Sahte Mesih mi? Sahte Mehdi mi? Kim Daha Kötü?

Bu Hafta Bültende Neler Var?

  • Sahte Mesih mi? Sahte Mehdi mi? Kim Daha Kötü?

  • Zaman ve Değerlerin İsrafı: Çürüyen Aile

  • Faiz, Enflasyon ve Para

  • Bu Haftanın Yapay Zeka Manşetleri

  • Aç Gözlü Şirketler

  • 14 Makale

  • Ücretsiz Araçlar

  • Haftalık Okuma İpucu

  • Bir kitap tavsiyesi

Genellikle makaleleri yazarken önceden belirlediğim sıraya göre hareket etmeye çalışıyorum. Ancak, bir konuyla ilgili tevafuklar sık sık olunca, bunu bir işaret sayıp öne aldığımda çok olmuştur.

Bu haftaki konu biraz öyle oldu. Farklı bir içerik düşünürken iki gün önce denk gelen bir video, sonradan yazmayı düşündüğüm sahte Mesih konusunu öne almama vesile oldu.

Hatta video’yu izlerken, bir ara ‘konu uzun başka zaman yazayım’ diye içimden geçirirken o dakika içerisinde aynı konuyla ilgili bir uyarı daha gelince ‘geciktirme, demek ki meselenin birileri için aciliyeti var ‘diye düşündüm. İnşallah birilerine faydası olan bir makale olur.

Elimden geldikçe her belirlediğim konuyu öncelikle kendime soruyorum, ‘bu bilgiden nasıl faydalanabilirim, benim nasıl/ne işime yarayabilir?’

Eğer bir cevap bulabiliyorsam, o meseleyi yazıyor veya paylaşıyorum.

Birkaç ay önce de sahte Mesih belgeselini izlerken böyle oldu.

Hayatımda gördüğüm, izlediğim, okuduğum en ibretlik vakalardan biriydi. İnsanların bu tür örnekleri, sosyolojiyi ve psikolojileri bilmesi gerekiyor.

Malum, zamanın ahirinde bu tür mana boyutlu akımların sayısı gittikçe artacak ve çoğu zamanda bir karşılığı olacak.

Bu açıdan kendi adıma birçok yönü ile ders aldığımı ifade etmek istiyorum.

İlk olarak sahte Mesih belgeseli ile başlayacağım.

Hikaye Güney Kore’de geçiyor. Ama bir dizi paravan grup aracılığıyla Avustralya'ya yayıldığıda düşünülüyor.

Sakın beni ilgilendirmez demeyin. Benzerini birazdan sahte Mehdi versiyonu ile Türkiye’de de görmüş olacağız.

Ki, hali hazırda bile yakinen bildiğim 2-3 isim, geçmişte veya şimdi isteselerdi bu tarz bir tarikat kurabilirlerdi. Çevrelerinde toplayabilecekleri böyle kitleler olduğuna birkaç kez şahit oldum.

Jung Myung Seok isimli sahte Mesih örneğinde yaşananlar, insanlık ve inanç konusunda bu noktada büyük dersler veriyor.

Jung isimli bu sahtekar, tarikat adı altında öyle bir sistem kuruyor ki, 40 yıla yakın bir zaman boyunca binlerce kıza tecavüz ediyor.

Kurulan sistemi izlerken, ‘yahu bu insanlar hiç mi sorgulamadılar? Bu kadar saf nasıl olunur? Bu kadar da aptal olunmaz’ diye akla onlarca soru gelebilir. Ama gelmesin. Kendi yaptığı taşlara tapan bir insanlık geçmişinden geliyoruz.

O yüzden belli bir birikimden sonra, birazcık akıl yürütme ile yüzbinlerce, milyonlarca insanı ne yazık ki aldatmak ve çıkarı için kullanmak çok kolaylaşıyor. (Ki, aşı örneğinde milyarlarca insanın aldatıldığına ibretle şahit olduk. 5-6 aşı pazarlama şirketi, sorgulamayan 3- 4 milyar insanı daha iki yıl önce parmağında oynattı, bazılarını öldürdü, bazılarını ise sakat bıraktı.)

Bu açıdan, eğer küçüklükten itibaren veya şu an, fikri ve ilmi alt yapı ve sürekli olarak yenilenme cehdi olmaz ise, yanlış gruplara, yanlış fetvalara veya yanlış fikirlerin kucağına düşmek çok basit oluyor.

Hikaye’de de bunu görüyoruz.

Jung’da 80'lerde Güney Kore'deki iç savaşların ortasında bir kilise kuruyor. Ve düzenli olarak Güney Kore'deki en iyi üniversitelerden öğrencileri kazanmaya başlıyor. Bu adam bir süre sonra saygı duyulan bir dini lider haline geliyor. Ve kısa sürede otuzbinden fazla üyesi olan bir Hıristiyan tarikatı kurmayı başarıyor. Çevresinde ise profesörler, iş insanları, ilahiyatçılar ve yüzlerce üst düzey insan toplanıyor.

Ve bu bir süre sonra şöyle demeye başlıyor.

‘‘Tanrıyı göremiyor musun?

O zaman bana bak.

Tanrıyı aramana gerek yok.

Ben tanrıyım.

Kim olduğumu bilmiyor musun?

Ben Mesih'im. ”

Belgeseli izlerken etrafındaki binlerce insanın bu adamın Mesih olduğuna inandıklarına şahitlik ediyorsunuz.

Peki, yıllarca devam eden bu tecavüz sistemi nasıl kuruldu?

Bu tarikatta klasik stratejiyi izliyor diyebiliriz.

Masterclass'ta da geçen makaleye göre, tarikatlarda veya gruplarda gözlemlenen dört olağan klasik özellik vardır.

