumuzda somut hiçbir şey diyemiyor, evirip çeviriyorlar. vs...

Bilmiyorum demek o kadar zor olmamalı aziz kardeşim.

Çevrenizdeki 10-15 ilahiyatçıya bu soruyu sorun bilen 5-6 kişi çıkar çıkmaz.

Oysa, Üstad diyor ki, ‘rızık hayatın merkezindedir.

Yani helal kazanç bir romantizm konusu değildir.

Hutbelerden ‘helal ye’ deyip geçilecek kadar basit değildir.

Fetva kitaplarındaki gözlerin aşina olduğu ama kalbin takmadığı bir paragraf başı ifadesi değildir.

Bizatihi tüm hayatın, sistemin ve işleyişin tam merkezindedir.

Ve bu meselelerdeki hakikatleri normal vatandaşın bile bilmesi gerekirken, ilahiyatçıların kapı kapı dolaşıp tebliğ etmesi gerekmekteydi. Osmanlı’daki ahilik meselesi bir aşk filmi değildir.

Gel gör ki bu meseleler tam bilinmediği için, çalışanlara veya patronlara zulm yapılmaya yıllarca devam edildi.

PAZARDAN ÇIKARILSIN

Bilinmesi gereken şu ki, rızık meselesinde çok net hükümler var. Ve bu işin zerre kadar şakası yok.

Misal Hz. Ömer, ilgili hükümleri bilmeden pazarda oturanlara “faiz bilmeyen bizim pazarımızda oturmasın” der.

İmam Malik, ilgili hükümleri bilmeyen kimsenin, insanlara faiz yedirmemesi için pazardan çıkmasını emretmişti.

Nehcü’l-belağa Hz. Ali’nin şöyle dediğini kaydetmiştir:

“Kim bilgi sahibi olmadan ticaretle uğraşırsa faize bulaşır.”

İbn Ebi’l-Hadid bunun şerhinde şöyle der:

‘Çünkü dini konularla alışverişe dair hususlar birbirine karışıktır…’

Ebu Talib el-Mekki’nin Kutu’l-kulub adlı eserinde şu bilgi verilir:

‘‘Hz. Ömer pazarlarda dolaşır, tüccarlarda dolaşır, tüccarlardan bazılarına kamçıyla vurarak şöyle der:

“Bizim pazarımızda bilgi sahibi olamayan satış yapamaz. Aksi takdirde ister istemez faiz yer.”


Müteahhirin ulemadan bazıları şu merfu hadisi Tirmizi’ye isnadla naklederler:

“Dinde bilgi sahibi olmayan kimse bizim pazarımızda satış yapmasın.”

Zurkani Şerhu’l-Muhtasar’da İmam Malik’ten şöyle dediği rivayet edilir:

‘‘Alışveriş hükümlerini öğrenmedikçe tüccarların herhangi bir konuda şahitliğinin kabul edilmesi caiz değildir.’’ (Bakın, şahitliği bile kabul edilmiyor.)


Şeyh Ebu Said el-Hadimi el-Hanefi el-Berikatü’l-mahmudiyye fi şerhi’t-Tarikati’l-Muhammediyye adlı eserinde şöyle der:

‘‘Tüccarın alışverişle ilgili sıhhat, fesad, butlan, helal, haram, faiz ve sair hükümleri öğretilmesi gerekir.’’


es-Siraciyye’den naklen et-Tatarhaniyye’de şu bilgi verilir:

“Alışveriş hükümlerini, nelerin caiz olup nelerin olmadığını bilemedikçe kişi ticaretle uğraşmamalıdır.”

vs.

Görüldüğü üzere, gerçek anlamda iman etmediğimiz için ve cahil kaldığımızdan dolayı, ne iş ahlakımız oldu ne de bir olan gücümüz iki oldu…Kardeş kardeşi, arkadaş arkadaşı içtimai hayatta ve ticarette yok eder hale geldi.

Misal, adamın biri Avrupa’ya yeni gelmiş. Kendisi bir mağdur. Ve bu adam Hollanda’da iş yapıyor. Farklı bir ülkede de iş yaptığı bir arkadaşı var. Ama bir süre sonra onu diskalifiye edip kendisi o ülkedeki pazara girme planları yapıyor.

Görebiliyor musunuz?

Zulüm görmüş bir masum Müslümanın geldiği karakter: Ve işte Müslüman arkadaşı için düşündüğü plan.

Üstelik bu ikiside aynı yolda yürüyen insanlar. Heyhat…

Ve sonra bozulan ortaklıklar, aileler ve devamında gelen manevi çıkmazlar, çöküşler.

