İki Zeka Arasındaki Fark! Ve Kaçınılmaz Mağlubiyet

Dijital dönem petrol ve sanayinin değil veri çağının zamanı olduğu için elimden geldikçe veriyi yöneten şirketleri, sahiplerini ve amaçlarını incelemeye çalışıyorum.

Bu içerikte kısaca bazı dijital Yahudi zekaları ile bizim insanımızın ticari durumlarına temas edeceğiz.

Ne yazık ki, son 50-60 yıldır siyasal İslamcılar Yahudileri sürekli olarak bir düşmanlık perspektifi ile ele aldı. Ve millete de bu aşılama yapıldı. Oysa ki onların izledikleri birçok strateji örnek olarak alınabilir ve hayr istikametinde kullanılabilirdi.

Misal, ticari noktada Yahudilerin zekaları değerlendirilebilirdi. Zira birçok meseleye öncülük ettiler, ediyorlar. Bunu hem şer hem hayr anlamında yapıyorlar.

Hazretin bir duası vardı. ‘‘Allah zengin bir Yahudiyi Müslüman etse de bize ticareti öğretse’’ diye... Ve Pir başka bir yerde şöyle demişti:

‘‘Onların dine olan bağlılığı gibi bir bağlılık olmadıkça mağlubiyetten kurtulmak mümkün olmayacaktır.’’

Ve görüyoruz ki onların galibiyetinin iki temel taşı var: Biri din, diğeri para. Müslümanlarda ise bu iki durum münafıklık ve taklit ile ilerliyor.

Bir üstteki iki ifadeyi çocukluk döneminde çok anlamamıştım. Ne zaman ki yıllar önce yazarlık hayatı başladı ve sonrasında da marka ve yönetim danışmanlığı hizmet verdik… Meğer hazret 30-40 yıl öncesinden ne mükemmel bir tesbit yapmış. Meğer günümüz Müslümanlarının çoğunluğu ticaretin T’sini dahi bilmiyormuş.

Ticari zekamız, ilk olarak dünyadaki her insanın yaptığı işleri tercih etme ve banka kredisi ile iş yapma dışında zerre kadar dahi bir zeka nüvesi göstermiyormuş.

Misal klasik esnaf düşüncesinde, ruh ve psikolojik alanlara ciddi yatırımlar genellikle olmaz. Hatta buna yazılım ve yapay zeka alanlarınıda katabiliriz.

Büyük yatırımcılar ve vizyon sahibi iş insanları dışında kalan kitle giyim, inşaat, yemek, tekstil vb. klasik alanlar dışına çoğunlukla çıkmazlar. O yüzden asla şampiyonlar ligine girme ihtimalleri de bugüne kadar olmamış ve aynı kafa ile devam ettikçe de olmayacaktır.

Meşhur söz: Benzer şeyler yaparak farklı sonuçlar bekleyemezsiniz.

Oysa ki, son on yılda yazılım alanlarına yatırım yapıp şampiyonlar ligine giren isimlerin çoğu 10 yıl önce çok iyi durumda olmayan insanlardı.

Hatta Whatsapp'ın kurucularından Jan Koum ile Yahoo'dan arkadaşı Brian Acton'ın 2009 yılında Whatsapp'ı büyütmek için 250.000 dolarları olmadığı için Yahoo'daki yatırımcılara o paranın karşılığında hisse vermek zorunda kalmışlardı. 2009 yılında hem Türkiye'de hem Avrupa'da bu parayı verecek çok tanıdığım işadamı var. Şu an da gidip böyle bir proje için 250 bin dolar isteseniz yine vermezler.

Nereden biliyorsun diyebilirsiniz? Bazı yazılım projeleri için bu paranın üstündeki bir miktar için kapı kapı dolaşan arkadaşlar oldu ve ne yazık ki çıkarıp bir tanesi o parayı vermedi. Vereyim diyen ise, insanları öldüren bankacılığın yolunu gösterdi. Sanki arkadaşlar bankaya gitmeyi bilmiyordu.🙂

Nitekim Udemy'nin kurucusu Eren Bali'de aynı kaderi yaşamıştı. O da TR'de 200 civarı yatırımcıya gitti hiç biri o projeye yatırım yapmadı ve o da kalkıp ABD'ye gidip yatırımcı bulmak zorunda kalmıştı. Ve şu an bu şirket ABD'lilerin kontrolünde.