  • Bir tarikat, otoriter kontrolde gelişmek zorundadır. Lidere bağımlılığa öncelik verilmelidir. Bu, bireysel olarak savunmasızlık ve koruma iç güdüsü ve kurtuluş için liderlerine (veya tarikatın kendisine) ait olmayı seçmesine vesile olur.

  • İkinci olarak, kültler ve aşırılıklar meydana getirilir.

  • Üçüncü olarak, üyelerini toplumdan izole ederler.

  • Dördüncü olarak, biz ve onlar duygusunu oluştururlar.

Sahte Mesih tüm bunlarla beraber, kilisenin klasik bilim dışı tüm söylemlerini reddediyor. Aksine bilim üzerinde duruyor ve insanların İncil’i yanlış anladığını anlatıyor.

Kendisi üniversite mezunu olmamasına rağmen, yanına gelen üniversite öğrencilerine yaptığı bilimsel ve dini bütünleştirici izahlarla karşısındaki kişileri kolayca etkiliyor ve kontrolü altına alıyor. Ayrıca bazı mistik deneyimlerde beraberinde geliyor.

Dua ediyor kar yağıyor. Bunu gören bir müridi şöyle diyor: ‘‘Efendim siz Tanrısınız. Mesihin dönüşmüş halisiniz.’’

Veya ülkede kim başkan olacak ise önceden söylüyor ve sonra o isimler başkan oluyor. Hatta kişilerin oy sıralamasını dahi önceden söylüyor ve o sıraya göre sonuçlar çıkıyor.

Misal, doktorlar bir müridinin annesi için, ‘bu kadın kanser ve kısa süredece ölecek’ diyorlar, sahte Mesih ise, dua ediyor ve ‘annen ölmeyecek’ diyor. Bir süre sonra kadın tekrar doktora gidiyor, durumunun daha iyi olduğu ortaya çıkıyor, yürümesi, belindeki rahatsızlık ve birçok problemi düzeliyor ve kadın uzun bir hayat yaşıyor.😊

Sahte Mesih, işte bu stratejilerle ve mistik olayların etkisiyle üçyüz civarında kilise kuruyor. Ancak, bu sahtekar stratejisini bir süre sonra tamamen genç kızlara yönlendirmeye başlıyor.

Kilise içinde kurduğu sistem ile yüzbinlerce genç yaştaki kızı tarikatına katıyor ve aşama aşama hepsini kölesi haline getiriyor. Yanlış okumuyorsunuz, bildiğiniz köle gibi oluyorlar.

13 ile 30 yaş arasındaki birçok kızı seçerken hepsinin manken gibi uzun boylu olmalarına özellikle dikkat ediliyor. (Boyları 170 cm’den uzun olmak zorunda.)

Mesela kızlar kiliseye ayin yapmaya gidiyorlar, ayinden sonra kızları çağırıyor ve tecavüz ediyor. Ancak, burada garip olan durum şu. Tecavüz anına kadar kız çocukları hala sahte Mesih’in kötü niyetli olduğunu düşünmüyorlar.

Mağdurlardan biri şunu anlatıyor.

‘‘Beni odasına çağırdı.

Bacaklarımı kontrol etti,

Vücudumu kontrol etti...’ diyerek birçok ön adımı anlatıyor.

Ve kız çocuğu şunları ekliyor.

Jung, bedenime dokunurken ‘Tanrıdan tenini kontrol etmek için emir aldım’ diyordu. Bende tanrının izni olduğu ve o kadar kız arasından beni seçtiği ve bana yardım ettiği için minnet duyuyordum, çünkü beni daha iyi bir insan yapacaktı’ diyor.

16 yaşındaki kız, bu adamın rahmine dokunacağı ana kadar hala daha tanrının izniyle ona iyilik yaptığını ve kötü bir niyetinin olmadığını düşünüyor.

Yani beyinleri öyle bir hale getirilmiş ki, zerre sorgulama yok, tam dini teslimiyet, tam inanç ve tam güven…

Bir anlamda kilisede kalplerine milim milim onun gerçek Mesih olduğu inancı şüphe duyulmayacak kadar derin işlenmiş. Ve kızlar zerre kadar sorgulamıyorlar.

Ki, bu bir örnek değil. Neredeyse binlerce kıza aynı yöntem uygulanıyor.

Daha vahim ise şu.

Kızlar tecavüze uğruyor. Tecavüzden sonra kızlara ‘artık tanrının gelinisin ve başka erkeklerle görüşemezsin. Bunu yaptığın an cehenneme gidersin’ uyarısı yapıyor. Ve binlerce kız, bu cehennem korkusuna inanıyor ve tam teslimiyetle yıllarca yanında kalıyorlar.

Hatta kızlardan biri safça şunu soruyor: ‘Tanrının çocuğuna hamile kalırsam ne yapmam gerekiyor?’

Aldığı cevap: ‘Çocuğu aldırman gerekir.’

Şunu ifade edelim. Burada 100 veya 200 kızdan bahsetmiyoruz. İkibinden fazla kıza tecavüz ettiği iddia ediliyor.

Ve bu adam hapise girdiği dönemde bile, hapishanenin karşısında ev tutturup, oradan kızların her gün ona el sallamasını istiyor. Kızlar ise gelip dediğini yapıyor.

Belgeseli izlerken, sahtekarın tutuklandıktan sonra bir ara kilisesinin dağılacağını zannediyorsunuz ama dağılmıyor. Her şey biter zannediyorsunuz ama bitmiyor. Ne yazık ki, öyle bir sistem kurmuş ki, tecavüz ettiği kızlar mağdurken zamanla fail konumuna geliyor ve sistemi yöneten kişiler olmaya başlıyorlar.

