Ekonomik Durgunluk Kolayca Nasıl Atlatılabilir?

Malum olduğu üzere ekonomistler özellikle son iki yıldır tüm dünyada resesyon bekliyor. En son geçen Eylül ayında, 2008'deki çöküşü önceden tahmin eden Dr. Doom, yaklaşan resesyonun "şiddetli ve uzun süreceğini" söylemişti.

Bu konuda birçok içerik paylaştığımız için o kısımları geçiyorum. Bu hafta kısaca süreci kolayca atlatabilmek için uzmanların paylaştığı bazı özet tavsiyeleri sizlerle paylaşacağım. Detaylar için kaynaklardaki linklere tek tek bakabilirsiniz.

Uzmanların tavsiyelerini paylaşırken izninizle bazı şerhler de düşeceğim.

&&&

  • ‘‘Mümkünse ilk olarak borçlardan tamamen kurtulun veya azaltabildiğiniz kadar azaltın. Öncelik riski minimize etme planlaması.’’

Not: Bu nokta ile ilgili olarak ek önemli bir not düşmek istiyorum.

Batının kişisel gelişim, nasıl zengin olunur, nasıl birikim yapılır? vs. gibi sorular ve cevapların olduğu içerikli yazılan kitap ve videolarda genellikle şu mealde bir ifade yer alıyor:

''Aylık gelirinizin önce bir kısmını kendi kasanıza koyun, (yani önce kendinizi düşünün) sonra yatırımlarınıza ayırın, vergi kaçırın, sonrasında ise  faturalarınızı ödeyin…''

Bu düşünce sistemi büyük oranda bir zulüm ve tamamen bencilliği besleyen bir düşünce sistemidir. Bu düşünce, kölelik düzenine hizmet, sistemle uyumlanarak aşağılık seviyede kalmaya devam etmek demektir. Nitekim, bu kafada olanların son 50-60 yılına bakın 5-10 araba, evden fazlasını yapıp ve sisteme etki eden bir konuma gelememişlerdir. Ve gelemeyeceklerdir. Bir bir daha iki eder meselesi dahi matematiksel açıdan tartışmalı olabilir. Ama bu zihniyetin birşey olamayacağı kesinlik arz etmektedir. İspatı için, 50-60 yıldır ticarette olan ve bu kafa ile hareket eden etrafınızda 100 kişiyi inceleyebilirsiniz. (Bu bir yorum değil, tesbittir)

Öyle işadamları var ki bu kafa ile birçok kişiyi mağdur etmeye devam ediyorlar. Misal bir örnek vereyim. Bu kişiler mesela cebinde parası olduğu halde borcunu geciktirme gibi bir zihniyete sahiptirler. Dikkat ederseniz ödemiyor demiyorum. Erteliyor diyorum. Üstelik bunu parası olduğu halde yapıyorlar. (İmkanı olmayan kişilere mümkünse hakkımızı helal edelim. O ayrı bir mevzu.)

Bu zihniyetin erteleme nedenleri ise çok garip:

  • Şu an onun paraya fazla acil ihtiyacı yok. İdare eder.

  • Biraz beklesin.

  • O beni bekletti bende biraz onu bekleteyim.

  • İşi beğenmedim, yüzden beklesin.

  • Bir haftadır istemiyor. Zaruret değil, sonra öderiz…vs.

Çok garip şeylere daha denk geldim ama burada yazıp incitmek istemiyorum.

Bilemiyorum hangi ara bu münafık karakterine büründük? Hangi ara Müslümanlar bu kadar vahşileşti?

Bu bakış açısı hem kişinin kendine zarar veriyor, hem de farkında olmadan zulm ettiği için bereketi kesiliyor. Ve güven de kırılıyor. 

Danışmanlık süreçlerinde denk geldiğin ibretlik cümlelerden birisi şudur:

‘’Hocam ben o adamla artık iş yapmam. Hem borcunu zamanında vermiyor, hem de önce kendini düşünüyor.’’

Ortalıklardan bahsetmiyorum. Birbirleriyle iş yapan, mal alıp - veren vs. insanlardan bahsediyorum. İmkanı olduğu halde borcunu geciktirmiş ve o insan nazarında da güven kırılmış. Birlikte çok büyük işler yapacakken bu münafıklıktan dolayı herkes zarar görüyor. Ve bu karaktersizlik sistemin ilerlemesine de zarar veriyor.