Bu arada bu Türk işadamları parası olan insanlar.  Yani tek atımlık kurşunu olanlardan bahsetmiyorum. İhtimal, şu anki bu yeni projelerden biri de tutacaktır. Çünkü ahir zamandaki zatın üç vazifesinden biri maddi güç olacağına işaret ediyor. Hem hicret hem küresel krizin ilerleyişi hem de finansal sistemin değişme durumu vs. gibi onlarca veri bize gösteriyor ki, 5-10 yıl içinde para el değiştirecek.

Ve işaret edilen o şafak gelecek ise, para buna aracılık eden unsurlardan biri para olacak. Ve gelen gençlerde de görünen bir tablo var.

Bu masum gençler sisteme uyumlanmıyor, Allah Resulü sav’İn karşı geldiği gibi sisteme karşı geliyor, maddi köleliği reddedip kredi çekmeyip, faize bulaşmayıp, helal para peşinde koşuyorlar.

İnanıyorum ki bu çocuklardan bazıları Allahın izni ve inayetiyle zengin olacaklar ve sisteme tesir edeceklerdir. Zira bunun işaretleride ufukta gözükmeye başladı. (Bu meselenin altında maddi ve manevi olarak birçok veri ile doldurabiliriz ama bu ayrı bir bahis mevzu.)

Ancak, hali hazırda ki 40 yaş üstünde olan bazılarımızın durumu ise çok kritik.

Bu kitlenin, gayr-i müslimlerin kurduğu sistemin dışına çıkıp herhangi bir alternatif geliştirme kapasitesi sıfır. Söz dinlemedikleri gibi birde üstüne üstlük gayr-i müslimlerin gittiği bu yola fetva uyduran ilahiyatçılar buluyor, İslamın içerisine fitne sokarak vicdanlarını rahatlatmaktan da dur olmuyorlar.

Hollandalı olup, sonradan Müslüman olan insanlar bile İslama geçtikten sonra yeni bir alternatif geliştirmek için mücadeleyi tercih ederken, bizler sahtekar ilahiyatçılarla banka kredisine, hırsızlığa fetva arıyor, insanlığa zulmetmekten çekinmemeye devam ediyoruz.

Yani Allah’a ve Resulüne savaş açmaktan ve açanlara destek vermekten korkmuyor, sonra birde neden zulümler bitmiyor diye ah-u vah ediyoruz…Heyhat… Oysa ayette buyuruyor ki;

‘‘Ey mü'minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!’’

Hem Allah’a ve Resulüne (sav) savaş açacak hem de yardım neden gecikiyor diye isyan edilecek. Sisteme -krediye- destek vererek, hem kendi evladının, hem de onlar gibi olanların cebindeki parayı çalacak, hem de zulmler neden bitmiyor diye şikayet edilecek.

Neresinden bakılsa safça, ahmakça…

Evet, Yahudilerin geçmiş dönemdeki ticari başarılarından uzun uzun bahsetmeyeceğim. Malum birçoğu bilinen gerçekler.

Bu ırk geçmişte olduğu gibi dijital dönemde de ciddi bir yenilik, güç ve değişimi gerçekleştirdi. (Bu arada ırkçı olmadığımı daha önce birkaç kez belirttiğim için burada tekrar yazmıyorum. Yahudiyi, Hristiyanı, Müslümanı yaratan, hepimizin yaratıcısı olan Rabbimiz olduğu için, ırkçılığın her çeşidi ayaklarımızın altındadır.)

Burada üzerinde durduğumuz nokta, bu ırkın ticari zekasını vurgulamak ve bazı noktalarda örnek alınması gerektiğini ifade etmek. Ve yaptıkları şerlerden de uzak durmak.

