Evangelist Plan, Rahip Brunson, İsevilerin Harekete Geçişi ve Dört kolda yok ediliş!
Son Rahip olayı nedeniyle bir ihtimal belki faydası olur düşüncesiyle acizane birkaç düşüncemi paylaşmak istiyorum.
Mevzunun hem Evangelistlere, hem İseviyete, hem de ahir zaman münafıklarına bakan bir çok yanı var. Şimdilik küçük birkaç noktaya değineceğiz.
Malum şuan için dünyadaki en güçlü ‘cemaat’ Evangelistler.
Özellikle, Evangelistler 1987’de ABD’de Protestan nüfusun yüzde 41’lik bir dilimini oluştururken, 2004’e gelindiğinde bu oran yüzde 54’e ulaşmasının arkasında ciddi bir medya, sinema, iş, sanat vs.. gibi kollarda da güçlü olmasından kaynaklanan bir olay söz konusuydu. Şimdilerde yüzde 60 oldukları yazılıyor. Ayrıca 1950 yılında dünyada sayıları 4 milyonken, 2018 yılı rakamlarının 400 milyon olduğu düşünülüyor.
Bilindiği üzere Evangelistlerin temel inanışlarında; Hz. İsa, yeniden yeryüzüne geldiğinde Armageddon savaşı’nda Deccal’ı ve orduyu yenecektir.
Tabiki genel inanış ve hedeflerinde birçok başlık var, ancak şimdilik bugün ki zamana bakan yanına değineceğiz.
Hedeflerinden biri olan Kudüs’ün başkent olma meselesini başardılar. Diğer hedeflerinide denemeye devam edeceklerdir..ki, şu noktada 30 yıllık planlarının çokta aksadığı söylenemez.
Bildiğiniz üzere Evangelist’lerde de Müslüman ve Yahudilerde olduğu gibi kurtarıcı bir Mesih inancı var. Yahudilerdeki Mesih, Hz. İsa olarak geçmemekle birlikte, meçhul bırakılmış. Genel olarak Hristiyan, Müslüman ve ve Evangelist’lerdeki Mesih inancı ise Hz. İsa olarak geçiyor.
İşte kırılma noktasıda burası.
Bugüne kadar Siyonistlerle sürdürdükleri ittifakı bir süre sonra daha fazla sürdürecekleri düşüncesinde değilim. Yahudilerle o ittifakı sürdürme nedenlerinden biri, bu inancı benimseyen güçlü bir Müslüman topluluk veya lobisinin olmamasıydı. Şuan için durum çok farklı.
Ayrıca, Evangelistler içerisinde de artık bu ittifaka sıcak bakmayan önemli ölçüde bir Evangelist Papaz ve taban kitlesi var. (Özellikle Evangelist inanışı benimseyen 20-35 yaş arası grupta ciddi bir kesim İsrail’in savaşçı politikasını reddediyor. Teknoloji çağında ‘benim dediğim olacak politikasını 3-5 yıl’dan daha fazla götürülmesi mümkün değil. Google yöneticilerinin de bu konudaki fikirlerine bakılabilir)
Burada bir noktaya daha temas etmekte fayda var.
Bush yönetiminde o tarihlerde Evangelist kilisesinin önemli isimlerinden Michael Garson tarafından Bush’un bir nevi fikir işçiliği yapılıyor ve Bush’un sözleri Evangelistler tarafından yazılıyordu. Cumhuriyetçi’lerin tekrar yeniden iktidar olmasıyla birlikte şuan o karar alıcı ve daha ileri noktadaki görev ABD Başkan Yardımcısı Evangelist Mike Pence’de.
