İsrail’in Sonu 2028 mi?

Bu Hafta Bültende Neler Var?

  • İsrail’in Sonu 2028 mi?

  • Ülkeler Ne Tepki Verdi

  • Çocuklarınızı Cezalandırırken Bir Kez Daha Düşünün!

  • Yapay Zeka Araçları Ve Neler Oluyor!

  • Bir Kitap Tavsiye

  • Haftanın Videoları

    • Orijinal düşünürlerin şaşırtıcı alışkanlıkları

    • Niyetlerinize Nasıl Bağlı Kalabilirsiniz?

    • Büyük Bankadan Şok Uyarı

    • 15 yaşında kurduğu hayal 10 milyon dolarlık bir şirkete dönüştü

    • Yapay Zeka ile Yaratıcı İlişkimiz Daha Yeni Başlıyor

    • Allah'ın Dua Etmenize İhtiyacı Yok

  • Haftanın Makaleleleri

    • Yeni Kanıtlara Göre Yiyecekler Kokain Kadar Bağımlılık Yapabilir

    • Çin Beyin Göçü Hangi Ülkelere Gidiyor?

    • Üç devletli çözüm

    • Araştırmacılar, COVID Aşılarının Artan Ölüm Oranıyla Nedensel Olarak Bağlantılı Olduğunu Buldu, Tahmini 17 Milyon Ölüm

    • Siber güvenlik kayboluyor: Minibüsteki adamın hikayesi

    • Petrol fiyatları Orta Doğu'daki çatışmaların artacağı endişeleriyle yükseldi

    • Sosyal Medya: Ergenlik Depresyon Salgınını Artırıyor

  • Haftanın Podcastleri


Not: İlk makaleyi Youtube veya Podcastten dinleyebilirsiniz.


Duygusal olarak değil gerçekçi ve kutsal metinler üzerinden hareket etmeye çalışalım.

Tevratta şöyle bir ifade var:

‘‘…RAB diyor ki,

”Bakın sular kuzeyden nasıl yükseliyor!

Taşkın bir ırmak olacak,

Ülkeyi ve içindeki her şeyi, kentleri ve içinde yaşayanları kaplayacak.

İnsanlar yakaracak, ülkede yaşayan herkes feryat edecek.

Dörtnala koşan aygırların toynak seslerinden, savaş arabalarının takırtısından, tekerleklerin gürültüsünden babalar dönüp çocuklarına bakmayacak; ellerinde derman kalmayacak… Sağ kalan herkes kesilip yok edilecek.’’

Umalımda aynı bölgede oldukları için Filistin ile İsrail’in akibetleri içiçe geçmiş olmasın. Ki, bu durumu destekleyici sebepler dairesinde maddi-manevi birçok yorum getirilebilir.

Evet, İsrail, dünyaya ne Mossad'ın ne de CIA/NSA'nın Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısının haberi olmadığına inandırmak istiyor.

Diyelim ki, dünyadaki tüm telefonları, tüm e-postaları, yazışmaları vesaire takip eden İsrail telsizleri takip edemedi. Peki, sınırdan elini kolunu sallayarak geçerek şehir içlerine kadar girmelerine neden müsaade etti? Korku içerisinde ve maksimum güvenlik seviyesinde yaşayan bir ülkenin, b ,c, d planlarımıda mı yoktu?

Birkaç gündür neredeyse tüm ulusal medya hep aynı ezberleri tekrar edip duruyor. Ama işleyen tek bir gerçek var, Hristiyan dünyanın büyük bir kısmı kandırılırken, Müslümanlarında ölümleri seyrediyor olması.

Birleşmiş Milletleri takmayan ve Tevrat odaklı strateji ile hareket eden İsrail’e karşı, hali hazırda ne gaflet içindeki Hristiyanların uyanma ihtimali var, ne de Kuranı ve sünneti terk etmiş, gıybet ve faiz toplumu haline gelmiş Müslümanların.

Bakın, 57 civarı Müslüman ülkesinden 3-5 ülke lideri çıkıp Filistin’e destek açıklaması yapmaya dahi cesaret edemedi.

Neden?

Hamasın İslam’dan ve insanlıktan uzak ve İsrail’in zulmüne zemin hazırayacak şekilde sivil katliamına neden olması. Ki, bunda ittifakız.

Ama diğer yandan, 1973 yılında Mısır orduları Sina'yı ele geçirdiği, Suriye tankları Golan Tepelerine otağını kurduğu ve İsrail’e şok yaşattığı o günlerde bile, yani tam kazanıyorken, gelen bir telefonla Müslümanların aralarında ittifak bozup, liderleri kendilerini satıp ve Filistini İsraile’ yem ettiler.

Düşünün, o dönem de ABD, Ürdün Kralına Kudüs'ü boşalt diyor ve bütün bir Ürdün askerleri şehri terk ediyor. Ancak, Davut Kapısını savunan komutan geri çekilme kodu gelince geri çekilmeyi reddediyor ve ‘isteyenler gidebilir, ben kalacağım’ diyor.

o komutanla birlikte kaç kişi kalıyor biliyor musunuz?

Sadece 7 asker. Yani sadece 7 inanmış insan.

Ve 24 saat boyunca İsrail onları ele geçirememesine rağmen nihayetinde şehit oluyorlar.

Peki, o 7 askere yardıma göndermeyen liderlerin yerine gelen şimdiki liderler onlardan farklı mı?

Ne yazık ki hayır.

Evet, karşımızda öyle bir zihniyet var ki, çıkarları için her ülkeyi savaşa sokacak kadar gözleri kararabiliyor.

Misal, diğer ülkelerin savaşlarında genellikle şirketlerin çıkarları ve güç elde etme geçerliyken, bunların savaşlarında ise kendi kutsal metinleri geçerli.

Mesih’in Filistin’den çıkacağına inanan, teyze çocukları Hz. İsa’yı öldüren, kardeşleri Hz. Yusuf’u kuyuya atan, babaları Hz. Yakup’a isyan eden ve yıllarca peygamberi olan babalarına yalan söyleyen, peygamber öldüren bir anlayıştan bahsediyoruz.

