Siyonistleşen Müslümanlar!

Haftanın İçerikleri

  • Bediüzzaman Motivasyonunu Nasıl Sağlıyordu?

  • Öğrenme Fırsatları Ve Etki

  • Gözyaşı Alternatifleri

  • Sistemsel ve Tasarımsal Düşünce

  • Aileye Önemli Hedef

  • En Yüksek Potansiyelinizi Ortaya Çıkaracak Araçlar

  • Üst Düzey FDA Yetkilileri, Covid Aşılarını Onayladıktan Sonra Büyük İlaç Firmalarında Yüksek Maaşlı İşler Aldı

  • Haftanın Videoları

  • Haftanın Makaleleri

  • Haftanın Podcastleri

  • Haftanın Yapay Zeka Manşetleri

Bugün sizleri fazla yormayacağım.

Normalde ekonomi, finans ve Türk şirket anlayışının günümüzdeki olaylarla ilgili noktalarına değinecektim. Ancak katliamların artarak devam etmesi ve son bir aydır 300’e yakın paylaşmış olduğumuz bebek ve sivil ölümleri bu makaleyi yazmaya zorladı.

Ne yazık ki Tevratı rehber edinen siyonistler son bir aydır 13000’den fazla insanı yok edip, milyonlarca insanın hayatını yaşanmaz hale getirirken, Kuranı Kerim’i okuyanlar korkaklık, çaresizlik ve aynı zamanda zillet içerisinde katliamları kınayarak ekran başında seyrediyor. Bu sözüm daha çok Müslüman olduğunu söyleyen ülke liderleri, kanaat önderleri, imkanı olan iş insanları ve dini temsil noktasında bulunanlara…

Savaşın birinci gününden itibaren İsrail, Tevratı referans göstererek kendi kitaplarındaki metinlerle bu katliamı yaptığını söylerken, ABD’deki siyonistler kendi kitaplarından uydurdukları referanslarla hareket ediyorken, Müslümanlar ise nedense Kur’an-ı Kerim’deki ayetleri zerre kadar dillerine almıyor, referans gösteremiyor ve büyük bir alçaklık içerisinde izlemekle yetiniyorlar.

Sanki hak kitap Tevrat, hak din Yahudilikmiş gibi seyrediyorlar.

Çünkü, biliyorlar ki ayetleri dile getirdikleri zaman münafıklık ve korkaklıkları ortaya çıkacak.

Peki, ihanet içerisinde olmasalardı ne mi olurdu?

Ali İmran Suresi 110-115 arası ayetler şöyle buyuruyor:

‘‘Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler. Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir. Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.

Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.

Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır…’’

Evet, ayetler açık ve net. Yoruma dahi gerek yok.

Kısaca özetleyelim.

1- Sizler sadece Müslümanlar için değil, tüm insanlık için en hayırlı ümmetsiniz.

2- Kötülükten vazgeçirirsiniz.

3- Sizler savaşma cesareti gösterirseniz, onlar arkalarını dönüp kaçarlar.

4- Nerede olurlarsa olsunlar alçaktırlar, miskindirler ve haddi aşmışlardır.

Kutub bu ayetleri tefsir ederken, bir yerde şöyle der:

“Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.

Yani bu ifade müslüman cemaatin, kendi gerçeğini ve değerini bilmeleri için idrak etmeleri gereken şeydir… Aynı zamanda bu cemaat öncü ve önder olarak çıkarılmıştır. Yüce Allah, yeryüzü önderliğinin, iyiliğin emrinde olmasını diler, kötülüğün değil… Onun görevi sürekli önde bulunmak ve daima önderlik makamında olmaktır.’’

Ortada bir emir, hedef ve işaret var.

Peki, tüm bu yaşananlar karşısında savaşmak gerekiyor mu?

Nisa suresi: 84. ayet ise şöyle buyuruyor:

‘‘….Allah yolunda savaş; sen ancak kendinden sorumlusun, inananları teşvik et…’’

Yani '‘sen başkasından sorumlu değilsin, tek başına da olsan savaş’’ diyor. Ve sonrasında ise, ‘müminleri teşvik et’ emri geliyor.

Nitekim hem Efendimiz sav, hem de halifeler döneminde ordu olarak değil, halk olarak bir savaş söz konusu. Yani müslümanlar savaşa çağırılıyor ve çağrıya gelen inananlarla ordu kuruluyor ve savaşa öyle gidiliyordu…Ki, sonra ki süreçler zaten herkesin malumu.

Tabi, savaşa katılmayan kişilere bir ceza yoktu. Onların hükmü Allah tarafından verilecekti.