Ve Pence, Brunson noktasında dinsel bir bağıda olduğu için Türkiye’ye karşı olarak yürüttüğü mücadeleden kolay vazgeçmeyecektir. Ki, burada dinsel birlikteliğin getirmiş olduğu ayrı bir inanç var ve bunu kolayca vazgeçirebilecek şuan için herhangi bir unsur gözükmüyor. (İki pazarlık meselesi var, eğer onlar masaya yatırılırsa geçici bir çözüm bulunabilir ama kökten bitirilemeyecek)
Türkiye’nin bu noktada en büyük dezavantajlarından biri de şu; Karşılarındaki grup ABD’yi mücadeleye soktuğu gibi ayrıca; Yabancı ülkelerde faaliyette bulunan Protestan misyonerlerin yaklaşık % 90’ını Fundamentalistler ve Evanjeliklerin oluşturuyor olması.
Eğer Evangelistler bu mücadeleyi dünyanın dört bir yanına yayarsa, devletlerdeki etkinlikleri ve lobi güçlerini kullanılırlarsa, Türkiye’nin yapacağı geriye tek birşey kalıyor. Miting meydanlarında; Dış güçler, faiz lobisi, kahrolsun ABD, kahrolsun İsrail ve Rusya…
Acı ve gerçek.
Evet, dünyanın 170 ülkesinde Türk lobisi olan bir gurubu terörist ilan edip ve lobi gücünü kaybeden ve yerine hiçbirşey koyamayan bir ülkenin sırtını dayayabileceği tek seçenek kalıyor o da, fiili olan Rusçuluk… (Maarif komedisine değinmiyorum…)
50 yaş üstü Türk siyasi-bürokratik yapının en büyük sorunu, hala daha savaşın Hero-kahramanlık, silah, at, avrat vs.. üzerinden gittiği düşüncesi olması. Ve harekat kabiliyetlerini değiştirememe… Adam kaçırmalarla çocuksu mesajlar verme fikrini kahramanlık zannetme. (80 değil 1000 insan kaçırılsa birşeylerin değişeceğini düşünme…Oysa sosyolojik hareketlerin bitirilmesi yaratımsal olarak Allah’ın kanunlarına aykırır bir ameldir. Biri ölse, bir başkası çıkacaktır. Bir Türk öğretmeni öldürseler, bir Kırgız öğretmen, bir Türk anneyi su da boğsalar, bir Kazak anne, bir gazeteci yok edilse, bir Avrupalı gönüllü çıkacak o sosyolojik hareketi devam ettirecektir. Yani 50 bin değil, 500 bin kişide hapise atılsa, yaratımsal kaide gereği zulüm sosyolojik olarak doğum yaparak devam ettiği için asla bitirilemeyecektir. Tüm dünyada çoğunluk tarafından reddedilen Arakanlılar, Doğu Türkistanlılar ve Yahudiler vs… bunun en net örneğidir. Ama anlamalarını beklememeli…)
Evet, artık cephede bilek gücüyle olan savaş, küresel savaşın yüzde 10’unu dahi kapsamıyor. Teknoloji döneminde, sosyal medyada da kahramancılık oynayarak savaş kazanılmadığının da artık görülmesi bir gerek.
Malum, Türkiye’deki ilk 100 şirketin değeri 28 milyar dolar. Ve sadece Youtube’un değeri 28 milyar dolarken ve Dolar’ın önü ne yapılsa kesilemiyorken ve acziyetimizi izhar ederken açıkçası romantik hayaller kurmanın bir anlamı yok.(Askeri şirket ve ordular bilindiği için o kısımdaki ayrıntıları yeniden tekrar etmiyorum..)
O yüzden şuan ne denilse fayda etmeyecek ve yaşanacak olan o acı kader-i tecelli ibretlik sahnelerle seyredilecek. Ve ‘göklerden gelen bir karar vardır’ sözünü tekrar etmekten utanma durumuna gelinecek.