Oysa ayet diyor ki; ‘‘Müminseniz üstünsünüz…’’

Uzattığım için lütfen mazur görün.

Ne yaparsınız ki, sistemin boyunduruğu altında kalan kölelerinden biri olarak çektiğimiz acı yıllardır katmerli olarak devam ediyor. Ne hazindir ki zorda olan insanlara fayda sağlayamıyor ve o iyi insanları uyandıramıyoruz. Kendilerine ve sisteme zulüm etmelerinin sürdürülebilirliliğini izliyoruz.

‘Önden giden atlılar’ dediğimiz insanlar bile Allah ile savaşmaya koşarak gidiyor. Durarak değil, koşarak. Kendilerini ve insanları köleliğe mahkum etmeye koşuyorlar.

Ve sonra ‘başımıza bunlar neden geliyor, Müslümanlar arasında bu fitneler neden çıkıyor, çocuklarımız neden bu halde?’ vs..

Yahu ortada Müslümanların Allah ile yaşadığı bir savaş var.

Ve bunu herkes normal olarak görüyor ve yaşıyor.

Bu meseleler yaşam şekli olarak imani bir onay haline gelmiş…

Ve sonra kalk deki: bize ne oldu?

Ey Müslüman! Emin ol bugünler güzel günler…

Hazretin durumu tanımlayan yıllar evvel söylediği ibretlik birkaç cümle vardı:

  • ‘‘Düşüncelerimizde boşluk, sözlerimizde tutarsızlık, tedbirlerimizde kararsızlık, her hâlimizle âdeta bir sevimsizler topluluğu hâline geldik.

  • Hâlimiz, mâzimizle mukayese edilince simsiyah ve gelecek adına ümitlerimizi alıp götürecek kadar da belirsiz, bulaşık ve iç bulandıracak mahiyette. Yürüdüğümüz yollar yürünür gibi değil.

  • Yakın kabul ettiklerimiz katmerli bir vefasızlık içindeler ki düşmanların kinini, nefretini aşkın; düşmanın iftirası, isnadı, tazyiki lütfedilecek sabra kalmış.

  • İçte-dışta ihanet düşünceleri diz boyu; vefa beklediğimiz sinelerde kin, nefret ve hıyanet. Düşmanlık duygularıyla esirip duranların adedini Allah bilir; vefasız dostların sayısı ise ondan daha az değil.

  • Yaptıklarımız sadece bizim ve bugünün değil, bütün bir tarihin yüzünü karartacak kadar çirkin ve olabildiğine geniş alanlı.

  • Yıllar var, affedilmeyen bir sürü günahlar işledik; Seni tanımama, kendimizi bilememe, dine vefasızlık..

  • Ruhumuzun bütün kaidelerini yıktık; maddî-mânevî dünyamızın şeklini değiştirdik; millî ve dinî hayatımızın âhengini bozduk; derken bütün değerlerimiz bağı kopmuş tespih taneleri gibi sağa-sola saçılıp gitti.

  • Konuştuğumuz sözler, kalb ve kafa izdivacından doğmuş nesebi sahih beyanlar değil; yazıp-çizdiklerimize gönüllerimizin sesi diyemeyeceğim. Her hâlimizde ayrı bir ukalâlık ve iddia nümâyan. Çoğu hareketlerimiz mele-i a’lânın sakinlerini utandırmaya karşılık şeytanları sevindirecek mahiyette.

  • Şimdilerde, her şey o denli alt-üst oldu ki, inayetin olmazsa Mehdi bile gelse bu işler düzelecek gibi görünmüyor…

  • Ey Rab, gizli açık hâlimiz bu…’’

20-25 sene önce söylenen bu sözler kaç kişinin kalbinde makes buldu bilemeyeceğim ama gördüğüm şu ki, bu ifadelerin hepsi için hali hazırda örnek gösterilebilecek yüzlerce veya binlerce insan/vaka var.

Kendi öz arkadaşımıza, onun iyiliği için;

‘‘Allah’a neden savaş açıyorsun?

Onunla savaşan kaybeder, etme.

Bak birçok bela getireceksin.

Sende, evladında, bizlerde helak olacağız.

Bizler İslam’ı anlatan insanlarız. Bari bizler Allah ile savaşmayalım…’’ vs. dediğimizde ya umurlarında olmuyor ya da çoluk çocuğu bahane edip Allah ile savaşa devam ediyorlar…

Kısaca;

Hem Allah’a isyan,

Hem köleliği kabul,

Hem şer yolda olanı uyarmamak,

Yapılan yanlışı düzeltmek için strateji geliştirmemek,

Kahramanlık yapmak için sazan gibi ortaya atlayıp ve zalimin elini güçlendirmek,

Ya da cahillikten kaynaklı zamansız söylemlerde bulunup koz vermek,

Yöneticisi rakamlarla oynadığında ses çıkarmamak,

Yani kula kulluk yapmak… vs.