Oysa ki hadisler çok açık:

“Zenginin borcunu ödemeyi ertelemesi zulümdür...” (Buhari)

“Şüphesiz sizin hayırlınız, borcunu en güzel şekilde ödeyendir.” (Buhârî)

Bu arada bir şey daha ifade edeyim.

Borçlarını bekleten insanlar, bahaneler sürdüğü zaman karşı tarafın gerçekten kandırdığını düşünüyor ve buna inanıyorlar.

İki tarafıda dinleyince şunu diyorum. ''Bahtına düştüm Rabbim sen bize yardım et.'' 

Ve şu hadisi şeriflere herkesin iman etmesini ve strateji olarak kullanmasını tavsiye ederim. Hayat kurtarıyor.

Nebi sav:

‘’Üç şey vardır ki, ben onlar hakkında yemin ederek size bir şeyler söyleyeceğim, onları hatırınızda tutun. 

Sadaka, kulun malını eksiltmez. 

Bir kimse haksızlığa maruz kalıp da sabrederse, Allah, onun şerefini arttırır. 

Dilencilik kapısını açan kimseye Allah fakirlik kapısını açar…’’

Allah Resûlü sav şöyle buyurmuştur:

‘’Zulümden kaçının, çünkü zulüm kıyamette karanlıklara sebeptir. Cimrilikten de sakının, çünkü cimrilik sizden evvel yaşayanları helâk etmiş, onları birbirlerinin kanını dökmeye, haramları helâl görmeye sevketmiştir.’’

(Şu kelimeler şu an müslümanların ticareti için enfes bir tefirdir: ‘‘Haramları helâl görmeye sevketmiştir…’’ Evet, ev için faizi caiz görenlerden başlayarak, çalışanın hakkını tam vermeyenlere kadar liste uzar gider…)

  • ‘‘Fiyatlar düşükken hisse senedi alınabilir.’’

Not: Hisse alınacak şirketler kısaca şu özellikleri taşımalıdır: 

1- Kredilerle iş yapmamalı

2- Faiz ile iş yapmamalı

3- Kul hakkına girmemeli

4- Çalışanlarının özlük haklarına dikkat eden bir şirket olmalı 

5- Çalışanın tam hakkını vermeli. (Misal, bir şirket yıllık 1 milyon dolar kar ediyor. Ama şirkette çalışan bir işçinin aldığı maaş ise 2500 dolar. Bu kölelik maaşıdır. O şirketten alınan hisse sadece kölelere zulümdür ve kendi nefsini düşünmektir.)

5- O şirketin yaptığı işlerde zerre gayr-i meşru bir iş olmamalı. 

6- Ürünlerinde sahtekarlık olmamalı.

7- Müşterilerine karşı adalet ve güzel hizmet vermeli vs..

Sayıyı artırabiliriz. 

Ancak, hisse alıp satanlarda genellikle gördüğüm tek şey şu: ‘’Para, para, para, para… bu tür tavsiyeleri salla… Bir tek sen mi müslümansın?’’

Heyhat…

Bu tipler verdiği sadaka ve burslarla vicdanlarını rahatlatarak ahiretlerini satın alacaklarını zannediyorlar. 

Hazreti Fetih ise -imtihan meselesini anlattığı bir yerde- çok büyük ders veren önemli bir ifade kullanır:  ''Rabbimizin bu yüce dinini sadece temizler, nezihler, paklarla götürecektir…''

  • ‘‘İşten çıkarılırsanız veya izne çıkarsanız kariyerinizi desteklemek için yeni beceriler öğrenmelisiniz.’’

Uzmanların bu maddesi ile ilgili genel anlamda geçen hafta bültende detaylı olarak temas etmiştik.

  • ‘‘Yüksek faizli kredi kartlarını ödeyip birikimleri bir kenara koyarak giderlerinizi azaltın. Kredi çekmeyin.’’

  • ‘‘İkinci olarak, işinizin risk altında olduğunu düşünüyorsanız işten çıkarılma olasılığına ve sonuçlarına karşı kendinizi zihinsel olarak hazırlayın.’’