Burada dikkat edilmesi gereken husus; İslam devletleri diye bir kavramın olmadığı gerçeği. Yani bizler hali hazırda devlet sistemine tabi olsakta, amelde tabi olmamız gereken emir ve yasaklar Kuran ve sünnet çizgisidir.

Evet, tabiki hukuki çerçevede yaşanılan ülkelerin kanunlarına tabi olmak zorundayız. Ancak, bu Kuran ve sünnetin terki anlamına gelmiyor. Veya tarihselcilik, çağa entegre vesair adı altında siyonistleşme ve onlara benzeme manası taşımıyor.

Bazı alimler buna yahudileşmek dese de, o ifadeye çok katılamayacağım. Zira o dönemde Yahudilik bir hak dindi. Yani İslam o zaman o idi. Şu an için ise uydurulmuş bir kitap söz konusu. Ve bu inanç, bir siyonizm ve inanç sistemidir.

Hakeza ayette; ‘‘Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır’’ uyarısı bulunuyor. Yani mesele din olarak değil, bir kült ve sistem olarak ele alınmalı.

Nitekim Kudüs'te ikamet eden rahip Antonius Ananias’de birkaç gün önce şu ifadeleri kullanmıştı:

''Bir Hristiyan olarak Filistinli kadınları, çocukları, insanları ve kutsallarımızı korumak için İsrail'e karşı elime silah almaya hazırım. Eğer doğruyu söylemezsem, dilsiz bir şeytandan farkım kalmaz.''

Müslümanların durumu ise, şu an için yahudilikten ziyade siyonistleşme ve o sisteme entegre olma üzerine devam ediyor. Hali hazırda, yaşanan sorunu kendilerinin değil, başkalarının çözmesini bekliyor. Kapı kapı dolaşarak ya siyonist sistemi destekleyenlere ya da farklı zalimlikleri olanların ayaklarına gidiyorlar.

Düşünün, 57 ülkenin Müslüman yönetici, Uygur Türklerini katleden Çinin ayağına giderek onlardan destek dileniyorlar. Veyl olsun.

Siyonistleşme ruhlarımıza, damarlarımıza ve amellerimize öyle bir yerleşmiş ki, bu amellere fetvalar uyduracak kadar alçalmış durumdayız.

Bu halimizi Allah’ın Resûlü sav taa asırlar öncesinden şöyle anlatıyordu:

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”

Evet, entegrasyon - uyumlu olma adı altında..

Misal;

Siyonist sistemin karargahı olan bankalar caiz ve bunlara desteğe devam,

Zaten faizsiz iş olmaz…O da caiz,

Haremlik selamlığa gerek yok,

Vergi kaçırma adiyattan,

Çalışanın hakkını vermeme, asgari ücret,

Yapılan işte ahlaklı olma ise bir romantizm…vs.

Müslümanların büyük çoğunluğu taviz vere vere siyonistleşerek ve onlara benzeyerek, kendilerini zillet durumuna düşürmesi yetmediği gibi, bir de bu halden çıkma yerine onlara benzemek için her türlü uydurmayı sürdürmektende vazgeçmiyor.

Sistemin dayattığı pisliklere kılıf bulmaya zamanın ve çağın gerekleri deniyor.

Peki, tüm bu tavizler karşısında ortaya çıkan sonuç ne oldu?

Görüldüğü üzere küçük bir savaş meydana geldi ve hak-batıl arasında her şey ayan beyan ortaya çıktı. Ve korkunç bir benzerlik ve amel ortaklığı ile karşılaşıldı.

Bu noktada ders çıkarılacak bir rivayeti sizlerle de paylaşmak isterim.

‘Hazreti Ömer, bir keresinde başka bir imparatorun da hazır bulunduğu bir yemeğe davet edilir. Yemeğe giderken giyinmiş olduğu elbisede ise 17 civarında yama vardır. Elbisesinin üzerinde ne apolet ne de rütbe vardır. Ayrıca koruması, geçit töreni, hiçbir konvoyu yoktur. Nihayetinde yemeğe başlanır.

Bir ara Hazreti Ömer yemek yerken elinden bir parça lokma yere düşer. Ve eğilip yere düşen parçayı alır ve yemek için üfler.

Hazreti Ömeri gören arkadaşları onu dürterek, Ey müminlerin emiri ‘şu lokmayı yemesende olur' derler. Yani bizi şu yabancı adamların önünde rezil etme demeye getirirler.

