‘‘Bu harfler maddi bir şifa ve bazı hususi hasletlere vesile olabilir’’

İnsanoğlu sürekli olarak okuduğu evrad, zikir veya kitaplarla ilgili olarak bir süre sonra bağ kurmaya başlar.

Misal, bir insan her sabah, gündüz, akşam veya gece, namazdan sonra düzenli olarak tefsir, hadis, dua, cevşen veya bir takım zikirleri takip ediyorsa, nafile namazları aksatmadan devam ediyorsa bir süre sonra artık onlarla arasında metafiziksel bir hale meydana gelir. (Bu devamlılığı sıradanlaştırmadan ve farkındalıkla takip etmek açılım için şarttır)

Ve bu önemlidir. Bir hazret, namazla bağ kuran ve onda ısrarla devam eden bir kişinin 50-60 sene sonra namazlaşacağını ve artık onda farklı haller ortaya çıkacağını işaret etmişti..ki, hatırda bir örnekte var.

Esnaflık yapan vefalı bir amcamız küçüklükten itibaren namazlarını hiç terk etmeyen biridir. 60 yaşından sonra bir gün namaza durunca artık kabe gözünün önüne gelmeye başlar. Zira yıllarca hep onu arayıp durmuştur. Namaza vefa göstermiştir. Vefa karşısında vefasızlık yaşamamıştır.

Yine hatırlarsınız meşhur anlatılan başka bir menkıbe de, geç kılınan bir namazın sonrasında görülen yakeza anında, cehenneme atılan genç, çukura doğru sürüklenirken ‘kıldığım namazlarım’ diyordu ve tam bir iki metre düşmüştü ki, bir el onu kolundan tutmuş, yukarı çekiyordu.

Siz kimsiniz sorusuna verilen cevap: ‘’Ben senin namazlarınım” olmuştu.

Menkıbenin aslına değil faslına ve diğer vakanın bütününe baktığımızda görüyoruz ki, ibadet ile kurulan vefalı bir bağ, günü geldiğinde insandaki melekeleri açabilir, kişinin ahiretini de kurtarabilir.

Örnek çoğaltılabilir. Bu mesele tecrübe ile sabittir. Ayrıca, benzer vakaları farklı hallerde -pozitif, negatif- uzakdoğudaki gurular, batıdaki ruhçu-ispirtizmacılar vs. de yaşamaktadır.

Evet, konumuza dönecek olursak, şahsi olarak aksatmadan her gün okumaya gayret ettiğim evradlardan biri de Celcelutiye’dir. Elimden geldikçe kullandığım zaman yönetim sistemi ve uygulamaları ile de takip etmeye gayret ediyorum. (Buraya yazma nedenim -vesile-olunması için)

Ve onunla ilgili çıkan her bilgiyi ve kaynağı okumaya, notları sisteme işlemeye çalışırım. Ve birçok kez tekrar tekrar okurum. Çok fayda gördüğümü ifade etmeliyim.

Geçenlerde de Kemal Demirez’in yazdığı Kaside- i Celcelutiye şerhini okurken bir bab ile ilgili değindiği nokta dikkatimi çekince sizlerle de paylaşmak istedim.

Celcelutiye’de üçüncü beyit şöyle diyor;

Fe bellığnî kasdî ve külle meâribi 

Bi hakkı hurûfin bil hicâi tecemmeat   


Anlamı: 

Ne olur! Allah'ım! Bir araya getirilmiş heca (huruf-u mukattaa) harfleri hürmetine, beni her türlü hayırlı maksat, gaye ve ihtiyaçlarıma ulaştır!

Üstad Hazretleri 28. Lema‟nın 20. Nüktesinde hem “kün” emrinden, hem de surelerin başlarında bulunan mukatta harflerinden bahsederek, o harflerin okunması ve yazılmasıyla ilgili maddi bir ilaç ve şifa olabileceği gibi ve başka maksatlarında hâsıl olabileceğini şu sözlerle anlatıyor:

‘‘Âyet-i kerîmenin işaretiyle, emir ile îcâd oluyor. Ve Kudret hazineleri "Kâf-Nûn" dadır. Bu sırr-ı dakîkin vücûh-u kesîresinden birkaç veçhi Risalelerde zikredilmiştir.

Burada, hurûf-u Kur‟ân‟ın, hususan sûrelerin başlarındaki mukattaât-ı hurûfun hâsiyetlerine ve fezâillerine ve tesirât-ı maddiyelerine dâir vürûd eden hadisleri, şu asrın nazar-ı maddîsine takrib etmek için, maddî bir misâl üzerinde o sırrın tefhîmine çalışacağız.

Şöyle ki: Zât-ı Zülcelâl olan Sahib-i Arş-ı Âzamın, mânevî bir merkez-i âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmünde olan küre-i arzdaki mahlûkatın tedbirine medar dört arş-ı İlâhîsi var:

Biri, hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafîzin ve Muhyînin mazharıdır.

İkinci arş, fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.

Üçüncüsü, ilim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur.