  • ‘‘Finansal stres noktalarınızın ne olduğunu anlayın ve bunları düzeltmek için bir plan yapın . Harcamalarınızı azaltabileceğiniz ve mümkün olduğunda daha verimli yönetebileceğiniz belirli yolları yazmak, stresinizi daha da azaltabilir. Örneğin, faturalarınızı ödemekte veya borcunuzu ödemekte güçlük çekiyorsanız, ödeme planlarınızı kolaylaştıracak bir plan üzerinde sizinle birlikte çalışıp çalışamayacaklarını öğrenmek için bankanızı, kamu hizmetlerini ve kredi kartı şirketlerini arayın.’’

  • ‘‘Finansal stresin sağlığınız, ruh sağlığınız ve ilişkileriniz üzerindeki etkisinin farkında olun.’’

  • Odak noktanızı makrodan mikroya doğru daraltın.

Kaynaklar: APA | CNBC | Crunchbase | servet | Forbes | Forbes | Gerçekten | Sonraki Danışman | Kısa Form Açıklayıcı | Kısa Form Açıklayıcı | Denge | Kırılganlığın Gücü | WSJ | WSJ | Resim: Mihail Nilov | Shortform


ABD’li General: Çin ile 2025’te Savaşa Hazır Olun


2010 ya da 2011 yılı olsa gerek, ABD-Çin savaşını 2015 olarak öngörmüştük. Şükür gerçekleşmedi. Gerçi o tarihlerde bir ticari savaş başlattılar ama hamdolsun silahlı savaşa dönmedi. 

Gerçek olan şu ki, Çin’in yükselmesi ve zenginleşmesinde büyük katkısı olan ABD ile Çin’in karşı karşıya gelmesi ne yazık ki insanlık için büyük bir tehlike arz ediyor.

Ancak, Doğu Türkistan’da yaşanan zulmün ahı ile sömürülen diğer ülkelerin ahı bir şekilde iki zalimi karşı karşıya getirecekti. İhtimal yeni bir çağın önü belki de bu şekilde açılacak…Ki, süreç her geçen gün bizleri hikayenin o evresine götürüyor. (Tarihsel süreç) 

Rabbim o gün gelmeden tüm zalimlere adalet şuuru ihsan etsin. Yoksa dünya için buhran…

NBCNEWS’deki habere gelirsek, General Mike Minihan şahsi görüşünü belirterek şu ifadeleri kullanıyor: 

"Kasıtlı olarak koşun, pervasızca değil. Eğitim yaklaşımınızda rahatsanız, o zaman yeterince risk almıyorsunuz. Umarım yanılıyorumdur. İçimden bir ses 2025'te savaşacağımızı söylüyor.''

Beyninizi Nasıl Odaklarsınız?

David Rock'ın ‘Your Brain at Work’ adlı kitabında, ‘beyniniz yenilikçi fikirler ve yaratıcı çözümlerle dolu olabilir, ancak odaklanma olmadıkça, bunları sürdüremezseniz ve üretken olamazsınız’’ diyor. 

Rock, odaklanmayı anlamanın anahtarının, beynin çeşitli görevleri nasıl işlediğini anlamak ve beyin sistemini destekleyen stratejiler uygulamak olduğunu yazıyor.

Aynı Anda Birden Fazla İş Yapmayın

İş yerindeki görevlerin çoğu birkaç farklı beyin işlevi gerektirir ve her birini çalıştırdıkça odak noktanız değişir. E-posta göndermek gibi basit bir görevin bile birçok unsuru vardır. 

Örneğin, bir iş arkadaşınıza projesinde yaptığınız düzeltmeler hakkında e-posta gönderiyorsanız, iş arkadaşınıza bağlı ağı etkinleştiriyorsanız, yaptığınız değişiklikleri hatırlıyorsanız, yanlış yorumlamaları en aza indirmek için kelimelerinizi dikkatlice değerlendiriyorsanız.

Beyninizin duygusal merkezinin sizi geri bildirim gönderme konusunda endişelendirmesini engelliyor ve fiziksel olarak yazıyorsunuz. Telefonda olmak gibi ikinci bir görev ekleseydiniz, beyninizin şimdi hokkabazlık yapmak zorunda olduğu işlevlerin listesini ikiye katlamış olursunuz.

Bu nedenle, bir şeyi doğru ve yaratıcı bir şekilde yapmanız gerekiyorsa, Rock aynı anda birden fazla görev yapmamanız gerektiğini savunuyor. 