Yani kilisede görev alıyorlar, pastör veya yönetici konumuna geliyorlar ve sahte Mesih’e kız bulmak için harekete ediyorlar. Buna erkek görevlilerde dahil.

Mesela bunlarda biri aynen şu cümleyi kullanıyor:

‘‘Güzel ve uzun bir kız tesbit edildiği zaman, onu kazanmak için tüm planlar devreye sokulurdu’’

Ayrıca, bu sahte Mesih’te bir diğer eski kült liderlerden biri olan Osho gibi bir bölgeyi seçip, orayı istediği şekilde evlerle çevirip bir merkez haline getiriyor. Benzer örneği Türk Mehdisinde de görüyorsunuz.

Her gün ortalama yirmi’den fazla kızla ilişkiye girecek bir mabet kuruyor.

Gerçek ortaya çıkınca, birçok delil ile birlikte medyaya düşmesine rağmen, bu adamı peşinden giden müritleri, başkalarını öldürecek kadar savunmaktan vazgeçmiyorlar.

Düşünün!

Sahte Mesih ülkeden kaçıp Malezya, Tayvan, Çin ve Hong Kong’da dahil, kilisesi üzerinden yine kızlara tecavüz ediyor ama arkada kalan müritleri onu savunmaktan geri durmuyor. Hala daha ‘Mesih suçsuz’ diyorlar. Sadece Tayvan’da 100’e yakın kıza tecavüz ediyor.

İtirafçı müridlerden biri olan üst düzey bir İlahiyatçı ise şunları söylüyor:

‘‘Onbin kişi ile meydanlara çıktık. Medya gücünü kullanan iblislerin bize zulmettiğini düşündük. Sırtımda benzin dolu bir varille bir balona binmeyi o kanalların üzerine atlayıp kendimi patlatmayı düşündüm.’’

Ne kadar vahim değil mi?

Okumuş, ilmi bilgisi olan ve kutsal metinlere hakim bir insan, bir tecavüzcüyü Mesih olarak görüp, onun için ölmeyi ve öldürmeyi dahi göze alabilmiş. Bu mürid, o sahtekarın hapisten kurtulması için kira depozitosuna varana kadar cebinden para harcayan biri.

Evet, batıldaki bu sadakat karşısında, Hak üzere olanların davalarına olan sadakatine bakınca… Heyhat demekten insan kendini alamıyor.

Yine Kore’deki o protestolarda en önde olan iki kız kardeş, Mesihlerini savunmak için hükümete ve medyaya ateş püskürüyorlardı. Aradan üç ay geçtikten sonra sahte Mesih, o iki kız kardeşi kaçtığı ülkeye çağırıyor. Onlar için büyük bir sevinçtir. Çünkü Mesihleri onları aramıştır ve davet etmiştir.

Bu iki kız kardeşden biri gittikleri günün akşamı bu sahtekar tarafından tecavüze uğruyor.

Kız aynen şu cümleyi kullanıyor: ‘‘Meğer iddialar doğruymuş. Ne yazık ki tecavüze uğrarken anladım bu gerçeği. Yardım için diğer kızların yanına koştum. Hiçbir şey yapmadılar. Oysa ki hepsi biliyormuş ne olacağını.’’

Evet, nihayetinde sahte Mesih’e operasyon yapılıyor ve tutuklanıyor. Ama kefaletle serbest kalıyor. Ve yetmiyor, bu adam için çalışan savcıların ve polislerin olduğu ortaya çıkıyor. Sahte Mesih’i bitirmek için harekete geçen yetkililerin evlerinin dahi dinlendikleri ortaya çıkıyor.

Yurt dışına kaçan sahte Mesih ise kilisesinden ‘dünyayı sevgiyle feth edelim’ diyerek rolünü oynamaya devam ederken, diğer yandan kızlara da tecavüze devam ediyordu.

Bu tuzağa düşen kızlardan biri ise şunları söylüyor:

‘‘Lise ikinci sınıftayken arkadaşımla bir AVM’ye gittik. Üniversiteli iki kişi geldi. Sohbet ettik. Bir tanesi benimle iletişimini koparmadı. Bir süre buluşup konuştuk. Okulda yaşadığım bazı sorunlar vardı. Ailem’de sıkıntılar vardı. Zor bir dönemde geçiyordum. Sevginin anlamını bilmiyordum. Bir gün o üniversiteli çocuğa sevginin anlamını sordum. O da bana İncil’den bahsetti. Sahte Mesih’i anlattı. Ve o da şunları söylüyordu: ‘‘Tanrı bizi çok sevdi. Bizi çocuğunu seven bir anne babadan milyon kat daha çok sevdi.’’ Onun bu sözlerini duyduğumda çok duygulandım. Ve tarikata katıldım…’’

Evet, ne kadar klasik hikayeler değil mi?

İnanç eksikliği, bilgi eksikliği, sevgi eksikliği, kaliteli çevre eksikliği, güvenilir insan eksikliği, çaresizlik, arayış ve sonrasında gelen tecavüzler.

Ne yazık ki, bu kız çocuğuda o sevgi sözcükleri ile tarikata katılıyor ve sahte Mesih tarafından tecavüze uğrayan binlerce kızdan bir diğeri oluyor.

Peki, Mesihlik iddiasında bulunarak kızlara tecavüz eden bu sahtekar, bir süre sonra yakalanıp sanık sandalyesine çıktığında ne diyor?

‘‘Ben kendime Mesih demedim. Ben Mesih değilim…’’

Bu cümleyi duyan müridlerinin bazıları ise o an şok geçiriyor.

Bir müridi aynen şöyle diyor:

‘‘Nasıl Mesih olmadığını söyler. Bunun için bizler yıllardır uğraştık. Nasıl diyebilir bunu. O Mesih değilse, biz neyiz o zaman?…’’

Yani ibretlik bir psikolojik ve sosyolojik yıkım.

