Corona ve Strateji

2012 ile başlayan küresel yıkılış/çöküş/dönüşüm süreci 2020’de somut adımlarla devam ediyor, edecek. Bu vaka artışının 2020’nin Ramazan öncesi olması da ilginç oldu.

Kabe'nin durumundan virüse kadar ayrı ayrı bahsetmek gerekebilir ancak son dönemde (dini, sağlık ekonomik, küresel vs..) yönleri ile onlarca kez yazılıp çizildiği için tekrar edip zaman kaybetmeye lüzum yok. Konunun çok fazla üzerinde durulmadığı bir noktası daha olduğundan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.  &&&  Yaklaşık 4-5 yıldır denk geldiğim birçok iş adamına, yalvarırcasına; ‘'Ne yapıp edip bir tane çiftlik, online market, gıda vs. gibi bedeni ihtiyaçlara hizmet edecek bir sistem kurulmasına vesile olsanız, sistem çökeceği için o gün geldiğinde en azından gıda noktasında zaman kazanılmasına hizmet etmiş olursunuz' demiş olsak da zannediyorum şahsi günah ve hatalarımızdan dolayı pek tesir ettiğimiz söylenemez.  Burada üzerinde durduğumuz şey bir sistemin çöküşü ve değişim. Ve dünyanın 8-10 yıl sonra çok farklı bir zamana çıkacak olması.  Savaş, virüs, ekonomik kriz vs. sebep fark etmiyor. Bir şey bahane olacak ve sistem çökecek. Kıtlık, kaos ve ardından yeni bir geçiş yaşanacak. Virüse 1-2 yıl içerisinde çözüm bulunacak dahi olsa sistemin çökmesi için sadece biraz daha gecikme olacaktır.  Evet daha önce hem bu sayfalarda hem de başkaları tarafından bu konular yazıldığı için detaylı olarak tekrar etmiyorum.  Affınıza sığınarak sadece küçük bir iki hatırlatma yapacağım;  27 Ağustos 2018'deki makaleden birkaç cümle;  (2019-2021-2027)

Kabe'nin durumundan virüse kadar ayrı ayrı bahsetmek gerekebilir ancak son dönemde (dini, sağlık ekonomik, küresel vs..) yönleri ile onlarca kez yazılıp çizildiği için tekrar edip zaman kaybetmeye lüzum yok. Konunun çok fazla üzerinde durulmadığı bir noktası daha olduğundan bir kez daha hatırlatmak istiyorum.

&&&

Yaklaşık 4-5 yıldır denk geldiğim birçok iş adamına, yalvarırcasına; ‘'Ne yapıp edip bir tane çiftlik, online market, gıda vs. gibi bedeni ihtiyaçlara hizmet edecek bir sistem kurulmasına vesile olsanız, sistem çökeceği için o gün geldiğinde en azından gıda noktasında zaman kazanılmasına hizmet etmiş olursunuz' demiş olsak da zannediyorum şahsi günah ve hatalarımızdan dolayı pek tesir ettiğimiz söylenemez.

Burada üzerinde durduğumuz şey bir sistemin çöküşü ve değişim. Ve dünyanın 8-10 yıl sonra çok farklı bir zamana çıkacak olması.

Savaş, virüs, ekonomik kriz vs. sebep fark etmiyor. Bir şey bahane olacak ve sistem çökecek. Kıtlık, kaos ve ardından yeni bir geçiş yaşanacak. Virüse 1-2 yıl içerisinde çözüm bulunacak dahi olsa sistemin çökmesi için sadece biraz daha gecikme olacaktır.

Evet daha önce hem bu sayfalarda hem de başkaları tarafından bu konular yazıldığı için detaylı olarak tekrar etmiyorum.

Affınıza sığınarak sadece küçük bir iki hatırlatma yapacağım;

27 Ağustos 2018'deki makaleden birkaç cümle;

(2019-2021-2027)

(http://notkon.com/haber/2019-gargat-ve-yikilisa-h-6430/) 2008-2012 arası makaleleri HaberX ekibi sildiği için geçmişteki yazıların tamamını bulma imkânı olmadı; ancak 2014'de yine şu ifadeleri kullanmıştık: Haritalar değişecek.

(http://notkon.com/haber/2019-gargat-ve-yikilisa-h-6430/)

2008-2012 arası makaleleri HaberX ekibi sildiği için geçmişteki yazıların tamamını bulma imkânı olmadı; ancak 2014'de yine şu ifadeleri kullanmıştık: Haritalar değişecek.

Ekran Resmi 2021-06-01 21.23.49.png

Ocak 2015: Sistem yıkılmadan olmaz;

Ekran Resmi 2021-06-01 21.25.00.png
(http://notkon.com/haber/akin-akin-geliyor-ve-damizlik-8423/)  Haziran 2017'deki aşağıdaki makaleden bir cümle: ‘'… önümüzde birkaç yıl içinde Batı sistemi tamamen çökecek.''