Dijitaldeki gelişimlerine yapay zeka ve robotik alanlarda da devam ediyorlar. Bakalım son nokta da sonuç nasıl bitecek?

Dijital’deki en büyük adımları, günümüze bakan yönü ile ilk olarak Whatsapp ile başladı diyebiliriz. Mesaj uygulamaları dünyadaki hayat akışını değiştiren en büyük hamlelerden biriydi. Ve bu başlangıçta da bir Yahudinin olması yine bu zeka ile ilgili bir durumun olduğu gösteriyor. Yani mesele parasızlık değil. Ve uygulamanın kurucu fikir babası Jan Koum Ukraynalı bir yahudi idi. Sadece o mu?

Telegram’ın kurucuları Pavel (Valerievich) Durov ve Nikolai (Valerievich) Durov isimli kardeşlerde aynı ırka mensup. Hakeza Google’n (Youtube) mimarlarından Lary Page, Facebook’un Mark’ı, Monday’ın kurucuları, NSO’daki N. Carmi, S. Hulio ve daha birçokları.

Hatta mevzunun çok daha farklı bir ilerleyişi var.

Misal, Whatsapp’ın yaptığı sahtekarlıklar sonrası, güvenli olmadığını düşündüğü şirketten birlikte ayrılan diğer kurucu ortak Brian Acton, gidiyor Signal uygulamasını kuruyor. Signal’i kurarken de yanına WhatsApp, Facebook Messenger ve Skype’ın kullandığı protokolü yazan, ayrıca Twitter'ın eski güvenlik yöneticilerinden olan Moxie Marlinspike (Matthew Rosenfeld) alıyor. Ve bir bakıyorsunuz Moxie’de bir Yahudi. Yani datanın olduğu her yerde bu zekaları görebiliyorsunuz. Çünkü artık petrol ve sanayi değil, sistem veri gücü ile dizayn ediliyor.

Ha bu arada Brian Acton’ın yahudi olduğuna dair elimizde bir kanıt yok. Ama açık istihbarat bilgilerinde ailesinde bir Yahudi bağı olduğu iddia ediliyor.

Ve meşhur İsrail casusluk şirketi olan Pegasus’un yaptıkları. Neredeyse tüm Avrupa’yı siber dünyada etkisi altına alabilecek durumda… Birçok AB ülke liderinin ofislerine kadar girdikleri yalanlanmadı…vs.

Tam bu nokta da Michela Noer’un o meşhur cümlesi akla geliyor: "…Zuckerberg ile 1 milyardan fazla insanın ne düşündüğünü, ne okuduğunu, ne dinlediğini, neye taptığını, kime oy verdiğini, kimleri tanıdığı öğreniliyor…" gerçeği.

Evet, bu meseleye siyasi güç savaşları, komplolar vs. olarak bakmıyorum. Bu bir gerçek. Ve kınanacak, eleştirecek bir durum yok. Hatta, ‘neden böyle yapıyorlar?’ diye zerre kadar dahi kelam etmek israfa girer. Zira bunlar hayatın gerçekleri ve imkanı olan herkes bunu kullanır, kullanacak.

Burada sorulması gereken soru şu: Bu gücü elde etme imkanın olduğu halde sen neden yapmadın?

Diyelim ki 2009 yılında (2010, 2011, 2014 vs…) Whatsapp benzeri bir işe 250 bin dolar para verecek ufkun yoktu. Malum ürün yeniydi, pazar yeniydi vs…

Peki, yıl olmuş 2023.

Ve şu an 500 bin dolarında var, 5 milyon dolarında var. Vs.

Peki şimdi neden yapay zekaya, chatGPT’ye, robot sektörüne, verimlilik veya iş yönetim uygulamalarına, psikolojik alanlardaki teknolojik gelişmelere, veri işleme alanlarına vs. yatırım yapmıyorsun?

Bunların hepsi bir veri gücü imkanı sunarken, neden küresel bir patron olmayı değilde, köleliği tercih ediyorsun? Bu para kaybetme, aç kalma, yokluğa düşme korkaklığı nedir? Rızkın senin sahibinden geldiğine iman etmiyor musun? Bu hayatı garanti altına alma putçuluğu nedir?