Bunun üzerine şeref ve izzet’in sembolü Hazreti Ömer onlara şöyle der:

‘‘Şimdi ben bu dinsizler için Resulullah’ın sünnetini mi terk edeyim?’'

Evet, görünen tablo açık ve nettir. Tavizler ve sisteme verilen destek sonrası zilletimiz devam etmektedir. Ve uyanmak için katliamların bizlere kadar gelmesini mi beklemek gerekmektedir?

Maide suresi 44. ayette, Allahın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ahvali çok net bir şekilde görülmektedir. Ve hak ve batıl arasında ince bir çizgi vardır.

Son 300 senedir, dünyevileşmenin ve tavizlerin ardından, hakikatten geriye kalan nedir? Sesini çıkaramayan siyonistleşmiş milyarlarca müslüman ve diğer zavallılar…

Demek ki, Tevratı okuyup amel edenler ile Kuranı okuyup amel etmeyenler zamanla birbirine benzemiş ve ikinciler birincilerin kölesi haline gelmişler… Ve şimdide 40 gündür katliamları birlikte izliyoruz.

Maide 68. ayet buyuruyor ki;

‘‘..Ey Ehl-i Kitap! Siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirilen Kur'ân'ı tatbik etmedikçe, hiçbir temele dayanmış sayılmazsınız, hiçbir dayanağınız yoktur...’’

Yani bizler yazılı olan hükümleri tatbik etmedikçe herhangi bir din üzere olmuyoruz.

Ne yahudi, yahudi oluyor.

Ne Hristiyan, Hristiyan oluyor.

Ne de Müslüman, Müslüman oluyor.

Kendi nefsimizden başlayarak soralım.

Allahın kitabı ile hükmeden kaç arkadaş, kaç yönetici veya çevremizde kaç tane Müslüman tanıyoruz?

Ya da İslami hakikatleri, demokrasiye uyumlama adı altında özünden koparmaya çalışanlara karşı ses çıkaran kaç insana şahit olduk?

Namaz kılıp, oruç tutup, burs verip ama diğer yandan siyonist argümanlara destek vererek Kuran üzere olduğumuzu ve rahatlık içerisinde başımıza daha büyük bir kaos gelmeden öleceğimizi mi düşünüyoruz?

Ve bu hakikatleri haykıranlara da radikal mi diyoruz?

Heyhat.

Allahın, Kuran’da hakaret ettiği bazı nadir ayetler vardır. Ve bu ayetlerdeki bazı vurgular çok önemli işaretlerdir ve siyonistleşmenin delillerindendir.

Misal, Araf 176 ayette şöyle buyuruyor:

‘‘…Fakat o dünyaya saplanıp kaldı, hevesinin peşine düştü. İşte böylesinin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer…’’

Bu ayet, Tevrat’ı -yani dönemin İslamını terk eden- Müslümanlar için söyleniyor. Ve Allah, bu dünyaya saplanıp kalanlara hakaret ederek soluyan köpek gibidir diyor.

Ve yine Cuma suresi 5. ayette ise şu ifadeyi kullanıyor:

‘‘Tevrat’la yükümlü tutulup da onun hakkını vermeyenlerin durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumuna benzer…’’

Yani kitabın ve dinin hakkını vermeyen insanlar, eşşek gibi hayvanlardır.

Ve bu ayetin sonu ise şöyle bitiyor.

‘‘Allah zalimler topluluğunu doğru yola çıkarmaz.’’

Zalimlik sadece bir başkasına yapılan zulüm değil, aynı zamanda dinin dışına çıkan ve siyonistleşmenin sonucunda kitabın özünü yaşamayan insanlar için de geçerlidir.

Demek ki, bu zalimler aynı zamanda doğru yolu bulamama noktasında da bir tehlike ile karşı karşıyadır. Allah muhafaza.

Nitekim hali hazırda okumuş ve eli kalem tutan bu insanların hallerini ibretlikle izliyoruz. Rabbim bizlere istikamet ihsan etsin.

Nitekim, Üstad ilim ehli için çok keskin bir uyarı yapar.

‘‘…Aranızda mühim ilim ehli de var. İlim ehlinin bir kısmında, ilimden kaynaklanan bir enaniyet bulunur. Kendisi mütevazı da olsa o yönden enaniyetlidir. Enaniyetini çabuk bırakmaz. Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da nefsi o ilimden gelen enaniyeti sebebiyle ayrıcalık bekler, kendini satmak, hatta yazılan risalelerle boy ölçüşmek ister. Kalbi risaleleri sevdiği, aklı beğendiği ve yüksek bulduğu halde, nefsi ilimden gelen enaniyet yüzünden kıskançlıkla gizli bir düşmanlık besler gibi, Sözlerin kıymetinin azalmasını arzu eder, ta ki kendi fikrinin mahsulü olan eserler onlara yetişsin, onlar gibi satılsın…’’

Rabbim cenneti ile şereflendirsin. Müthiş bir psikolojik, sosyolojik, zamana hitap eden ve ölene kadar yanımızda taşıyacağımız ve bize birçok noktada rehberlik yapan enfes bir çözümleme.