(http://notkon.com/haber/akin-akin-geliyor-ve-damizlik-8423/)

Haziran 2017'deki aşağıdaki makaleden bir cümle: ‘'… önümüzde birkaç yıl içinde Batı sistemi tamamen çökecek.''

Ekran Resmi 2021-06-01 21.26.21.png

Evet, bu çöküşün nedenleri önceki makale ve paylaşımlarda olduğu için o kısmı geçiyorum. Bilinmesi gereken en önemli nokta; hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gerçeği.

İnsanlar hala 3-5 ay sonra bu küresel süreç bitecek beklentisi ile hareket ediyor. Savaş zamanlarında da, ‘birkaç ay sonra biter' düşüncesiyle insanlar harekete geçmez, akışa bırakır ve günü geldiğinde de zillete düşerlerdi.

Şunu çok iyi düşünmemiz gerekiyor;

Devletler,

Yöneticiler,

İmamlar,

Tıpçılar vs. kim olursa olsun hiç kimseden tam anlamıyla bir öncülük beklenmemeli. Halk içinde de ortak akıl sistemi kurulmalı.

Yönetici kadrosu da bu mevzuyla ilk kez karşı karşıyalar ve ne yapacaklarını tam olarak bilmiyorlar. Geçmişte şahsi olarak yaşadıkları herhangi bir tecrübeleri yok. Sadece duruma göre pozisyon almak zorundalar. Haliyle yabancı oldukları bir şeye karşı nasıl hareket edeceklerinden habersizler, o yüzden de yetersiz kalacaklardır. Başımızın çaresine bakmamız gerekiyor.

Meseleyi bu zaviyeden değerlendirip herkes fert, aile, grup vs. olarak oturup bir sistem kurmalı ve alternatif çözüm üretmeli. Üç beş arkadaş, aile, iş adamı bir 4-5 yıllık ve sonrası için bir harita çizmeli.

Şu nokta da asla unutulmamalı; Herhangi bir kişi veya aile kendisini garanti altına alsa bile, sokakta veya semtteki birileri aç ise, kendini garanti altına almış olan da hedef olacaktır. Kimse rahat bir şekilde hayatına devam edemeyecek. Koruma kalkanı oluşturmak gerekiyor. Bu bir süreç. Bazı şeyler hemen biranda olmayacaktır. Adım adım ilerleyecek.

Şu anda insanlığın önünde 7-8 aylık/iyi ihtimal 1,1.5 yıllık bir vakit var. Her ülkede madde/mana bütünlüğü içinde olan, varlığı okuyan ve uzman birkaç kişinin bir araya gelip bir rapor hazırlayıp devlet yetkililerine giderek; ‘Sistem çökecek, iflas edeceksiniz ve kıtlık gelecek, sonrasında yaşanacak olan süreç farklı şekilde işleyecek' diyerek, birlikte hareket etme ve çözüm için, Hz. Yusuf vari 7 yıl bolluk, 7 kıtlık sistematiğini bugüne uyarlayarak bir teklif sunması yetkililere bir fayda sağlayabilir, akışı kolaylaştırır.

Bu noktada eğer bir şey yapamıyorsak, hiç değilse insanları çok geç kalmadan ruhen hazırlamaya gayret etmeliyiz.

Hz. Mesih ve Tıp!

Virüs/bağışıklık/insan mevzularıyla ilgili olarak, yani mevzunun tıp/sağlık alanına bakan yönü ile 2016'da yazdığımız kitapta şu cümleyi kullanmıştık:

‘'Ahir zamanda gelecek olan veya şahsi manevi olarak inecek olan Mesih'in veya Mesihi düşüncenin en temel fonksiyonlarından birisi 'sağlık ve şefkat'tir.

.. Hz. İsa'nın bu noktadaki mucizelerine dikkat edilirse, genellikle sağlık, yeme-içme ve şifa dikkat çekiyor. Ayetlerde yemeğe dair işaretlerin olması, hastalıkları iyileştirmesi tamamen sağlık ve ruhla ilgili bir meseledir...

Günümüzde de durum çok farksız değil.

Şu an dünyada hastanelerin artması, teknolojinin gelişmesi ve tüm imkanların kullanılmasına rağmen, ölümler artmaya devam ediyor ve şifa yerine zehirli ilaçlarla insanlara geçici çözümler sunuluyor ve daha da fazla zulmediliyor…''

Evet, ahir zamanda sağlık sektörünün bu kadar konuşuluyor olmasının ve bir mücadele yaşanmasının nedenlerinden biri de Hz. Mesih'in nüzulü ile ilgili bir hakikat taşıdığından kaynaklanıyor. (Ev halkından biri muhakkak az dahi olsa tıpla ilgili bazı konulara vakıf olması gerekiyor)

İlaç, robot/insan projelerinden, nörolink vs…'in yaptığı çalışmalara kadar beden/ruh, madde/mana münasebeti ve bunun iman ve imansızlığa bakan yanlarının olması büyük bir önem arz ediyor.