Nitekim, bu hakikate karşı bir korku ve öfkeyle yaşayan İsrail daha 2022 yılında bile şu ifadeleri kullanıyor: “Mevcut durum göz önüne alındığında, bir sonraki savaşta geri dönüş yok ve kendimizi kurtarmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Bir sonraki savaş büyük bir felakete yol açacak ve İsrail'in altyapısını büyük ölçüde yok edecek.’’ (Tümgeneral Yitzhak Brick)

Eğer şu an ki, çatışmaları bu minvalde görüyorlar ise, bundan sonrası için her şey farklı olabilir.

Diğer yandan kutsal anlayışlarına göre ise, İsrail 2028 yılına kadar “parçalanacak. Eski liderlerinden Ehud Barak yıllar evvel şöyle diyordu:

"Yahudi tarihi boyunca Yahudiler, Davut'un iki krallığı ve Hasmonean hanedanı dışında seksen yıldan fazla hüküm sürmediler ve her iki dönemde de dağılmaları sekseninci on yılda başladı.’’

Ayrıca Barak'a göre, Amerika Birleşik Devletleri seksenli yıllarda bir iç savaşa tanık olmuş, İtalya yönetiminin sekizinci on yılında faşist bir ülke haline gelmiş, Almanya sekseninci on yılda bir Nazi ülkesi haline gelmiş, ve bu da sonunda onun yenilgisine, ve parçalanmasına yol açmış, ve Sovyet iktidarının sona ermesine yol açmıştır. Birlik, komünist devrimin sekizinci on yılında da dağıldı.

Kısaca, Hamas’daki radikaller gibi sivilleri katletmeyi cennete gitme olarak gören bir zihniyet, hali hazırda her türlü beklenmedik planlama ve stratejik hamle yapmaya muktedir durumda. Ki, ilk iktidarlarınında 76 yıl sürdüğü düşünülür ise 2023 -2025 arası onlar için bir iç kaynama dönemi olabilir. (Tabii ki, son noktada bu veri temel alınarak hareket edilemez.)

İsrail, malum olduğu üzere yıllardır, sürekli olarak mazlumu oynayarak toprakları istila etti, Hristiyan dünyayı aldattı ve Müslümanlarında zilletinden faydalanarak tüm dünya sistemine etki eden bir noktaya geldiler.

Ve bir avuç olmalarına rağmen başarılı olmalarının nedeni ise çok basitti.

Birincisi, dindar ve amellerine sadık bir toplum.

İkincisi, İslamda olan birlikte hareket etme düsturuna tam olarak riayet ettiler.

Ancak her kavim ve devlet gibi bazı zulümlerin bir vakti, mühleti var.

İsrailli tarihçi Benny Morris’in bu noktadaki tesbiti önemli:

"Bu işin içinden nasıl çıkacağımızı anlamıyorum.

Zaten (Akdeniz) ile Ürdün (Nehri) arasında Yahudilerden daha fazla Arap var.

Bütün bölge kaçınılmaz olarak Arap çoğunluğa sahip tek bir devlet haline geliyor.

İsrail hâlâ kendisini bir Yahudi devleti olarak adlandırıyor ancak hiçbir hakkı olmayan, işgal altındaki bir halkı yönetme durumu yirmibirinci yüzyılda devam edemez.”

Bu ve benzeri açıklamalardan içeriden bazı Yahudiler eliylede Hamas’a yol verilme ihtimali çok uzak değil. Zira, bazı Yahudiler şu an ki İsrail devletini gerçek İsrail devleti olarak görmüyor. Gerçek devletin sonradan ve Mesih eliyle kurulacağına inanıyor. Ve onunda gelişinin yaklaştığına inanıyorlar ve zeminin biran önce onun gelişine hazır olması için ellerinden geleni yapmaları gerektiğini düşünüyorlar.

(Bu cümleyi sabah saatlerinde yazdıktan sonra, akşam saatlerinde şöyle bir haber düştü: ‘‘İran haber ajansı, İsrail üyelerinin Hamas'la İşbirliği yaptığını söyledi. Filistin'deki kaynakların kendilerine, operasyon sırasında İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin bir kısmının Hamas'la işbirliği yaptığını, ve bunun İsraillileri şaşırtarak ciddi kayıplara yol açtığını ifade etti.’’

Bu haberin doğru olup olmadığı ayrı bir mesele. Ancak, içeriden veya büyük planda bazı şeylerin olması için birilerinin çift taraflı hareket ettiği uzak bir ihtimal olarak gözükmüyor.

Ayrıca, Netenyahu 2019 yılında ‘‘Filistin devletinin kurulmasını engellemek isteyen herkes, Hamas'ı ve Hamas'a para transferini desteklemek zorundadır, Gazze'deki Filistinlileri, Batı Şeria'daki Filistinlilerden izole etmek stratejimizin parçasıdır.’’ demişti

Evet, bu açıdan atacakları her adımda ya kutsal metinleri ya da kendi varlık okumalarına göre hareket ettikleri için, meseleye bütüncül bakmakta fayda olacaktır.

Nitekim Üstad diyor ki; “Bir zaman, Beni İsrail alimlerinden bir kısmı huzur’u peygamberi de surelerin başlarındaki ‘elif-lam-mim’ gibi harfleri işittikleri vakit, hesabı cifri ile dediler: ‘Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti pek azdır.’. Onlara dedi: ‘Az değil.’. Sair surelerin başlarındaki mukattaatı (kesik harfleri) okudu ve ferman etti: ‘Daha var.’. Onlar sustular."

Ve bir hadis üzerinden Üstad şu tarihi veriyor:

Mealen: “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyametin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır.”

“La tezalü taifetün min ümmeti.”

Ebced ve cifir ilmiyle rakam değeri Rumi tarihle 1542. (Miladi 2126)

“Zahirine ale’l-hak.” Rumi 1506 (Miladi 2090)

“Hatta ye’tiyallahü bi emrihi.” Rumi 1545 (Miladi 2129)

Yani, 2090 Miladi tarihine kadar güzel hizmetler yapılacağını, sonra 2126 yılına kadar, gizli ve mağlubiyet içinde irşad ve tenvir vazifesini sürdüreceğini ve 2129 yılında da kıyametin zalimlerin başına kopacağını ima ediyor.

