Birkaç Yalan, 40 Bin Katliam ve Yeni İnsan!

Bu Hafta Bültende Neler Var?

  • Birkaç Yalan, 40 Bin Katliam ve Yeni İnsan!

  • Fıtrat ve Sağlık

  • Acılarımızın Karekökü

  • Edepsiz Kur’ancılar!

  • Haftanın Videoları

  • Haftanın Makaleleri

  • Haftanın Yapay Zeka Manşetleri

  • Haftanın Sosyal Medya Paylaşımları

  • Gündem


Hazreti Sahip günümüz için ‘yeni insanı’ tarif ettiği bir yerde şöyle diyordu;

‘‘Yeni insan;

Düşünen, araştıran..

İnsanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda kitaptan gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene, onlardan da radyo ve televizyona kadar bütün modern imkânlardan -kitle iletişim vasıtalarını kastediyorum- yararlanarak kendini ifade etme ye çalışır; sadece kendini ispatlamak değil, aynı zamanda gasbedilmiş devletlerarası muvazenedeki yerini ve itibarını istirdat etme yöntemleri geliştirir..

Bütün kötülüklere karşı tavır alır ve içinde yaşadığı toplumu, onlardan koruma adına sürekli metafizik gerilim içinde bulunur.. inanır ve herkese inanmayı tavsiye eder..

Ruh ve mânâ köküne saygılı gazete ve mecmualara omuz verir. Sokak sokak dolaşır ve kendi insanının ihtiyacı olan her şeyin âdeta işportacılığını yapar ve hemen her zaman bir sorumluluk ve mükellefiyet tavrı sergiler..

Yeni insan, inşâ ruhuna sahip ve her türlü şablonculuğun karşısındadır.. ’’

Özet geçtiğim bu tanımda her cümle için ayrı bir parantez açmak gerekebilir. Ancak, güncel bir meseleye bakan yönünü ifade etmek istiyorum.

Malum, İsrail’in Gazze' katliamı 5. ayına girdi.

Bu 5 ay içerisinde ölen insan sayısı 40 bini geçti. Ve 2 milyar müslüman olarak zillet içinde izliyoruz.

Ve bilindiği üzere, İsrail bu saldırıları şu temele oturtmuştu:

  • Kafası kesilen bebekler

  • Tecavüz edilen İsrailli kadınlar

  • 1000’den fazla sivil ölüm

Müslümanlarda dahil olmak üzere tüm dünya bu kurguya iman etti. Tıpkı Türkiye’de bir savcı ile 500 bin insanın terörist olduğu kurgusuna yüzde 90’ın inandığı gibi…

Oysa ki ayet açıktı:

‘‘Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın…. Sonra yaptığınıza pişman olursunuz…’’ (Hucurat, 6)

Müslümanlar olarak dini kaidelerin zerre dışına çıktığımız müddetçe güdülmeye devam edildiğimiz muhakkak. Ekonomiden siyasete, sosyal hayattan askeriyeye vs. kadar her alanda koyun sürüsü gibi bir hayat yaşıyoruz.

Düşünün, aradan 5 ay geçti. Koca 2 milyarlık müslüman içerisinde, yüzlerce medya organı, binlerce gazeteci olmasına rağmen bu iddiaların aslının peşine düşen 5-10 müslüman çıkmadı. Üstelik medyanın yalan üzerine kurulu olduğunu bilmemize rağmen. Gerçi 7 milyar dünyayı iki yıl boyunca aşı sahtekarlığı ile güttükleri yerde bu durumu doğal karşılamak gerek. Ancak, ortada bir Müslüman katliamı ve soykırımı var. Ve dur denilmez ise, ateş herkese dokunacak.

Sakın yanlış anlaşılmasın. Hamas’ın yaptıklarının yenilir yutulur tarafı yok. Yaptıkları onlarca hata var. İhtimal bir oyunun içerisinde dahi olabilir. Bu ayrı bir mesele. Ancak, iddia edilen şeylerin tamamının doğru olup olmadığının araştırılması ise apayrı bir mesele.