İleriye dönük sadece coronavirüs değil, aynı zamanda çok daha ileri boyutlarda mücadelelerin yaşanacağına şahitlik edeceğiz. Özellikle önemli ruhsal sorunlarla karşı karşıya kalacak insanlık. Ve bu doğrultuda, Hz. Mesih'in körleri iyi ettiği, ölüleri dirilttiği vs. gibi yeni dönemin kendine ait hususiyetlerine uygun tıp alanında büyük gelişimlere şahitlik edeceğiz.

Bu noktada -virüs ile ilgili- hekimlerin El-Kanun fi't-Tıbbı bir kez daha doktor gözüyle gözden geçirmeleri faydalı olabilir. İhtimal oradaki verilerden bir sonuç elde edeceklerdir.

&&&

Komplolar ve Olması Gerekenler!

En çok dolaşan cümlelerden birkaçı şöyle;

‘'Coronavirüsü bir oyun,

-Daha önce yazılmış,

-Nüfusu azaltmak istiyorlar,

-Ekonominin çöküşü hazırlanıyor, sistemi ele geçiriyorlar.

-Üst aklın hedefi tek devlet olduğu için dünyayı ele geçirme planını devreye soktularJ , bu da öyle bir planın parçası.''vs…''

9-10 yıllık yazarlık hayatımın büyük bir kısmı komplo teorileri üzerinde geçtiği için şunu net ifade etmek isterim.

Bu tür iddialar her daim olacaktır, yerine göre gerçeklik payları da vardır ve bu tür cümleleri kullanan, yazan arkadaşları da çok iyi anlıyorum. Burada dikkat edilmesi gereken nokta kısır döngüye girilme meselesi.

Bu aslında her meslek için böyledir. Bir süre sonra körleşmeye başlarsınız. Hep aynı pencereden bakmaya başladığınızı zerre kadar fark etmezsiniz. Her şeyi en iyi biz biliyoruzdur.

Şifreleri çözen insanlar için de bu böyledir, yazarlar, gazeteciler, doktorlar, imamlar, akademisyenler, öğretmenler, işadamları vs. her katman için geçerli bir hakikattir.

Yaratımsal süreç içinde bu vardır. Kuran'ı Kerim'de İsrail'in sürekli olarak dolaştırmasının ruha bakan yönlerinden birisi de budur. Zannediyorum Osmanlı'daki kasaplara yılın bir döneminde bahçıvanlık işinin verilmesi de sadece içlerindeki sertlik duygusunun yok edilmesi değil, bir ihtimal ruhsal farkındalık, kapalı pencerenin açılması içinde büyük bir önem arz etmektedir. (Maddi imkânı olan her fert muhakkak bir danışman ile hareket ederek bu problemi çözme yönünde adım atabilir. Bu sayı 3,4 kişi olursa çok daha iyi olur. Farklı uzmanlık alanlarından olan bir kitap müzakereli meclis de o anlamda büyük fayda sağlıyor)

Komplolarla ilgili iddialara gelince; açıkçası çok önemsenecek bir konu değil. Zira virüsün bir el tarafından piyasaya sürülmesi veya 10 yıl önceden biliniyor olması vs. Gerçek olsa dahi zerre kadar bir önem arz etmiyor.

Bunun birkaç nedeni var;

Birincisi, bunu küresel baronlar veya ülkelerden kim yaparsa yapsın, yapan herkese dokunacak. Dokunacak olan şey hastalık veya ölüm değil. Zira ölüm bu süreçte bir anlamda kurtuluş da olabilir. Asıl mesele kalanların vereceği yaşam mücadelesi.

Dokunacak olan şey sürecin sonuçları. Onların da çökeceği ve sistemin uzun dönemde el değiştireceği hakikati.

Zira küresel süreci kontrol etme güçleri ve kudretleri yok. Ki, bu sürecin her zerresinde Allah'ın iradesi var. Allah'ın kafir sistemini yıkmaya vesile edeceği bir akışı baronlara vermek de büyük bir risk.

Çünkü son 100-150 yıllık sistem Allah'a ve Resulüne açılmış bir savaştan ibaret. Faiz sistemi/düzeni ile bir zulüm süreci dizayn ettiler ve Müslümanların da desteği ile bu düzen devam ediyordu/ediyor.

Zulüm gören bir Doğu Türkistanlı da olsak, Suriyeli, Filistinli, Türk vatandaşı vs. de olsak ve bu bizim kul karşısında haklı olduğumuzu gösterse de Allah karşısında haklı olduğumuz anlamına gelmiyor.