Üzerine ne kadar makale yazılsa az.

Çünkü, yıllardır kafalarında kurdukları tüm tezler çöktü.

Tüm geçmişleri yok oldu.

Tüm sistemlerinin yalan olduğu ortaya çıktı.

Nitekim, sahte Mesih’in bu cümlesinden sonra bir kız dayanamayıp intihar ediyor.

Ama bu adam sadece on yıl kadar ceza alıyor. Sonra hapisten çıkıyor ve yine kaldığı yerden devam ediyor. Yaşadığı hapis hayatını ise Mesih’in çektiği çile motifi üzerinden pazarlama stratejisi olarak belirliyor.

Tecavüze uğrayan kızlarında bir çoğu ise şu cümleyi kullanıyor: ‘‘Tecavüze uğruyorsunuz. Bunun yanlış olduğunu düşünmeniz lazım. Ama beyniniz öyle yıkanmış ki, bunun Mesih tarafından yapılan normal bir uygulama olduğunu düşünmeye kendinizi zorluyorsunuz. Ve kabul ediyorsunuz.’’

Evet, Kore’deki sahte Mesih tarikatının durumu buyken, Türkiye’de sahte Mehdi tarikatının hali nasıl?

140 journos iki gün önce detaylı bir video’ya imza atmış.

İzlemeyenler muhakkak bir vakit ayırıp izlesin.

Video’yu çok detaylandırmayacağım. Zira Adnan Oktar’ın kurduğu sistemi bilmeyen kişi sayısı oldukça az olsa gerek. Makale’de sadece sahte Mesih meselesi ile ilgili olan bazı ortak noktalarına temas edeceğim.

Adnan’ın kurduğu tarikat ile üstteki tarikatın temelde izlediği strateji önemli benzerlikler içeriyor.

Adnan’ın ekibide, genç kızları kazanmak için oldukça detaylı bir sistem kullanıyor. Bunlarda özellikle zengin, eğitimli çocuklara ve ünlülere yönelik bir planlama izliyorlar.

Ve bu sistemde de, avm’ler ve üniversiteler merkezi noktalar.

Adnan’ın ekibinin tuzağına düşen kızlardan biri aynen şu cümleleri kullanıyor:

‘‘Bir genç kızsın, kalkıyorsun süsleniyorsun ve sosyalleşmek için AVM’ye gidiyorsun. Ama hayatının geri kalanı kötü yönde değişmeye başlıyor.’’

Hatırlarsanız benzer bir AVM hikayeside sahte Mesih örneğinde vardı.

Adnan’ın ekibi de hedef kızları belirledikten sonra, onları etkilemek ve kandırmak için detaylı bir plan hazırlıyor. Eğer bir genç kız eğitimli biriyle etkileşimde bulunmaktan hoşlanıyorsa, o kişi eğitimli gibi davranıyor. Eğer zengin biriyse, o kişi zengin gibi davranıyor.
Bu yöntemlerle genç kızlar tarikata çekiliyor ve onlara aldatıcı bir dünya sunuluyor.
Ve video’daki mağdur kızın dediği gibi, bir süre sonra para, zenginlik ve evlilik hayalleri kurmaya başlıyor. Yani dünyevi arzuların aldatması ile tecavüz ağına geçiş süreci başlıyor.

Kız bir süre sonra sevgilisi olarak gördüğü kişi tarafından, tarikatın diğer erkeklerine sunuluyor. Eğer kendisi rızası ile olmuyorsa, zorla tecavüz ediliyor. Öyle oluyor ki, saatlerce süren tecavüzler gerçekleşiyor. 24 saatte 20 erkeğin tecavüzüne uğrayan kızlar oluyor.


Korku ve tehdit ile tarikata alınmaya çalışılan bu kızlar, bir süre sonra sahte Mesih tarikatında olduğu gibi adım adım birer zombiye dönüştürülüyor.

İlk başta normal bir yaşam sürdüren kızların zamanla kişilikleri ellerinden alınıyor. Bir anlamda genç kızları ruhlarından ayırarak tamamen beyni yıkanmış şekilde Adnan’ın kullanacağı birer nesne haline getiriyorlar.

Bu noktada, her iki tarikattaki kızlar için şu soru sorulabilir.
Peki, bu genç kızlar neden kaçmadı?

Özellikle kaçmaya teşebbüs edenlerin hayatlarının nasıl mahvolduğuna dair sayısız örnekler gösteriliyor. O kişilere dair videolar ve kayıtlar olduğunu biliyorlar. Bu nedenle kaçmak yerine, yapılanmanın bir parçası olarak kalmayı tercih etmek zorunda kalıyorlar.

Ve buradaki müridlerde zamanla kurban durumundan fail durumuna geçiyorlar. Ayrıca, uzun süre kaldıktan sonra kişilik kaybı meydana geliyor ve dışarıda bir hayatları artık yok edilmiş oluyor. Yani kimlikleri ellerinden alınmış oluyor. Dış dünyadan tamamen izole edilmiş birer kukla haline geliyorlar.

Hatırlayacak olursanız Adnan’da sahte Mesih gibi güç odakları ile yakın olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Misal, Masonluk ve Yahudi karşıtlığından vazgeçip, Masonluğa teşvik eden ve iktidardakilerle aynı safta yer alan bir pozisyona gelebiliyor.

Nitekim son noktada kızlar öyle bir noktaya geliyor ki, Adnan’ın erkek tecavüzcülerinden kurtulmak için Adnan’ın cariyesi olmayı dahi kabul ediyorlar. Sonrası ise malum.

Bu tarikatte’de gördüğümüz bir diğer benzerlik ise kızların yaşları ve görsellikleri.