Mevzuya gelince.

Malum, İsrailin ilk anlatısı kafası kesilen bebeklerdi. Ama siyonist medya bu yalanı ispat edemediği için, Biden bile yalanı sürdürmekte zorlanınca o da bir süre sonra bu söylemi bırakmıştı.

1000’den fazla ölüm ise hala ispatlanmış değil. Geriye kalan en büyük iddia ise -birkaç görsel paylaşarak ve birkaç kişinin iddiası üzerine- kadınlara tecavüz iddiası idi…Ki, İsrail dünyaya bunu ‘cinsel şiddet’ olarak pazarlamıştı.

Pazarlama deyip geçmemeli.

H. Aydemir’in bir Macar arkadaşı anlatmış:

‘Ben ilk müslüman ülkesi Türkiye’ye geldim. Ben evden ayrılırken annem ağlıyordu. ‘Bak gidiyorsun ama onlar seni keserler.’ diyordu. Annem, ‘Siz müslümanlar ellerinize bıçak almış, bir gavur denk gelirse her akşam kesiyorsunuz’ diye düşünüyordu. Ve gavur keserek cenneti kazandığınıza inandığınızı zannediyordu..’’

Medyayı elinde tutanlar için bu pazarlama stratejisi artık adiyattan bir mesele olduğu için, batıda ihtimal ki bu teyze gibi milyonlarca insan var.. Ve bu birazda bizim suçumuz.

Evet, İsrail’de bu tecavüz algısını ilk günden itibaren işlemeye başlamıştı.

Netanyahu, 5 Aralık'taki konuşmasında, “Kadın hakları örgütlerine, insan hakları örgütlerine söylüyorum, İsrailli kadınlara yönelik tecavüzleri, korkunç zulümleri, cinsel şiddeti duydunuz mu? Hangi cehennemdesiniz?"

Biden ise aynı gün yaptığı bir konuşmada, “Dünya olup bitenleri görmezden gelemez. Hamas teröristlerinin cinsel şiddetini kaçamaksız, istisnasız, zorla kınamak hepimizin (hükümetin, uluslararası kuruluşların, sivil toplumun, bireysel vatandaşların) görevidir.”

Nitekim bu tür bir iddia, dünya için Gazze’nin kendini koruma hamlesi değil, bir terör örgütü şablonu yapıştırma girişimi olarak görülebilecek saldırı niteliği taşıyordu.

Peki, 40.000’den fazla insanın ölümüne, 2 milyon insanın açlığına, 2 milyar müslümanın zilletinin ortaya çıkacağına sebep olan bu iddia doğru muydu? Ve bu iddiayı meşrulaştıran ilk hangi medya organı olmuştu?

Bu tezi güçlendiren ve iddiayı dünyaya sistemli olarak ilk işleyen gazete hatırlayacağınız üzere New York Times olmuştu.

Gazete ‘Sözsüz Çığlıklar: Hamas 7 Ekim’de Cinsel Şiddeti Nasıl Silah Haline Getirdi’’ başlığı ile İsrailin katliamlarını meşrulaştırma görevini yerine getirmişti.

Similarweb’in grafiğinde de görüldüğü gibi, The New York Times aylık ortalama 600 milyon ziyaretçi alan bir site. Ve grafikte yer alan dünyanın ilk 25 büyük haber sayfası başta olmak üzere ilk 50’nin neredeyse tamamına yakını NYT’nin bu anlatısını kullandı.

Aylık 1 milyar ziyaretçi olan BBC başta olmak üzere, MSN, CNN, Google vs. hepsi..

Listedeki ilk 25 sitenin toplam aylık ziyaretçisi ne kadar biliyor musunuz?

Ortalama 7 milyar.