Ve sonra, ‘güvendiğimiz insanlar bizi bunu neden yaptı? Müslümanlar neden bu halde?’

Bizler kölelik için yaratılmadık değerli arkadaşlar. Önce bunu fark etmemiz gerekiyor.

Özgürlük ile sahte özgürlüğü karıştırmamalı.

Eğer İslamın bir hakikatini kendi arkadaşların içerisinde bile söylediğinde garip karşılanıyorsan,

Her akşam oturup kitap okuyacak vakti bulamıyorsan,

Evladına dinini öğretmek için zaman ayıramıyorsan,

Eşinle birlikte ilim tahsil edemiyorsan,

Akrabanın bağımlı hale gelmiş evlatlarına kavuşup onların iyi olması için planlama yapamıyorsan,

Misal bir tefsir tahlili yapamıyorsan…vs.

Ne sen ne de diğerleri özgür.

KİMLER ONLAR?

Bizlerin cahil kalma ve koyun gibi teslim olma hakkı yok. İslam bunu reddediyor. Ve bizleri cahil bırakan medrese dahi olsa o medrese ve sistemi tedavi edilmek zorunda.

Yahudilerin her sabah oturup Tevratı derinlemesine tahlil ettiği gibi, bizler her sabah Kuranı tahlil edemiyorsak ve buna sistem engel ise o engel kaldırılmalı.

Ve asla ahmaklık üzerine, saflık bilinciyle hareket edilmemeli.

Bakınız Efendimiz sav’in vefatından iki yıl önce inen şu ayetler ibretliktir:

‘‘Ey iman edenler! Size ne oldu ki “Allah yolunda seferber olunuz! ” emri verilince bulunduğunuz yere yığılıp kaldınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama iyi bilin ki dünya hayatının zevki, âhiretin yanında pek az bir şeydir!.

Eğer topyekûn seferber olmazsanız, Allah sizi acı bir azaba uğratır ve sizin yerinize başka bir topluluk getirir de siz savaşa çıkmamakla Onun dinine zerrece zarar veremezsiniz. Çünkü Allah her şeye kadirdir.

Eğer Siz Peygambere yardımcı olmazsanız, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine yardım eder. Hani kâfirler onu Mekke'den çıkardıklarında, iki kişiden biri olarak mağarada iken arkadaşına: “Hiç tasalanma, zira Allah bizimle beraberdir. ” diyordu. Derken Allah onun üzerine sekinetini, huzur ve güven duygusunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla destekledi. Kâfirlerin dâvasını alçalttı. Allah'ın dini ise zaten yücedir. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir (mutlak galiptir, tam hüküm ve hikmet sahibidir).’’

Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi. Bununla beraber “Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık. ” diye yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mahvediyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir.

Hay Allah seni affedesice! Niçin sence doğru söyleyenler iyice belli oluncaya ve yalancılar da meydana çıkıncaya kadar beklemeyip izin isteyen o münafıklara izin verdin? (Tevbe 38, 39, 40, 42, 43)

Bu 5 ayet neden önemli biliyor musunuz?

Bu ayetler Medine’de ve Efendimiz sav’in etrafında yaşayan ama Müslüman olarak görülen insanlar için indi. Yani Efendimiz sav’in vefatından iki yıl önce bu münafıklar onun çevresindeydiler.

Düşünebiliyor musunuz?

Mekke fethedilmiş ve bir anlamda asr-ı saadet yaşanıyor. Ama Rabbimiz, Efendimiz sav’in vefat etmesine iki yıl kala, ona 10-11 yıl önceki hadiseyi hatırlatarak arkadaşı ile yalnız olduğunu gündeme getiriyor ve üçüncünüz bendim diyor. Ve ona yardım edeceğini söylüyor.

Ve dikkat edin, ayet başlarken ‘‘Ey iman edenler!’’ ile başlamıştı.

Ancak o bahsedilen grup Allah Resulü sav’i öyle bunaltıyor ki, o da artık ‘gelmeyin’ demek zorunda kalıyor. Yani Allah’ın peygamberini öyle bir duruma düşürüyorlar ki, verdiği o karar üzerine Rabbimizden ‘Hay Allah seni affedesice!’ gibi bir ifadenin dahi geçtiği ayetler iniyor.