Adnan’da sahte Mesih gibi genç kız çocuklarını ve manken gibi belli bir kalıba sokulmuş uzun boylu güzel kızların tarikatında olmasını istiyor. Bu gruptaki kızların yaşlarıda 13 ve 40 arasındaki kızlar.

Her iki yapıdaki bir diğer ortak nokta ise bu hedeften asla vazgeçmemeleri. 35-40 yıl boyunca süren bu tecavüz sistemini bir şekilde bitirmiyorlar. Hali hazırda şu an iki sistemde belli ölçüde varlığını devam ettirmeye çalışıyor…Ki, Kore’deki kilise ayinlerine devam ederken, Türkiye’de de Adnan’ın ekibi sosyal medya’da var olmaya çalışıyor.

Evet, meselenin hulasasını yapacak olursak, öncelikle şunu ifade edeyim.

Çoğunluğun yaptığı gibi, tüm ihaleyi sahte Mesih ile Adnan’ın üzerine atma kolaycılığı yapmayacağım.

Çünkü mevzunun çok daha büyük olduğu ve bu meselelerin bireysel, ailevi, grupsal, partisel ve toplumsal bazda yaşandığınıda bilmemiz gerekiyor.

Mahkeme yansıyan bir başka vaka’da da hatırlayacak olursanız, anne ve babaların çocuklarına tecavüz etme oranlarında büyük bir artış olduğunu görmüştük.

Bu tür vakalarla ilgilenen Psikolog çevreniz var ise, bu olayların yeni değil yıllardır olduğunu muhakkak biliyor olmalısınız.

Unutulmaması gereken nokta şu.

Mizacın ve fıtratın gerçekliğini kabul etmediğimiz zaman, yapay bir hayat yaşamayı kabul etmiş olur ve ortaya bu tür sapkınlıkların çıkmasına sebep olmuş oluruz.

Sahte Mesihin ve Adnanın yaptığı şeyler beden ve ruhta dizgilenemeyen ve bir disiplin içerisinde ele alınmayan bir hayatın sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ki, ortam müsait olsa bu ikisinin yaptıklarından çok daha fazlasını yapacak ciddi sayıda insan var toplumda. Bunlar çokta uzakta değiller.

Bazı rakamlarla daha fazla zamanınızı almak istemiyorum. Ancak şu kadarını ifade edeyim. Kadın ve erkeğiyle fıtrat gerçekliğini kabul etmediğimiz zaman birçok sapkınlıklara kendi elimizle yol açtığımızı bilmemiz gerekiyor.

Misal, nefsine hakim olamayan bir erkeğin veya kadının yapabileceği birçok şey var.

Misal, ilk olarak zina yapmak diyebiliriz. İkinci olarak, tecavüz etmek veya kadın ise gizli bir ilişki kurmak, üçüncü olarak boşanmak ve sonrasında serazat bir hayat yaşamak...vesair gibi birçok cehennem ameli sayabiliriz.

Veya ‘nefsine hakim olsun’ diye bir ifade de kullanabiliriz.

Aslında çok romantik, duygusal ve bir aşk filminde nefs mücadelesi veren baş rol oyuncusu için yazılabilecek güzel bir hikaye.

Peki bir gerçekliği var mı?

Hem gelen vakalarda hem açık saha verilerinde hem de gözlemlerimizde görüyoruz ki, ‘nefsine hakim olacak’ ifadesi, hali hazırdaki yaşanan kaotik durumlar karşısında bir anlam ifade etmiyor.

Konu daha da genişletilebilir. Ancak toplum ne yazık ki henüz Kuran ve sünnet çizgisine gelemediği için ve sapkın bir yolu tercih ettiği için ve kadını erkeğiyle gerçeklere gözleri kapalı bir şekilde yaşamayı seçtiği için, bu türden sapkınların veya fikirlerin tuzaklarına düşmelerine sebep olmaya devam edecekler. Açıkçası yapacak çok fazla birşey yok.

İman, hayat, şeriat ve hakikat evresine gelene kadar çok kaybeden insan olacağı muhakkak. Allah, bizleri ve çoluk çocuğumuzu muhafaza buyursun.

Hz. Sahip’in insan psikolojisine dair şöyle bir tesbiti vardı.
’’Göz göre göre millete (insanlığa da diyebiliriz), bunları yapanlar hain miydi?

Hayır!

Satılmış mıydı?

Sanmıyorum.. ahmak mıydı? Hiç zannetmem.. ne idi öyleyse?

Bu muamma karşısında bir şey söylemek oldukça zor; ama sanıyorum bunlar, kendilerini kendilerinden başka bir şey olma fantezisine kaptırmışlardı.. mâneviyatsız, muhteviyatsız, şurada-burada teselli arayıp duruyor ve kendilerini âdeta yeyip-bitiriyorlardı.

Ruh dünyaları karbonlaşmış, içleri bomboş, olabildiğine sathî ve dekolte, fikirleri cılız, bakışları miyop, bakış zaviyeleri çarpık ve beyanları da alafranga idi…’’

Sanırım bu tablo insan psikolojisine dair çok şey anlatıyor.

Diğer yandan bu tuzaklara düşen çocuklarda ise şunları görüyorsunuz:

1- Bu çocuklara ailenin gerektiği ölçüde ilgi göstermemesi ve değer vermemesi. Ya da gereğinden fazla değer vermesi.

2- Ruhsal boşluk

3- Çevrenin manevi olarak güçlü olmaması ve örnek bir kişilik bulamamaları.

4- Etraflarındaki arkadaş gruplarının, fikri olarak zamanın zevklerine kendilerini kaptırmaları ve her gelen çocuğun, kendi varlığını ortaya koyabilmek için onlarla uyumlu olmak için kişilik oluşturamamaları.

Maddeler çoğaltılabilir.