Bu rakamlar sadece 25 haber sitesinin verileri. Ve gördüğünüz üzere içlerinde müslümanların sahip olduğu bir tane haber sitesi yok.

2 milyarlık müslüman dünyasında ilk 25’e girecek bir tane haber sitesi yok.

Veyl olsun müslüman zenginlere ve işinin hakkını vermeyen yöneticilere…

Nitekim, The New York Times, Hamas'ı toplu tecavüzlerle suçlayan bir "rapor" yayınlamış ve tüm medya bu iddiayı işlemeye başlamıştı.

Bu iddianın doğru olup olmadığını ispatlamak Müslüman gazetecilerin aklına gelmesede, vicdanını kaybetmemiş ve işinin hakkını vermeye gayret eden yabancı birkaç gazeteci bu işin peşine düşmüş.

Bunlar Jeremy Scahill , Ryan Grim , Daniel Boguslaw isimli gazeteciler.

Bu gazeteciler uzun bir çalışma ve araştırma yapıyor ve çok ilginç bilgilere ulaşıyorlar.

Ve yaptıkları bu çalışmayı bir süre önce ‘theintercept’ isimli haber sitesinde paylaştılar.

Zannediyorum bu makaleyi okuyan sizlerle birlikte, o 25 sitenin 7 milyar ziyaretçiside dahil olmak üzere dünyanın %90’ı bu araştırmadan habersiz. Zira, neredeyse büyük medya organlarının yüzde 99’unda bu içerikle ilgili hiçbir bilgi verilmedi. Ve herkes kendi yankı odasındakilerle yaşamayı sürdürüyor ve katliamı izlemekle yetiniyor.

Araştırma çok uzun ve detaylı olduğu için, sizi araştırmanın bütünü ile yormayacağım. İsteyenler linkten okuyabilirler.

Kısaca şu vahim özet bilgileri paylaşacağım:

  • The New York Times denen gazete, 7 Ekim’den hemen sonra gazetecilik deneyimi olmayan bir İsrailli eski istihbarat yetkilisini işe alıyor. Ve tecrübeli Times muhabiri Jeffrey Gettleman ile birlikte 7 Ekim'de Hamas'ın cinsel şiddetine ilişkin dünyanın algısını yeniden şekillendirecek o rapor için çalışmaya başlıyorlar.

Zannediyorum, Judith Miller'ın kitle imha silahları haberinden bu yana Times'ın belki de en büyük alçaklarından biri olacak bu anlatıyı işlemeye başlıyorlar.

Bu İsrailli eski istihbaratçının adı Anat Schwartz. Üstelik, kendisini gazetenin ikna ettiğini söylüyor. Yani gazete hususi olarak Anat ve muhabirleri Pulitzer ödüllü Gettleman’a özel görev veriyor. Ve ekibe birde, nedense "yemek, fotoğrafçılık ve kültür" vs. gibi çeşitli konularda hikayeler yazan ve serbest çalışan Sella isimli biri katılıyor.

Yani The New York Times'ın amacı, misyonu önceden belirlenmiş bir anlatıyı desteklemek üzere kurulu olarak başlıyor.

Ve o meşhur makale yazılmaya başlanıyor.

Makale içerisinde işlenen ve yalan olan veriler ise şunlar:

  • Cinsel saldırılarla ilgili herhangi bir şikayet ve cinsel şiddet raporu yok ama var olarak işleniyor.

  • Sürekli tekrar edilen iki genç kızın tecavüze uğradığı iddiası ispatlanamıyor.

  • Çöpte bulunan bebek iddiasının yalan olduğu ortaya çıkıyor.

  • Yapılan tüm araştırmalarda bir tane tanık bulunamıyor.

  • ‘Hamile bir kadının ve bebeğinin kafası kesildi’ iddiası resmi olarak ispatlanamıyor ama medyada işleniyor.