O parayı hakikat yolunda kullanman için Allah’ın sana verdiğine inanmıyor musun? Yoksa sende mi ateistler gibi ‘‘bunu ben kazandım’’ diyorsun?

Evet, ne yazık ki bu küfre düşen birçok Müslümana denk geldim.

Bu insanlar, ‘ben gece gündüz çalıştım, emek verdim o yüzden milyonlarım oldu. Bedava mı oldu sanıyorsun?...’’ küfrüne düşmüş durumdalar.. Kazandıkları milyonların gerçekten tamamen iradeleri ile olduklarını düşünüyorlar. Rabbim muhafaza buyursun.

Devam edelim.

Konunun bir diğer boyutu ise, iyi niyetle başlayan bir çok işin zamanla başka ellere geçebilecek noktaya gelmesi.

Misal, Suriyeli Abdulfattah’ın oğlu olan Steve Jobs, Apple’ı kurarken ihtimal şirketinin bir numaralı LGBT destekçisi olacağını hiç düşünmemişti. Ya da yazdığı yazılımın incelenmesi için dünyada sadece İsrail’li bir şirkete izin verileceğini hatırına getirmemişti.

Budist olduğu iddia edilen Steve, bu dönem de yaşıyor olsaydı, stratejik bir güç haline gelen bu şirketin kontrolünü behemahal çok daha farklı amaçlar için kullanmayı düşünüyor olacaktı. Zira ölmeden önce hayat adına ciddi dersler çıkardığı bir gerçek.

Kısacası, yeni dijital dönemde oyun değişiyor. Ve bu oyunun hiçbir zeka içeren kısmında yer almıyoruz. Oyunun ne içinde ne yedek kulübesinde ne de sponsorluk noktasındayız.

Tamamen milyonlarca para kazanan 22 topçuyu izleyen ve sonrasında da saatlerce o milyonluk topçuların oynadıkları oyunu konuşan saf taraftarlar konumundayız. Yani bir anlamda ürünün kendisiyiz ve parası çalınan aptalların düştüğü durumdayız.

Tabi birde küresel sistemin, isyan çıkmaması için 20-25 yıllık kölelik karşısında zaman geçirmeleri için rüşvet olarak verdiği bir kaç ev ve arabalar var.

Bu rüşvet karşısında artık özgür olarak yaşadığını zanneden köleler, 20-25 yıl köle gibi çalışıp, millete hırsızlık sonucu verdikleri parayı emek vererek kazanıp o rüşvetçileri zengin etmesi gerekiyor. Düşünseniz adamlar size olmayan parayı veriyor, sizde 20 yıl köle gibi çalışıp olan parayı götürüp onlara veriyorsunuz.

O zekayı gerçekten tebrik etmek gerekiyor. Çünkü köleler bu köleliği yapmaktan büyük haz duyuyorlar. İnsanları bu kıvama getirmekte ayrı bir yetenek.

Ancak, dijital dönemde izleyici konumunda kalmak, insanları bu kölelikten daha da beter hale getirebilir.

Misal, 1992’de ABD’nin en varlıklı %5’i, toplam harcamanın %27’sinden sorumluydu. 2012’ye gelindiğinde, bu oran %38’e çıkmıştı. Aynı 20 yıllık dönemde, ABD’de tüketicilerin en düşük gelirli %80’ninin harcamadaki payları %47’den %39’a düştü. Ve şu an bu rakamların çok daha kötü olduğu ifade ediliyor.

Price ise şu tesbitte bulunmuştu: ‘‘Pandeminin başlangıcından bu yana tüm dünya çalışanları 3,7 trilyon dolar yoksullaşırken, milyarder iş adamları 3,9 milyar dolar zenginliğe ulaştı. Bu tarihin bir yıl içerisinde gerçekleştirdiği en büyük varlık transferi. Ama nedense kimseden ses yok.''

Bu rakamların daha fazlasını yazarak vaktinizi almak istemiyorum. Son noktada mesele gidip gelip bireysel irade ve grupsal harekete dayanıyor.