Ancak, öz olarak şunu görüyoruz.

Bu ruh halindeki veya buna yakın olan bir ortamdaki çocuk veya yetişkin için herhangi bir tarikat planına gerek yok. Fikri ve imani bir alt yapısı olmayan ve belirli bir sistem ile yaşamayan ve hareket etmeyen herhangi bir kişi, çok rahat bir şekilde kandırılabilir ve milyonlarca işe yaramayan birer yığın haline gelebilir ve o kötülüklere razı olarak yaşayan bir hayatı tercih edebilir.

Şu an için dünyada bu tür siyasi işe yaramayan yığınlar bizlere ibretlik örnek sunuyorlar.

Bu noktada insana ve psikolojiye dair daha önce tavsiye ettiğim birkaç kitabı daha hatırlatmak istiyorum.

Hadis ve Psikoloji - Osman Necati

Kuran ve Psikoloji - Osman Necati

Nefs Psikolojisi- Mustafa Merter

900 Katlı İnsan- Mustafa Merter

Hizmet Rehberi- Ali Ünal (Bu kitabı okurken bir insanın ruh, psikoloji ve dünyaya bakan yolculuğunun tekamülü odaklı bir düşünceyle okumanızı tavsiye ederim.)

Hanımlar Rehberi - A. Aymaz (Bu kitabı erkeklerde okumalı. Ve okurken meselenin psikolojik boyutu tahlil edilerek okunmalı. Aksi halde sadece klasik bir okuma olarak kalır.)

Buraya kadar sabırla okuyan arkadaşlar oldu ise, yazıyı başkaları ile paylaşırlar mı bilemiyorum, ancak hem 140journos’un ‘kedicik’ belgeselini, hem de Netflix’teki Kutsal İhanetler belgeselini muhakkak çevreye izletmelerini tavsiye ediyorum.

Ancak, izlerken ‘bir suç örgütü belgeseli izliyorum’ düşüncesiyle değil, bir insan psikolojisinin, bilinçaltının, nefsin ve ihtiyaçların, tatmin olamamanın, hazzın, iradenin, çaresizliğin, arkadaşlığın, sevgili veya evli olmanın, çevrenin, sistemin, stratejinin, insanın iç dünyasının, paranın .. vesair gibi birçok içtimai hayata dair gerçekliğin analizini yaparak izlemesi ve tefekkür etmesi gerekiyor.

Yani izlediği bu insan bilinci ve içsel yolcuğunun, ‘Ben hangi kısmındayım? Şu an ne yapıyorum? Ne yapmalıyım?’ sorgusu ile hareket etmediği müddetçe, izlenen ve okunan diğer şeyler gibi bu bilgilerde hiçbir anlam ifade etmeden çöp olup gidecektir.


Unsplash

Zaman ve Değerlerin İsrafı: Çürüyen Aile

Zaman konusunda işimiz gereği her daim hatırlatma yapmaya devam ediyoruz.

Bu hafta kısaca zaman ve değerler üzerine bakan yönüne temas edeceğiz.

Hazreti Fetih’in bu noktada çok güzel bir yaklaşımı var.

Şöyle diyor: ‘‘…Hiç farkına varmadan yapılmaması gerekli olan şeylere dalarsanız ve zamanınızı israf ederseniz, bunun hesabını Allah size sorar.

İsraf, sadece yeme de, içime de, yaşama da, lükse kaçmada değil, günümüzde belki en çok israf edilen şey, kıyılan şey, canına kıyılan demek daha uygun olur, zamandır.

Evet, zamanın yanlış değerlendirilmesi sonrası, kitle psikolojisi ile insanlar sokaklara çok rahatlıkla dökülebilirler. Yaka paça olabilirler.

Ve olmayacak şeylere karşı duyulan faydasız alakalarla çok gerekli şeyler arada kaynayıp gidebilir.

Hazreti Pir, bir yerde Kur'an-ı Kerim'in silinmesi meselesini biraz hafızaya bağlıyor.

Bu kadar dağınık hafızalarla bellenmesi gerekli olan şeyler bellenemiyor.

Değerlerimizle alakalı temel kaynaklar diyebileceğimiz, mesela Kur'an-ı Kerim ezberleme bir şeydir ama Kur'an-ı Kerim'i temelde kendi muhtevası ile ezberlemek ayrı bir şeydir.

O muhtevayı bilme o muhteva içinde o muhtevayı takip ederken namazda, namazın dışında onu okurken, başka zaman hatmederken, o okumanın dışında has derinliklerine dalarak, her gün ‘ben şununla dönüyorum’ onun içinde o şuurla dolaşmak…

Ama bir taraftan kirlenmiş, bir taraftan yorulmuş, bir taraftan füzuli şeylerle dolmuş korteks, nöronlar bunu yapamaz ki, gezemez ki.

İslam'ın güzelliği diyorsanız, o malayaniyatı terke bağlıdır.

Yani insanı alakadar etmeyen meselelerle insanın meşgul olmaması. Çünkü onda zaman israfı var, aynı zamanda imkanların israfı var, kendi enerjimizin israfı var, dimağın israfı var..

Nihayetinde dimağında bir kapasitesi var. Bir şey taşıyabiliyorsa, iki şeyi taşıyabiliyorsa, siz dört şey yüklediğiniz zaman dimağı pes ettirirsiniz ve insan aklını kaybeder.

Zannediyorum günümüzdeki bu yorgun dimağlar, bu kirlenmiş dimağlar, malayaniyat ile meşgul dimağlar üst üste birikmiş problemler karşısında bir şey yapamıyorlar, sorunları çözemiyorlar, problemleri idare edemiyorlar. Üzerilerine gittikleri her problem yeni bir problem doğuruyor.