  • Schwartz isimli istihbaratçı, ilk planda birçok kez tecavüz veya cinsel şiddete dair doğrudan bir kanıt bulamadığını söylüyor..Sonrasında birkaç duyum alıyor, olabilir diyor. Ama yine delil bulamıyor. Ancak, bu durum gazete tarafından dikkate alınmıyor. Ve gazete tecavüz ısrarını devam ettiriyor.

  • Muhabirler delil bulamayınca, tüm iddiayı İsrailli yetkililerin iddialarına çevirmeye başlıyor. Ve cümle şu: ‘‘Polis otopsilere ya da adli delillere değil, çoğunlukla tanık ifadelerine güveniyor.”

  • Bu tezi güçlendirmek için tecavüze uğradığı iddia edilen bir kadın ile ilgili detaylar veriliyor ama tecavüz iddiasıyla ilgili konuşan kayınbiraderi, "Bunu medya uydurdu" diyor. Bir başka akraba ise, ‘aileye gazetecilerle konuşması için sahte iddialarla baskı yapıldığını’ ifade ediyor. Hatta kız kardeşi Instagram'da, Times muhabirlerinin “Gal'in anısına bir haber yazmak istediklerini belirtmişlerdi. Haber bu kadardı. Başlığın tecavüz ve kasaplıkla ilgili olacağını bilseydik bunu asla kabul etmezdik.” diye yazıyor.

  • New York Times muhabirleri her fırsatta ipuçlarını doğrulayan engellerle karşılaştıklarında, isimsiz İsrailli yetkililere veya basında defalarca röportaj yapılan tanıklara başvuruyorlar ama yine olmuyor. Muhabirler görevlerine başladıktan günler sonra yine başladıkları yere geri dönüyorlar. Ortada delil yok.

  • Peki, tüm bunlara rağmen ne oluyor? Gazete ortada hiçbir delil olmadan gişe rekorları kıran o makaleyi yayınlıyor.

  • Makale yayınlandıktan sonra, tüm medya bu anlatıyı işliyor. Ve korkunç bir öfke ve tepki seli oluyor. Bizler o mecraları takip etmediğimiz için bilemeyebiliriz. Ancak, onların yankı odalarında ve lobilerinde İsrail’in yaptıklarına destek daha da artma eğilimi gösteriyor.

Evet, sizleri daha fazla detaylarla yormak istemiyorum. Son noktada, anlatılan bu senaryonun tamamen bir yalandan ibaret olduğu ortaya çıkıyor. Ama ne hazindir ki, dünyanın hala yüzde 99’u bu bilgilerden habersiz.

Bir müslümanın yapmasını gereken bu araştırmayı ortaya çıkaran The Intercept sitesini de ayrıca kutlamak gerekiyor.

Hazret yukarıda diyordu ya;

‘‘İnsanların akıl, kalb, ruh ve duygularına ulaşma yolunda kitaptan gazeteye, gazeteden mecmua ve bültene…

Bütün kötülüklere karşı tavır alır…

Düşünür ve araştırır…’’

Ne yazık ki, ‘yeni insan’ tanımını yerine getirme vazifesini hem bu meselelerde hem diğer meselelerde müslümanlar olarak başaramadık.

Ne iş insanları sorumluluk aldı, ne de gazeteciler.

Geçen yıl medyanın önemine dair bir makale yazmıştım. Aradan bir yıl geçti ve ortada hala sorumluluk alan 3-5 insan çıkmadı. Oysa ki, 5-10 insanın bir araya gelmesi ile İngilizce, Çince, Arapça, Fransızca, Almanca, İspanyolca vs. gibi 5-6 dilde bir medya grubu kurmak çocuk oyuncağı. Üstelik kadroları kurmakta çok zor değildi. Ama ne iş insanları bu konuda şahsi sorumluluk alıyor ne de imkanı olanlar...