Eğer, korkaklığa devam edilirse orta sınıf yüzde 90 oranında yok olacak, üst elit gruba yüzde 3-5’lik bir kitle daha katılacak, geriye kalanlar ise fakirlerin durumuna düşerek ömürlerini tamamlayacak.

Peki, manevi işaretler bunun böyle olmayacağını, ahir zamanda bir gül devrinin olacağını işaret ederken ve Müslümanlarda Allah’a savaş açmışken bu düzeltme işini kim yapacak?

Bu konuda az çok bir tezim var. Ayrı bir bahis.

Ancak asıl soru şu: Başkaları bir gül devri kurarken, Allah’a savaş açan bu Müslümanlar o gül devri yaşanırken kendilerini nerede görüyor?

Yani, bu insanlar Allah ile savaşırken, İslama hizmet ettiğini zannedip o gül devrini kendilerinin mi kurduğunu düşünüyor? Yoksa o gül devrinde, Allah ile savaş halindeyken cennete gidecekleri ümidini mi taşıyor?

Sürekli Yalan Söylüyorlar

Erkan Öz'ü ilk andan itibaren yıllardır takip ediyorum. Sizinde şahit olduğu üzer Bülten'de  de sık sık yer veriyorum. Ekonomi ile ilgili geçmiş ve gelecek arasında güzel tesbitlerde bulunuyor. Ancak her insan olduğu gibi onda da bazı beklenmeyen tesbitler olabiliyor. Özellikle kripto konusunda sürekli olarak bir pozitif çizgide kalıyor. 

Nitekim bu konuda, bazı şirketlere -reklam- yanlış yönlendirmeleri neticesinde bir süreliğine hedefe konulmuştu. Diğer yandan, kripto piyasasında yatırımları olduğu için tarafsız olmasını beklemiyorum. 

Malum eğer bir kişi bir meselede çıkar odaklı bir şeye bulaşmış ise o konuda objektif kalma ihtimali yüzde 1 dahi değildir. 

Mesela bir İlahiyatçı Mortgage ile ev almışsa o kişiye fetva sorulabilir mi? O konuda tarafsız kalma ihtimali var mı? Meselenin her daim kendine taraf olanını haklı göstermeye çalışmaz mı?

Yani bir İlahiyatçı hem banka kredisi ile ev alıp hem de kalkıp 'ben faize bulaştığım için cehenneme gideceğim, siz sakın bu işe bulaşmayın, bu kredi caiz değil' diyebilir mi? 

Ki, zaten haram ve helallerde şahsi yorum yapılamaz. Burada kan abdesti bozar mı? bozmaz mı? gibi bir içtihat gerektiren bir şey konuşmuyoruz. (Ayrıca, Efendimiz dönemindeki paranın temsil ettiği işleyiş ile şimdiki arasında bir fark yok. Hatta şimdiki daha beter)

Veya borsaya girmiş bir işadamı kolay kolay borsa hakkında negatif konuşamaz. Genellikle pozitif alanlarından bahsederler…vs.

Yaratımsal olarak, İslamın üzerinde durduğu denge meselesine insanoğlu kolay kolay ulaşamayabiliyor. Rabbim bizleri dengede olan insanlardan eylesin.

Erkan Öz'ün de kripto meselesinde biraz durumu bu noktada. Yani kripto meselesinde yatırımcı olduğu için o konuda ne yazık ki sürekli bir savunma veya övgü noktasında. Rabbim onu da tez vakit uyandırsın.

Ancak, yazdığı ekonomi tahlilleri önem arz ediyor.  Son makalesinde de yine önemli noktalara değinmiş. Sizler için kısa bir özetini ekliyorum:

''Hem Türkiye’de hem de tüm dünyada, medyada ve özellikle ekonomi çevrelerinde 10 yıllardır büyük bir oyun oynanıyor. Üstelik gözümüzün önünde ve biraz düşünsek tamamen bozulacak çirkin bir hile bu.