Evet, iktidarın son 4-5 yıldır Rusya-Asya blokuna sırtını verip ABD ve AB’ye meydan okuma arzusunun tam olarak gerçekleşememesinin birkaç nedeni var. Dikkat ederseniz, ‘bizi Şangay’a alın’ diyor ama olmuyor. Rusya ne istiyorsa veriyor ama yine olmuyor. Çin’e gidiyor, para dışında siyasi bir destek alamıyor vs… Alamaz ve alamayacaklar…
Her ne olursa olsun ben Türkiye’nin ahir zamanda İslam-İseviyet boyutunda önemli bir rolü olduğu düşüncesindeyim. Bu cümleleri kullanırken geçmişten gelen milliyetçilik düşüncesiyle değil, reel gerçeklerle söylüyorum. Neye rağmen, ülke’deki cehennemlik ameli olan 50-60 milyonun faiz yemesine rağmen, gıybet, iftira, yalan, küfür ve her türlü zulüme rağmen söylüyorum.(Bu kısmın nedeni farklı bir yazıda detaylı olarak anlatılabilir..)
Eğer dikkat edilirse, şuan dünyanın önemli olan tüm ülkelerinde az veya çok sürekli gündem olan tek ülke Türkiye. Google verilerinde de bunu görmek mümkün, siyasi olarak da. Ve bunun tesadüf olmadığını da ahir zamanlardaki metafiziksel verilerden ve işaretlerden görebiliyoruz.
Ve Türkiye’nin de tüm dünyada konuşulmasının sebebi olan unsurun başında Gülen cemaati ve yapılan zulüm geliyor. Bu da yine çok önemli işaretlerden biri. Her gittiği yerde cemaatin sözünü açıyor, onu konuşuyor ve cemaat aracılığıyla dünyada 3-4 yıldır gündem olunuyor.
40 yıl önceden başlayarak tüm dünyaya yayılmış olmasına rağmen halk tabanında ve özellikle seküler toplumlarda ciddi bir bilinirliği olmayan bir cemaat, ülkede yaşadığı zulümle, dünya da farklı bir sürece girdi. Eğer farklı bir bakış açısıyla mesele ele alınırsa, aslında Gülen cemaatine zulm edilirken, bir anlamda onun fikrinin -zulm aracılığıyla- grup için pozitif anlamda yayılmasına hizmet ediyor.
Burada değinilmesi gereken 5-6 önemli başlık var. Ancak yazıyı uzatmamak için sadece bir kısmına değinmek istiyorum.
Malum, Hz. İsa zulme uğradı ve sonrasında altın devrini yaşadı, İslamiyet ve sahabe’de önce zulme uğradı ve davasını -zulmün etken olması aracılığıyla yayabildi. Ve bir süre sonra da altın devrini yaşadı. Yahudilerde zulme uğradı ve şuan altın devirlerini yaşıyorlar.
Şimdi -ahir zamanda- ise İslam ve İseviyet’in altın çağını yaşama dönemi tekrar başlayacak. Burada da yine önemli ayrıntılar var. (Şuanda dünya toplumuna zulm eden siyonistler, Müslüman görünümlü münafıklar, ve seküler yaşam tarzını benimseyen zalim iktidarlar…)
İslam ve İseviyet ittifakı işte tam da böyle bir dönemde yaşanacak.
Evangelistlerin’de beklediği Armagedon’da; Yani, iyi ve kötülerin savaşı bu ittifak üzere kurulacak.(Savaşın adı farklı olabilir, amel temel de aynı…)
Hatırlayalım, Hz. Pir-i Mugan diyor ki;
‘’Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın şahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek…halihazır Hıristiyanlık dini o hakikate karşı tasaffi edecek, hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek, mânen Hıristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılâp edecektir. Ve Kur’ân’a iktida ederek, o İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır.”