Zira, zengin iş insanları, gazeteci, ilahiyatçı, doktor ve akademi camiasında bu tesbitin makes bulmuş halleri ile her gün karşılaşıyoruz. Allah tez vakit bizleri feraha çıkarsın.

Evet, nihai noktada soru şudur:

‘‘Bugün bizim alimlerimiz, bilginlerimiz, kanaat önderlerimiz veya uzmanlarımız, Hakkı olduğu gibi, sağa sola çekmeden, siyoniste uyumlu hale gelmeyecek ve apaçık bir şekilde insanlara anlatıyorlar mı?

Yoksa İsrailoğullarının alimleri gibi Allah'ın kitabında olan apaçık olan şeyleri insanlardan gizliyorlar veya zanları ile yorumlayarak insanların hoşuna gidecek hale mi getiriyorlar?’’

Mesela tağutun ne olduğunu bize rehberlik yapanlardan kaç kez dinlemişizdir?

Veya, ekonomi, sistemsel ve dini yönü itibariyle, siyonistin en büyük silahı olan banka-faiz sistemi ile ilgili olarak, bir müslüman ömrü boyunca kaç kez banka-faiz sohbeti dinlemiş olabilir?

10-15 kişiye sorduğunuzda, karşılacağınız fecaat sizlerde derin yaralar açabilir. (Bu konuyla ilgili ibretlik vakaları paylaşmak istedim ama şu an için yeri değil)

Evet, kitap okumayan bu iş insanlarına hakikati anlatmayan, gerçeği göstermeyen bu ehil kişilerin İsrailoğullarının alimlerinden farkı nedir?

Allah aşkına çevremize bir soralım.

Sistemle mücadele için -bireysel anlamda- ne yapıyoruz somut olarak?

O bebeklerin cansız bedenleri karşısında, bu yaşanan vurdumduymazlık ve sahtekarlık hali nedir?

Nitekim Allah Resulü sav şöyle buyuruyor;

“Nefsim elinde olana yemin ederim ki ya iyiliği emreder, kötülüğü nehyedersiniz, ya da Allah üzerinize azabını gönderir de dua edersiniz ama duanızı kabul etmez.”

Eğer Müslümanlar hala daha dost düşman kim bilmiyorsa, akıldan yoksul hareketler yapıyorlarsa, halkta bu meselelere göz yumuyorsa zaten olacak olan bellidir.

Hazreti Fetih yıllar evvel şu uyarıyı yapıyordu;

‘‘Her peygamberin kavmi maruz kaldığı belayla yıkılıp gitmiştir. Hz. Yunus'un kavminin başına gelen bela gibi umumi durumumuz, irademiz, ahvalimiz, âlî keyfiyetimizle, bu belalar bertaraf olabilir.

Yoksa, Perşembe'nin geleceği Çarşamba'dan bellidir. Hadiseler nemli ve netamelidir.

Ufuneti, küfü, burunlarda kokusu hissedilmeye başlamıştır.

Gelecek şey uhdesinden kalkamayacağımız kadar çok ağırdır.

Suratımıza inecek tokat çok şiddetlidir.

Ama Allah'ın, rahmetine dayanarak, Kur'an'a teveccühle bunu ters-yüz etmek de mümkündür.

Bir beldede iradeli, gecesi kaim, gündüzü Allah'a müteveccih 20 tane faal insan varsa o beldeye bela gelmeyecektir.

Ama o beldenin içindeki mü'minler, muvahhitler birbirlerine düşer, hizmet adına birbirlerini yerlerse gelecek belayı yutacak paratoner yoktur.

O belâ, insanların kalbinde, kafasında makes bulacaktır. Kalbi ve ruhi hayatlarını hak ile yeksan edecektir. Allah, yar ve yardımcımız olsun. Bizlere basiret ihsan eylesin.’’

Kısaca, hamasete gerek yok.

Önde bulunanlar hakikatin üzerini -şahsi yorumlarla- örterek siyonistleşmeyi terk etmedikçe, halk siyonist amelleri işlemeyi sürdürdükçe bu bahsedilen belanın gelip bulaşmaması zaten ve dünyanın başına patlaması mümkün değildir. Nitekim süreçte oraya doğru yoluna devam etmektir.