Eğer bir masum Müslümanın hayatında, zaman israfı, yalan, gıybet, GDO'lu- yani haram gıdalar- faiz vs. var ise bu bizi küfür ve zalim sisteminin destekçisi yaptığı gibi Allah'ın şeriatına karşı gelen, isyankâr bir amelin de oyuncusu yapmış oluyor. Ve Allah'ın dinine omuz veren kimsenin kalmadığına da delil oluşturuyor. Çünkü ortada hak üzere olan İslami bir bakış kalmamış oluyor. Ve sistemin yıkılışı için kâinatta hazır hale geliyor ve ateş herkese dokunuyor.

Nitekim Üstad: “Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar…

Yine musibete dair: “Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir.. Musibetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sair müheyyiç ve muharrik ârızalarla, o makinenin diğer çarklarını harekete getirir, tehyiç eder.”

Bir diğer nokta ise, evet Çin'in Yecüc-Mecüc pozisyonu gereği, bu süreci fırsata çevirme hamlesi yapacaktır…Ki, son bir haftada yaptığı hamle ile birçok ABD ve AB'ye ait olan şirketlerde hissedar oldular. Bu hamleleri bir süre sonra tekrar ABD ile şiddetli bir şekilde karşı karşıya getirecek.

&

Üst aklın hedefi tek devlet, tek dil vs. iddiası projesine gelince; Bu yıllardır dünyada birçok kitaba ve belgesele konu olan bir mevzu. Bu mesele, hak yolda olanlar için veya evrensel düşünceye sahip olanların karşı gelmesi çok çok büyük bir hata. Aksine bu proje desteklenmesi gereken bir proje. Ve asla üst akla bırakılması gereken bir proje değil.

Kuran-ı Kerim'deki kıssalarda da geçtiği gibi insanlığın kaderi sürekli olarak sabit kalmak yerine hareket üzere dizayn edilmiş. Hz. Adem'in cennetten dünyaya başlayan yolculuğu tüm peygamberlerde devam etmiş ve hiçbir peygamber yerinde sabit kalmamış. Ve her daim bir olmaya, tekliğe, tek hakikate, tek doğruya insanlığı sevk etmek için gayret göstermişlerdir.

Teknoloji ile insanlığın kontrol altına alınma düşüncesi var ise bu durumun gerçekleşme ihtimali de yüksek ise bunu kafir ve zalim bir kavime bırakma yerine hak ve hakikat üzere olan, adaleti, eşitliği ve insanlığa hizmeti benimseyen ruhların yönetmesi çok daha elzem bir hale gelmektedir. Ki, Hz. Mesih dönemi (İsevi-Mümin ittifakı) bu hakikate hizmet edecek ve tek dünya devleti olacak, bunun yöneticileri de hak üzere olanlar olacaktır. (Sistem olarak)

Ve tek devlet, tek din projesine karşı çıkma yerine bu projeyi sahiplenip ona göre bir pozisyon almak gerekmektedir. Akışa karşı çıkıp zillete düşmektense, akışa bırakıp kontrollü olarak sisteme müdahale etmek gerekmektedir. Ki, Rahman'ın yok edeceği bir düzeni desteklemektense (faiz, zaman israfı vs.) hak üzere olup o yıkılışın önünü açmak gerekiyor.

Üstadın benzer süreç ile ilgili şu cümlelerini de hatırlamakta fayda var;

‘Musibet şerr-i mahz olmadığı için, bazen saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadet çıkar.

Eskiden beri i'lâ-yı kelimetullah ve beka-yı istiklâliyet-i İslâm için farz-ı kifaye-i cihadı deruhte ile kendini yekvücut olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayraktar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; âlem-i İslâm'ın saadeti müstakbelesi ile telâfi edilebilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulade ta'cil etti.''

Ve Mevlâna da “Tiryak acıdır. Ama kaç derde şifadır, bilir misin?” sorusunu sorarak, tıbbî bir gerçeği ortaya koyar.''

Evet, aynen öyle de 2012'den beri devam bu süreç insanlığın tekamülü için bir şifa, ferahlık ve istikbal için bir inşa dönemidir. Felaketten saadet çıkacaktır. Tüm maddi ve manevi işaretler ilk günden beri bunu göstermektedir.

Krizleri fırsatlara çevirmek için bir fırsat zamanı ve Allah'ın ikramıdır. Evet, belki ölecek, şehit olacak, kayıplar yaşayacağız. Ancak tedbirli olan, sistemini kurup önlemini alan, stratejisi olan hem az hasarla süreci atlatacak hem de zamanın ahirinde gelip İslam'a dahil olacak olan kavimleri irşad etme fırsatı yakalayacaktır. (Belki bu virüs bir lütuf olur da gelecek olan savaşın önüne geçen bir manevi perde olur…Bir ümit…)

Kıtlığa, yokluğa ve felakete düşmüş imani problemi olan insanlar için oluşturulacak SULH ADACIKLARI şimdi ve gelecek olan zemin için şu anda büyük bir stratejik hamle sunuyor. Rahman Hz. Sahip vizyonunu tüm körpe ruhlara ihsan etsin.

