Maddi ve Manevi Şifa Reçeteleri

Maddi ve manevi şifa için faydası olması ümidiyle, Üstadın talebesi Ali İhsan Tola’dan bazı kısa reçeteler paylaşacağım. Sürekli soruluyor. Zamanla yeni eklemelerde yapacağım. Nasip kısmet olursa ilerleyen aylarda kitabın özetini abonelerimizle de paylaşacağım.

Önce kısa bir anektod ile başlayalım.

Kani Kucur anlatıyor:

“İkinci ziyaretimdeydi. Saat 9.30 civarıydı. Küçük odanın bir köşesine oturdum. Kapı çalındı. İlk olarak Denizli’den bir aile içeri girdi. Dede, babaanne ve torunu gelmişlerdi. Dedenin, milli eğitim müdürlüğünde müstahdem olarak çalışan oğlu kör olmuş.

Ankara’da dört farklı doktora gitmişler. Doktorlar, ellerinden geleni yaptıklarını, artık yapılacak bir şeyin kalmadığını söylemişler. Ali İhsan Tola’nın ismini duyan aile, tavsiye üzerine gelmiş. Ali İhsan Ağabey, körlüğün geçeceğini, on gün içerisinde gözünün açılacağını söylemiş. Verdiği ilaçlar neticesinde gözü açılınca aile o gün Ali İhsan Ağabey’e teşekkür etmek için gelmişlerdi.

Oğlu, Ali İhsan Ağabey’e, ‘Dedeciğim, babamın gözlerini açtığınız için size çok teşekkür ederim’ dedi. Baktım köşede babaanne ağlıyor. Çocuk babasının iyileşmesinden dolayı sevinmiş, babaanne mutluluktan ağlamakta. Bu tablo karşısında ben de bir-iki damla gözyaşı döktüm. Dedim ki: ‘Ya Rabbi bu ne haldir? Göz nasıl açılır?’ Şaşırdım kaldım. Dede bu durum için adak adadıklarını ve ne yapmaları gerektiğini sordu. Ali İhsan Ağabey, torununu kastederek, ‘Ömer halleder’ dedi.

Bu aile gidince Ali İhsan Ağabey, ‘Hastalığı kuzugöbeği mantarıyla iyileşti’ dedi. Hadis-i şerifte kuzugöbeği mantarı suyunun göz rahatsızlıklarına iyi geldiğinden bahsetti. Bunun yanında başka ilaçlar da kullandırmıştı. Fakat en tesirli olan kuzugöbeği mantarı suyuydu.

İstanbul’a döndüğümde bu hadis-i şerif nerede geçiyormuş diye evdeki her biri altı yüz sayfalık on yedi ciltten oluşan hadis külliyatından bir tanesini elime aldım. Rastgele bir sayfayı açtım. Gözlerime inanamadım. Çünkü bu sayfa kuzugöbeğiyle ilgili hadisin olduğu sayfaydı! Hadis-i şerif kuzugöbeği mantarının göz hastalıklarına iyi geldiğini anlatıyordu. Bu birinci müşahedem.

Zihinsel Engelli Çocuğa Şifa

O gün ikinci müşahedem de daha enteresandı. On bir yaşlarında zihinsel engelli bir çocuk ve ailesi gelmişti. Çocuk babasını zorluyor, oturmuyor ve bağırıyordu. Ali İhsan Ağabey, çocuğun babasına, ‘Neden bu şekilde davrandığını biliyor musun?’ dedi. Adam, ‘Bilmiyorum efendim’ dedi.


‘Sen çocuğuna zehir içiriyorsun. Bu zehirleri sen kendin içsene! Bu akıllı halinde zehirlerin vücuda neler yaptığını, seni nasıl bir şekle sokacağını görürsün’ dedi. Babası, ‘Bilmiyordum efendim’ dedi. Bunun üzerine Ali İhsan Tola, ‘Bak, bana nasıl davranacak?’ dedi. Çocuğu yanına çağırdı. Çocuğun salyası akıyordu. Çocuk, Ali İhsan Ağabey’e yanaştı. Göz göze geldiler, sarıldılar. Bazı insanlar salyası akıyor diye uzak duruyorlardı. Fakat Ali İhsan Ağabey hiç aldırmadan çocuğa sarıldı, kucakladı, beraber oturdular. Çocuğa otur diyor oturuyor, kalk diyor kalkıyordu. Kendisi gülünce çocuk da beraber gülüyordu. Adeta kırk yıllık dost olmuşlardı.