Dördüncüsü, emir ve irâdenin arşıdır ki, unsur-u havadır.

(Rap: Toprak, su, nur ve hava. Bu 4 meselenin mizac ilmine bakan da birçok yönü mevcut. Ayrıca ele alınmalıdır)

Basit topraktan, hadsiz hâcât-ı hayvâniye ve insâniyeye medâr olan maâdin ve hadsiz muhtelif nebâtâtın basit bir unsurdan, kemâl-i intizam ile, vahdetten hadsiz kesret, basitten nihâyetsiz muhtelif envâ, sade bir sayfada hadsiz muntazam nukùş gözümüzle gördüğümüz gibi; suyun, hususan hayvânât nutfelerinin su gibi basit bir madde iken hadsiz mûcizât-ı san‟atın muhtelif zîhayatlarda o su ile tezâhürü gösteriyor ki:

Bu iki arş misillü, nur ve hava dahi, besâtetleriyle beraber, Nakkàş-ı Ezelînin ve Alîm-i Zülcelâlin kalem-i ilim ve emir ve irâdesine, evvelki iki arş gibi, acâib-i mûcizâtının mazharlarıdırlar.

Nur unsurunu şimdilik bırakıp, meselemiz münâsebetiyle, küre-i arza göre emir ve irâde arşı olan unsur-u havanın içinde emir ve irâdenin acâibini ve garâibini örten perdenin bir derece keşfine çalışacağız.

Şöyle ki: Biz nasıl ki ağzımızdaki hava ile hurûfat ve kelimâtı ekiyoruz, birden sünbülleniyorlar. Yani, havada, âdetâ zamansız bir anda, bir kelime bir habbe olup hâric-i havada sünbüllenir; küçük büyük hadsiz aynı kelimeyi câmi bir havayı sünbül veriyor. 

Unsur-u havâiyeye bakıyoruz ki: O derece emr-i künfeyeküne mutî ve musahhar ve emirberdir ki, güya herbir zerresi bir nefer gibi, muntazam bir ordunun her dakika emrini bekler; zamansız, en uzak zerreden, emr-i kün den cilveger olan bir irâdenin imtisâlini, itaatini gösterir. 

Meselâ, âhize ve nâkıle radyo makineleri vasıtasıyla, havanın hangi yerinde olursa olsun, bir nutk-u beşerî bütün küre-i arzın her tarafından—radyo âhizeleri bulunmak şartıyla—zamansız, aynı nutuk, aynı anda, herbir yerde işitilmesi, emr-i künfeyekünün cilvesine ne derece kemâl-i imtisâl ile herbir zerre-i havâiyede itaat ettiğini gösterdiği gibi; havada sebatsız vücudları bulunan hurûfâtın, kudsiyet keyfiyetiyle, bu sırr-ı imtisâle göre, çok tesirât-ı hâriciyeye ve hâsiyât-ı maddiyeye mazhar olabilirler. Adeta, mâneviyatı maddiyata inkılâb ve gaybı şehâdete tahavvül ettirir bir hâsiyet onlarda görünüyor.

İşte bunun gibi, hadsiz emârelerle gösteriyor ki, mevcudât-ı havâiye olan hurûfun, hususan hurûf-u kudsiyenin ve Kur‟âniyenin, hususan evâil-i sûredeki şifre-i İlâhiyenin hurûfâtı, muntazam ve nihâyetsiz hassas ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi göründüğünden, elbette zerrât-ı havâiyede kudsiyet noktasında emr-i künfeyekünün cilvesine ve İrâde-i Ezeliyenin tecellîsine mazhar hurûfâtın maddî hassalarını ve hârika ve mervî faziletlerini teslim ettirir.

İşte bu sırra binâendir ki, Kur‟ân-ı Mu‟cizü‟l-Beyânda bazan kudret eserini, sıfat-ı irâde ve sıfat-ı kelâmdan gelir gibi tâbirâtı, gayet derecede sür‟at-i îcad ve gayet derecede inkıyâd-ı eşya ve musahhariyet-i mevcudattan başka, ayn-ı emir, kudret gibi hükmediyor demektir. Yani, emr-i tekvinden gelen hurûfât, maddî kuvvet hükmünde vücud-u eşyada hükmeder. Ve emr-i tekvînî, âdetâ, ayn-ı kudret, ayn-ı irâde olarak tezâhür eder. 

Evet, emir ve irâdenin bu gayet hafî ve vücud-u maddîleri gayet gizli ve havayı âdetâ nim-mânevî, nim-maddî (yarı manevi-yarı maddi) nev‟indeki mevcudâtta, emr-i tekvînî, ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor; belki ayn-ı kudret olur. Âdetâ mâneviyat ile maddiyâtın mâbeyninde berzahî olan mevcudâta nazar-ı dikkati celb etmek için, Kur‟ân-ı Mu‟cizü‟l-Beyânın َٓامِهّا   ٍُُٓصْماَ َٓارِا   َذَازاَ ْـًٔاي َ ص  ْنَا   َلُوليَ  َُل   ْنُن   ُنفَيَكُو ferman ediyor. 

