Cemaat Bölünüyor!

fethullahgulen.jpeg

Uzun süredir yaşanan tartışma, eleştiri ve bölünme arzulu haber ve paylaşımları sükunetle izliyordum. 

Vakt-i zamanına çok var düşüncesiyle de beklemedeydim. Taa ki Gülen ile ilgili fotoğraflar yayınlandıktan sonra Hürriyet’in haber olarak manşetten ‘bölünme eksenli‘ düşüncesiyle paylaşımına kadar…

Aslında mesele zatında fotoğraflar değil. 

Bu bölünme mevzuu 2013’te şimdiki Sabah yazarı ile başlamış, 2014’te de Yeni Akit’le manşete çıkmış, karanlık oda’nın haberleriyle devam etmişti. Asıl plan ise camiadan 2000’lerin başında ayrılmış bir müptezelin zalimle olan görüşmesinden sonra başlamıştı.

Kısacası, hapisteki Ali Ünal’ın o fotoğraf karesinde yer alması bile zaten resimlerin eski olduğunu gösteriyordu. Dikkat edilirse ne zift medyası ne de D-Tipi Ali Ünal’lı o fotoğrafını vermeyerek yeni resimlermiş gibi bir algı oluşturmaya çalıştı…

Yani mesele ne resim ne de farklı bir heyecan…

Şununda bilinmesini isterim, bu cümleleri yazarken ne taraftar, ne aidiyet ne de savunma eksenli bir düşünceyle yazıyorum. O günler geçti… Şuan için artık reel gerçekler söz konusu.

Belki kiminle ve nasıl bir boşlukla mücadele ettiklerini anlarlar da boşa zaman kaybedip, ülkenin daha fazla yok olmasına imkan vermezler hüsn-ü zannıyla yazıyorum.

İlk olarak şunun bilinmesinde fayda var; Cemaati ne ismi geçen Şerif Ali T, ne M. Özcan ne Fethullah Gülen ne de vs… bölebilir veya yok edebilir. Hak davalar sebep ve sebep üstü hakikatler üzere yaşadıkları için bu davayı ancak ve ancak Allah bitirebilir. Zira yoktan var eden O’dur ve yok edecek olan da O’dur. 

Bu şovenist bir cümle olarak algılanabilir..

Ancak hizmetin 8-9 vs… biriminde yer alan, vazife yapmış kişiler bilir ki, hizmet zatında tek kişiye bağlı gibi gözüksede, batında herhangi bir tekil şahsa bağlı olarak yürüyen bir sistem değil. Gönüllülük esası ile yürüyen bir yolculukta canı sıkılan kişi ceketini alır, çıkıp gider. Ve yola kalanlarla devam edilir.

O yüzden Gülen, bugünlerin yaşanacağını 40 yıl öncesinden bildiğini kitap ve vaazlarında da aktardığı şekliyle, hizmeti bir tek şahısa değil istişare odaklı bir sistem üzere kurdu. 

Diyelim ki, bu işin başında olan Gülen bile bu işi bıraktı, ayrıldı veya vefat etti… Çok önemi yok. Kuran, sünnet, icma, kıyas vs.. hakikatine bağlı olan ve aynı prensipleri hedeflemiş olan kimler kalmışsa bir araya gelir ve birkaç kişi ile de olsa yola yine devam eder. 

Nitekim, Bediüzzaman vefat etti, ondan sonra dava daha farklı ve daha hızlı ve daha da etkili ve küresel bir şekle bürünerek devam etti… (Malum, PİR’in biri zamanında şöyle der; ‘5-10 deli bulsamda bu işe yeniden başlasam’)

Evet, burada temel faktör Gülen’in getirmiş olduğu sistemdir. Ve bu sistem Kuran ve sünnet ve siyer de (hatta lahikalarda) çok net şekilde anlatılmış. Gülen, avamın göremediği o noktaları görüp, anlatmış ve Allah’ın inayetiyle faaliyete sokmuş. O söze tabi olanlarda gelip sistemi uygulamış ve sistem işlemeye başlamış.  

Ömrünün 5-7-11 yıldan fazlasını bu işe adamış olan kişiler bu davayı Gülen için değil, rızay-ı ilahi istikametinde oluşturulan bir sistem olarak benimsemiş, onu da lider olarak görmüş ve devam etmiş ve bundan sonra da Hak için devam edecektir. 

Belki o duygu birçok kişinin içinden alınabilir… 

Hatta maneviyatına inandığım bir söz erbabanın bundan beş, altı yıl evvel 100’e yakın kişinin olduğu üst düzey ilmi bir sohbette söylediği; 

”Şöyle etrafınıza bakın, öyle zor ve ağır bir imtihan yaşayacaksınız ki, hiç ummadığınız insanlar dökülecek (yüzde 80) ve içinizden bir avuç temiz bir çehre kalacak ve o az kalmış olan insanlarla bu dava son noktaya kadar gidecektir’ sözündeki kalan o yüzde 20 kişi bile olsa, bu yol yürünecek ve hazretin söylediği gibi o son beste Allah’ın izniyle yarım kalmayacak, tamamlanacaktır...(O örneği veren zat, Osmanlı’nın, Üstad’ın vb. büyük dava temsilcilerinin yaşadığı  katre, zühre ve reşha safhaları ve yaşadığı imtihanlarını örnek vererek hizmetinde benzerini yaşayacağını ve o son safhaya gelindiğini anlatmıştı…)

Hizmete düşman olanların zaten arzularıda bu denebilir.  Ve amaç cemaati küçültmek, şimdilik kısmi olarak da başarıyorlar vs.. düşünceside olabilir.