Allah bizlere merhamet etsin, hiç değilse içimizden kendisine müteveccih 20 tane faal insan ortaya çıkarsın. Onun hazinesi boldur ve lütufkardır.

Demokrasinin ve hali hazırdaki bütün sistemlerin, birçok entelektüel, siyasetçi ve halklar tarafındanda sorgulanmaya başlandığı böyle bir dönemde, umarım çok geç olmadan amelleriyle siyonistleşmiş bir müslüman olmayı terk eder, hak üzere olan ve dünyada sulh adacıkları meydana getiren o erenlerden biri de bizler oluruz. Aksi halde bad-el harab-ül basra…

Hazretin şu uyarısı ile bitirelim:

‘‘Hak etmediğimiz halde avans olarak, Allah inâyetini ve Kuran sünnet yolunda olmayı bize verdi ama artık avans bitti.

Bundan sonra yola; İtikadî ve amel durumu ile kalp hayatında sağlam olanlar, sağlam kalanlarla, adanmışlar, işini yaparken ciddi ve disiplinli olan maharetli insanlar devam edecekler. Bu işi artık maddi manevi kıvamda olanlar devam ettirecekler. O kıvamda olmayanlar izlemekle yetinecekler…’’

Allah, aldığımız her nefeste bizleri farkındalık içerisinde yaşayan ve hakkı hak, batılı batıl olarak gören ufku açık müminler mertebesine çıkarsın. Amin.

Bediüzzaman Motivasyonunu Nasıl Sağlıyordu?

Video’dan kısa bir özet:

- Bediüzzaman, sıkıntılı zamanlarda yaşanan çalkantılara dikkat çekiyor.

- Nefsimizin sabırsızlık yaparak bizi taciz ettiğini ve bununla başa çıkmamız gerektiğini belirtiyor.

- Sabretmek ve şükretmek, nefsin tacizlerine karşı birinci çıkış noktasıdır.

- İç dengeyi sağlamak için nefsiyle mücadele ediyor ve sabırlı olmaya çalışıyordu.

- Hapishane ve sürgün gibi zorlu yaşam koşullarına rağmen motivasyonunu koruyabiliyordu.

- Nefis, elindekine kanaat etmeyip isteklerini sürekli arttırır.

- Allah, nimetlerine şükretmemizi istiyor çünkü şükretmek bizim ihtiyacımızdır.

- Şükretmezsek mutsuzluk ortaya çıkar ve daha fazla hakkımız kalmaz.

- Kör hissiyat bağımlılık yapar ve insanları dipsiz kuyuya sokar.

- Musibetlerin altında kaderin adaleti bulunmaktadır.

- İnsanlar senin yapmadığın bir işle sana zulmediyorlar.

- Senin daha önceden yapmış olduğun bir manevi cinayetin var.

- Musibetler, nefsimizin terbiye olması için var.

- Cenabı Hak, hikmetsiz bir şekilde vermez. İman gözüyle bakmak gerekir.


Unsplash

Öğrenme Fırsatları Ve Etki

‘‘Facebook'ta geçirdiğim 11 yılın ardından bir gün uyandım ve bir şeyin farkına vardım: İşimde başarılı olmuştum.

Ekibim için nasıl bütçe ayıracağımı, personel sayısını nasıl yöneteceğimi ve at ticaretini nasıl yapacağımı biliyordum. Süreçleri nasıl atlatacağımı ve ekiplerimin üzerindeki yükü azaltmak için çeşitli araçları nasıl kullanacağımı tüm ayrıntılarıyla biliyordum.

Kuralları ne zaman esnetebileceğimizi, ne zaman düzeltebileceğimizi bilecek kadar geçmişimizi ve deneyimlerimizi biliyordum. Başka bir deyişle, meydana getirdiğim işi yapmakta her geçen gün daha iyiye gidiyordum. Kaldığım her dakika bu çizgiyi derinleştirdim ve işler daha da alışkanlık haline geldi…’’ Devamı için…


Unsplash

Sistemsel ve Tasarımsal Düşünce

‘‘Sistem düşüncesi ve tasarım düşüncesi arasındaki fark;

Sistem düşüncesi, bir problemi çözmek için bütün sistemleri anlamaya odaklanırken tasarım düşüncesi, insanların gerçek ihtiyaçlarını anlamaya odaklanır.

Sistem düşüncesi, bütün sistemleri anlamaya çalışırken tasarım düşüncesi insanların gerçek ihtiyaçlarını anlamaya çalışır.