İşte, evâil-i sûredeki  ۤمٰح ۤ ٰسظ ۤم  امۤgibi hurûf-u kudsiye-i şifre-i İlâhiye hava zerrâtı içinde, zamansız münâsebât-ı dakika-i hafiye tellerini ihtizâza getirecek birer düğüm ve birer düğme harfi olduklarını ve ferşten Arşa mânevî telsiz telefon muhâberât-ı kudsiyeyi îfâ etmeleri, o şifre-i kudsiye-i İlâhiyenin şe‟nindendir ve vazifesidir ve gayet mâkuldür.

Evet, havanın herbir zerresi ve bütün zerrâtı, telsiz, telefon, telgraflar gibi aktârı âlemde münteşir o zerreler emirleri imtisâl ettiklerini ve elektrik ve seyyâlât-ı latîfeye âhize ve nâkılelik vazifesi gibi sâir vezâif-i havâiyeden başka bir vazifesini bir hads-i kat‟î ile, belki müşâhede ile ben kendim badem çiçeklerinde gördüm. 

Ağaçların rû-yi zeminde muntazam bir ordu hükmünde, havâ-yı nesîmînin dokunmasıyla, bir anda aynı emri o âhizeler hükmündeki zerrelerden aldığı vaziyet-i meşhûdesi bana iki kere iki dört eder derecesinde kat‟î bir kanaat vermiş. 

Demek havanın rû-yi zeminde çevik ve çalak bir hizmetkâr olması ve rû-yi zemindeki Rahmân-ı Rahîmin misafirlerine hizmet ettiği gibi; o Rahmân‟ın emirlerini tebliğ etmek için bütün zerrâtı telsiz telefonun âhizeleri gibi emirber nefer hükmünde evâmir-i kudsiyeyi nebâtâta ve hayvânâta tebliğ eder. Nefeslere yelpaze, nüfusa nefes, yani, âb-ı hayat olan kanı tasfiye ve nâr-ı hayatî olan hararet-i garîzeyi iş‟âl vazifesini yaptıktan sonra, çıkıp, ağızda hurûfâtın teşekkülüne medâr olduğu gibi; pek çok muntazam vazifeleri emr-i künfeyekün ile icrâ eder. 

İşte, havanın bu hasiyetine binâendir ki, mevcudât-ı havâiye olan hurûfât, kudsiyet kesb ettikçe, yani, âhizelik vaziyetini aldıkça, yani, Kur‟ân hurûfâtı olduğundan âhizelik vaziyetini aldığı ve düğmeler hükmüne geçtiği ve sûrelerin başlarındaki hurûfat daha ziyade o münâsebât-ı hafiyenin uçlarının merkezî ukdeleri, düğümleri ve hassas düğmeleri hükmünde olduğundan, vücud-u havâîleri bu hâsiyete mâlik olduğu gibi, vücud-u zihnîleri dahi, hattâ vücud-u nakşiyeleri de bu hâsiyetten hassaları ve hisseleri var. Demek o harflerin okumasıyla ve yazmasıyla, maddî ilâç gibi şifâ ve başka maksatlar hâsıl olabilir.” 

Evet konu daha fazla genişletilebilir.

Bilindiği üzere Üstadın talebesi Ali İhsan Tola’da Kuran’ın yazılmasını ciddi anlamda teşvik ediyordu. Onu ziyarete giden biri şu tecrübesini aktarmıştı:

''Yeni evlendiğimde bazı sıkıntılarım vardı. Felak-Nas yazdırmıştı. “Bir yazmak on okumaya bedeldir” diyordu. Felak-Nas yazmaya başladıktan sonra mucizevari değişiklikler gördüm. Besmele yazılmasını da isterdi. Hatta kendisi boş bir kâğıt bulduğunda yüz tane, doksan tane, elli bir tane besmele yazardı. Müsvedde kâğıtlarını bile değerlendirirdi.”

Yazmakla ilgili şahsi tecrübelerimden biri, bazı sureleri yazmaya başladıktan bir süre sonra çok büyük bir rahatlama geldiği ve tefekkür noktasında açılımlar sağladı. Ve ciddi sayıda proje fikri🙂

Toparlayacak olursak iki temel nokta üzerinde durmak gerekiyor.

İlki Kuran’daki harflerin kişiye ve sisteme olan etkisini farkındalıkla takip etmek, diğeri ise hangi evradı takip ediyorsak ondaki devamlılık ve şifaya vesile olabileceği noktasındaki hakikat.

Harf ve hecelerin etkisi günümüzde de bazı bilimsel çalışmalara konu oldu. Takvimimizdeki makale konularından birisi de bu konuyla ilgili bir içerik. Vakti geldiğinde detaylı olarak onuda paylaşacağım.

Önceki
Önceki

'Problemleri ancak sorunlarını halletmiş insanlar çözecektir'

Sonraki
Sonraki

Blog’a gelen 10.000 ziyaretçinin anlattığı gerçeklik!