“Dolar düştü ya da arttı” diyorlar. Her yerde duyduğumuz için biz de sorgusuz sualsiz bu söylemi kabul ediyoruz. İyi ama dolar artıyorsa fiyatların düşmesi gerekmez mi? Gidin sorun bakalım Amerikalılara, dolar dönem dönem çok artıyorsa fiyatların hiç anlamlı şekilde düştüğünü ve orada kaldığını görmüşler mi? Aksine az ya da çok Amerika’da da tüm dünyada da fiyatlar sürekli artıyor.

Dolar arttı dediklerinde DXY Endeksi’nin yükselmesini kast ediyorlar. Bu endeks doların altı büyük küresel para birimine karşı durumunu ölçer. Bu altı para birimi ise euro, Japon yeni, İngiliz sterlini, Kanada doları, İsviçre frangı ve İsveç kronudur. Aslında bu para birimlerinin hepsi üzerinde az ya da çok enflasyon var. Yani hepsi gerçek hayatta kullanılan mal ve hizmetler karşısında değer kaybediyor. Dolar arttı dedikleri zaman aslında olan doların mal ve hizmetler karşısında değer kazanması değil. Sadece gerçek ürünler karşısında bu altı para biriminden daha yavaş değer kaybetmesi!

Gerçekte ne kadar büyük olursa olsun bu küresel para birimlerinin hepsi mal ve hizmetler karşısında değer yitiriyor. 

Adeta güneşte bırakılmış dondurma gibi eriyorlar. Çünkü ABD 1971’de dolar ve altın bağını tamamen kopardı. O tarihe kadar ABD doları belli bir fiyattan altına, diğer tüm para birimleri de dolara bağlıydı. Amerika bağlantıyı kesince tüm diğer para birimlerinin de altın ile bağı yani altın ile konulmuş sınırı tamamen yok oldu. Böylece tarihte ilk defa bütün dünya bir sınırsız para deneyine girmiş oldu.

Grafikler ile daha net bir şekilde anlayabilirsiniz. Aşağıdaki ilk grafikte ABD Dolarının gerçek ürün ve hizmetler karşısında satın alma gücünü, devletin kuruluşundan itibaren görüyorsunuz.


Bu grafikte 1914’e kadar dolar bir şekilde altına bağlıydı. O nedenle satın alma gücünde dalgalanmalar vardı. Bir artıyor bir düşüyordu.

İkinci grafik ise 1914 sonrasını gösteriyor. Yani dolar ve altın bağının önce yavaş yavaş sonra tamamen koparıldığı dönem. Aşağıda inceleyebilirsiniz.


İkinci grafikte görünmeyen 1871-1914 döneminde tüm dünya para birimleri gibi dolar da %100 altın karşılığı basılabiliyordu. Bir başka deyişle merkez bankaları kasalarında bulunan altının değeri neyse ancak o kadar kıymette kağıt para basabiliyordu.

1914 Başında ABD bu oranı %40’a düşürdü. 1944’te Oranı kaldırdı ancak doların altına mecburi dönüşümünü korudu. 1971’de ise Doların altına zorunlu konvertibilitesini de tamamen ortadan kaldırdı. 

İşte altın sınırının kaldırıldığı süreçlerin başladığı 1914’ten itibaren doların gerçek mal ve hizmetler karşısında sürekli değer kaybettiğini görüyoruz. Yani dolar sınırsız bir para birimine dönüşürken, ekonomide mal ve hizmet üretiminde gerçekleştirilen artışdan çok daha hızlı bir şekilde dolar üretildi. Daima ekonomik büyüme hızından daha hızlı para basıldığı için sürekli enflasyon meydana geldi ve dolar değer yitirdi. Zaten grafik açıkça gösteriyor: Amerikan Doları 1914 başından itibaren satın alma gücünün %95’inden fazlasını kaybetmiş.