Kıyamet alametlerindeki diğer hadisleri de incelediğimizde bu tarihin gerçekleşme ihtimali yüksek gözüküyor.

Bu tarihi hatırlatmamın nedeni şu an ve gelecekteki İsrail ile Müslümanların arasındaki yaşanacak savaş üzerine bir tahlil ve değerlendirme yapmak. Çünkü bu durumun çok uzak olmadığı, sebepler dairesinde de mevzunun yaklaştığı kaçınılmaz bir gerçek. Uzun zamandır dediğim gibi, dünya için 2027-2038 arası çok büyük önem arz ediyor.

Bu savaş ayrıca, sadece İsrail ile Müslümanlar arasında değil, Hristiyanlar ile Müslümanların ittifakı ile kötülük arasında da geçecek.

Yani meselenin içerisinde tüm dünyanın olacağı bir eksene doğru ilerliyoruz. Çünkü dünya birlikte olup kötülüğü engellemediği için, gelecek bela tüm dünyanın başına patlamak zorunda. Kader-i ilahi.

Bizler için, iki cihan serveri Allah Resulü sallalahu aleyhi ve sellem’in işaret ettiği noktaları ele alaraki önümüzdeki günleri yorumlamak ve bir strateji belirlemek en sağlıklı seçenek olacaktır.

Bu noktayı Doktor Recep Bilgin’in ‘‘Garkad Hadisi'‘ üzerine yaptığı çalışma ile birlikte değerlendireceğiz.

Bilgin, detaylı bir hadis incelemesi yaparak, bazı farklı bakış açıları ve birçok kişi için yeni fikirler kazandıracak yorumlamaları dile getirmiş.

Bu hadis neden önemli?

Eğer bir Müslüman/İsevi ittifakı ile İsrail’in karşı karşıya geleceği kesin ise, bu savaşı İslam dışı hareket eden gruplara bırakmak, sebepleri gerçekçi bir şekilde ele almamak hakikatin gecikmesine de sebep olmayacaktır. Zira, İsrail tamamen bu perspektife göre hareket ediyor.

Evet, hadisi hatırlayalım:

Nebi Sallallahu Aleyhi Ve Sellem: “Müslümanlarla Yahudiler savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O savaşta Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Ancak (bu hengamede bazı) Yahudiler, taşın ve ağacın arkasına saklanacaklar. Bu durumda taş veya ağaç; “Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, gel de onu öldür!” diye haber verecektir. Ancak Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Müslim)

Bu hadisin senedi, detayları ve 35 sayfalık çalışmanın tamamını buradan okuyabilirsiniz. Ben elimden geldikçe kısa bir özet halinde sizlere aktarmaya çalışacağım.

‘‘Hadiste geçen “Garkad”, Müslümanlarla Yahudiler arasındaki mücadelenin boyutunu gösteren bir şifre niteliğinde uyarılarla doludur.

Nebi (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) yaptığı bir diğer konuşmada şöyle buyurmuştur:

‘‘İsa (Aleyhi Selam) der ki: “Muhakkak bana karşılık veremeyeceğin şekilde seni dövmem gerekir.” Onu (Deccali) doğu tarafındaki Luddi kapısının yanında yakalayıp öldürür. Allah Yahudileri hezimete uğratır. Yahudilerin kendisi ile örtünebileceği Allah’ın yarattığı hiçbir şey kalmaz (kendilerini gizleyemezler); taş, ağaç, duvar ve hayvan, ne varsa Allah o şeyi konuşturur. Ancak garkad müstesnadır. Zira bu onların ağacı olup Yahudiyi haber vermez. Diğerleri konuşup “Ey Allah’ın kulu Müslüman! Şu Yahudidir, gel onu öldür.” (derler.)’’

Bu hadiste Hazreti İsa’nın beyanının olmasıda önem arz etmektedir. İhtimal Hristiyan dünya bu ve diğer İsevi ittifakı ile ilgili hakikatleri duysalar meseleyi çok daha farklı ele alacaklardır. Bunun anlatılması ve uyarılması bir vazife olsa gerektir.

Bir diğer hadis ise şöyledir:

“Sizler, Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz. (Savaş ve mücadele esnasında) arkasında Yahudi saklanan taş der ki: “Ey Müslüman, şu arkamdaki Yahudidir, gel de onu öldür!”

Bilgin şu değerlendirmeleri yapıyor:

‘‘Sadece Garkad’ın arkasına saklananları, Yahudi ağacı olduğundan dolayı deşifre etmeyeceği haber verilmiştir.

Câhiliye şiirlerinde garkad ağacının kişiyi dış etkenlere karşı koruyan bir tür olarak anlatılması, bu ağacın gövdesinin uzun olmadığını, dallarının bir şemsiye gibi yana açılarak kişiyi koruduğunu ortaya koymaktadır.

Hadis ilmine dair yazılan kaynaklarda garkad ağacıyla ilgili dikkat çeken bilgi, Nevevi’nin Müslim şerhinde yer almaktadır. Burada verilen bilgiye göre, Garkad, Beyti Makdis bölgesinde bilinen bir ağaç türüdür.

Nevevi’ye göre ise, Deccalin ve Yahudiler’in öldürülmesi burada gerçekleşecektir.

Muzhirüddin ez Zeydani, hadis şerhinde Garkad’ın “çam ağacı” olduğu bilgisine yer verir.

Bu uyarılarda Yahudilerin, Deccalle birlikte hareket edeceği ve Hazreti İsa’nın Şam’da nüzûul ederek Deccali Lüd kapısında öldüreceği beyan edilir.

İşte bu savaş ortamında Yahudiler canlarını kurtarmak için kaçarak ağaç ve taşların arkasına saklanırlar. Ağaç ve taşlar, dile gelerek arkasındaki kişinin Yahudi olduğunu ve öldürülmesi gerektiğini söyler, garkad ağacı ise arkasındaki Yahudi’yi ihbar etmez.’’