Peki, bu insanlara Efendimiz sav vefat ettikten iki yıl sonra ne oldu, nereye gittiler?

Bir anda ortadan kayıp mı oldular?

Ya da hangi sistemlerin içerisine girdiler?

O sistemler bugünlere kadar evrilerek kıtalar mı dolaşıyor?

vs…

Kısaca şunu fark etmek gerekiyor değerli arkadaşlar.

Bu konuyu ticaret, faiz vs…Yani ekonomi üzerinden anlatmamanın nedeni, meselelerin özünün para olduğu gerçeğidir. Geriye kalan şeyler soyut işleyişlerdir.

Kıtalar, ülkeler, dernekler, camialar vs. fark etmez.

Her sistemin içerisinde bir süre sonra Efendiler ve maaş alanlar diye bir işleyiş derinleşerek ilerler.

Yani parayı yönetirseniz, sistemi ve sistemleri yönetmeye başlarsınız. Bu değişmeyen tek gerçektir.

Eğer parayı hak ehli yönetirse o ülkeler, partiler, dernekler, camialar vs. hak üzere devam eder ve yanlış yola sapmazlar. Ama yöneticileri imtihanı kaybeder ise işte o para/maddi güç, bu kez sistemin yönetim aracı olmaya başlar ve altta olan ve bu kişilere tabi olmayan herkes zulüm görmeye başlar.

Kiminin gördüğü zulm fazla,

kiminin az,

kiminin ise ses çıkarmadığı için günü geldiğinde evladı zulüm görecek ve köle olacaktır.

Bu tür sorunların çözümü ise çok basittir.

Eğer maaş alanlar hakka, İslam’a, İslami kaidelere vs. tamamen dönecek olurlar ise sistem kolaylıkla düzelecektir. Çünkü, artık Allah o insanlarla birlikte olacaktır.

Peki, hakka dönebilirler mi?

Ne yazık ki şu an için hayır.

Efendiler de bunun farkında.

Onlarda biliyor ki dünyevi beklentiler, çoluk çocuk endişesi, konfor alanı vs. gibi korkulardan dolayı toplumun yüzde 99’u risk almayı sevmez ve koyun gibi olmaya devam eder.

Yani toplumun yüzde 90’ı faizli kredi ile borç aldığı evden veya kurduğu şirketten kolay kolay vazgeçmeyecektir. Hatta bu zulmünden dolayı taraf değiştirip, zalimin tarafına dahi geçmeyi düşünecek ve onu savunmaktan utanmayacaktır. Sistemi veya yöneticilerini savunmayı bir sevap olarak görecektir.

Yani köleliği kolay kolay bırakmayacak ve sadece yapacağı şey rivriv olacak, konuşacak, tweet atacak, yazacak ve sonra son 70 yılda olduğu gibi sistem Efendilerin istediği gibi işlemeye devam edecektir.

Ne acıdır ki, köleler sorunların İslam’a dönerek düzeleceğini hala bir romantizm olarak görüyorlar.

O yüzden Efendeliler çok rahatlar. Ve bir süre daha kölelerin Allah ile savaşmaya devam edeceğinin farkındalığı içerisinde işleyişlerini devam ettiriyorlar. Yani hem maddi hem de manevi bataklığa batmış köleler grubuna karşı ellerinde çok büyük kozları var.

Son noktada şunu ifade etmek isterim.

Hak yolda olanların içerisindeki kötüler er veya geç günü geldiğinde temizlenecekler. Bunda sorun yok. Hatta çok uzakta da değil. Mesele tamamen istenildiği gibi ilerliyor.

Ancak burada önemli olan nokta şu, masumların dünya ve ahiretlerini kaybetme riski. Ve dünyada da rahat yüzü görememe imtihanı. (Ki, bu hal devam ederse toplu olarak rahat yüzü görmeme gibi bir acının içerisine düşebiliriz.)

Çünkü Allah’a isyan edilerek, bu dünyada beklenilen o güzel hayallerin gerçekleşme ihtimali kişisel olarak mümkün değil. Sadece geçici bir süre. Sonrası yine hüsran. (Örneği yok)

Bu hakikatlerin farkında olarak çok geç olmadan başta kendimize sonra çevremize tebliğde bulunmamız zaruriyet içeriyor. Buna fetva uyduran ilahiyatçılarda dahil.

Aksi halde Hazretin yıllar önce söylediği şu sözler her bir Müslüman için devam edecek:

‘‘Senin yolundan ayrı düştüğümüz günden itibaren, bizi biz yapan bütün değerleri de bir bir yitirdik; yitirdik iman yolunu, İslâm’ın getirdiklerini, Cennet’e yürüme üslûbunu.. sonra da dağılıp döküldük ve ayaklar altında pâyimal olduk.’’