Problemler komplikasyonu ve sarmalı içindeki bu yorgun dimağlar o işe konsantre olamadıkları için sorunların çözümlerini bilemeyecekler.

O yüzden teknolojiyi dengeli kullanmak gerekiyor.

Böyle fevkaladeden çok hızlıca ulaşılması gerekli olan bilgilere teknoloji eli ile hızlıca ulaşabiliriz. Ancak, ‘nasıl olsa makinalarda bilgi var, bizim bir şey okumamıza kitap okumamıza gerek yok, ihtiyaç duyduğumuz zaman hemen bir tuşa dokununca her şey önümüze dökülüyor’ demek olmaz.

O tür bir düşünce ile bilgiler o kafada kalmaz, sizin terkibinize, tahlilinize, analizinize bir unsur teşkil etmez, bir vesile olamaz. Okumak ve müzakere etmek gerekiyor.

O yüzden dikkat edilmesi gerekiyor. Aksi halde, çocuklar makinekolik olurlar, annelerinden babalarından koparlar. Anne babalarda bunlara bağlanırsa şayet, onlar da çocuklarından koparlar.

Böylece güveli bir aile yapısı meydana gelir. Yani erimeye, çürümeye, dağılmaya çözülmeye müheyya bir yuva meydana gelir. Allah muhafaza.

Ama bu mesele doğru ele alınırsa, keramet vari bütün ilimleri, tekvini emirleri, Üstat Necip Fazıl batılıları anlatırken, ‘eşya ve hadiseleri hallaç etmiş’ diyor.

O makinalarla eşya ve hadiseleri hallaç edebilir, Allahın izniyle çok önemli terkiplere, tahlillere ulaşabilirsiniz…’’

Evet, ilk günden beri dediğimiz gibi, insanın hayatında zaman, not ve hayat sistemi olmadığı müddetçe o insanın bu çağı yakalaması, üretmesi ve sorunlarını çözmesi mümkün olmadığı gibi, birer fosil olma durumuna düşmekten kaçışıda yoktur.


Faiz, Enflasyon ve Para

Batılılar içerisinden bu konu üzerine birçok insan bu mesele ile mücadele ederken, Müslüman yazar ve ekonomistler içerisinden bu konular üzerine yazan, çizen, konuşan pek fazla kimse yok.

Malum banka herkesi bir tarafından yakalamış durumda. O yüzden elden geldikçe bu konudan kaçarak meseleyi ahirete bırakmış ciddi bir beyaz yakalı köle grubu var. Allah hepimizi bağışlasın.

Neyse ki, arada tek tük birileri çıkıp az dahi olsa meseleyi ekonomik düzeyde konuşma cesareti gösterebiliyor.

Bu video’da da bazı önemli noktalara değinilmiş.

Sizler için kısa bir özet:

  • ‘‘İnsanların kısa vadede irrasyonel davrandığı fikri, tüzel kişiler için geçerli değildir.

  • Enflasyonun para basımından kaynaklandığı ve faiz oranının enflasyona bağlı olduğu açıklanıyor.

  • Normal bir ekonomide paranın el değiştirme hızı çok üstüne çıktığı ortamda enflasyon olur.

  • İktisadi anlamda, direkt haramdır diyen başka bir otorite yok.

  • Enflasyonun sebebi anlaşılamadığı için, ayetleri mıncıklamaya başvuruluyor.

  • İtibari para bir gerekçe olarak kullanılıyor.

  • Hareketli toplumlarda vergi düşük oluyor.

  • İbni Haldun, verginin artması ile hantallığı artırdığını söylüyor.

  • Ekonomik sistem içinde faizli kredi çekmek, sermaye birikimini engelliyor.

  • İslam adil bir ekonomik sistemi teşvik ediyor.

  • İslam kapitalizmi olumsuz kullanmıyor.

  • Merkez bankaları kapitalizmin şekillenmesinde rol oynadı.

  • Kapitalizm gerçek anlamıyla tefecilikle karıştırılmamalıdır.

  • Keynesyen ekonomi, bir ülkenin aynı anda yüksek işsizlik ve yüksek enflasyona sahip olamayacağını savunuyor.

  • Richard Nixon sabit para sistemini yok etti.

  • Enflasyon insanların ekonomiye müdahalesinin bir sonucudur.

  • İnsanlar genellikle bu sorun ve bunun olası nedenleri hakkında pek konuşmazlar.

  • Enflasyonun anormal durumu, ekonomide daha yüksek oranda değişime neden olmakta ve helal paranın etkilerini dikkate almayı gerekli kılmaktadır.

  • Enflasyonun varlığı kabul ediliyor ancak dini çıkarımlara rağmen faiz bir çözüm olarak görülüyor.

  • İslami ilkelerin kökleri Kur'an'dadır ve reform edilemez.

  • Sistem servet biriktirmek yerine zaman satmayı tercih ediyor.

  • İnsanlar ekonomideki hileler hakkında konuşmak istemiyor.

  • Liberalizmde devlet serbest piyasaya müdahale eder.

  • Gençler akran zorbalığından korkuyor ve farklı görüşlerini gizliyorlar.

  • Gençler ekonomideki aktif nüfustur ve davranışları etkilemektedir.

  • Eğitim sistemi memur yetiştirmeye yöneliktir…’’


Unsplash

Aç Gözlü Şirketler

The Guardian'dan aç gözlü şirket incelemesi:

  • Bank of England'ın şirket içi ekonomistleri tarafından yapılan yeni bir araştırmaya göre, şirketlerin son yirmi yılda kar marjlarını önemli ölçüde artırdığını ve artırmaya devam etmeyi planladıklarını ortaya çıkardı.

    • Ankete katılan 5 milyon £'un üzerindeki 2.500 şirketin %45'i önümüzdeki yıl kar marjlarını daha da artırmayı planladıklarını söyledi.