Bir başka anlatım ile özellikle 1971’den sonra tüm dünya para birimleri tamamen sınırsız hale geldi. Öyle ise hepsi gerçek mal ve hizmetler karşısında devamlı değer kaybediyor. Dolar arttı dedikleri zaman sadece doların diğer altı para biriminden daha yavaş değer kaybetmesini anlatmış oluyorlar. Gerçekte ne dolar, ne euro, ne yen, ne sterlin, ne Kanada doları, ne İsveç kronu ne de başka bir para birimi, hiçbiri ekonomide üretilen mal ve hizmetler karşısında uzun vadeli ve anlamlı şekilde değer kazanamaz. Çünkü hepsi merkez bankaları tarafından sürekli, herhangi bir sınırlama olmadan bedavaya üretilip piyasaya boca ediliyor. Artık kağıt basma ile filan da uğraşmıyorlar; 1-2 bilgisayar tuşuna basmaları yeterli.

Bu durumda yurt içinde ya da yurtdışında doların ya da herhangi bir para biriminin artışından bahsetmek son derece komik ve büyük bir yalan. Mevcut sınırsız para sisteminin devamından yana olan Amerikalı ya da uluslararası aktörler ve tabi çıkarları onlarla birlikte olan bir takım finansçılar, bankacılar ya da medya mensupları, dolar sınırsız üretilirken ve aslında sürekli değer yitirirken zaman zaman ‘dolar artıyor’ diyerek sanki ABD doları hala kuvvetli bir rezerv paraymış gibi bir algı oluşturuyorlar.

Bir an her gün gerçeği söylediklerini düşünün: “Dolar mesela 1 bardak kahve karşısında bugün de değer kaybetti, bu hafta da değer yitirdi, bu ayı da ekside kapattı. Dolar bir bardak kahve karşısında onca faiz artışına rağmen bu yıl da şu kadar düştü…” Ne olurdu? Kimsenin dolara karşı güveni kalmazdı değil mi?

Uzun vadede gerçek mal ve hizmetlere karşı sadece sınırlı olan para birimleri değer kazanabilir. Çünkü ekonomi büyüdükçe bu sınırlı varlıkların miktarı genelde o hızda artamaz. Buyrun grafiklerde görelim:

Sınırlı paralarla ilgili ilk grafikte altının nasıl uzun vadede dolar karşısında sürekli değer kazandığını açıkça görebilirsiniz:

Başlangıçta söylediğim gibi dolar artıyor olsaydı fiyatların düşüyor olması gerekirdi. ABD merkez bankası Fed 2022 yılında müthiş bir daraltıcı para politikası uyguladı. 

Sonuç olarak dolar DXY Endeksi’nde hızla yükseldi. Ama soruyorum: Amerika’da ya da dünyanın başka bir yerinde fiyatların ciddi şekilde düştüğüne şahit oldunuz mu? 

Dolar artıyor olsa, güçlü şekilde değer kazanıyor olsa, mal ve hizmet fiyatlarının da boşluğa bırakılmış taş gibi düşmesi, çakılması gerekmez miydi?...

Hitler’in meşhur propaganda bakanı Joseph Goebbels’e atfedilen bir söz vardır:

“Yalan ne kadar büyük olursa, inanan o kadar çok olur“…

Kaynaklar:

(1) https://www.statmuse.com/money/ask/bitcoin+price+2010

(2) https://www.investopedia.com/news/bitcoin-pizza-day-celebrating-20-million-pizza-order/

(3) https://data.bls.gov/cgi-bin/cpicalc.pl?cost1=100&year1=200901&year2=202210

(4) https://www.ferrarilakeforest.com/2022-ferrari-296-gtb-price/

(5) https://sdbullion.com/gold-prices-2010

(6) https://tr.cointelegraph.com/news/big-game-the-dollar-never-goes-up


Farklı Hayat Tabakaları, Hz. İsa-Yecüc-Mecüc!

Dr. Ömer Ergi güzel bir konuya temas etmiş.

Hz. İsa’dan, Kara delik, Yecüc Mecüc vs.’e kadar birçok noktaya temas ediyor. Süre biraz uzun olabilir. Ama iki hızında da anlaşılabiliyor. Konuyla ilgili 40 dakika da çok güzel bilgiler öğrenebilirsiniz.

Video’dan birkaç cümle:

‘’ - Hızır aleyhisselam bir zaman yolcusu. Çünkü tarihi olarak baktığınızda çok farklı zamanlarda bulunabiliyor.