İhtimal ki, yeni dönemde vazifeyi İseviler omuzlarına alıp götürecekler. Ve bizler ise sadece izlemekle yetineceğiz. Zira vazifenin hakkı verilmediğinde el değiştirdiği tarihsel olarak ortada. Bu durumu Ömer Bin Abdülaziz döneminden Üstad’ın talebilerine kadar geçen süredeki tüm hak ehlinin sergüzeştinine bakarak görmek mümkün.

Allah, bizleri mutfak-tuvalet arası bir hayat yaşamaktan uzak etsin. Bazen kitap okuduğumuzu, zikr çektiğimizi, tebliğ yaptığımızı, hak fetvalar verdiğimizi vs. zannederizde, bir bakmışız ki tuvalet-mutfak arasında helak olmuş gitmişiz. Allah muhafaza.

Umarım 3. dünya savaşı gelmeden, doğru bilgi ağı kurulmasına öncülük eden, çürümüş medyaya muhtaç olmayacak, yeni neslin ve yeni bakış açılarının işin içinde olduğu, yeni fikir insanlarının düşüncelerini dile getirdiği ve yeni bir diriliş örneğinin sergilendiği medya meydana getirilebilir.

Datanın silah olarak kullanıldığı böyle bir dönemde, oturup meçhul bir son beklemek ancak cehennem ehlinin işi olsa gerek…Zira ‘yakın körlüğünün’ sonu her daim felaketler getirmiştir.


Unsplash

Fıtrat ve Sağlık

Dr. Enes Bahadır yazdı;

“O halde sen, batıl dinlerden uzaklaşarak yüzünü ve özünü, hak din olan İslam’a yönelt. Yani Allah’ın insanları yaratmasında esas kıldığı o fıtrata uygun hareket et. (Rum suresi/30)” ayet-i kerimesinde apaçık bahsedildiği üzere Allah (cc) varlığı ve dolayısıyla insanı da belirli bir fıtrat üzere yaratmıştır.

İlk insan Hz. Adem (as) sahip olduğu anatomisi, fizyolojisi ve psikolojisiyle, mülk ve melekut yönleri itibariyle hangi fıtrat üzere yaratılmışsa bizler de aynı tabiat ve fıtrat üzerine yaratıldık (başka canlıdan evrimleşmediğimize göre).

Hadis-i şerifte de bahsedildiği gibi her insan İslam fıtratı üzerine üzerine, hayra ve Hakk’a müteveccih olarak doğmuştur (1). Dünya hayatında fıtratımızı koruduğumuzda sahip olduğumuz fıtratın bizi “hayra ve Hakk’a müteveccih” istikamet takip edeceğinde şüphe yoktur.

İnsan tabiatına bu açıdan baktığımızda Hz. Adem için geçerli olan sağlık ve beslenme kuralları bizim için de geçerli diyebiliriz.  Bu kuralları değiştirmek mümkün olmadığına göre beden ve ruh sağlığımızı, fıtratımızı korumak istiyorsak bu kurallara sımsıkı bağlı kalmaktan başka çaremiz olmasa gerek. Varlığın her alanında olduğu gibi fıtratı korumak ve şifaya ulaşmak için de değişmez ve sarsılmaz Kur’ana ve Tercümanı’na (sas) kulak vermeliyiz. 

“Şu kara taneyi (çörek otu)kullanın, ölümden başka her şeye devadır.” gibi hadis-i şerflere baktığımızda insan fıtratını, yaratılıştan gelen tabiatı tabiat eczanesinde bulunan gıdalarla koruma vardır.

“Üç şeyde şifa vardır: Hacamat, bal şerbeti ve dağlama; fakat dağlamadan hoşlanmam” hadis-i şerifinde ise hacamat ve bal şerbeti tedavi metodu olarak meşru görülürken bir nevi fıtrata müdahale sayılan ve dönemin tıp anlayışında tedavi metodu olarak uygulanan “dağlama” tavsiye edilmemiştir.

