Acil yapılması gereken 3 stratejik yaşam şekli

Zitane’nin şu mealde bir cümlesi var:

‘‘Yazmayı bir kas olarak düşünün… Evde oturup televizyon seyrederken patlamış mısır yiyerek kaslı olamazsınız. Biraz çaba göstermen gerekiyor. Bir programı izlemeniz ve ona bağlı kalmanız, acıyı kabul etmeniz ve hedefinize ulaşmanız gerekir. Bu nedenle, günlerinizi günlüğe kaydedin ve duygularınızı tanımlayın veya yazın.’’

Yazarlık sürecimde tecrübe ettiğim bir kazanım vardı.

Haftada bir veya iki makale yazıyor dahi olsanız, o hafta veya o yıl her an düşünmek ve yazmakla geçiyordu. Makaleyi bitirip gönderdiğiniz an, bir sonraki makale için konsantre olurdunuz.

Kahvaltı yaparken, duş alırken, otobüste, yolda, bir sohbet anında vs. her nerede olursa olsun, o anın içerisinde makaleye dair bir şeyler yakalamaya çalışırdınız. Ve bu yöntem kısa sürede etkisini göstermiş, reklamsız, sermayesiz ve kendiliğinden binlerce kişiye ulaşma fırsatı meydana getirdi.

Zorlu ve yorucu günlerdi ama lezzetli günlerdi. Zira o dönem de 80 bin ile 120 bin arası kişiye bir makaleyi ulaştırmak demek, inandığınız değerleri binlerce kişiye ulaştırarak o hayatlara rıza-i ilahi için dokunmuş oluyordunuz. Bazıları ile dostluklarımız daimi olarak kaldı. 5-10 kişi oldu. Ama vefalarında hiç şaşma olmadı.

Bir iş olarak düzenli yazmayı bırakalı ise Kasım ayı ile birlikte tam 11 yıl oluyor. Heyhat…

11 yılda neler neler yaşandı.

Çok şey değişti. Ama benim için değişmeyen tek şey motivasyon oldu.

2011 sonrası işsizlik süreci olsun veya 2015 sonrası sürgündeki işsizlik, parasızlık vs. dönem olsun. Hiç bir zaman ümitli olma motivasyonumu kaybetmedim. Burada dram, arabesk, acınma vs. gibi şeylerden bahsetmek için söylemiyorum bunları. Açıkçası bir anlamıda yok.

Değinmek istediğim nokta şu.

Hz. Pir’in güzel bir cümlesi vardı.

Diyordu ki, ‘‘Zeynü’l Abidin’i anlatmam marifet değil, bir Zeynü’l Abidin olmak marifettir.’’

Biliyorsunuz Kerbela faciasından sağ kurtulan tek erkek onun olduğu söylenir. Ve o facia ve katliamdan sonra, ailenin yaşadığı birçok travma, buhran vs. olmasına rağmen, o hayata tutunur ve sonrasında hizmetine devam eder. Hem de ne hizmet.

Tam burada bizler kapitalist düzenin köleleri olarak hali hazırda sisteme uyumlanarak yaşamayı tercih etmiş ve sisteme karşı alternatif olma ümidimizi kaybetmiş durumdayız. İnsanlar köleliği tercih ederek uyumlu bir şekilde düzenin çarkına yapışarak devam ediyor. Çocuklarınında aynı kaderi yaşamaları için sisteme destek vermekten çekinmiyor. Ve kendilerine bu konuda fetva da uydurabiliyorlar.

Ve devamında olmayacaklarını bilmelerine rağmen yine de, çok para kazanma, makam ve mansıp peşinde koşturuyoruz. Ya da daha zengin olma hayalleri kuruyorlar.