Ancak bunun çok bir önemi yok. Cemaat şuan küçülebilir, içten sesler çıkabilir, hiç tahmin edilmeyen insanlar terk edebilir vs.. 

Aksine, şahsi olarak küçülmenin cemaate çok daha büyük bir kazanım getireceğini düşünüyorum..Ki, şuan da da küçüldükçe kazanımlarının arttığınıda görüyorum. (Bir latife yapacak olursak, böyle küçülmeye can kurban…)

Zalimler, zindana 50 bin değil, planladıkları 200 bin kişiyide atabilirler, öldürebilirler, zulm edebilirler.

Ferd-i planda bu aslında bir zulmdür ama içeriden çıkan kişlerle konuştuğumuzda bir çoğunda hapis öncesine göre daha fazla manevi terakki yaşadıklarını görüyor ve davaya eski günlerine göre daha fazla bağlılıklarının arttığına şahit oluyorum. (Zulm gören, ülkesini terk eden Ehl-i Beyti hatırlayalım.. Bir süre sonra dünya da bir çok yerde filizler verdi, ilim adamları çoğaldı ve Ömer Bin Abdülaziz dönemine ve taa Osmanlı’ya kadar büyük bir zemin hazırladı… Şer gözüken sır hayra döndü ve hakikat zaferyab oldu.

Burada bir şey daha ekleyelim; Hapiste olan ve çıkanlarda ilginç bir şekilde varlığa bakışta müthiş bir terakki yaşandığına dair bir kaç örneğe de artarak denk geldim..Ki, bu bir kazanımdır.

Nasıl bir kazanımdır?

Son yaşanan cemaat içindeki karşılıklı eleştiri – öz eleştirilere dair, çözümsel şeyler de çıkıyor içeriden çıkanlardan.

Misal; Cemaat içinde önceden oligark karakterinde olan birileri varsa..Ki, her cemaat, parti, sistem vs.. grupta vardır ve genellikle alt kadrolar buna ses çıkarmaz, çıkaramazlar.(Bunun sebebide genelde puta tapanlarda da benzer nefsi arzuların olduğu; Para, makam ve rızık korkusu… Bu endişeyi taşıyıp ve bazı haksız uygulamalara ses çıkaramayan tanıdıklarım oldu ve şuan da bu tipler ciddi sıkıntı çekiyorlar ve ‘keşke o zaman bu haksızlığa ses çıkarsaydık’ itirafında bulunuyorlar. Sırf bu uyanış için bile bu uğranan zulm çok ayrı bir hayr oldu) 

Evet; Hapisten çıkanlarda özellikle açığa çıkan şu vurgu da çok önemli. 

Bir hak eri aynen şu cümleyi kullanıyor; ‘Hocam, hapis gördük, sürgün yaşıyoruz, işkence, zulm her sıkıntıyı yaşadık, ailemiz dağıldı vs…Bundan sonra eğer ‘abi, abla’ dediğimiz adamlarda herhangi bir yanlış olursa, bilsenler ki, cezalarını ehil olanlar kesmezse artık davanın çilesini çekenler hesabı kesmekten ‘dur’ olmayacaklardır…’‘ deyip, uzun uzun hizmetteki yanlış ve hataları anlatıp ne yapılması gerektiği noktasında içeride ciddi bir fikir teatisinde, tefekküründe bulunmuşlar ve bulunuyorlar.

Eğer cemaat bu darbeyi yemeseydi, belki bu yanlışlara kimse ses çıkarmayacak, içerisi kokuşacak, bizans oyunları dönmeye başlayacak, münafık zalimler gibi haramzadelere tabiyyet olacak vs.. Ve insanlığa önemli bir şuur kazandıracak olan bir hizmet kendi kendini yok edecekti.

Ancak, bu zulm ters etki yaptı.

Yeni bir bilinç kazanıldı, kolay zamanda ulaşılamayacak olan, maddi ve manevi bir ‘mutmain’ makamı ve zümrüt tepelerine doğru sur da büyük bir delik açıldı.

Bu davaya bağlı olanlar nasıl kutsal bir davanın peşinden gittiklerinin farkına vardıkları gibi, aynı zamanda nerelerde hata yaptıklarını görmelerine imkan sağlamakla beraber, ileride küresel çapta yaşanacak olan siyonist ve baron saldırılarına karşıda tecrübe edinilmiş oldu.