Hazreti İsa’nın Şam’da nüzul meselesi çok farklı yönleriyle ele alınabilir. Ancak, buradaki önemli işaret meselenin Hristiyanlarla olan bağlantısı. Çünkü, o döneme doğru hali hazırda gidilmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinin sıkıştığı, dünya liderliğini kaybetmeye başladığı ve Çin’e karşı İslam dünyası ile ilişkiler kurmaya ihtiyacı olduğu zamanlara doğru ilerlerken, birkaç saat içerisinde Amerika Birleşik Devletlerini hemen Müslümanların karşısına getirecek pozisyona düşürmeleri asla bir tesadüf olarak görülmemeli. (Bu bir oyundur demiyorum. Ama sürekli bir şeyler oluyor ve bir türlü Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında ittifak gerçekleşemiyor. Bunun bir tesadüf olmadığı da muhakkak.)

Evet devam edelim:

‘‘Hadisin zahiri anlamı dikkate alındığında Yahudilerle Müslümanlar arasında bir kara harbinin gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

Hazreti Peygamber döneminde yapılan kara harbi anlayışıyla, günümüzdeki anlayış birbirinden çok farklıdır. Günümüzde garkad ağacının bulunduğu mekan olarak Beyti Makdis ve çevresi gösterilmektedir. Hadisin zahiri yorumundan çıkan sonuca göre, Müslümanlarla Yahudiler arasında patlak veren savaşta Yahudiler kaçarak garkad ağacının bulunduğu bölgeye kadar geri çekilecektir. Müslümanlar garkad ağacının bulunduğu Beyti Makdis bölgesinden öteye geçemeyeceklerdir.

Buna göre garkad ağacının bulunduğu bölge, Yahudiler açısından güvenli bir bölge olmaktadır.’’

(Burada önemli bir işaret daha var. Demek ki, o gün gelene kadar o bölge İsrail’in kontrolünde olmaya devam edecek. Ve kim saldırırsa saldırsın orayı İsraillilerden alma imkanı yok. O vakit stratejik hareket etmemek bile bile intihar etmek olsa gerek. Ve en önemlisi makalenin başında aktardığımız Tevrattaki ifade. Bir anlamda İsrail ve Filistinlirlerin akibeti iç içe geçmiş gibi gözüküyor. Ve meselenin içerisine Şam’da dahil olacaktır.)

‘‘Günümüz teknolojisi ve savaş stratejisi açısından değerlendirildiğinde hadisin zahiri anlamının gerçek maksadını ve manasını ifade etmede yetersiz kaldığı görülür.

Ormanlık arazilerin yoğun olmadığı, Ortadoğu gibi ülkelerde ağaçların arkasına saklanma fikrinin makul bir tarafı olmayacaktır.

Aynı şekilde taşların arkasına sipere yatıp saklanma tekniğinin de bilinen bir uygulama olmadığı söylenebilir.

Problemli hususlardan biri de taş ve ağacın, “arkamda Yahudi var gel, onu öldür” sesini sadece Müslümanlar duyacaksa, bu belki fayda sağlayabilir.

Bu sesi eğer Yahudi de duyacaksa, fayda sağlamaz, çünkü tedbir alır. Bir diğer problemli husus da şudur: Yahudilerin Garkad ağacına saklanacakları bilgisi, hadisle birlikte deşifre edilmiştir. Müslümanlar bu istihbari bilgiye sahip olduklarına göre, Yahudilerin artık Garkad ağacına saklanmalarının bir faydası olmayacaktır.

Çünkü Müslümanlar garkad ağacını gördüklerinde daha dikkatli bir şekilde bu ağacın arkasına ya da içine bakarlar. Bu da hadiste anlatılan mefhuma uymamaktadır.

Zira hadisin mefhumuna göre, Garkad, Yahudiler için bir kalkan gibidir ve onları koruyacaktır. Hadiste Garkad’ın istisna edilmesi, garkad’ın ötesine geçişin olmayacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca taş ve ağacın konuşması, imtihan sırrına aykırıdır.

Çünkü taş ve ağacın konuşması mucizevi bir olaydır. Mucize ise peygamberlere has bir durumdur.

Günümüzde savaş, hava, kara ve donanma gücüyle yapılmaktadır.

Savaş uçaklarının henüz kullanılmaya başlamadan önce hadisin lafzi/literal anlamının anlaşılır bir tarafı olabilirdi. Ancak savaş uçakları, insansız hava araçları, uzay teknolojisi, ısıya duyarlı termal kameralar ve hassas dürbünlerin kullanıldığı bir zaman diliminde ağaç ve taşın arkasına saklanma fikri, makul görülemeyeceği gibi bu araçların bulunduğu bir ortamda Garkad ağacının ya da başka bir ağacın, kişiyi koruması düşünülemez.

Garkad’ın teknolojik imkanlara rağmen içerisine giren kişiyi, yapısal özelliğinden dolayı, koruyup koruyamayacağı hususu da ayrı bir araştırma konusudur. Bütün bu anlatılanlardan anlaşılacağına göre, Garkad’ın hakiki manası esas alınarak yorumlanması, hadiste kastedilen mananın anlaşılmasını zorlaştırmaktadır. Bu sebeple garkad hadisinin mecazi manaları da araştırılarak yeniden yorumlanması gerekir.

Bildiğiniz üzere, siyonizm, arzı mevuud idealinin gerçekleşmesi arzusudur.

Arzı mevʿuud, yani vaad edilmiş topraklar ideali, Kitabı Mukaddes kaynaklı bir kavramdır. Yahudiler bu ideallerini gerçekleştirmek için Müslümanlarla doğrudan savaşmak yerine onları zayıflatma ve kaleyi içten fethetme planını uygulamak için perde arkasına gizlenmişlerdir.

Bu stratejinin temelleri, İngiliz siyasetçi William Ewvart Gladstone’un fikirlerine dayanır. Gladstone bir bildirisinde şöyle demiştir:

‘‘Bu Kur’an, Müslümanların ellerinde kaldıkça onlara hükmedemeyiz; biz Kur’an’ı Müslümanlardan uzaklaştırmak veya onları Kur’an’a yabancılaştırmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.”

Gladstone’un ikinci Abdülhamit döneminde söylediği bu söz, Balkan Harbi ve birinci Dünya savaşı sonrası doğrudan savaşma yerine Müslümanlarla perde arkasından savaşma stratejisine dönüşmüştür.

Müslim hadisinde Müslümanların Yahudilerle savaşacağı “Müslümanlar, Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz” cümlesiyle ifade edilmektedir. Cümlede geçen “ latiyegayyu ” kelimesi, gerçek bir savaş anlamında anlaşılacağı gibi mecazi manada soğuk savaş, mücadele, çatışma ve düşmanlık manalarına da gelmektedir.