Hz. Sahip demişken hatırıma gelen bir anıyı burada eklemek isterim (Kabe-kuş meselesi çok konuşuldu):

‘'Hz. Sahip bir köyün camisinde birkaç köylüyle birlikte sabah namazını ikame ederler. Caminin dışına çıktıklarında kuşlar cıvıl cıvıl ötüşüyordur. O sırada köylülerden biri yaklaşıp, “Bu kuşlar ne diyor?” sorusunu yöneltir. Muhtemelen Hz. Sahip'den “Kuşlar çıkardıkları bu sesle Allah'ı zikrediyorlar.” gibi bir cevap bekliyordur. Ancak Hz. Sahip'ten farklı bir cevap gelir:

“Kuşlar, ‘Yazıklar olsun şu köye, sabah namazına sadece dört kişi geliyor!' diyorlar.” Der.'' (Camilerin, Kâbe'nin, Aksa'nın reddettiği MASUM/sesini çıkarmayan Müslümanların kulakları çınlasın)

&&&

DUHAN: NEZLE, KOMPLO DETAYLARI, KITLIK VE RAMAZAN

Meselenin diğer birkaç yönü için de şu noktaları düşmek isteriz;

''İslam'ın yayılmaya başladığı dönem de Kureyş müşrikleri, müminlere işkence edip bazı inananların canlarına kıyacak kadar zulümde ileri gidince, Allah Rasûlü (sav) “Ya Rabbî! Bu zâlimlerin gelecek senelerini Yusuf Aleyhisselam dönemindeki kıtlık seneleri gibi kıl!” diye dua etmişti.

Bu duanın üzerinden çok geçmeden müşrikleri müthiş bir kıtlık yakalamıştı. Öyle ki, insanlar kurumuş derileri ve kemikleri dahi kemirmeye, leş parçalarını bile yemeye başlamışlardı; hatta pek çok kimse açlıktan dolayı ölmüştü.

Kıtlık ve açlık öyle bir safhaya ulaşmıştı ki, artık insanlar yer ile gök arasını bir duman kaplamış gibi görüyorlardı.

Nihayet, Ebû Süfyân, Rasûl-ü Ekrem'e sav'e gelerek, “Sen bize akrabayı gözetmemizi emrediyorsun; halbuki kavmin açlıktan ve kıtlıktan helâk oldu. Allah'a dua et de onlardan bu belâyı kaldırsın.” demişti.

Bunun üzerine, Rahmet Peygamberi dua edince, bol bol yağmur yağmaya başlamış ve kıtlık sona ermişti. Heyhat ki, refâha kavuşan müşrikler o açlık günlerini çabucak unutmuş ve yine eski isyankâr hallerine dönmüşlerdi.

Bu zamana bakan yönü ile de aynı zulüm sistemi hem maddi hem manevi olarak tüm dünya da devam etmektedir.

Ayet-i Kerim'e de;

“O halde sen göğün, bütün insanları saracak olan aşikâr bir duman çıkaracağı günü gözle. Bu, gayet acı bir azaptır.” (Duhân, 44/10-11)

Rivâyetlere göre; bu duman inkarcıların kulaklarından girecek, başlarını yakıp kavuracak ve onları öldürecek; mü'minleri de nezleye yakalanmış gibi bir hale düşürecektir.

Hz. Sahip'in ifade ettiği gibi;

‘'Kelime itibarıyla duman demek olan “duhân” bir yönüyle her şeyin sisli-dumanlı görülmesi, eşyanın mahiyet-i nefsü'l-emriyesine göre algılanamaması; akın karaya, sapın samana karışması; bir kısım güzelliklere açık düşüncelerin yanında karanlık fikirlerin de bulunması ve hemen her şeyin karman çorman olması manasına da gelebilir. Duhân, düşünce borbardımanlarının birbirini takip ettiği, kaba kuvvetin fikir işçilerini inkar bataklığına sürüklediği, hakkın bâtıl gibi gösterilip bâtılın hakmışçasına sergilendiği, iyinin kötüden, güzelin çirkinden, doğrunun eğriden tefrik edilemediği karışık bir dönemin remzi olabilir.

Hadis-i şeriflerde duhânın münkirleri öldürürken mü'minleri de zükâm (soğuk algınlığı, nezle) yapacağına dikkat çekilmesi daha başka manaları akla getirmektedir.

Âhir zamanda öyle şeyler ortaya atılacaktır ki, inançsızlar hemen kendilerini salıverecek, gördükleri karşısında adeta baygınlaşacak, sonra şuursuzca onların içine atlayacak ve helâk olup gideceklerdir. İnananlar ise, neticesinin nereye varacağını bilemedikleri o sonradan doğma şeylere belki hemen kendilerini kaptırmayacaklardır ama onlar da bir baş dönmesi, bir bakış bulanıklığı ve kısa süreli de olsa bir şaşkınlık yaşayacaklardır.