Bu arada babasına, kaç yaşında olduğunu sordu. Babası, çocuğun on bir yaşında olduğunu söyledi. Bunun üzerine, ‘Çok geç kalmışsınız. Bu çocuk iki veya üç yaşlarında olsaydı, hemen iyileşirdi’ dedi. Ben, ‘Zihinsel engelli çocuklara da ilaç var mı? ‘diye merakla bakıyordum. Bunu hiç düşünmemiştim.


Bir yağ çıkardı. Babasına ‘Şu yağı dilinin altına sür’ dedi. Babası o yağı çocuğun dilinin altına sürdü. Çocuğun ağzından bir veya bir buçuk su bardağı kadar su boşaldı. Suyun daha da boşalabileceğini, boşalan bu suyun az olduğunu söyledi. Sonra burun yağı yapmaları için aileyi gönderdi.

Felçli Genç

Handan Hanım anlatıyor:


“Bir defasında Senirkent’teyim. Ömer’in babası Eczacı Gültekin Ağabey de hayatta. Ona dedi ki: ‘Git bana bir söğüt dalı bul getir.’ O da nur içinde yatsın, kayıtsız şartsız ne derse yapardı. Arabasına binmiş, Senirkent’i aramış yok. Köyleri aramış yok. Ta Yalvaç’ın mı, Keçiborlu’nun mu köylerinden birinde bulmuş. Gece iki de geldi. Candan’a, ‘Bunu yak, kül haline getir, sonra eleyip bir kavanoza koyun’ dedi. Yaktı kül haline getirdi. Bir kavanoza koydu. Sonra ‘Tamam gidebilirsiniz’ dedi.
Ertesi gün sabahleyin kahvaltıyı yaptık. Ziyaretçiler kapıya doldu. O arada kapı çalındı. ‘Bir hastamız var, getirelim mi?’ dediler. Babam, ‘Tamam getirin’ dedi. Battaniyeye koymuşlar, iki kişi bir ucundan, iki kişi öbür ucundan tutarak içeri getirdiler.

Şuhut’un köylerinden bir genç. Şırnak’ta pusuya düşmüş, omuriliğine kurşun yemiş, GATA’ya götürmüşler, ama kurşunu nasılsa alamamışlar. Altı ay GATA’da yatmış, o felç vaziyetinde köyüne gönderilmiş. Genç iki yıldır felçli yatıyormuş. Her iki yanında sırt üstü yatmaktan dolayı kocaman iki yara açılmıştı.

Ömer’i çağırdı. Kantaron yağı getirtti. Önce o yağla yarayı temizletti. Sonra ardıç yağı döktürdü, sildirdi. Ondan sonra akşamdan yaptırdığı söğüt ağacının külünden yaraların üzerine koydu. Başka bazı ilaçlar da tavsiye etti, eczaneden almalarını söyledi. ‘Kullanın, durumdan da beni haberdar edin’ dedi. Hastayı battaniyeyle sedye halinde götürdüler.

Aradan yirmi gün geçmişti. ‘İlaçlarımız bitti, bize ilaç gönderin’ diye telefon açmışlar. Babam, ‘Durumu nasıl?’ diye sordu. ‘Yara kapandı ve ayaklarında kıpırdama başladı’ dediler. Bu hasta altı ay sonra ayağa kalkmış. Meğer söğüdün külü antibiyotik veya antiseptik özelliği taşıyormuş.”

“Valla İyi İş, Gelene Ardıç, Gidene Ardıç”

Yeğeni Abdullah Tola’nın ardıç yağıyla ilgili bir hatırası da konuya açıklık getirmesi bakımından manidardır:
“Bir gün bay bayan doktor geldiler. ‘Ali İhsan Amca bizim çocuğumuz olmuyor’ dediler. Dedi ki: ‘Eczaneye gidin, eczaneden ardıç yağı alın, günde şu kadar yiyin.’ Ben içimden, ‘Valla iyi iş, gelene ardıç, gidene ardıç’ dedim. Kırmızı kırmızı ardıç tohumları... ‘Öksürüyorum’ diyene ardıç, ‘Hapşırıyorum’ diyene ardıç, ‘Çocuğum olmuyor’ diyene ardıç... Ne yalan söyleyeyim, içimden böyle geçti. ‘Gel bakayım buraya! Ardıç ne işe yarar sen biliyor musun?’ dedi. Şok oldum. ‘Bilmiyorum’ dedim. ‘Ardıç yağını aldığın zaman, hastalıklı bölgeye gider, orayı sarar, imha eder, vücut makinesi doğru çalışmaya başladı mı çocuğu olmuyorsa çocuğu olur, başka bir hastalığı varsa o düzelir’ dedi. ‘Ardıç bunu yapar’ dedi.