Sinirbilimciler, ikinci bir görev eklediğinizde, beyninizin her görevin diğerinin düzgün şekilde yapılmasını engellediği ve her iki görevin verimliliğinin ve kalitesinin neredeyse yarıya düştüğü ikili görev etkileşimi yaşadığını gözlemlediler .

Dikkatinizi Dağıtan Şeyleri Ortadan Kaldırın ve İşinizi Kolaylaştırın

Çift görev girişimini önlemek için Rock, beyninizi aynı anda tek bir göreve odaklamaya yönelik bazı yaklaşımlar sunar :

- Dikkat dağıtıcı unsurları azaltın. Konsantre olmaya çalışırken cihazlarınızı uzaklaştırın. Telefonunuzu kapatın veya sessize alın. Daha duyarlı olmanız gerekiyorsa, bildirimleri düzenli aralıklarla kontrol etmek için bir zamanlayıcı ayarlayın.

- Bir rutini takip edin. Sıradaki adımları düşünerek enerji harcamak zorunda kalmayacağınız için rutinler oluşturmak odaklanmanızı korumanıza yardımcı olabilir. İşin başında sekmelerinizi açma sırası gibi basit rutinler bile zihninizi bir odaklanma durumuna sokabilir.

Bir görev zorlu veya sıkıcı olduğunda, en ufak bir dikkat dağınıklığı bile beynin ödül kimyasalı olan dopamin patlamaları yaratarak odaklanmanızı bozabilir. Eat That Frog'da Brian Tracey, dopaminin sizi işiniz yerine dikkatinizi dağıtan şeylere odaklanmaya teşvik ederek üretkenliğinizi engelleyebileceğini açıklıyor. 

Örneğin, zor bir görev üzerinde çalışıyorsanız ve telefonunuz size bir arkadaşınızdan gelen kısa mesajları bildiriyorsa, beyniniz telefonunuza yanıt olarak dopamin salgılayacak ve böylece dikkatinizi işinizden çok metinlere vermeniz için motive edeceksiniz. Bu nedenle cihazınızı sessize almak veya görüş alanınızı kapatmak küçük değişiklikler gibi görünse de önemli bir fark yaratabilir.

Kaynaklar: David Rock, Shortform, Brian Tracey/Eat That Frog


Tecavüz Sistemi Kurbanı Küçük Çocuk: ''Her şey normal sanıyordum''

Hikayeye belki denk gelmişsinizdir. Okuyunca, mücadele etmek için bir kez daha birlik ve beraberliğe, birbirine sahip çıkmaya ne kadar daha fazla ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.

1988'de Filistinli mülteci ailenin 9 yaşındaki oğlu Berlin'de caddenin karşısına geçerken arabanın altında kalıyor. Boşanmış bir kadın olan ve sosisçide çalışan anne olay yerine gelmekte gecikir. Bu durum Berlin Senatosunun işlettiği Schöneberg Gençlik Dairesinin dikkatinden kaçmaz.

Anne, Almanya'ya girerken, çocuklarının menfaati söz konusu olunca, çocuklarının velayetini Alman Hükümetine teslim edeceğine dair olan belgeyi imzalamıştı. Ve çocuk elinden alındı.

Schöneberg Çocuk Senatosu çocuğu Henkel isimli 54 yaşında bekar bir adama evlatlık olarak verdi. Evde kendisinden başka evladlık edinilmiş çocuklar da vardı. Daha sonra başkaları da olacaktı. 

Bu çocuk yıllar sonra "her şey olması gerektiği gibi olduğunu sanıyordum. Ondan nefret ediyordum ama olan bitenin yemek yemek gibi doğal bir şey olduğunu sanıyordum" diyordu. 

Burada tecavüz edilmenin çok doğal bir yaşam formu olduğundan bahsediyor. Benzer bir vakayı Almanya’da bir Psikolog arkadaş anlatmıştı. 