Gladstone’un bildirisiyle sinemanın icadı yaklaşık aynı tarihlere denk gelmektedir. ikinci Abdülhamit 1896 yılında Bertrand adlı bir Fransız vasıtasıyla, sinematografik gösterimi izledikten sonra bu yeni icadın seyirci üzerindeki tesirini anlar ve Fransızlar’ın İstanbul’da yerleşik bir sinema salonu açmasına izin vermez. Bu sebeple, Osmanlı’da ilk sinema sayılan '“Pathe”, ancak ikinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1909 yılında Tepebaşı’nda açılabilmiştir.

Amerikan sineması olarak adlandırılan Hollywood, “holly” ve “wood” kelimelerinden meydana gelir. Holly, “Noel’de meyveleri ve yaprakları süsleme için kullanılan, dikenli ve koyu yeşil yapraklı küçük bir ağaç” türüdür. Holly, Noel’de kullanılan bir çeşit çoban püskülüdür. Holly, “kutsal” anlamına gelen, holly kelimesinden farklı bir anlam ifade eden Wood ise, “tahta, odun, ağaçlık ve ormanlık” gibi anlamlara gelir.

Tanımda her iki kelimenin de ağaçla ilgili olduğu görülür. Birleşik isim olan Hollywood, kelime anlamı itibariyle “sihirli değnek” şeklinde tercüme edilebilir. Hollywood ismi, Amerika’nın Kaliforniya eyaletinin Los Angeles kentinde ormanlık ağaçların yoğun olduğu bir bölgede kurulan sinema şirketinin adıdır.

İngiltere sinemasının “Pinewood/yeşil çam”, Türk sinemasının “Yeşilçam” ve Hind sinemasının “Bollywood” şeklinde ağaç simgeleriyle isimlendirilmesi ağaç, sihirli değnek ilişkisini ortaya koymaktadır.

Bu ilişkiler ve bağlantılar çerçevesinde ağaç ve garkḳad sembolü yorumlandığında dünyayı perde/ağaç arkasından yöneten sistemin Yahudileri sembolize ettiği ifade edilebilir.

İsrailiyat kaynaklarına ve terminolojisine hakim olan bir müfessir ve nesep alimi olarak bilinen Muhammed bin Saib el Kelbi, Hazreti Musa’nın asasının avsec ağacından olduğunu/kesildiğini belirtir.

Kelbi ayrıca Kasas suresinde Hazreti Musa’nın Sina çölünde Tur dağında Allah’la, vadinin sağ tarafındaki ağaçtan konuşması/seslenmesi ayetinde geçen ağacın da avsec ağacı olduğunu söyler.

Kelbi’nin bu bilgileri aktarması, Yahudilerin zihinsel yapısını okumak ve garkad ağacının onlar için saygınlığını ve kutsiyetini ortaya çıkarmak adına önemli bir bulgudur.

Avsecin büyüğüne/yaşlısına Garkad dendiği bilgisi dikkate alındığında, Hazreti Musa’nın asasının garkad ağacından yapıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır.

Çeşitli dinlerde dini-sihri gücün sembolü sayılan sopa/değnek, Yahudiler için de ayrı bir öneme sahiptir. Hollywood isminde “kutsal” anlamına gelen holly yerine, Hıristiyanlar için değerli olan holly kelimesinin tercih edilmesi, Hıristiyanlık siyaseti ve şemsiyesi altında Yahudi siyaseti güdüldüğünü de akla getirmektedir.

Siyonist Yahudiler, Müslümanlara galip gelmek için sinema ve görsel medyayı bir silah aracı gibi kullanarak, Müslüman halkın hakikatleri görme yetilerini yok etmeye çalışmaktadırlar. Müslümanların, taşın ve ağacın arkasındaki Yahudi’yi göremeyip bizzat taşın ve ağacın kendi arkasındaki Yahudi’yi ihbar etmesi Müslümanların basiret gözlerinin köreldiğine de işarettir.’’

Buradaki tesbit önem arz ediyor.

Tüm varlık okumalarında, bela ve musibetlerin yaşanmasında, gidişatların düzelmemesinde, gecikmesinde. Her şey dönüp dolaşıp Allah’a kulluğa geliyor. Yarım yamalak Müslümanlıkla ne hayat adına gidişatın düzelme imkanı vardır ne de zalimlerin kaybetme ihtimali vardır. Hele dindar İsraillere veya münafıklara, farketmez. Galip gelme ihtimali ise sadece bir hayalden ibarettir. Kısaca ya hakikat üzere yaşayacağız, ya da gıybet, faiz, israfa vs. devam edilecek. Ve zillet içerisinde bir süre daha devam.

Nitekim aynı durum Hristiyan dünya içinde geçerli. Borsanın yarısına yakını, bankaların, gıdanın, enerjinin vs. gibi birçok aracın kontrolünün Hristiyanlarda değil, Yahudilerde olduğunu görüyoruz.

Neden?

Çünkü onlarda Yahudiler kadar dindar olamadılar ve kitaplarına da sadık kalmadılar. Ve Müslümanlarla birlikte manevi bir zillet içerisinde hayat sürmektedirler.

Misal, ekonomik çöküşün nedeni olan faiz sistemine Müslümanlar ile Hristiyan bir din gibi tapar ve amel ederken, Yahudiler ise bu sistemi kendi içlerinde birbirlerine karşı kullanmaz ama kendilerinden olmayanlara karşı ise köle yapacak şekilde değerlendirirler.

Evet, Bilgin şöyle devam ediyor:

‘‘Taberânî’den rivayet edilen deccâl hadisinde Yahudileri ihbar edecek nesneler arasında ḥacer/taşla birlikte ciẕmul’l-ḥâiṭ zikredilmektedir.

Ciẕmul’l-ḥâiṭ “duvarın aslı, kalıntısı, temeli” anlamına gelir.

Ciẕmul’l-ḥâiṭ’in metaforik olarak, küresel sermayeyi elinde bulunduran ABD’nin New York eyaletinde bulunan Wall Street’e işaret ettiği söylenebilir.