- Üstad Hazretlerinin Hızır ve İlyas Aleyhisselam'ın serbest bir hayatları olduğunu, aynı anda farklı yerde bulunabildiklerini, dilerlerse yiyip içtiklerini, dilerlerse nurani varlıklar gibi beşeri ihtiyaçlardan muaf olduklarını anlatır. 

- Ben Yecüc ve Mecücün dünyada yaşayan iki insan kavmi olduğunu düşünmüyorum.

- Kara delikler cehenneme açılan kapılardır…’’


Bir Yalanı Nasıl Fark Ederiz?

Pamela Meyer’in katkı sunan bir konuşması. Özellikle yalanın bir yaşam formu haline geldiği toplumda bazı taktikler bilmek fayda sağlayabilir.

Video’dan bir kaç cümle:

- Herhangi bir günde, 10 ile 200 arası yalanlara maruz kalıyoruz.

- Yabancıların birbiri ile tanışma anındaki ilk 10 dakikasında üç kez yalan söylüyor.

- Erkekler kendileri hakkında daha fazla yalan söylüyor.

- Kadınlar ise başka insanları korumak için daha fazla yalan söylüyor.

Makaleler

NIKE'ın Yaratıcısı Phil Knight'tan 9 Başlangıç ​​Dersi

2023'te Bir Ek İşe Başlıyorsanız, Buradan Başlayın

Pazarlamacıların 2023'te öne çıkması için hangi becerilere ve araçlara ihtiyacı var?

Psikolojisi Bozuk Şirketler

Ulaşım Teknolojileri İmparatorlukları Nasıl Şekillendirdi?

Dinlemeyi Öğrenmek Zorundasınız

Sosyal Gezinti

Meditasyon uygulamaları pazarı, 2026'da yaklaşık 7 milyar dolara ulaşacak

Instagram, 2023 önceliklerini açıklıyor

Snapchat yeni bir Z Kuşağı tüketici araştırması yayınladı

Kullanıcıların %90'ı, yeni ürünler ve markalar hakkında bilgi edinmek için Reddit'e güveniyor.

LinkedIn 2023 için büyük fikirler sunuyor

Kazanılması gereken en iyi 5 beceri!

Bu kadar borç savaşa götürür!

Kitap

‘’Efendimiz Döneminde Kurumsal Yapının Oluşumu’’ kitabı çok değer verdiğim kitapların başında geliyor. ‘’Sosyal Servet’’ kitabı ile birlikte iki kitapta Asrı Saadetteki ekonomiyi anlamak ve bugünü yorumlamak için okunması gereken baş ucu eserlerden. 

Prof. Adnan Demircan’ın hazırladığı ‘Kurumsal Yapının Oluşumu’ kitabında 7 farklı uzmanın makaleleri yer alıyor. Cahiliye kapitalizmi, emniyet ve asayiş işleri, savaş stratejileri vs. gibi kurumsal yapıya yönelik değerlendirmeler bulunuyor. 

Küresel ekonomiyi geçmişle birlikte değerlendirmek için bu iki kitapta sizlere katkı sağlayabilir.

Film

‘Doktor Strange’in ikinci filmi değilde ilk filmi daha izlenebilir bir film. Bilim kurgu olarak görülsede, filmin tasavvufa bakan birçok yanı var. İzlerken, o gözle izlenirse ve anlamlandırma bu ve benzeri bir nazariye ile olursa, filmdeki aksiyonun dışına çıkararak daha değerli bir zaman tüketilmiş olur. Aksi halde klasik aksiyon filmlerinden bir farkı yok.


Bu haftalıkta bültenimiz sonuna geldik.

Bültenimizin faydalı olduğunu düşünüyorsanız yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz. edebilirsiniz.

Güzel, bereketli ve huzurlu bir pazarınız olsun.

Önceki
Önceki

2023: Yükselen Meslekler

Sonraki
Sonraki

''Gelecekte mevcudiyetinizi devam ettirmek için bu şirketleri kurmak zorundasınız... Zengin olmak hakkınızdır''