Nitekim kıyamet alametlerini geçtiği kutsal metinlerde durum daha da netleşir;

"Alametlerin ilki Duhan, ve Meryem oğlu İsâ'nın inmesi, Aden'in derinliklerinden çıkacak olan bir ateştir ki insanları mahşere sevk edecektir."

Huzeyfe: "Ya Resulullah o duhan nedir" demiş, Resulullah, "O semanın açık bir duman ile geleceği günü ki insanları saracaktır." (Duhan,44/10,11) diye okuyup buyurmuştur ki, "Doğu ile batı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece duracak, mümin zükam (nezle) gibi olacak, kâfire sarhoş gibi burnundan kulağından girip aşağısından çıkacak."

Yine Hz. Ali'den rivayet ile;

‘'Kıyametten önce gökten gelecek bir dumandır. Kâfirlerin kulaklarına girecek ta ki her birinin başı püryan olmuş (sarhoş olmuş) başı dönecek, mümine de ondan zükam (nezle) gibi bir hal gelecek ve bütün yeryüzü içinde ocak yakılmış fakat deliği yok bir eve dönecek.''

Bu cümlenden yola çıkarak kafirler sadece Allah'ı ve Resul'ünü reddedenler olarak görülmemeli. Müslüman olup kafir ameli üzere yaşayanlar içinde aynı durum geçerlidir.

Faiz bir kafir sıfatıdır,

Yalan bir kafir sıfatıdıdır,

Zulüm bir kafir sıfatıdır...vs.

Tehlike ile ilgili bu noktaya ehli kalp şöyle bir şerh daha düşer: “Doğu tarafından bir ateş çıkacak o ateş dolaşacak ve en son sizi güneyden bulacak işte bu sizin için tehlikenin başlangıcı olacak' der ve ekler, 'Doğudan gelen ateş sizi Güneyde karşıladığında, Afganların (bahsettiği kısa fistanlı savaşların) (Viranşehirin) kuzeyindeki tepeye evler inşa etmeye başlandığında; Bu büyük savaşın artık yaklaştığını bilin demişti. Hal böyleyken sizin için en doğrusu Fırat'ın, Birecik'in Batısına gitmektir, e kadar çok batı tarafına giderseniz bu kaostan o denli uzaklaşmış olacaksınız” demişti''

(En az 1-2 yıl arası gıda ihtiyacı için muhakkak tedbir almak gerekiyor. Bir yıllık gıda ihtiyacının ayarlanması iki yerde istenilmektedir. İlki, önemli bir zaman dilimindeki Güneş tutulması görüldüğünde, ikincisi ise, (Uzak) Doğu tarafında deve boynu ve demir sütunlar şeklinde kırmızı ateş (göktaşının atmosferde bıraktığı iz) görüldüğünde. Buradan hareketle, göktaşının herhangi bir Ramazan ortasındaki Güneş tutulmasından çok kısa bir süre sonra olma ihtimali söz konusu)

Yine rivayetlerde;

“Deccâl çıkmadan önce, yeryüzünde üç şiddetli yıl olacak. İnsanlar açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalacaklar.

Allah göğe birinci yılda yağmurun üçte birini tutmasını, yere de bitkinin üçte birini tutmasını emredecek, ikinci yılda göğe yağmurun üçte ikisini tutmasını, yere de bitkisinin üçte ikisini tutmasını emredecek.

Üçüncü senede göğe yağmurun tümünü tutmasını emredecek; hatta bir damla hile yağmur yağdırmayacak. Yere de bitkinin hepsini tutmasını emredecek, tek bitki bile bitirmeyecek. Allah'ın diledikleri hariç, tüm toynaklı hayvanlar helak olacak."

(Not: Bu tür açıklamalar Afrika için geçerli olsa da Kuzey Avrupa için geçerli olmayabilir. Kaldıki Dünya'nın 3/4'ü deniz. İki yıl boyunca okyanuslara hiç yağmur yağmasa kimsenin haberi olmaz. O nedenle bu tür hadisleri okurken diğer hadislerle ve küresel verilerle birlikte okumalı.)

"Peki o zaman insanların gıdası ne olacak?"

"Onların gıdası, tehlîl, tekbir, teşbih ve tahmîd olacak. Bunlar onlarda yemek yerini tutacaktır" buyurdu.

Yinee Abdulah bin Ömer şöyle demiştir: “Biz Resulullah'ın yanında oturuyorduk. Efendimiz uzun uzadıya (kıyamette meydana gelecek) fitneleri anlattı. Ehlas fitnesinden bahsetti.

Birisi: “Ehlas fitnesi nedir ya Resulullah?” dedi.

Efendimiz:“O , insanların kaçması ve haksız yere malların YAĞMALANMASIDIR..''demişti.

Nitekim Hadislerde bunlar 4 farklı şekilde sembolize edilmiştir.