Disiplin Kaderdir!

Ryan Holiday'un "Disiplin Kaderdir" kitabından alınan önemli bilgiler ile kişisel görüşlerin paylaşıldığı video, disiplinin özgürlükle eş anlamlı olduğunu, devamlılığın başarıda gizli olduğunu ve modern dünyada herkesin birer bilgi sitesi olduğunu vurguluyor.

Video güzel bir özet geçmiş:

‘‘- Kontrolü elde etmek, fırsatların kapılarını açmak anlamına gelir.

- Basit kararlar şimdi gelecekte zor bir hayata neden olur.

- Zor kararlar almak, bazı fedakarlıklar yapmak gelecekte daha büyük şeylere hazırlanmanızı sağlar.

- Disiplin bir ceza değil, bir hediye ve hayatınızı en üst düzeye çıkarmak için kötü dürtülerinizi kontrol etmek özgürlüktür.

- İnsanlar zeki ya da yetenekli olabilirler ancak herkes çalışkan değildir.

- Her gün önceliklerinize önem verin, hatta yorgun ya da meşgul olsanız bile.

- Küçük bile olsa bir eylem alın ve alışkanlık haline getirin.

- İlk başta neredeyse görünmez olsa da zamanla büyüyerek fark edilir hale gelecektir.

- Liderlik biraz yalnızlık gerektirir, bu yüzden sabahları sessizdir.

- Kendinize hakim olmak, uzun vadeli dayanıklılığınızı güçlendirmek anlamına gelir.

- Rahatlık bizi zayıflatır, kendimize zorlu olmalıyız.

- Kendinizi test edin, soğuk duş alın.

- Her uyarıdan önce bir an bekleyin ve tepkinizi kontrol edin.

- Kendinize sorun: Gerçekten doğru mu? Gerçekten bu kadar sinir bozucu mu?

- Korku, öfke veya önyargıya izin vermeyin.

- Modern dünya bizi yıkıyor ve hayatımızı zorlaştırıyor.

- Çevremizdeki önlemler, istediğimiz hayatı yaratma ve tatmini geciktirme yeteneğimizi büyük ölçüde etkiler.

- Bilgi akışı o kadar yoğundur ki, çoğu zaman kendimizi felç halinde hissederiz.

- Zamanımızı kiminle geçirdiğimiz önemlidir, ancak bazen kendimize karşı yapmamız gereken bir şeyler vardır.


Bilimsel Verilerdeki Sahtekarlığa Bir Örnek

Daha önce Darrell Huff’un ‘‘İstatistik ile Nasıl Yalan Söylenir?’’ kitabını paylaşmıştım. Okumayan var ise tavsiye ederim.

Malum, yapılan bilimsel çalışmalarda ölçümler daima farklılık gösterir. Bu farklılıkların rastgele mi olduğu yoksa anlamlı mı olduğu istatistiksel yöntemlerle belli olur. Yani anlaşılır bir durum.

Ancak kitabı okuduğunuzda sisteme etki etmek için istatistikler üzerinden toplumların çok rahat bir şekilde aldatabileceğini görüyorsunuz. Nitekim Corona sürecindeki sahtekarlıklarından birini Pfizer itiraf etmişti. Hatta Project Veritas meselenin üzerine gitmiş 50 milyon görüntülenme alan o skandal sahtekarlığı yayınlamıştı.

Benzer çokça örnek verebiliriz ama konumuz şu an için bu mevzu değil.

Farklı bir sahtekarlık örneğide Harvard’da yaşanmış.

The Guardian ve The New York Times'tan Bir Harvard İşletme Okulu profesörü, dürüstlük üzerine yaptığı araştırmasında verileri tahrif etmekle suçlandı.


Büyük İflaslar Yayılıyor

Özellikle Çin'deki üretici fiyatlarının düşmesi endişe verici bir durum olmaya devam ediyor. Amerika'da ise iflas sayısı 2 kat arttı ve bankalardan paralar özel fonlara gidiyor. Yani büyük kriz öncesi işaretler. Bitcoin ve altın da belirli formasyonlarda kırılma yaşanması bekleniyor.

Kısa bir özet:

- Amerika'da iflas sayısı 2023'ün ilk 6 ayında geçen seneye göre 2 katına çıkmış durumda.

- 50 milyon dolar üzerinde yükümlülüğü olan büyük şirketlerin iflaslarındaki artışa özellikle dikkat çekiliyor.

- Bazı vatandaşların paralarını para fonlarına götürüyor.