O da bir erkek çocuğuydu ve anne, babası boşanmıştı. Annesi ve kız kardeşleri ile yaşıyordu. Ve küçüklükten itibaren farkında olmadan kız gibi yetiştiriliyor. Apartmanın üst katında olan bir eşcinsel erkek, o çocuğa küçüklükten itibaren tecavüz etmeye başlıyor. Ama çocuk bunun ne olduğunu bilmiyor. Doktor arkadaşa kullandığı ifade ise şu oluyor: ‘’Ne olduğunu bilmiyordum, normal bir şey olduğunu sanıyordum…''

Doktor şu ifadeyi kullanmıştı: Çocuk Müslüman olduktan sonra tedavi olmaya gelmişti. Çok uzun süredir tedavi devam ediyor ama iç dünyasını tamir etmek çok çok zor...''

Filistinli çocuğun hikayesine geri dönersek; Ailesinin çocuğa ulaşma çabaları Henkel ve devlet görevlilerinin sessiz işbirliği ile engellendi.

Olay ortaya çıktığında ise Filistinli çocuğun Alman Hükumetinin desteği ile yürütülmekte olan bir projenin kurbanı olduğunu ortaya çıktı. Üstelik onun gibi yüzlerce belki de binlerce çocuk vardı. 

1981'de başlayan sosyal deney, Almanya'da 2003 yılına kadar sürmüştü.

Kendisi de pedofil ve eşcinsel olan ünlü Alman Profesör Helmut Kentler "sahipsiz, kötü koşullarda yaşayan, şiddet gören" çocukların "kendilerini çok sevecek olan eşcinsel tecavüzcüler ile birlikte bakılmasının bu çocukların hayatını kurtaracağını iddia etmişti. Ve Alman hükumeti buna inanmıştı.

Bu tecavüzcü alçak suçlu olarak çoktan ölüp gitmiş, bir kaç isimden başka kimse ise kalmamıştı.

Gazeteciler konunun üzerine gitmeye çalışmış. Ama onların gücüde bir yere kadardı. Kimisi akademisyen, kimisi siyasetçi, kimisi yönetici konumundaki eşcinseller tarafından olayın üstü örtülmüş.

Çıkan raporda, bazı "senatörlerin pedofilik ağın parçası" olduğu, bazılarının ise "Yeni eğitim reformu politikalarının" (Toplumsal Cinsiyet ideolojilerinin -AHÇ) etkisinde oldukları için" pedofilik koruyucu ailelere hoşgörü gösterdiği sonucuna varılıyor.

AFD temsilcisi Weiß, Almanya'da hala bir pedofil ağı olduğuna, bunun parçası olanlar olayın ortaya çıkmasını önlemek için siyasi etkilerini kullandıklarına inanıyor.

Yazının tamamında rahatsız edici bilgiler mevcut. Ama meselenin vahametini anlamak için okumakta, okutmakta fayda olabilir. Ne yazık ki yeni dönemin bu salgını ciddi bir tehlike arz ediyor.

Şu üç haberde ne yazık ki yine ibretlik vakalar içeriyor.

ABD'de evlenen iki eşcinsel şahıs, evlat edindikleri iki çocuğa tecavüz ettikten sonra başka insanlara sattılar.

Baba görünümlü bir vahşinin evladına yıllarca süren tecavüzü

Moda eşcinsellerin elinde: Z kuşağı erkekleri kadın gibi giyinmeye başladılar.

Hollywood’a Motor Satan İşadamı

Biliyorsunuz, genellikle başarı hikayelerinde büyük bir romantizm vardır. Ama bu hikaye yokluktan gelen bir hikaye değil. Zengin bir ailenin oğlunun Hollywood’a uzanan bir hikayesi yer alıyor. Ve ailenin klasik tavırlarına, bazı engellemelere vs. rağmen Sylvester Stallone ile filmde oynama sürecine kadar güzel bir mücadele örneği yer alıyor.

Video’dan bir kaç cümle:

  • Çocukken babam kabullenemedi

  • Yapamazsın, edemezsin… Baban geliyor oradan arkadan halaların geliyor… Doğulu bir ailenin çocuğusun amcaların geliyor. Hepsi...

  • Motorun üstüne biri kart koymuş… İngilizce yok.

  • Öyle bir motor yaptık ki hala efsanedir. Sylvester Stallone'nin kullandığı motor o motor.

  • Para 48 saatte geçti.

Yalan, RT’LER ve Tehlike

Biliyorsunuz geçen haftaki bültenin kitap tanıtımında tarihsel yalanlar üzerinde durmuştuk.