Naim b. Hammad Fiten'inde Müslim'den nakille Hz. Ali (r.a.)'den tahric etti. Buyurdu ki:

Fitneler dörttür: Bolluk fitnesi, darlık fitnesi, keza bir fitne ve altın madeninin zikri. Sonra da Peygamber (S.A.V.)'in soyundan birisi çıkar ve Allah O'nun eliyle insanların işini ıslah eder.

Bunlar; “4 tane fitne çıkacaktır. Birincisinde kan, ikincisinde kan ve mal, üçüncüsünde kan, mal ve helak olacak, dördüncüsünde de Deccal çıkacaktır.”

Bu süreç ile beraber Suriye ve çevresinde doğa üstü olayların ve savaşın tetiklenme süreci de yeniden aktif olabilir. (Japonya ve Hindistan'da titreşimlerden etkilenebilir. ABD'de içinde kalkan kalkarsa bölünme gerçekleşebilir. Bu yüzden ABD görevini yerine getirmek zorunda. Aksi halde büyük bir tokat yiyecekler)

&&&

Komplo iddialarının dayandığı referanslar biri de Amon rahipleri ve kahinlerin beyanları. Bunların dayandıkları bir parçayı sizlere de sunmak isterim;

Geçmişte Firavunlar gelecekle ilgili alacakları kararları Amon Rahiplerine; eski Yunanda ise kral ve asiller Oracle (Sibyl, Pthye) adı verilen kahinlere sorarlardı.

Dünyayı yöneten elit çevreler 30 yıl önce İncil'in vahiy Bölümünde bahsedilen olayları 2020'li yıllarda yaşanacağını yaptıkları gözlemlerle anlayıp hesapladıktan sonra buna uygun plan ve strateji geliştirmeye başladılar. Tevrat'ta Yahudi Devleti için takdir edilen 70 yıllık sürenin sona erecek olması; ikincisi, “ağaç” ve “taş” sembolojisinin neye karşılık geldiğinin bilinmemesi. Üçüncüsü ise, ağaç ve taşların “Ey Müslüman” şeklinde hitap ederken bunun Müslüman cinlere yönelik bir hitap olacağı hususunun gözardı edilmesi.

Bundan dolayı, İsrail'in ve Siyonistlerin mevcut askeri, siyasi ve ekonomik gücünü dikkate alanlar böyle bir olayın 2020'li yıllarda gerçekleşeceğini ileri sürerler. (Bu olayın içerisinde göktaşı meselesi de dahil…)

Komplo üzerine odaklanılan ve dayandırılan bir diğer nokta ise; Küreselcilerin 1983 yılında Planet X'in sonraki dönem de geleceğini keşfetmeleri ve beklemeleri.

Duhan 59'da belirtildiği gibi onlar bu süreci yıllardır gözlüyorlar. Dünyanın en gelişmiş teleskoplarından birisi (Lucifer) Vatikan'a ait.

Küresel finans sisteminin çöküşünü yıldızın/musibetin gelip zarar vermesini bekledikleri zamana göre bekliyorlar.

Bilerek veya bilmeyerek sınırsız dolar basıp küresel ekonomiyi çökmeye hazır hale getirdiler. Türev piyasalar ile finans sistemini batmaya mahkûm ettiler. Manipülasyonlardan elde ettikleri kazancı küresel bir felaket sonrası kuracakları dünyanın inşası için gerekli maddi ve teknolojik değerlere yatırdılar ve kullanmayı her daim düşündüler, düşünüyorlar.

Virüs ile birlikte ellerine aslında böyle bir fırsat geçti. Finansal çöküş insan eliyle olursa suçlu kendileri olacaktı. Ancak şimdi ihale virüse bırakılacak ve kurtarmaya çalışacaklar. Olabilir mi? Asla olacağı düşüncesinde değilim. Yukarıda detayları ile anlattık.

Ve bu noktada Üstadın şu cümlelerini de eklemekte fayda var;

“Amma gelecek günler ise, madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği hastalık veya musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekvâ etmek, ahmaklıktır… “İstikbâldeki İslâmiyetin kuvveti ile medeniyetin mehasini (iyilik ve güzellikleri) galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerden temizleyecek, sulh-i umumiyi (dünya barışını) temin edecek.”