- Faiz artışları kırılgan piyasalara olumlu sonuçlar getirmeyecek.

- Finansal bir kriz durumunda 2023'ün ikinci yarısı veya 2024'ün başlarında stratejiler belirlenmeli.


Unsplash

Şirketler İşçileri Etkilemek İçin Sıradan Görevleri Azaltıyor

Şirket sahiplerinin umarım bu tarz hamleler yapmaya ve kölelik sistemini minimize etmeye devam eder.

The Wall Street Journal'a göre, giderek artan sayıda şirket, rekabetçi bir iş piyasasında çalışanları çekmek için toplantıları ortadan kaldırıyor ve sıradan görevleri kolaylaştırıyor.

Ayrıca bunun çalışanların verimliliğini artırdığının da farkındalar ki bu, bir durgunluğun gelmekte olduğu konusunda endişeli liderler için önemlidir.

İşte çeşitli endüstrilerin stratejilerinden bir örnek.

  • Telekom AT&T, günlük 160 görevi ortadan kaldırdı veya basitleştirerek yılda yaklaşık üç milyon saat tasarruf sağladı.

  • Restoranlar Chili's Bar & Grill, aşçılar ve sunucular üzerindeki yükü hafifletmek için menü seçeneklerini azalttı.

  • Diğer birçok restoran maaşlarını artırdı ve işçilere ek avantajlar ve daha esnek programlar sunuyor.

  • Perakende Shopify, Wayfair ve Reynolds American, zaman kaybettiren ve çalışan üretkenliğini azaltan binlerce toplantıyı iptal etti.

  • Shopify, düzenli grup toplantılarını ve Çarşamba toplantılarının çoğunu iptal etti.

Darısı çalışanlarını köle gibi kullanan patronlara…


Unsplash

İşinizi Yapay Zekaya Nasıl Devredebilirsiniz?

"Yapay zeka kullanan yöneticiler, kullanmayan yöneticilerin yerini alacak." Bu, IBM'in baş ticari sorumlusu Rob Thomas'tan doğrudan bir alıntı.

Yapay zekanın çalışanların yerini alıp almadığı veya onu kullanan çalışanların diğer çalışanların yerine geçmesine yardımcı olup olmadığı henüz belli değil. Ancak yapay zekanın geçen yıl bilim kurgu dünyasından çok kullanışlı bir çalışma aracına geçtiğine şüphe yok.

Ancak işi bir yapay zekaya devretmeye nasıl başlayabilirsiniz?

İşte Forbes'ta yayınlanan yeni bir makaleden bazı bölümler:

AI Delegasyonu — Ne anlama geliyor?

Yapay zeka delegasyonu, üst düzey karar alma ve ilişki kurma gibi insan müdahalesi gerektiren görevlere daha fazla odaklanmayı sağlayan, özellikle tekrarlayan ve zaman alıcı görevler olmak üzere yapay zekaya görevler atama sürecidir.

Yapay zeka delegasyonu için hangi beceriler gereklidir?

  • Yapay zekanın sınırlamalarını anlamak ve hangi görevlerin etkili bir şekilde devredilip devredilemeyeceğini değerlendirmek.

  • Yapay zekanın şirketteki rolünüzü nasıl etkilediğini anlamak.

  • Delegasyon için doğru araçları bilmek ve bu araçları nasıl kullanacağını öğrenmek.

  • Yasal, düzenleyici ve etik sonuçların farkındalığı.

İş yeri geliştikçe, yeni nesil liderlerin bu değişikliklere uyum sağlayan ve işi bir yapay zekaya nasıl devredeceğini öğrenen kişiler olma ihtimali makul.

📰 Makalenin tamamını buradan okuyun


Unsplash

123 Milyon Pound'luk İsraf

  • ABD marketleri her gün 123 milyon pound gıdayı çöpe atıyor ve tüm perakende gıda atıklarının %30'unu üretiyor. 2021'de bu atığın 1,55 milyon tonu doğrudan çöplüklere gitti.

  • BM raporuna göre, Türkiye’de de 7,7 milyon tondan fazla gıda israfı var. Rapora göre, Türkiye'de her yıl kişi başına 93 kilogram yiyecek çöpe gidiyor.

  • Pek çok bakkal, sektöre yılda 18 milyar dolara mal olan gıda israfını azaltmak istiyor. Ancak, gıda bağışı ile ilgili sorumluluk sorunları, gıda ambalajları üzerindeki belirsiz tarih etiketleri ve gıda israfına katkıda bulunan bir dizi bakkal uygulaması dahil olmak üzere, ilerlemenin önünde önemli engeller bulunmaktadır.