Bu yaklaşımların her birinin kendine özgü özellikleri ve faydaları vardır. Sistem düşüncesi, bütün sistemlerin karmaşıklığına ve birçok paydaşın bulunmasına uygunken tasarım düşüncesi, insan odaklı ürünler, hizmetler ve süreçler oluşturmak için daha uygun bir yaklaşımdır.

İnsan odaklı sistem düşüncesi ise, sistem düşüncesi ve tasarım düşüncesi yaklaşımlarını birleştiren bir yöntemdir. Bu yaklaşım, sistem düşüncesiyle birlikte insan odaklı tasarım sürecini kullanarak karmaşık sistemik sorunları insan merkezli bir şekilde ele almayı hedefler.

İnsan odaklı sistem düşüncesini uygulamak için çeşitli çerçeveler ve araçlar bulunmaktadır. Örneğin, "Buzdağı Modeli" karmaşık bir sistemin çeşitli katmanlarını ortaya çıkarmak için kullanılan bir çerçevedir.

"Sistem Haritası" ise bir sistemin paydaşları arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri görselleştirmek için kullanılan bir araçtır. Bu araçlar ve çerçeveler, insan odaklı sistem düşüncesini hayata geçirmek için kullanılabilir..’’ Devamı için…


Unsplash

Aileye Önemli Hedef

Fatih Hoca yazdığı seride önemli bir konuya temas etmiş. Bu meseleyle ilgili sıkıntılı süreç yaşayanlar için net izahlar mevcut. Okumakta fayda var.

1-Gerek Kuran-ı Kerim'e gerekse Resulullah aleyhissaletu vesselam'ın uygulama ve emirlerine baktığımız zaman, ailede namazın önemle üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu görüyoruz. Bu seride ailelerde namaz kılmaya özen gösterilmesi ile ilgili bilgileri derledim:

2-Önce şu ayet-i kerimeye bakalım: Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.(Taha/132)

3-Kurtubi rahmetullahi aleyh diyor ki: Yüce Allah ona aile halkına namaz kılmalarını emretmesini, onlarla birlikte kendisinin de namaz kılmasını, namaz kılmada sabır ve sebat göstererek terketmemesini emretmektedir, Bu, Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hitaptır.

4-Bunun genel çerçevesi içerisine bütün ümmet, özellikle de aile halkı girmektedir. Bu âyet-i kerîmenin inişinden sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her sabah Fatıma ve Ali (Allah onlardan razı olsun)nin evlerine gider ve "namaza kalkınız" derdi.

5-İbn Ebu Hatim der ki: Bize babam'ın Zeyd İbn Eslem'den, onun da baba­sından rivayetine göre; o, şöyle anlatmış: Ben ve Yerfe (Hz. Ömer'in kölesinin ismidir.), Ömer İbn Hattâb'ın yanında gecelerdik. Onun için geceden bir saat vardı ki onda namaz kılardı.

6-Bazan kalkmamış olurdu da biz : (Daha önce) kalktığı gibi bu gece kalkmayacak, derdik. Uyan­dığı zaman ailesini de kaldırır ve : «Ehline namazı emret. Kendin de onda devamlı ol.» derdi.

7-Ömer Nasuhi Efendi ayeti şöyle açıklıyor; Ve Ey Yüce Peygamber! (Ailene namaz ile emret) yani: Ehlibeytine veya sana tâbi olan ümmetine namaz kılmalarını emreyle, onlar da namaz ile mükelleftirler.Onlar da namaza devam etsinler (ve sen de onun üzerine sabret) namaza devam eyle,

8-geçim işleri ile meşgul olmak gibi şeyler namaza mâni olmasın. (Biz senden bir rızk istemiyoruz) yani: Nefsine veya çoluk çocuğuna rızık vermekle seni mükellef tutmuyoruz, onların rızkını sen verecek değilsin. Veya biz senin namazından istifade edecek değiliz,

9-ondan faydalanacak olan yine sensin, (seni bîz rızıklandırırız) evet.. Seni de, aile fertlerini de, başkalarını da rızıklandıran sizlerin kerem sahibi olan Yaratıcınızdır. (âkibet ise) güzel, temenniye değer bir gelecek ise (takva içindir) yani:


10-Takva sahibi zatlar için takdir edilmiştir, akvâ sahibi mümin, herhalde hamd-u senaya lâyık bir âkibete, ebedî bir varlığa kavuşacaktır. Hak Teâlâ onların geleceğini güvenli kılmıştır. Ne büyük bir muvaffakiyet!.