Bundan bir ya da iki ay sonra telefon çaldı. Telefonu ben kaldırdım. ‘Ben doktor filan kişi’ dedi ve Ali İhsan Ağabey’i istedi. Herhalde Kur’an okuyordu. ‘Şu anda müsait değil, buyurun ne istiyorsunuz?’ dedim. ‘Biz ziyaretine gelmiştik, çocuğumuz olmuyordu. Şimdi eşim hamile, onu haber vereyim dedim’ dedi. İlginçtir, o haberi de ben aldım.”

Gül Birgül’ün hatırası da şöyle:
“Sekiz sene önce bir rahatsızlık geçirdim. Guatrdan kitle oluşmuştu. Acıbadem Hastanesi’nin meşhur bir profesörü test yaptırdı, kanserli hücre tespit ettiler. Bir de ‘Hemen alınması lazım’ dediler.
Ben bunun üzerine Ali İhsan Ağabey’e gittim. ‘Katiyen’ dedi. Bana ilaçlarımı verdi. Düzenli bir şekilde kullandım. İki ay sonra test yaptıklarında inanamadılar. ‘Hiçbir şey kalmamış’ dediler.”

Suyun Dezenfektesi İçin

Yine bir gün sağlık konusunda sohbet ederken buyurdu ki:
‘Bugün şehirlerdeki gerek içme suyu şebekelerinin ana depolarında, gerekse apartmanlardaki su tanklarında sağlık için klor kullanıyorlar. Ne kadar yanlış, ne kadar zararlı. Erkeklerde olsun, kadınlarda olsun kısırlığın asıl sebebi ve son yıllarda bu kadar artış göstermesi içme sularının klorlanmasıdır. Halbuki en güzel dezenfekte maddesi çam çırasıdır. Depoya bir çıra kütüğü atacaksın, hem suya güzel bir koku verir, hem de dezenfekte eder.’’

&&&

Evet, kitapta benzer onlarca yaşanmış ibretlik hadiseler ve tavsiyeler var. Geriye kalanları özete havale edip, şimdilik şifa tavsiyelerine geçelim:

  • Besmele ve 7 Fatiha-i Şerife, bütün hastalıklar için şifâya vesiledir. (Özellikle yazılmasını tavsiye ediyor. Şahsi tecrübedir. Yazma alışkanlığı geliştirirseniz çok faydasını görürsünüz.)

  • Zümrüt, isabet-i nazara mâni bir taştır.

  • Kantaron yağı, kanser ağrısını keser.

  • Çayı limonla içmek, çayın zarar verici keyfiyetini giderir.

  • Elmayı kabuğuyla yemek yüzü güzelleştirir.

  • Günde 21 adet kuru üzüm hafızayı açar.

  • Sızma zeytinyağı ve kantaron, iç ve dış kanamaları keser, hücreleri yeniler, sinir uçlarını tamir eder.

  • Kudret narı, yüzü güzelleştirir, leke koymaz. İçilir ve hastalıklı yere sürülürse sedef hastalığını ve kaşıntıları yok eder.

  • Bal karışımlı ardıç tohumu, bronşite iyi gelir. Ardıç yağının da, antibiyotik tesiri var.

  • Migrene karşı, karabaş balı iyi gelir. Karabaş balının, beyin hastalıklarında da damar açıcı özelliği var.

  • Kırılan, dökülen saçlar için: Saçlar, kekik suyu ile yıkanmalı; saç diplerine lavanta yağı veya kantaron yağı sürülmeli.

  • Sun’i ilâçların yan etkisi var. Bihakkın tedâvi etmiyor. Elli küsûr sene evvel Üstadımdan aldığım mühim bir derstir bu.

  • KAFA OTU ( Kafa süpürgesi- Karabaş otu ) Günde 3 su bardağı içilmesi halinde kılcal damarları açacağı ve damar tıkanıklarını giderdiği ve içinde bağımlılık yapan hiçbir maddenin bulunmadığı yazılıdır. Bu otun, ayrıca beyin tümörlerini yok etmede de etkili olduğu tespit edilmiştir.

  • Yenilen her bir gıda, vücutta nuraniyet kesbediyor. Ondan sonra faydalı oluyor.