Peygamber Efendimiz’in (sas) hadislerine ve sünnetine baktığımızda Bediüzzaman Hazretlerinin Lokman Hekim ruhlu Ali İhsan Tola’nın dediği gibi “Tıbb-ı Nebevi’de ameliyat yoktur” diyebiliriz (2). Aynı zamanda bu hadis-i şerifte dönemin tıp anlayışına teslimiyet değil aksine dönemin tıp metodunu sorgulama vardır. 

Bu anlayıştan hareketle kadim İslam Tıbbı geleneğinde hastalar önce yaşam tarzı değişikliği ve perhizle tedavi edilmeye çalışılmış. Perhizle iyileşemeyenler basit ilaçlarla, basit ilaçlarla iyileşemeyenler de daha  kopmleks (mürekkep) olan bileşik ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılmıştır. Zamanla bu anlayış tıp kitaplarına yansımış ve sağlıklı yaşam için altı (6) zorunlu sebep, “esbab-ı sitte-i zaruriye”  adı verilen altı başlık altında toplanmıştır (3). “esbab-ı sitte-i zaruriye”  prensiplerine göz atacak olursak:


  1. Hava ve ilgili konular (Mevsimler, kıyafetler, yaşanan yerler, kokular, vb.)

  2. Beslenme düzeni,

  3. Spor (Hareket ve dinlenmenin sağlığa etkisi)

  4. A’raz-ı nefsani (maneviyat, psikoloji vs)

  5. Uyku düzeni

  6. İstifra (Vücuttaki toksinlerin atılımı)

Not: Daha sonraki yazılarda her bir başlığa detaylı olarak değineceğim inşallah.

Kaynaklar:

  1. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/257985

  2. Ali İhsan Tola, İhsan Atasoy, Nesil yayınları

  3. 15. Yüzyıl Türkçe Tıp Kitabı Yadigar-ı İbn-i Şerif


Unsplash

Acılarımızın Karekökü

Özlem Jawher yazdı;

Müslümanlar dünyanın her yerinde, salt varlıklarıyla bedel ödüyor. Fakat başörtülü olmak, hedef tahtası olmayı kolaylaştırıyor. Metroda, doktorda, okulda, kitapçı sırasında, çocuğunu sallarken parkta...

Dil bilmiyorlarsa bu baskı daha da artıyor. Dili az bilmek de, şiddetin dozunu arttıran ayrı bir öge. Bir haftada alfabesi farklı Gürcüce'yi öğrenmeye baslamış biri olarak, yaklaşık 20 yıldır Almanca öğrenememenin en güçlü sebebi bu benim icin. Çabalamam ingilizceye geçince [zahiren] eşit, medeni bir konuşma olabiliyor ancak.

Bu düşmanca tavırları, kritize eden soruları genelde hemcinslerim yapıyor/soruyor. "Kadın kadının kurdu değil, yurdudur."  ifadesi, benim için sorunsaldır bu yüzden. 

Erkekler bu konuda nisbeten daha pasif. Bunun sebebi kadına saygının, Avrupa' da ince ince işlenmesi olsa gerek. Bu bile çocuğumla uluslararası seyahat ederken, erkek polisin; 'Eşiniz nerede? Nasıl izin aldınız?' sorularından beni kurtarmıyor. (3 kez yaşadım )

"O çalışıyor, ben de tatile gidiyorum. "Ya da: "No man no cry." demek bile içimi hiç soğutmuyor. 

 Geçen hafta yine bir kadınla, tatsız bir olay yaşadım doktorda. Eşim de yanımdaydı. Beni; 'İnsanlar Filistin'de neler yaşıyor?'  diye teselli etti. Ve hakikaten teselli oldum. Çünkü artık acılarımın karekökünü -en çok - Gazze ile alıyorum.

Hamis: Sıcak denizlerde, henüz net bir verisi olmayan buz gibi nehirlerde, Arakan'da. Çin' de, Afganistan' da ve daha pek çok yerde sırf Müslüman olduğu için şehit verdiğimiz insanımızı rakamsal olarak değerlendirmek içimi çok acıtıyor. Onlar içinde yüzlere, binlere bedel birler vardı. Bazılarına melekler kanatlarını seriyordu. İstatistikten öte bir durum yaşadığımız.