  • Yapılan araştırmalara göre dünya genelinde her yıl 1,3 milyar ton gıdan çöpe giderken, dünyada her gün yaklaşık 25 bin kişi de açlığa bağlı olarak hayatını kaybediyor.

Kaynak: BusinessDIT | Dumpsters.com | Forbes | Foodprint | LoHud | Natural Resources Defense Council (NDRC) | NDRC | | NDRC | ReFed | The New York Times | The Washington Post | The Washington Post | US Congresswoman, Chellie Pingree | US Department of Agriculture | Yahoo | Shortform


Unsplash

Profilin Müşteri kaybettirebilir!

Stacket M. önemli bir noktaya değinmiş. Çokça yaşanan bir durum:

‘‘Potansiyel bir müşteri, markanızı sosyal medyada keşfediyor, ancak profilinizde bağlantılar eksik ve sıkıcı, ilgi çekici olmayan bir biyografiye sahip.

Sosyal medya profillerinizi optimize etmek artık kaçınılmaz bir gerçek.

Başlamak için bu kontrol listesini kullanabilirsiniz:

  1. Biyografiniz satıyor mu? Profilinizin biyografi bölümü birincil emlaktır. Kim olduğunuzu, ne yaptığınızı ve bir ziyaretçinin neden ilgilenmesi gerektiğini anlatmak için kullanın. Bunu asansör konuşmanız olarak düşünün.

  2. Müşterilere gidecekleri bir yer veriyor musunuz? Biyografideki bağlantı, web sitenize, en son blog gönderisine ve hatta yeni bir promosyon kampanyasına trafik çekme şansınızdır. Ziyaretçilerinizi tam olarak gitmelerini istediğiniz yere yönlendirin…

  3. İletişime geçmeniz kolay mı? İnsanların ulaşmasını kolaylaştırın. E-posta veya telefon numarası gibi iletişim bilgilerini ekleyin. İnsanların sizinle iletişim kurması ne kadar kolaysa, iş için o kadar iyidir.

  4. İnsanlara öne çıkanları mı veriyorsunuz? En iyi içeriğinizi, ürün kataloğunuzu, müşteri referanslarınızı ve sergilemek istediğiniz diğer her şeyi sergileyin. Markanıza kişilik kazandırdığınız yer burasıdır.

Özetlemek gerekirse: Sosyal medya profillerinizden en iyi şekilde yararlanamıyorsanız, masada çok şey bırakıyorsunuz demektir.


Unsplash


Unsplash

Teknoloji Gündemi

Sosyal medya: Haziran ayı için "en çok indirilen uygulamalar" belli oldu. Geçen ay dünyanın en çok indirilen uygulaması Instagram olurken, onu TikTok ve Facebook takip etti. Bu arada, Amazon’un rakibi Shein ilk 10'a girdi.

Yapay Zekanın Üç Aşamalı Risk Modeli Ortaya Çıktı: Anthropic CEO'su Dario Amodei, AI endişelerini kısa vadeli (önyargı ve yanlış bilgilendirme), orta vadeli (bilim ve biyoloji gibi alanlarda olası kötüye kullanım) ve uzun vadeli riskler (otonom AI sistemlerinin kontrol edilmesi zorlaşıyor) olarak bölümlere ayırıyor. Endişeye rağmen Amodei, önleyici tedbirlerin önemini vurgulayarak yapay zeka gelişiminin iyi gitme olasılığının yüksek olduğunu algılıyor.

Alibaba, Gelişmiş Yapay Zeka Görüntü Oluşturucusunu Tanıttı (3 dakikalık okuma): Alibaba Cloud, birden çok dilde ve stilde metin istemlerinden ayrıntılı görüntüler oluşturan, görüntü oluşturmanın doğruluğunu ve bağlamını iyileştiren gelişmiş bir üretken yapay zeka modeli olan Tongyi Wanxiang'ı piyasaya sürdü.

Yayın: Twitch, TikTok gibi davranıyor. Popüler yayın platformu, yayıncıların "Klipler" adı verilen hikaye benzeri gönderileri paylaşmasına ve izleyicilerin aynı içeriği keşfetmesine olanak tanıyan kaydırılabilir bir yayın ekliyor. İlginç gelişme…

GPT destekli Akıllı Ev Platformu Tanıtıldı (3 dakikalık okuma): Josh, mevcut akıllı ev asistanlarının ötesinde nüanslı anlama ve yanıt verme yetenekleri sunan, yapay zeka destekli üretken bir akıllı ev otomasyon sistemi olan JoshGPT'yi piyasaya sürdü.