  • Karabaş otunun ismini ibni sina tıpta kafa süpürgesi olarak koymuş. Sebebi ise, Birçok baş ağrısına sebep olan beyindeki tıkalı kılcal damarları açarak ağrıyı kesip rahatlattığı için bu ismi vermiş.

  • Karabaş otunun yapraklarını kurutup pipoya koydurur, sigara içmek isteyenlere içirir, " Bunun dumanıyla da tedavi olunur " derdi. Meğer o sigaraya nefret kazandırırmış.

  • Karabaş otundan, günde 3 su bardağı içildiği takdirde kılcal damarları bile açıcı özelliğinden ve vücüttaki ifrazatı temizlediğini ifade eder.

  • KAFA OTU REçELİ veya BALI
    Baş ağrısını geçirdiğini, vücuda zindelik verdiğini gördük.. Günde bir çay kaşığı alınır.
    Karabaş balından "bir çay kaşığı" alan felçli delikanlı bir saat sonra yürümeye başladı.

  • Kehribar, guatırı izâle eder. Gece horlamasını keser. Troit bezlerindeki eksikliği veya fazlalığı dengeleyip tedâvi eder.

  • Hadisde: Ardıcın üç-beş tohumunu yanında taşıyan, insanların muhabbetini celb eder diye bir ifade geçiyor. Yani vücüttaki müzahrefat maddeleri temizliyor der...
    Ardıcın antiseptik özelliği vardır.

  • Ardıcın kan temizleyici
    iltihap sökücü özelliğinden bahseder.
    ARDIÇ YAĞI "Ardıç yağını aldın zaman hastalıklı bölgeye gider, orayı sarar, imha eder, vücut makinası doğru çalışmaya başladı mı çocuğu olmuyorsa çocuğu olur, başka bir hastalığı varsa o düzelir" derdi. Ardıç bunu yapar dedi.

  • Madenlerden kuvars var. Cam kesen elmas cinsinden. Sertlik derecesi çok yüksek bir madendir. İnsanda vücut direncini arttırır. Demek ki, taşlarla da tedâvi mümkündür. O madenin olduğu yerdeki havanın teneffüs edilmesi veya oradaki pınardan su içilmesi (şifâlı su) tedâvi eder.

  • Üstadımız Bediüzzaman “Temiz hava, gıdadan daha kuvvetlidir” derdi. Bu sebeple, fırsat bulduğunda hemen her gün kırlara çıkardı. “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” sözünün, bir mânada bu noktaya da baktığını söylemişti.

  • Cild kanserinin tedavisi söğüdün külü ile hakiki gül suyu.
    Kullanımı ; söğüdün külüyle, hakiki gül suyunu karıştırıp, derinin üzerine sürülür ve şifa olur inşallah..

  • Baş ağrısı: Başımızdaki ağrıyan yere bir mıknatıs koyarak o elektrik alınabilir.
    Veya kablonun bir ucunu o mıknatısa bir ucunu da evdeki bulunan bir saksıya bağlayarak o elektirik yükünü toprağa vererek rahatlayabiliriz. Üzerinizde bir mıknatıs taşıyın. Boş zamanlarınızda onu elinizde bulundurursanız çok faydasını görürsünüz.

  • Kalp ritmindeki bozukluğa sirke iyi geliyor. Ayrıca sirkenin mıknatısa güç verdiğini, kalbin bir mıknatıs gibi olduğunu ve sirkenin kalpteki ritim bozukluğunu giderdiğini anlatmıştı.

  • Zehirli guatra da yeşil kehribarın kullanılmasını tavsiye ederdi.

  • Sinüzit rahatsızlığını buruna birkaç damla karabaş yağından damlatıldığında rahatsızlığı geçiriyor

  • Cemaatla namaz ve tesbihat, hava zerrelerinin o menfi tesirini kırıyor der şöyle devam ederdi, o manevi bir kalkan olur Ve kesinlikle ehli dalaletin şerleri size tesir etmez.. derdi..

  • Dışarıdan gelen vesveselere 11 Felak, nefisten gelen vesveselere 11 Nas Suresi.

  • Cimriliğe karşı 11 defa Maun Suresi.

  • Şirke karşı 11 defa Kafirun Suresi.

Kaynaklar: İhsan Atasoy- Ali İhsan Tola, Risalei Nurdan Dualar, Latif Salihoğlu-Yeniasya

Önceki
Önceki

Rüya yorumları kesin bilgiyi yansıtmaz!

Sonraki
Sonraki

‘‘Helak olmamak için kötülükleri engellemek zorundayız’’