11-Hocaefendi diyor ki Her mümin anne-baba, çocuklarını gayet tabiî olarak Kur'ân-ı Kerim'e göre çerçevelemeye ve resmetmeye çalıştığımız, o en ideal toplumun sıhhatli ve mükemmel bir parçası şeklinde yetiştirmeyi düşünürler.

12-Ne var ki onların bu hisleri, pratik hayatlarına aksetmez ve namaz, hac, oruç, zekat.. gibi ibadetlerle derinleştirilmez ya da daha doğrusu, ağızlarıyla söyledikleri güzel sözler sonradan güzel davranışlarla pekiştirilmezse; pekiştirilip davranışları sözlerinden daha doğru

13-görülmezse; söyledikleri sözlerin tesiri şöyle dursun, bazen aksü'l-amel yapması bile söz konusudur. Sözlerinin çocukların üzerinde nüfuzunu arzu eden bütün babalar ve anneler, söylemek istedikleri şeyleri evvelâ kendileri kemâl-i hassasiyetle yaşamalı,

14-sonra onu başkalarından istemelidirler. İbrahim aleyhisselam'ın şu dauasına bakalım; Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım)...

15-Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.”(İbrahim/37) Fahreddin-i Razi İbrahim aleyhisselam'ın çocuklarını Mekke'ye bırakmasının sebebi namazla meşgul olmaları içindi diyor,

16-devamında da onlar için rızık istemesinin sebebi de, onların namazlarını kılabilmeleri ve dinî vazifelerini ifa edebilmeleri için Allah'tan çoluk çocuğuna dünyevî menfaatleri kolaylaştırması içindi diyor.

17-Ali Ünal manayı şöyle veriyor; 'Rabbimiz, soyumdan bir kısmını, kendisine her şekilde hürmet göstermek vacip olan Kutsal Evin’in yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim, (dünya ve dünyanın geçimlikleriyle fazla meşgul olmayıp, ) namazı bütün şartlarına riayet ederek,

18-vaktinde ve aksatmadan kılsınlar diye Rabbimiz. Artık insanlar içinden birtakım safi, tertemiz kalbleri onlara yönelt ve onları (ticaret gibi yollardan) yerin bitirdikleriyle rızıklandır ki, Sana şükretsinler.

19-Sonra ayni sürenin devamında deniyor ki: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”(İbrahim/40)

20-Yani bir mümin bir baba veya mumine anne kendi çocuklarının ve neslinin namaz kılmasını ister. Demek bunun için dua da edilecek.

21-Tabiinnin büyük imamlarından Şa'bî demiş ki: “Kızıl develerimin olması, beni Hazret-i Nûh (aleyhisselam) ve Hazret-i İbrâhim'in (aleyhisselam) mümin erkek ve kadınlar için yaptıkları duaya dahil olmam kadar sevindirmez."

22-Konu ile alakalı bir ayete dair Hocaefendi'nin yorumu: "Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, insanları kötülükten vazgeçirmeye çalış ve başına gelenlere/geleceklere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir." (Lokman Sûresi, 31/17)

23-Kur'ân, burada bir babayı en önemli konularla alâkalı konuşturuyor, Allah'a karşı sorumlulukların en büyüğünü hatırlatıyor ve bir nebinin diliyle evvela namazın ehemmiyetini vurguluyor: "Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl (ikame et)."

24-Yani onu, Allah'ın azameti karşısında duruyor olma şuuruyla, tam bir iç ve dış bütünlüğü içinde yerine getir. "İnsanlara iyiliği emret ve onları kötülükten vazgeçirmeye çalış." Evet her yerde iyiliği, yani dinin hoş gördüğü ve dince matlup olan şeyleri usûlünce anlat;

25-kötülüklerden, kötü huylardan da onları uzaklaştırmaya bak. Bu arada böyle bir yolun belâlı olacağını da düşün ve daha baştan, "Başına geleceklere karşı sabır yolunu tut." Evet, insanların yanlış alışkanlıklarına dokunup,

26-iyilik ve fenalık telakkilerine iliştiğinde hazır olmalısın bir kısım sataşmalara.. ve sabretmelisin mukadder saldırılara.. "Doğrusu bunlar, azim ve kararlılık gerektiren işlerdir." Yani bu büyük işler, seviyeli ve çaplı insanların işidir.

27-Kur'an aileye mühim bir hedef veriyor : "Ve onlar: 'Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, göz aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,' diyenlerdir.(Furkan/74)" Yani muttaki olacak değil, muttakilere önderlik yapacak bir aile olma hedefi var..