Ve bu tecrübe Hristiyan ve İsevi Müslümanlara da ileride rehberlik edeceği gibi, aynı zamanda da küçük bir azınlıkla onlara önderlik yapma imkanı da sağlayacaktır. 

Son olarak bölünme meselesiyle ilgili de; Açıkçası çok birşey yazmaya lüzum görmüyorum. Ancak düşmanın anlaması için sadece bir nokta düşeyim.

Misal, cemaat içerisinde talebeden sorumlu olan bir kişide ruhsal bakışla, esnaftan sorumlu olan kişideki ruhsal bakış farklı farklıdır. Diğer birimler içinde de farklı farklıdır…

Bunlar aynı kalıp ve ruh ile meselelere bakmazlar. Ve hizmetin onlarca birimi ve o birimlerde olan beyin ve ruh yapıcıları mevcut. 

Tefekkürü farklıdır, stratejisi farklıdır, hayata bakışı farklıdır ve irşad, tebliğ sistemine bakışı da farklı farklıdır. Bu bir oluşum için muhteşem bir fırsattır. 

Ve bu insanların inançları da ulaşılamayan ve yok edilemeyen Allah’tan geliyor.  

O inancı yok etmek içinde ALLAH’ı görüp, ona ulaşıp ona savaş açmaları gerekiyor.

Güçleri yetiyorsa, yapabiliyorlarsa, son üç yıldır yapıp da başaramamalarına rağmen buyursun yapmaya devam etsinler.

Ne Mussoli’nin İtalya’sı dağdaki bir avuç Ömer Muhtar ve dostlarını yok edebildi, 

Ne Yezid, zalime karşı koyan Hz. Hüseyin ve düşüncesini yok edebildi,

Ne zalim Kemalist, Ergenekon zihniyeti yıllarca zulm ettiği Üstad’ı ve düşüncesini silebildi,

Ne de sen ey devlet, bir avuç hain olan dağdaki 5 bin kişilik eşkıyayı kutsal beldelerden atabildin…

Görüyorsunuz ki, zalimler olarak yaptığınız şeyler ne hak ne de batılda doğru şeyler değil. Günahlarınızdan dolayı kararlarınızda isabet edemiyorsunuz…

Şimdi de kalkmış Hak peşinde olan bir avuç erkeği, kadını, bebeği yok etmek için akla hayale gelmeyen stratejiler deniyorsunuz…

Denemeye devam edin. 

Kıyamete kadar afakta da, enfüste de şeytanla, münafık ve zalimle mücadele devam edecektir.

Hiçbir zaman zulüm süreçlerine ruhsal anlamda 3-5 senelik olarak bakmadım, kıyamete kadar da süreceğinin şuurundayım. (Bu mevzu ayrı bir mesele..)

Ve dünya rahat yaşamak için bir uğrak yeri değil. Üç yıldır sürgünde, hapiste olanlar var. Bu üç yıl geçtiği gibi, varsa kaderde o 50, 100 vs.. yıl da geçer..

Bir siyonist, kendi davası için her türlü zillete katlanıyorsa, bir Müslüman da Allah’a, Kuran’a ve sünnete iman etmişse değil üç yıl, 1000 yıl da olsa, yalnız da kalsa bu Hak yoldan Rabbimizin inayetiyle ayrılmayacaktır…

Hem de neye rağmen;

Vefasız dostlara,

Davaya ihanet denebilecek yanlışlara,

Yokluğa,

Dost bildiklerinin alçaklıklarına,

Ve zalimlerin zulümlerine rağmen….

Evet, hizmeti bölmek ve yok etmek istiyorsanız şunu iyi bilin beyler; Saldırdığınız şey bir kurum, devlet, yerleşke, sistem vs.. değil.

Saldırdığınız şey, Allah’ın yaratmış olduğu görünmeyen bir ruh, düşünce ve fikir.

O öyle bir şey ki, 

Kurumlarına el koydun,

Hapise attın,  

Öldürdün,

Sonuç?

SIFIR…

O ruh yine yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. 

Bil ey münafık; 

Ne Ebu Cehil,

Ne Şeytan,

Ne Selül,

Hiçbiri Kuran’ı, sünnet’i yok edemedi. 

Edemeyecek.

O yüzden, eğer birazcık aklın varsa; görünmeyen hakikatle mücadele edemeyeceğini anla ve git! Ahiretin için güzel şeyler yap, kurtul. Yoksa bu dünyanı batırdığın gibi, ahiretinide zir-ü zeber etmiş olacaksın…

Okuyorum; Hapisteki masumlara, kadın ve bebeklere bile oh çeken bir amelin cehennemden kurtulacağına dair zerre bir ayet veya hadis, icma, kıyas yoktur. Ve yeriniz şimdiden işaret edilmiştir.

Rabbim tez zamanda düştüğünüz o zulm çukurundan sizleri kurtarsın.

Zira, sizlerin cehennemde olmasının bile bana bir faydası yok..


blogpolat@gmail.com

Önceki
Önceki

Vatansız gebereceksiniz kaçak hainler!

Sonraki
Sonraki

‘‘Ali Bulaç gazeteci değil, terörist’tir’’