Ve hafta içinde de tevafuk yine bir yalan haber olan ‘’Annem karne hediyesi olarak et aldı’’ hikayesinin sonradan yalan olduğu anlaşıldı. Üzücü olan, siyasi taraftarlık, laf çakma vs. dürtüsüyle bu yalanı birçok Müslüman da araştırmadan binlerce kişiye ulaştırdı. 

Ne ne yazık ki yalan ve medya her dönemin değil, yeni dönemde artık her günün ciddi bir tehlikesi. Şu an ki durumda, Allah muhafaza bir rt ile insanın ahireti gidebilir.

Konuyla ilgili NYT’de bu hafta yalanla ilgili bir haber daha denk geldi. Ama bu pozitif bir gelişmeydi. Finlandiya’yı bu anlamda kutlamak lazım. Çok güzel bir strateji geliştirmişler.

Finlandiya, öğrencilere sahte haberleri tanımayı nasıl öğretiyor?

- ''Finlandiya , halkının gerçek haberleri yanlış bilgilerden ayırt etme yeteneğini ölçen bir ankette 41 Avrupa ülkesi arasında birinci olmuş.

- Finlandiyalı öğrenciler, medya okuryazarlığı eğitimleri okul öncesi dönemde başladığı ve müfredatın tüm yönlerine işlendiği için yüksek düzeyde medya okuryazarı olduğu belirtiliyor. Nitelikli ve son derece saygı duyulan Finli öğretmenler, öğrencilerini bu konulara nasıl dahil edeceklerini seçebiliyor. 

Peki, bu konuda neler yapılabilir?

- Öğrencilerine TikTok videoları izletin ve içerik oluşturucularının motivasyonlarını tartışın.

- Arama algoritmalarının nasıl çalıştığını açıklayın ve öğrencilerinin "aşılama" gibi kelimeleri aramasını sağlayın ve en iyi sonuçların güvenilir olup olmayacağını tartışın.

- Gazetecilik ve sosyal medya arasındaki farkları ve birbirlerini nasıl etkileyebileceklerini tartışın.

- Rus haber sitelerine bakın ve bunların hükümet propagandasını nasıl yaydıklarını inceleyin.

Ve ekliyorlar: Medya okuryazarlığı becerilerini erkenden hedeflemek önemlidir.

Çünkü:

- Yeni araştırmalar, ergenlerin komplocu düşüncelere karşı özellikle savunmasız olabileceğini gösteriyor.

- Öğrencilerin okuryazarlık becerileri, muhtemelen kitaplara daha az maruz kalmaları ve video ve video oyunlarına daha fazla maruz kalmaları nedeniyle kötüleşiyor.

&&&

Zamanı olan domuz gribi yalanına dair şu derlemeye de bir göz atabilir. 

23 Milyon İzlenmeyi Geçen Pfizer İtiraf Videosu

Pfizer’in aşı süreçlerinde yaptığı sahtekarlıklar ortaya çıkmaya devam ediyor. 

Birkaç gün önce bu videonun yayınlanması ile birlikte ortalık karıştı. Video ile ilgili olarak birçok içerik paylaşıldığı için bültende sadece mRNA teknolojisinin mucidi Dr.Robert Malone’nun değerlendirmesini paylaşmak istiyorum.

Robert Malone yapılan sahtekarlığı anlatırken şu ifadeyi kullanıyor:​ "Bu, yönlendirilmiş evrimin bir örneğidir." dedi.

Not: Bu video ile ibretlik bir gerçeği daha yeniden gördük. Tüm medya ve hükümetlerin üzerine düşüp araştırması gereken bir konuya her zaman ki gibi ne hükümetler, ne küresel medyalar, ne ulusal medyalar, ne de Müslüman medyaların hiçbiri yer vermedi. 

Hatta mümin olarak gördüğümüz medya dahi skandalın yanından geçmedi. Oysa ki insanları aşıya teşvik ettikleri vatandaşlara bu itirafı duyurup bilgilendirmeleri bir sorumluluk olarak üzerlerine vazife idi. Ama yapmadılar. Umarım ahirette bu vebal için sıkıntı yaşama durumuna düşmezler. Yazık.

İslam’da Zaman Yönetimi

Hem blog’da, hem bültenlerde, hem zaman yönetimi eğitimlerinde, hem de paylaştığımız içeriklerde her daim zamanın bir yaşam formu olarak ele alınması gerektiği üzerinde duruyoruz. 