  • Araştırmanın verileri 2005 yılına kadar uzanıyor. 2005 yılında şirketlerin en tepedeki %10'unun ortalama kar marjı %20'nin altındaydı. Şu anda %27 ve gelecek yıl %28'e yükselmesi bekleniyor.

    • Bu model, “açgözlülük” yani büyük şirketlerin vurgunculuğundan kaynaklanan enflasyon fikrini desteklemektedir.

  • Bu analiz, şu ana kadar açgözlülüğün varlığını inkar eden İngiltere Merkez Bankası'nın tavrının değiştiğine de işaret ediyor.


Unsplash


Unsplash

Ücretsiz Araçlar

DALL·E 3, kullanıcıların metin açıklamalarına dayalı olarak yüksek doğrulukta görüntüler oluşturmasını sağlayan, OpenAI'nin bir yapay zeka görüntü oluşturucusudur.

Ringledingle, mesajlarınıza kişisel bir dokunuş katan yapay zeka destekli bir e-tebrik kartı hizmetidir.

AI Essay Writer, öğrencilere makale yazma konusunda yardımcı oluyor.


Unsplash

📚 HAFTALIK OKUMA İPUCU

Okuduğunuz her kitap için bir AKILLI hedef belirleyin.

Spesifik: Neyi başarmak istediğinizi açıkça tanımlayın.

Ölçülebilir: Üzerine bir sayı yazın.

Ulaşılabilir: Belirtilen sürede istediğiniz sayıya ulaşmak daha gerçekçidir.

İlgili: Uzun vadeli hedefleriniz ve değerlerinizle uyumlu olmalıdır.

Zamana dayalı: Hedef için bir bitiş tarihi belirleyin.

Alex Hormozi'nin ‘100 Milyon Dolarlık Potansiyel Müşteriler’ kitabı için şunlar olabilir:

  • Yıl sonuna kadar işletmem için iki potansiyel müşteri kazanma stratejisi uygulanacak.

Bu, okuduğunuz kitaplar için niyet yazmanın bir ilerlemesidir. Bunu daha önce hiç yapmadıysanız, önce oradan başlayabilirsiniz. - Timesnotes​


KİTAP

Dr. Barbara Oakley'nin Zihin Değişimi kitabı nasıl bir zihniyet değişimi yapılabileceğinden bahsediyor.

Oakley'in bir zihniyet değişimi başlatmak için üç ipucu şunlar:

Bakış açınızı değiştirin, bundan sonra ne yapmak istediğinizi belirleyin ve nasıl öğreneceğinizi öğrenin.

Zihniyeti değiştirmek için öncelikle zihniyetinizi ayarlamanız gerekir. Özellikle deneyiminizin değerinin farkına varın ve alçakgönüllü olun.

1. Deneyiminizin değerinin farkına varın.

Yeni bir şeye geçmek korkutucu görünebilir çünkü istediğiniz alanda diğerlerinin bir adım önde olduğunu hissedersiniz, ancak yaşıtlarınızdan daha geç başlamak sizi mutlaka dezavantajlı duruma sokmaz. Aslında bir alandaki deneyiminiz size, başka bir alanda beklenmedik şekillerde kullanabileceğiniz benzersiz, aktarılabilir beceriler kazandırır.

Dahası, deneyimlerinizin kariyerinizle ilgili olması gerekmez; bunun yerine hobilerinizden gelebilirler. Örneğin, kişisel TikTok hesabınızda yemek pişirme videoları hazırlayarak saygın bir takipçi kitlesi oluşturduysanız, bu deneyimi işvereninizin şirket hesabında daha ilgi çekici Instagram makaraları oluşturmasına yardımcı olmak için kullanabilirsiniz.

2. Alçakgönüllü olun.

Yeni bir alana kattığınız değeri bilmek önemlidir, ancak yeni başlayan olmayı benimsemek de aynı derecede önemlidir. Özellikle başka bir alanda çok başarılıysanız, kendinizi tekrar ilk noktaya getirmek zor olabilir. Ancak acemi durumunuzu kabul etmek sizi yeni şeyler öğrenmeye daha açık hale getirebilir çünkü her şeyi bilmediğinizi kabul edersiniz…

Kitap benzeri bilgilerle beraber konuya dair birçok detay vermeye devam ediyor. İlgilisi için kitaptan faydalanılabilir.


Unsplash

Bu Haftanın Yapay Zeka Manşetleri

  1. Google'ın DeepMind'ı nadir görülen genetik bozuklukların nedenlerini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Yeni AlphaMissense modeli genetik mutasyonları inceliyor ve bunların tehlikeli mi yoksa iyi huylu mu olduğunu tahmin ediyor .

  2. Yeni bilgisayarlı görme modeli EfficientViT, önceki yöntemlere göre dokuz kata kadar daha hızlı olup, otonom araçlar ve tıbbi görüntü analizi için yeni olanaklar sunuyor.

  3. Kaliforniya itfaiyecileri, ormanları erken yangın belirtileri için sürekli tarayan kameralarla orman yangınlarını erken tespit etmek için yapay zekayı kullanıyor . Bu yılın 10 Temmuz'undan bu yana yapay zeka programı, yangınların %40'ını 911'e çağrı yapılmadan önce tespit etti.

  4. Artık ElevenLabs, iOS 17'nin Kişisel Sesi, Podcastle ve Descript gibi botları kullanarak kendi sesinizin yapay zeka klonunu oluşturabilirsiniz.


Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Bültene sponsor olabilir veya abone olarak destek verebilirsiniz

TÜM BÜLTENLER

Önceki
Önceki

İsrail’in Sonu 2028 mi?

Sonraki
Sonraki

Borçla Zenginlik Maskesi: Maddi Felakete Adım Adım