Arapça’da duvar manasına gelen ḥâiṭ’in İngilizce karşılığı “Wall”dur. Ciẕm “kök, asıl” gibi anlamlara geldiği için diğer bankaların bağlı bulunduğu ana merkez olarak düşünülebilir. Wall Street, dünyadaki birçok borsa ve finans kuruluşunun ana merkezi konumundadır.

Ciẕmul’l-ḥâiṭin “duvarın kalıntısı” anlamı, bir çöküşe de işaret ediyor olabilir… ‘‘(Bu yaklaşımın gerçekleşmek zorunda olduğunu uzun süredir ifade ediyoruz. Sermaye el değiştirmediği müddetçe dünyadaki zulmün bitme ihtimali yok.)

‘‘Taberânî rivayetine göre küresel sermayeyi yöneten Yahudilerin, özel ve kişisel bilgilerinin, bu sistem tarafından kaydedildiği ve paylaşılacağı anlaşılmaktadır.

Duvarın deşifresini, küresel sermayeyi elinde bulunduran Yahudilerin Wall Street’teki ilişki ağlarının, Wikileaks belgelerinde olduğu gibi yayınlanması şeklinde de anlamak mümkündür. Bu yorumların bir uzantısı olarak, banka kayıtlarının gözden geçirilerek Yahudilerin tek tek tespit edilebileceği de ifade edilebilir.

Evet, İbn Mâce’nin Sünen’inde rivayet edilen deccâl hadisinde Yahudileri ihbar edecek unsurlar arasında ağaç, taş ve duvarın yanında bir de dâbbe zikredilir.

Dâbbe kelimesinin türediği debbe kökü, “yavaş ve sessizce yürümek, emeklemek, dört ayak üzerine gitmek ve yerde yürüyen her şey” gibi manalara gelmektedir.

Dâbbe ise “yerde yürüyen ve sürünen hayvan” demektir. Günümüz terminolojisinde bu kelimenin kök manalarını taşıyan debbâbe, Arapça’da “tank ve panzer” anlamına gelmektedir. Paletli tank ve panzer yürüyüşü yerde debelenerek ağır ağır ve sessizce hareket eden hayvan yürüyüşü gibidir.

Dolayısıyla hadiste geçen ve Yahudileri ihbar eden dâbbe metaforunun, tankı ve gücü temsil ettiği söylenebilir. Bir savaş tankının kendi arkasında olan birisini ihbar etmesi düşünülemeyeceğinden; tank, güç ve otorite olarak yorumlanabilir. Bu gücün, NATO gücü veya uluslararası başka bir güç ittifakı olup-olmadığı hususunda, yorumun ötesinde net bir şey söylemek de oldukça zordur. (Bu yaklaşım da yine, gelecekteki İsevi ile Müslümanlar arasında yaşanacak olan ittifaka da işaret edebilir.)

Evet, Müslümanların neden Yahudilerin peşine düşüp onları öldüreceği ya da etkilerini yok edeceği konusu üzerinde de ayrıca düşünmek gerekir. Zira İslâm hukuku açısından Ehl-i kitap, İslâm ülkelerinde, emanla giren yabancı gayri müslim konumundadır. Bu sebeple de onların can ve mal güvencesi vardır.

Hadiste bahsi geçen Yahudilerin doğrudan Müslümanlara zarar veren ve İslâm ülkelerinde fitne ve kaos çıkaran kişiler olduğu söylenebilir.

Deccâl ile hareket edecek olan Yahudilerin, dünya çapında savaş, karmaşa, kaos, anarşi ve tıbbî ölümler gibi büyük fitnelere sebep olmaları, başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünya milletlerinin uyanışını sağlayacaktır.’’

Son noktada önümüzde herkesin ittifak ettiği üzere üç mesele öne çıkıyor:

  • Ekonomi

  • Sinema

  • Güç

Bu üç başlık için ayrı ayı makale yazmak gerektiği için bu kısmı şimdilik geçiyorum.

Son olarak şu nazariye ile bitirelim.

Yahudiler hala kendi Mesihlerini bekliyorlar. Gerçekte Hazreti İsa’nın kendi Mesihleri olduklarına inanmadılar ve onu öldürdüler. Kendi Mesih beklentilerini de bazı filmlerle bir çok kez anlatmaya çalıştılar. Ve beklentilerine göre, tüm Yahudiler Filistin’de toplanacak ve onun öncülüğünde Ortadoğu‘da büyük İsrail devletini kuracaklar ve dünyanın hükümranlığını ele geçirecekler.

Tevrat’ta şöyle bir bölüm vardı.

”…Ülkede yaşayanların tümü üzerine kuzeyden felaket salıverilecek. Kuzey Krallıklarının bütün haklarını çağırıyorum. Kuzeyin tüm kralları gelip Yeruşalim surlarında, bütün Yahuda kentlerinin karşısında, Yaruşalimin kapı girişlerinde tahtlarını kuracaklar.“

Tevrat’ın şifresi kitabının yazarı Grozni kuzeyden gelecek saldırının Suriye’den olacağına işaret ediyor. Hemen üzerinde ise Türkiye var. Ve attıkları birçok adımı bir planlama üzere atıyorlar.

Ve bizlerde Tevrattaki ve diğer dini metinlerdeki bilgilerden yola çıkarak bu meselenin Türkiye ile ilişkili olduğunu birçok kez yıllarca önce ifade etmiştik. O yüzden tekrarı zul görüyorum. Bu meselenin tüm dünyayı etkileme durumu artık giderek yaklaşıyor.

Burada bilinmesi gereken en önemli nokta şu.

Yakın gelecekte yaşanacak olan böyle bir savaşa doğru zaman azalıyor. Bu olaylarla emmareleri artık net bir şekilde gözükmeye başladı…Ki, ekonomik küresel kriz, baronların zulümleri, şirketlerin tekelciliği, dostların, akrabaların ihanetleri vs….gibi birçok problemler nedeniyle buhranlar anaforunda yaşıyoruz.

Eğer Allah Resul’üne inanıyorsak ve bu vadenin gerçekleşeceğine de inancımız tam ise, hem kendimizi hem de dünyayı bu sürece hazırlamak zorundayız.