OpenAI, GPT-4'ü Geliştiricilere Sunuyor (4 dakikalık okuma): OpenAI, ücretli API aracılığıyla erişilebilen, gelişmiş bir metin üreten yapay zeka olan GPT-4 modelini piyasaya sürdü. Bu yeni model, önceki model GPT-3.5'ten bir yükseltme olarak hem metin hem de resim girişlerini işleyebilir. Görüntü anlama yeteneği şu anda seçilen ortaklarla sınırlı olsa da, OpenAI bu özelliği gelecekte tüm kullanıcılarına genişletmeyi planlıyor.

Bulut Pazarı 500 Milyar Doları Aştı (15 dakikalık okuma): IDC'ye göre 2022'de genel bulut hizmetlerinin dünya çapındaki geliri, 2021'e göre %22,9 artışla 545,8 milyar dolara ulaştı. SaaS - Uygulamalar, en büyük gelir kaynağı olarak liderliğini sürdürdü ve ilk beş sağlayıcı olan Microsoft, AWS, Salesforce, Google ve Oracle, yıllık %27,3 büyüme sergileyerek toplamın %41'ini oluşturdu.

  • Yeni nesil kuantum bilgisayarlar yeni bir olasılıklar dünyasının kapılarını açacak, ancak aynı zamanda çevrimiçi güvenliğimiz için de büyük riskler oluşturacak.


Unsplash


KİTAP

'Günümüz Tefsir Problemleri' kitabı, Kur'an yorumlamasının tartışmalı konularına dair geniş kapsamlı bir inceleme sunarak bu hedefi gerçekleştirmeye yardımcı olmayı amaçlıyor.

Kitap, farklı tefsir yöntemlerine de odaklanıyor: Tarihselci, Semantik, Hermenotik ve Tematik gibi çeşitli yaklaşımlar bulunuyor. Her biri, Kur'an'ı anlamanın ve yorumlamanın birbirinden farklı yönlerini ele alıyor.

Ve, anlam-yorumla ilgili sorunlar, sistem analizi ve Kurancılık akımı gibi konulara da dikkat çekmeye çalışıyor.

Kur'ân'ın sadece bir bilgi kaynağı olmadığını, aynı zamanda insanlığa hayat rehberi olduğunu vurguluyorlar.

Kısaca, bu kitap, Kur'ân tefsiri konusunda derinlemesine bir araştırma yapmak isteyenlere rehberlik edebilir. Ayrıca, genel okuyucu kitlesinin de Kur'ân muhtevasıyla ilgili tartışmalı meselelerde belli bir birikim sahibi olmalarına yardımcı olacaktır.


Capra'nın ‘Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası’ kitabı kült eserlerden.

Batı düşüncesinin evrimini anlamak isteyen herkes için oldukça önemli bir kaynak. Kitapta ele alınan konular arasında bilim, felsefe, sanat ve din gibi birçok disiplin yer alıyor.

Capra, bu disiplinlerin birbirleriyle nasıl etkileşim içinde olduğunu ve Batı düşüncesinin nasıl evrildiğini çok güzel bir şekilde anlatıyor.

Kitapta ele alınan konular oldukça yoğun ve detaylı olsa da, Capra'nın anlatımı oldukça akıcı ve anlaşılır.


Daha önce paylaştığım Ford’un ‘Robotların Yükselişi’ kitabını okumadıysanız, bu kitaba geçmeyin. Ama o kitap tamam ise ve mevzunun tarihsel arka planını merak ediyorsanız bu kitabada bir göz atabilirsiniz.

Reese’nin Yapay Zekâ Çağı kitabı, yapay zeka ve robot teknolojilerinin insan hayatını nasıl etkileyeceği konusunda oldukça derinlemesine bir analiz yapıyor.

Kitapta, akıllı robotların ve bilinçli bilgisayarların gelecekte ne kadar yaygın hale gelebileceği tartışılıyor.

Ancak, yazarın en önemli vurgusu, teknolojinin insanlar için bir tehdit oluşturmaması gerektiği konusunda.

Yapay zeka ve robot teknolojilerinin insanların hayatını kolaylaştırmak için kullanılması gerektiğini vurguluyor.

Mesele ilk çağ’dan, dil ve ateşten alıyor, beşinci çağa getiriyor. Bu kitabın özeti için sıra gelir mi bilmiyor ama listede olacağından emin olabilirsiniz.


Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Önceki
Önceki

Bir İnsan Hedefini Gerçekleştirirken! 8 Milyar İnsanın Yaşadığı Acizlik…

Sonraki
Sonraki

Düşünce Sistemindeki Zihinsel Tuzak ve Sen