Hamis 2: Gazze'li genç gazeteci Motaz Azaiza, geçen hafta Katar ve Turkiye’deydi. Türkiye' den ayrılırken uçaktan attığı tweette, hiçbir şey yiyip içemediğini, doktora da gidemediğini söyledi. Gazze'den gelmiş birine ilk yapılması gereken şey, check up olmalı değil miydi? Allah bu dini gayri Müslimlerle teyit etsin.


Edepsiz Kur’ancılar!

Prof Tekineş sağolsun çok önemli bir noktaya değinmiş. Her yıl gittikçe artan Kuran müslümanlığı sapıklığını yayanlara tokat gibi izahlar yapmış. İstanbul’da tebliğ için gittiğimiz bazı esnaflar arasından böyleleri denk gelirdi. Kuran’ı kabul edip, hadisleri reddeden müptezeller.

Sonrasında ise üniversitede Konsey başkanlığı yaptığım dönem de sık sık karşıma çıkmaya başlamışlardı. Aradan yıllar geçti ve ne yazık ki bunların sayıları ciddi anlamda arttı. Umarım Ayhan hoca gibi birkaç uzman daha bu meseleler üzerine sistemli bir anlatı veya çalışma yapmaya devam ederler. Zira, mesele göründüğünden çok daha büyük bir sorun.

Video’dan kısa bir özet:

  • Tarihinin önüne gelenlerinden İbn Ravendi de önce Şii sonra Mutezili sonra tekrar İsmaili ya da batıni fırkalara meyleder. Kitabı-ı zümürrüd diye bir kitap kalem alarak peygamberliği ve peygamberlerin mucizelerini reddetmeye ve hadislerin asılsız olduğunu iddia etmeye kalkışır.

  • Yalnızca mutezil alimleri, kelamcılar değil, felsefeciler mesela Farabi, İbni Sina gibi isimler zındıklar tarafından ortaya atılan peygambersiz bir din tasavvurunu ortadan kaldırmak için cevap verirler, metinler yazarlar.

  • İbn Sina'nın Şifa isimli külliyatının 10 kitabı olan Metafizikte, İbn Sina peygamberlik peygamberliğin delillerini anlatır. ‘İnsanız, insanların toplu yaşaması, insanların her işini kendisini yapması mümkün değil. Kendisi her işini yapamayacağına göre insanlar yardımlaşmada bulunmak zorunda. Başkalarından bir takım yardımlar almak zorunda. Yardımlar aldığı zaman da ister istemez toplu olarak yaşaması gerekiyor, toplu olarak yaşadığı zamanda, adalet sistemine, eşitliğe ve bir takım ilke ve kurallara ihtiyaç var. Bunun için de örnek insanlara ihtiyaç var. Bunun için de işte peygamberlere ihtiyaç var’ der. Hatta çok açık ve net bir şekilde Şifa’da der ki, bir Peygamberin bulunması vaciptir, yani zorunludur muhakkak olmalıdır. Çünkü insanlar onu örnek almalıdır.

  • Kur'ancılık, Kur'an'ın bir kısmını kabul edip bir kısmını reddetmek demek.

  • Allah'ın Kur'an'da anlattığı kavramları sen kendi kafandan düzeltemezsin, kendi kafandan ayar veremezsin, kendi kafandan mana veremezsin.

  • Hatta, peygambere ait olan bir şeyi kendine alıyor diyor ki, ‘bu kabiliyet bize verilmiş, yani Kur'an'ı açıklayabilme kabiliyeti, hikmeti bize verilmiş, açıklıyoruz, çözüyoruz işte insanlara anlatıyoruz’ diyor. Utanır insan böyle bir şeyi söylemeye edepsiz adam..