Çok geç olmadan mümin olmak, İslam dışı amellerimizi terk edip ve insanlığı bu hak olan davete çağırmak zorundayız.

Çoğunluğun bunu yapmayacağı muhakkak. Enazından hak üzere olup kurtulan o azlardan birileri olmaya gayret etmek zorundayız. Bunu yaparkende önce Allah ile savaşmayı terk etmeli, zalim sistemi destekleyen amelleri bırakmalı ve birilerinin gelip bizi kurtaracağını artık beklememeliyiz. Bir gruba ait olmak ne Üstadın talebelerini kurtardı ne de başka grupları kurtaracak. Meselenin özü Allah’a kul olmak ve kaidelerini yerine getirmek.

Ve toplumun şu tanımadaki insana çok acil ihtiyacı var:

“Ah, o aldatmayan rehberler! O özleri sâf, kalbleri aydın, başları yüce şâhikalar gibi heybetli ve dumanlı, içlerinde bin bir ızdırabın boy gezdiği yüce rehberler! Ufkumuzun karardığı, kaddimizin büküldüğü ve bin bir müşkilin altında ezildi ğimiz şu günlerde, onlara ne kadar hasret ve ne kadar iştiyak içindeyiz!..”

Bu sen olabilirsin ve bunu hemen şimdi yapmalısın. Gerçeği bile bile Hz. Yusuf’a ihanet eden ve belayı bile isteye üzerine çeken gaflet ehlinden olmamalısın.

Son olarak ise şunu ifade edeyim.

Bu makalenin amacı Yahudi karşıtlığı gibi bir düşünce ile yazılmadı. Zira, sistemin boyunduruğu altında kalan ve her ay geçim derdi yaşayan birinin bu noktada yapabileceği zaten fazla birşey yok, anlamıda yok. Yapılmak istenen tek şey, durum tahlili, ilmi bir inceleme ve gelecekle ilgili strateji belirlenmesi için kutsal metinlerin değerlendirilmesi.

Çünkü bireysel, grup ve toplum olarak Hz. Yusuf gibi maddi ve manevi bir plan belirlemek zorundayız.

Şu asla unutulmamalı. Öyle günler gelir ki, bir önceki günün dert ve elemlerine şükretmek zorunda kalabiliriz. Halihazırdaki durum gaflet değil, planlama süreci için verilmiş bir mühlet olarak görülmeli. Zira 2028’i kendi sonları olur diye düşünen ve yakında bir Kral bekleyip ve onun gelmesi için herşey yapan ve bunu bir görev olarak gören şuursuz bir stratejiden ve devlet akslından bahsediyoruz. Çok geç olmadan fert fert hareket edilmesi gerekiyor.

Umarım buraya kadar okuyan ateist, Hristiyan, Yahudi ve Müslümanlar için hakikat üzere bir yola ve barışa vesile olur. Aksi halde yine zaman israfı. Rabbim beni bağışlasın.


Ülkeler Ne Tepki Verdi

  • Çin ve Rusya, itidal ve bir Filistin devleti kurmak için müzakerelerin yeniden başlatılması çağrısında bulundu ve

  • Irak , Katar suçu İsrail'e ve onun Filistinlilere yönelik muamelesine bağladılar.

  • Mısır , Ürdün , BAE ve Bahreyn, İsrail bağlarını yurt içinde sürdürülebilir kılmak için gerilimi azaltmak istiyor.


Çocuklarınızı Cezalandırırken Bir Kez Daha Düşünün!

Prof. Tamaç önemli bir konuyu hatırlatmış. Şöyle diyor:

‘‘ Anlatacağım yanlışı ben de yaptım ama sonra öğrendim. Herkese faydası olacağını düşünüyorum, lütfen okuyun Çocuğu geri kazanmak için de kitapta geçen basit bir teknik paylaşacağım.

CEZA: TIMEOUT

Çocukları cezalandırmak için hem evde hem de okulda çok sık kullanılan bir yöntem var: timeout! Yani söz dinlemeyen çocuğu belli bir süre odada tek başına bırakma. Bu yöntem genelde işe yarıyor çünkü çocuk bağlı olmak istediği anne ve babasından ayrı kalıyor. Bu o kadar büyük bir korku ki çocuk için, elbette sonuç veriyor. Ama bu uygulamanın açtığı yaralar tahmin edildiğinden çok daha fazlaymış.

ÇOCUK ve BAĞLILIK

Çocukların en fazla ihtiyacı olan şey bağlılık. Çocuklar elbette en yakınındaki kişilere, yani anne ve babaya bağlı olmak istiyor. Siz çocuğa '10 dk cezalısın, git odana' dediğinizde çocuğu aslında en fazla ihtiyacı olan şey ile tehdit etmiş oluyorsunuz. Bir anlamda bu bağlılığı ya da sevgiyi koşullu hale getiriyorsunuz. Hiç kimse anne ve babasından koşullu sevgi beklemez.

ÇOCUĞUN SİZDEN UZAKLAŞMASI

Siz çocuğu büyürken sürekli bu şekilde tehdit ettiğinizde ve sevgiyi koşullu hale getirdiğinizde aranızdaki bağ kopuyor. Bu bağ koptuktan sonra da çocuğun herhangi bir konuda yardıma ihtiyacı olduğunda gideceği yer siz değil, akranları ya da bir başkası oluyor. Günümüzde çocukların bir çok konuda zor duruma düşmelerini sağlayan şey yardım için anne ve babasına değil, akranlarına başvurmasıymış. Ergenlik çağındaki çocukların aile ile bağının zayıflaması bu yüzdenmiş. Kitabın ana konusu bu.

ÇOCUĞU GERİ KAZANMA: BASİT BİR TEKNİK

Çocuğunuz ile aranızda bağı tekrar kurmak için kitapta çok fazla teknik var. Ben en basit olanı sizlerle paylaşacağım. Çocuğunuzun en fazla keyif aldığı oyunları/aktiviteleri muhtemelen biliyorsunuzdur. Bu oyunları oynamak için çocuğun sormasını beklemeyin. Çocuğa fırsat vermeden siz sorun ve o oyunu oynamak istediğinizi söyleyin. Bu çok ama çok etkili bir yöntem. Eğer çocuk sormuşsa bile, 'evet hadi oynayalım' demek yerine, 'ben de sana bunu soracaktım' ya da 'bütün gün bunu bekledim, hatta şunu da yapalım' diyerek eli büyütün Çocuk ne kadar küçükse size yaklaşması da o kadar hızlı olacak bu yöntem ile. Yani çocuk kapıyı çalmadan önce, kapıyı siz açın ve daveti siz gönderin.