28-Elmalılı ayete dair diyor ki: Yalnız müttaki olmak değil, müttakilerin imamı olmak arzusu ne büyük gaye, ne mukaddes mefkûredir. Düşünmeli ki, Rahmanın kullarının ruhlarındaki büyüklüğü gösteren bu duânın mazmunu ne yüksek, ne cem'iyyetlidir.


Unsplash

Gözyaşı Alternatifleri

‘‘Hazreti Yusuf’un terli gömleğinin Hazreti Yakub’un gözlerine lokal olarak uygulanmasının ardından şifa bulması, terin; gözyaşının alternatifi olabileceğine işaret etmektedir.

Bir insanın derisinde ortalama 2,6 milyon ter bezi bulunur ve terin %99’u sudan oluşur. Çalışmalarda sağlıklı kimselerin terinin, içeriğindeki organik uçucu bileşiklere bağlı olarak hasta kimselerin terinden farklı koktuğu gösterilmiştir.

Sağlığımız, duygularımız ve beslenme şeklimize göre herkesin ter kokusu özeldir. Terde bulunan 373 uçucu bileşiğin karışımı, teri parmak izi gibi eşsiz kılar. 2013 yılında İsveçli bir mühendisin geliştirdiği ter makinası ile terli bir tişörtten iki çay kaşığı kadar su elde edilebileceği gösterilmiştir. Terdeki dermisin isimli antibakteriyel protein yapının, bakterilerin çoğalmasını önlemede ve enfeksiyonla mücadelede önemli bir faktör olduğu bilinmektedir.

Bahsedilen bu hususiyetleri sebebiyle terli bir gömlek, Hazreti Yusuf’unun kokusu ve içeriğindeki tedavi edici unsurlar ile Hazreti Yakub’un gözlerinin şifa bulması, araştırmacılar için yeni bir ilham kaynağı olabilir.’’ Devamı için…

Unsplash

Üst Düzey FDA Yetkilileri, Covid Aşılarını Onayladıktan Sonra Büyük İlaç Firmalarında Yüksek Maaşlı İşler Aldı

(FDA) birkaç eski yetkilisi, büyük ilaç firmalarının Covid aşılarının düzenleme süreci boyunca ilerletilmesinde kilit rol oynadıktan sonra ilaç şirketlerinde yüksek maaşlı işler aldı.

Olay ünlü hakemli British Medical Journal (BMJ) tarafından yapılan bir soruşturma sırasında ortaya çıktı.

FDA'nın tarafsızlığı konusunda soru işaretleri ise arttı. Bu durum, FDA'nın kararlarının bağımsızlığını etkileyebileceği endişesini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, FDA'dan ayrılan Dr. Fink ve Dr. Goswami gibi yetkililer, Moderna gibi ilaç şirketlerinde önemli pozisyonlara geçiş yapmışlardır. Bu döner kapı uygulaması, FDA'nın tarafsızlığına yönelik eleştirilere neden olmaktadır.


Haftanın Yapay Zeka Manşetleri


Unsplash


Unsplash


En Yüksek Potansiyelinizi Ortaya Çıkaracak Araçlar 🛠️

Klu  📧 - Gmail hesaplarınız için tek bir arama çubuğu

Planfit 🏋️‍♂️- Kişiselleştirilmiş egzersiz koçluğu

Uizard ✍🏻- Tel çerçeveleri ve maketleri kolayca tasarlayın

Unsplash

Haftanın Podcastleri

  • Yetkilendirme ve Serbest Bırakarak Özgürlüğü Kazanma İçin Nihai Kılavuz

  • Buggati markasını kuran Ettore Bugatti hakkında ilham veren dönemeçler ve dönüşler

  • Nefes alma yüzünüzün şeklini nasıl değiştirebilir…


Bu haftalıkta bültenimizin sonuna geldik.

👉 Bültenimize sponsor olabilir, reklam verebilir, yıllık abone olarak maddi destek verebilir veya devam edebilmemiz için bağış yapabilirsiniz. Üç arkadaşınıza tavsiye vererekte bu bilgilerin onlara ulaşmasına vesile olabilirsiniz.

Bültene sponsor olabilir veya abone olarak destek verebilirsiniz

TÜM BÜLTENLER İÇİN TIKLAYIN

Önceki
Önceki

Arda Turan, Fatih Terim, Dilan: Paranın Azabı, Türk Esnafı

Sonraki
Sonraki

Bilgi Tuzağı, Derin Düşünceye Yolculuk ve İzlemekten Çıkış!