Ve son olarak konuyla bağlantılı olarak Elmalılı tefsirindeki aşağıdaki rivayetinde farklı bir bakış açısı sağlayacağı düşündesindeyim;

''Vaktiyle Irak'ta Vasıt tarafında Daverdan denilen bir kasaba varmış, orada taun olmuş, halkı bundan kaç­mak için memleketlerinden çıkmışlar, fakat hep telef olmuşlar. Sonra Al­lah yine hayat vermiş. Bir de İsrailoğullarından cihada memur olan bir kavim muharebeden korkup vatanlarından çıkmışlar, kaçmışlar fakat yine ölmüşler, perişan ol­muşlar. Nihayet Allah onlara tekrar hayat vermiş. Allah yolunda muha­rebe etmelerini emretmiş. Bir gün Hz. Ömer namaz kılarken geride iki yahudi varmış. Hz. Ömer rükua varırken 'hava' yapar, yani rükuda kollarını böğürlerine kısmayıp serbest ve aralık tutarak dizlerine kor ve karnını çekkin tutar ve bu sfı­retle rükuda mertçe ve güçlü bir konum alırmış. Bunu gören yahudilerin bi­ri diğerine:

- Bu, o mu? demiş. Hz. Ömer namazı bitirince birisinin:

- Bu, o mu? dediğini söylemiş.

- Biz kitabımızda Allah'ın izniyle ölüleri dirilten Hazgil'in verdiğini verecek demirden bir boynuz=karn buluyoruz demişler.

Ömer'in: - Biz kitabımızda Hazgil ve İsa'dan başka Allah'ın izniyle ölüleri diril­en bulmuyoruz demesi üzerine;

- Biz Allah'ın kitabında sana aktarmadığı peygamberler buluyoruz, demişler.

Ömer de: - Evet demiş. Dolayısıyla yahudiler:

- Ölüleri diriltme meselesine gelince:

"Sana şunu söyleyeceğiz ki İsrailoğullarında veba meydana gelmişti. Bunlardan bir kavim çıktılar bir mil gider-gitmez Allah bunları öldürdü. Bunlara bir duvar çevirdiler. Ke­mikleri çürüdüğünde Cenab-ı Allah Hazgil'i gönderdi, üzerlerinde bir süre durdu. Allah da bunları bu sayede ölüm sonrası dirilişe mazhar kıldı" ele­diler diye rivayet edilmiştir. İşte bu ayet bu kıssaların biri veya hepsi dolayısıyla inmiştir. Ve yine deniliyor ki 'Hazgil', Zü'l-kifl -aleyhisselam-'dir.

Ayetin siyakı, sevki, bağlamı savaş kıssasına daha uygun gibi görü­nürse ele ayette ölümden kaçınmak mutlak olduğu için gerek taun ve veba ve gerek savaş, herhangi bir sebeple olursa olsun ölüm korkusuyla İlahi hükümden kaçmak isteyenlerin hepsini kapsar. Taun ve veba gibi ölet­lerde=yaygın ölümlerde herkes bulunduğu yerden kaçmağa kalkışmamalı, muharebe gerektiği zaman da binlerce insan korkup vatanlarından kaçma­malıdırlar.

Ölüm korkusuyla vatanlarını savunmak ve İlahı emrin gereğini yerine getirmekten kaçınarak sürü sürü yurdu terkeclen binlerce kavimle­rin çok geçmeyip mahv u perişan oldukları ve sonradan Allah'ın izniyle yine hayat buldukları hakkında beşer tarihi misallerle doludur.

Burada Cenab-ı Allah bütün bunları hatırlatırken ölümden, İlahı hüküm olan vazifeden kaçıp kurtulmanın imkanı bulunmadığını ve böyle yapanla­rın korktuklarına daha çok ve daha korkunç bir şekilde uğrayacaklarını ve hatta Allah murad edince hükmünü uygulamak için ölüleri bile dirilteceğini ve dolayısıyla ölmekle kurtulacaklarını sananların da kurtulamayacaklarını vurgulamış, kısaca İlahı hükümden kurtulmak için ne ölümden kaçmanın ne ele ölüme koşmanın akıl işi olmadığını anlatmıştır.

Şüphe yok ki Allah'ın insanlara fazl u ke­remi çoktur. Böyle her türlü sebeplerin kesilmiş, artık hayata imkan kalmamış sanıldığı bir sırada bile yeniden hayat verir, ne var ki insanların çoğunluğu şükretmezler, O'nun emirlerine mühalefet eder ve kaçmakla kurtulacağız zannına düşerler. Ne budalalık! Ey müminler siz böyle olmayın.''

Evet, tüm bu işaretlerin bize verdiği en net sonucu ehli kalpten akan bir latife/hakikat yansıması olan şu ifadelerle noktalayalım;

''-Bu yok oluş önlenebilir mi?

-Hayır. Farklı olduğumuzu düşünerek zayıflık ve bencellik gösterdik. Çalışıp, görevi tamamlayacağız.

-Ne istiyorsun?

-Adalet.

-O zaman yeniden başlamak için birşey inşaa etmelisin.''

&&&

Not: Bu makalemiz diğer makalelerle bir bütün olarak değerlendirildiğinde belki bir fikri katkı sunabilir. Bunun dışında bir iddiamızın olmadığını da ifade etmek isterim.

Rauf Atilla Polat

blog@rapolat.com

Önceki
Önceki

Fırsat mı, köle olmak mı?

Sonraki
Sonraki

Paranın Metafiziği! Kim kazanacak, kim kaybedecek?