  • Peygamberi yargılıyorsun, peygambere verilen yetkiyi alıyorsun, peygambere verilen yetkiyi bir tarafa atıp, ondan sonra kalkıyorsun bize verildi, artık biz açıklayacağız şeklinde bir mantıkla hareket ediyorsun..


Unsplash

Unsplash


Unsplash

Haftanın Yapay Zeka Manşetleri

  • Kaliforniya bölge hakimi, OpenAI'nin modellerini kitaplarında eğiterek telif haklarını ihlal ettiğini iddia eden yazarların açtığı üç ayrı davayı reddetti.

  • Pazar araştırma firması Market.us , yapay zeka destekli sosyal medya reklamcılığının 2024 yılına kadar yaklaşık 105 milyar dolara ulaşacağını öngörüyor .

  • Web sitesi trafik analizi platformu Benzerweb'in tahmini verilerine göre ChatGPT web sitesi geçen ay 1,6 Milyar ziyaret aldı. Bu ziyaretçilerin %55'i erkekti ve ziyaretçilerin yaş aralığı daha genç yaş gruplarına doğru kayıyordu; 18-34 yaş grubu tüm trafiğin yaklaşık %60'ını oluşturuyordu.

  • Apple, yeni bir görüntü düzenleme modelini açık kaynak olarak kullanıma sunduktan ve yapay zeka odaklı birkaç araştırma makalesi yayınladıktan kısa bir süre sonra yeni bir alan adı satın aldı. Bu durum yapay zeka ile ilgili planlarının ortaya çıkmasının yaklaştığını gösteriyor.

  • NVIDIA şirketinin CEO’su Jensen Huang, insan zekasını aşacak bir yapaygenel zekanın 5 yıl içinde hayata geçeceğini iddia etti

  • OpenAI'ye karşı açılan davaların listesi birikiyor. New York Times'ın ChatGPT'nin arkasındaki şirkete telif hakkı ihlali nedeniyle dava açmasının ardından medya kuruluşları The Intercept, Raw Story ve Alternet, isimlerini benzer suçlamalarla OpenAI'ye dava açan şirketler listesine ekledi.

  • Elon Musk'un OpenAI'ye karşı açtığı dava bir dizi suçlama ve delil içeriyor.

Elon Musk'un yasal belgelerine göre OpenAI yalnızca tek bir varlık değil; aslında sekiz farklı bölüm var:

OPENAI, INC., bir şirkettir,

OPENAI, LP, sınırlı bir ortaklık,

OPENAI, LLC, bir limited şirket,

OPENAI GP, LLC, bir limited şirket,

OPENAI OPCO, LLC, bir limited şirket,

OPENAI GLOBAL, LLC, bir limited şirket,

OAI CORPORATION, LLC, bir limited şirket,

OPENAI HOLDINGS, LLC

Bu kurumsal yapı bir labirent gibi.

  • Dünyanın her yerinden, toplam 10 milyondan fazla iş ilanını analiz eden DevjobsScanner’ın verilerine göre geliştiricisine en çok para kazandıran 10 yazılım dili..

DevjobsScanner


Unsplash


Unsplash

Gündem

  • Yazar James Clear, milyonlarca satan Atomik Alışkanlıklar kitabından sonra yeni uygulamasını tanıttı. Yeni alışkanlık uygulaması Atoms App Store'da kullanıma sunuldu. İlk 48 saatte 250.000'den fazla kişi indirdi. Büyük sonuçlara yol açacak küçük alışkanlıklar edinmek isteyen biri için faydalı olabilir..



Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Bültene sponsor olabilir veya abone olarak destek verebilirsiniz

TÜM BÜLTENLER İÇİN TIKLAYIN

Önceki
Önceki

Gizli Şirk: Allahtan Şüphe mi Ediyorsun?

Sonraki
Sonraki

Hafızanı Güçlendir! Pratik Rutinler, Maneviyat ve Bilim