Size ilginç bir tesbiti mi ifade etmek isterim. Zaman ve hayat yönetim sistemine Müslümanlar olarak binde bir dahi önem vermiyoruz. Yazılı kaynakları incelediğim dönemde fark ettiğim ki, Müslüman olarak bu alanda yazılmış adam akıllı 2-3 kitaptan başka bir kaynağımız yok. İşin garibi Araplarda’da aynı durum söz konusu.

O yüzden Dr. Yasir Kadhi’nin Hutbesinde bu konunun bahsedildiğini görünce bir ümit kapladı. Zira önde olan ve bilinen Müslümanların bu meseleyi yaşaması ve anlatması, bizler gibi sıradan insanların anlatmasından çok daha fazla tesir ediyor.  

Umarım bu meselenin bir lüks değil, dünya ve ahiret başarısı için ilk sıradaki zaruret olduğunu fark eder ve yaşan bir insan haline geliriz.

Hutbe’de çok farklı ayrıntılar üzerinde durmuyor. Ama yine de bir çaba var. Rabbim hayrını kabul etsin.

Hutbe’den birkaç cümle:

- 2022'ye karşı 2023'ün manevi bir önemi yok ama zamanınızı düşünün…

- Zamanım yok zaman yok…

- Yapmak istediğimi yapamıyorum çok meşgulüm ve bu zaman yok düşünce sürecinde zaman uçup gidiyor.

- Peygamber sav’e bakarsak görece ortalamanın altında yaşadı. 63 yıl yani. O kadar da uzun değil aslında. Medine’deki o kısa sürede tüm dünyayı değiştirdi.

- Dört büyük imamdan başlayarak herhangi bir büyük alime bakın, hepsi ortalama bir ömür yaşadı…. Ama çok şey başardılar.

- Aramızdaki günde beş vakit namaz kılanlara şeytan gelir ve ah sizin bu toplantınız var, namazı çabuk bitirin, acele edin, dua edin ama çabuk olun. Bugün sünnet kılma der…

- …Yazıklar olsun zamanımı ne kadar boşa harcadım.

- Kur'an'daki bir ayet.. başka bir işe başlayın zamanınızı boşa harcamayın…

ABD Silah Lobisi: Daha Fazla Silah Alın, Birbirinizi Öldürün, Bizde Para Kazanalım

Video'nun ilk 18 dakikası israf olabilir. Malum bir sonuca varmayan, insan hayatına bire bir somut dokunmayan boş siyasi konular. Ancak 18. dakikadan sonraki kısımda ABD'deki katliamlar konuşuluyor. Ve çok vahim veriler var. Silah lobisine 2008-2011'de deki yazılarda değinmiştik. Aradan 12 yıl geçmiş ve ne yazık ki değişen yine bir şey yok.

Video'dan üç cümle:

- İnsanların elinde 393 milyon silah var. Nüfustan daha fazla.

- Kongre üyeleri bir adım atma konusunda gönüllü değiller.

- Ölümleri toplum kanıksadı.

- Ülkede akıl hastalığı problemi var.


DİZİ

Stateless dizisinin birçok eksiği var. Hikaye bizlere çok yabancı değil.

İster deniz kıyısında olsun, ister Meriç’te, ister Meksika-Amerika sınırında vs. olsun… Bildiğimiz bir göçmen hikayesi.

Hayaller, umutlar, çıkarlar, sistematik sorunlar vs. Ve çıkmazlar.

Ancak, Stateless dizisi bildiğimiz bir göçmen hikayesinin dışına çıkabilmeyi başarıyor. Çocukluğundan beri kendisini ihmal eden ailesinin ona biçtiği rolü reddedip kendi yolunu çizmeye çalışan Sofie üzerinden işlenen hikaye de tefekkür ettiren bir çok ibretlik geçişler var.

İzlemeyenler için fırsat verilebilecek bir dizi.


Bu haftalıkta bültenimiz sonuna geldik.

Bültenimizin faydalı olduğunu düşünüyorsanız yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz. edebilirsiniz.

Güzel, bereketli ve huzurlu bir pazarınız olsun.

Önceki
Önceki

120’den Fazla Ekonomide 76 Milyon Ek İş!

Sonraki
Sonraki

2023: Yükselen Meslekler