Tüm bunların neticesinde ise başladığımız işlerin çoğunu yarım bırakıyor, vazgeçiyor ve direnme stratejisi göstermiyoruz. Ve neticesinde, o kurmak istenen büyük şirketler, zincirler, evler, yazlıklar vs. hepsi ya yarım kalıyor ya da azimsizlikten iflasa sürüklenip gidiyorlar. Bazıları ‘ben İslama hizmet etmek için zengin olmak istiyorum’ diyor. Ne güzel diyor güzel insan:)

Bu arada yanlış anlaşılmasın. 

Her seminerde her konuşmamda şu cümleleri kullanan biriyim: ‘Milyar dolarlık hale gelene kadar günde gerekirse 18-20 saat çalışmak zorundayız. Para, para, para… kendimizi düşünmüyorsak evlatlarımız ve geleceğimiz için buna mecburuz.’’

Ama sisteme uyumlanarak ve kölelik yaparak değil. (Ayrı bir konu geçiyorum)

Nitekim şu aşamada piyasadaki şirketler 6 ay -8 ay iş yapmasalar çoğu batacak durumda.

Peki ne yapılmalı?

Cevabı çok uzun. 

Malum hem bültende hem rapolat.com bloğunda konuyla ilgili bir çok içerik paylaşmaya gayret ediyorum.

Burada kısaca şunları ifade etmek isterim.

- Zengin ve başarılı 200 milyoner ve milyarder ile yapılan görüşmeler sonucunda çıkan sonuç: Zaman yönetimi. 

Zamanını iyi yönetmeyen birisi bir şeyler olabilir. Karnı doyabilir, evi olabilir, evladına evlerde bırakabilir.

Ama ne şehrinde ne yaşadığı ülke de, ne de dünyada bir oyun değiştirici olamayacak. Hatta yaşadığı bölgeye dahi tesir edemeyecek. Bunun için son 60-70 zamansız yaşayan ve parası olan ticaret ehline bakabilirsiniz (Bununla ilgili yarım saatte en az parası olan size 100 kişi sayabilirim. Her şeyleri var. Ama sadece o kadar. Bu bizler için bir ızdırap ve çok üzücü)

- Sistem.

Dikkat edelim, hedef değil, sistem. 

Batının kişisel gelişim kitapları genellikle net bir hedef üzerine odaklanır. 

Evet, muhakkak hedef önemli. Bir hedef yok ise adım atacak bir şeyde olmaz. 

Ancak, bir sistem yok ise hedef hiç bir anlam ifade etmiyor. Sistemsiz bir hedef sadece romantizmden ibarettir. Romantizm ise bazen olur bazen olmaz. Ve genellikle olmaz.

Eğer bir yaşam sistemimiz var ise, istediğin sayıda hedef belirleyip hemen başlayabilirsin. Batsan dahi, az zararla çıkarsın ve hemen diğer hedefe geçecek bir hamle yapabilirsin. Çünkü bir sistemin var. 

(Düşünce ve hayat disiplini üzerine ayrı detaylı bir makale paylaşacağım. İnşallah yeterli yıllık abone sayısına ulaşıp devam edebiliriz)

- Ve son olarak ekip. 

Lise yaş grubundan itibaren tüm hayatımız için, akraba-arkadaş-dost vs. oluşan bir ekip hazırlama stratejimiz olmalı. Ağ kurulmalı. Sisteme etki edenlerin hayatlarının yüzde 90’nın bu veri var. (Bu kısmıda detaylı olarak ilerleyen zamanlarda açacağım inşallah)

Eğer böyle üçlü bir sistem hazırlanırsa, en azından iki tanesi çok iyi yapılırsa, Zitane’nin bahsettiği ‘’Evde oturup televizyon seyrederken patlamış mısır yiyerek kaslı olamazsınız’’ riski ortadan kalkar ve artık hayat maddi ve manevi olarak çok farklı ilerler.

Önceki
Önceki

Blog’a gelen 10.000 ziyaretçinin anlattığı gerçeklik!

Sonraki
Sonraki

Görev ve takvimi bir arada yönetin!