BANA KATKISI: HİÇBİR ŞEY İÇİN GEÇ DEĞİL

Benim biri 2 diğeri 5 yaşında iki çocuğum var. Büyük oğlum büyürken timeout yöntemini kullanmıştım. Hatta küçük kızımda bile birkaç ay önce uyguladığımı hatırlıyorum. Cahilce bir şey yaptığımı sonradan öğrendim. Neyse ki ki erken fark ettim. Ancak geç fark etmiş olsam bile kitapta çok fazla teknik var çocuk ile bağı tekrar kurmak için. İsterseniz bir ara daha detaylı yazarım. Ben bu yöntemi tamamen bıraktım. Çocuklarım söz dinlemediğinde odalarına beraber gidiyoruz. Orada ciddi bir şekilde konuşuyorum. Ama artık asla yalnız bırakmıyorum. Oyun oynaması 10dk yasak olsa bile odada 10dk onunla beraber kalıyorum. Hatta bir çok defa bana sarılıyorlar. Ben de onlara sarılıyorum ve aramızdaki bağı koparmadan sorunu çözmeye çalışıyoruz. Bu sayede aramızdaki bağ 10 kat daha da güçlendi ve sorunları da hasar almadan çözüyoruz. Herkese tavsiye ederim.’’


Unsplash

Yapay Zekanın Susuzluğu Sınırlı Su Kaynaklarını Zorluyor

  • ChatGPT gibi yapay zeka sistemleri büyük miktarda su tüketiyor ve zaten sıkıntılı olan su kaynaklarını zorluyor.

  • Teknoloji şirketleri geçmişten beri su tüketim alışkanlıklarını açıklama konusunda isteksizdi, ancak Microsoft ve Google'ın son raporları, yapay zekanın patlayıcı yükselişinden bu yana kullanımda bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

  • Bazı uzmanlar, devam eden, sınırsız yapay zeka su kullanımının, 2030 yılına kadar kriz seviyelerine ulaşma yolunda olan küresel su kıtlığı sorunlarını artıracağı konusunda uyarıyor. (Ki, 2035-2045 arası su savaşları ihtimal imalum) Diğerleri ise büyük yapay zeka şirketlerinin su kullanımlarına ilişkin verileri paylaşarak doğru yönde ilerlediğini ve bu sorunların zorunlu raporlama, şeffaflığı ve sonuçları daha da geliştirebilir.

    Kaynaklar: AP | Bloomberg | Business Insider | Forbes | Futurism | Gizmodo | Google | Microsoft | PC Mag | Rolling Stone | Shortform Guide | Silicon Angle | Silicon Angle | The Register| United Nations Environment Programme | Veolia |


Unsplash


Unsplash


Unsplash

Haftanın Podcast’leri

Steve Romick : Değer yatırımcısı olarak 30 yıldan dersler (57 dakika)

Beyhan budak: Bu 7 şeyi yapanlar kendini hiç geliştirmiyorlar

Steve Eisman, ABD bankacılık sektörünün yatırım yapılmaz olduğunu düşünüyor (7 dakika)

Stratejist Seema Shah : faiz artışları acıya yol açacak (55 dakika)

Dünyanın En Uzun Filminden Hayat Değiştiren Dersler


Yapay Zeka Araçları Ve Neler Oluyor!

  • Modelfuse.ai: Modelfus ile ürün ekipleri, yapay zeka özelliklerini aylar yerine günler içinde zahmetsizce oluşturabilir, başlatabilir ve bunlardan para kazanabilir. Yazılımları ve API'leri, veri kaynaklarını bağlamanıza, metin, görüntü ve ses LLM'lerini birleştirmenize ve kodsuz bir kullanıcı arayüzünde iş akışlarını yapılandırmanıza ve ayrıca AI faturalandırma için kendi kredi sisteminizi oluşturmanıza olanak tanır. (web sitesi)

  • Gramara: Yapay zeka destekli dil bilgisi denetleyicisi, hataları düzelterek yazma becerilerini geliştirir. (İnternet sitesi)

  • Hubble: Ürün içi anketler ve kullanılabilirlik testleri aracılığıyla kullanıcı geri bildirimlerini toplayın. (İnternet sitesi)

  • Yapay zeka şirketi OpenAI, arzdaki kritik eksiklik nedeniyle kendi yapay zeka yongalarını geliştirmeyi düşünüyor ve Nvidia'nın üst düzey yapay zeka yongaları 2024'e kadar tükeniyor.

  • Yapay zeka firmaları Anthropic ve Google DeepMind, yapay zekanın zararlı içerik üretmesini önlemek ve öz düzenlemeyi güçlendirmek, şeffaflığı ve olumlu özellikleri teşvik etmek amacıyla yol gösterici ilkeler içeren 'anayasalar' geliştiriyor.

  • McKinsey araştırması, işletmelerin %50'sinin artık en az bir alanda yapay zeka kullandığını ortaya koyuyor.

  • Yıllık geliri 10 milyar doların üzerinde olan kuruluşların %81'i 10 veya daha fazla veri ve yapay zeka sistemi işletiyor.


KİTAP

Ahmet Arvasi, Kendini Arayan İnsan’da, insanın madde ve manaya olan ilişkisini derinlemesine inceliyor. İnsanın kendini tanıma sürecini ve hayatın gerçekliğini sorguluyor. İnsanın akıl ve zeka aracılığıyla dünyayı algıladığını ve mananın önemini vurguluyor. Kitap insan düşünce dünyasında bazı farkındalıklar oluşturabilir.


Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Bültene sponsor olabilir veya abone olarak destek verebilirsiniz

TÜM BÜLTENLER

Önceki
Önceki

Üzerine Düşeni Yapmayanların Yaşadığı ve Yaşayacağı Hazin Son!

Sonraki
Sonraki

Sahte Mesih mi? Sahte Mehdi mi? Kim Daha Kötü?