Hz. Pir-i Mugan
Nurlar’da ve hayatında şuana kadar söylemiş olduğu birçok beyanı gerçekleşen asrın başındaki o büyük zat’ın bu sözününde gerçekleşeceğinden zerre kadar şüphem yok. Ve yaklaştığına da şahitlik ediyoruz. Bunu örneklerle anlatıp yormak istemem…(Belirlenecek olan tüm stratejilerin bu temel üzerine yapılması gerekiyor, aksi halde her hamle boşa çıkacaktır)
Mesele sadece sebeplerin yerine getirilmesinde bitiyor. Bu sebeplerden biride arınma ile olacaktır. Masumlar içinde arınma, ülke de arınma ve temizlenme, Hristiyanlarda ve evrensel insani değerleri benimseyenlerde arınma…
Mevzu, kendini hak görme meselesi değil, sistemin oluşması meselesi. Zannediyorum, benim gibi 4-5 yıldır yurt dışında olup ve bunu canlı gözlerle müşahade eden herkes bu fikrime katılacaktır. Sadece şu ipucunu paylaşmak isterim.
Bu mevzu İsevilerle olacak. Temelinde de, siyasetinde de, stratejisinde de onlar olacak. Müminler ahir zamanda bu meselenin siyasetinde ne yazık ki tam anlamıyla hiçbir zaman olamayacaklar… Müminler bu meselenin irşad – tebliğ yanını temsil edecekler. Bunun hakkı verilmek zorunda. Ve genel noktada burada Evangelistler devreye girecek. (Bu kısım için kitap ölçüsünde bir zaman ayırmak gerekiyor)
Evet, buna benzer birçok nedenden kaynaklı olarak Türkiye, hiçbir şekilde Rus-Asya bloğunda kaderi planda yer alamayacaktır. Türkiye herşeyini Rusya’ya verse bile asla Rusya ile uzun soluklu bir ittifak olmayacaktır.
Ahir zamandaki İslamın nüzulü Batı-İseviyet üzerinden olacağı için, dönüp dolaşıp geleceğimiz yer yine İslam-İsevi Hristiyan ittifakı olacak. Ne kadar erken fark edilse daha iyi tabi; Ama, TR’deki siyonist zihniyetle hareket eden anlayış ve o yaşam tarzını benimseyen topluluk, ancak ibretlik hadiselerle uyanacaklar. O yüzden o kaderi felaket yaşanmadan uyanmaları zor olduğu için, şimdilik beklemekten başka bir seçeneğimiz yok.
Ayrıca bu cümleleri okuyan AKP ve Ergenekon’u destekleyen tabanında şunu bilmeni isterim.
Yazdığım hiçbir cümleyi kin ve öfke ile yazmam, inşallah yazmamaya da devam edeceğim. Hakikatte 120-130 vs. sene daha yaşanacak ve kıyametin kopacağı ve yok olacağı madde, kum, toprak, bina, beton vs.. için anlamsız kavgaların hiçbir anlamını ve karşılığını görmedim. Zira, kalan tek şey sadece görünmeyen soyut amellerdir.
Ve mesele sadece bir ego ve nefis savaşından ibaret.
O yüzden iradi olarak aciz olan benim gibi kullar, hadsizlik yaparak gücü yetmeyeceği bir sisteme karşı, kibire girmeden, mevzu düşmanı yok edebilecek olan tek güç Allah’a bırakmış durumda.
Suriye’li muhaliflerin düştüğü, kibire, hadsizliğe düşüpte sadece Allah’ın bitirebileceği bir meseleyi, rol üstlenip -mecazi anlamıyla- kendimi; ‘biz bitiririz’ düşüncesinden uzak tutmaya çalışıyorum.
Ve en önemli nokta ise Hz. İsa’nın misyonu olan ‘şefkat ve şifa’ silahını silahlanmayanların, bu asırda kaybedeceği için, bu hakikatlerin tam zıttın da olan zulüm ve yandaşlığındaki amellerden beriyim. Zira kaybedecekleri asırlar evvelinden müjdelenmiş.
O yüzden reel gerçekler ne diyorsa onları anlatmaya, yazmaya gayret ediyorum.
Size davetim şefkat ve şifa’dan başka birşey olmayacaktır. Eğer gidilen yanlış yoldan dönülürse belki az hasarla atlatır, aksi halde yaşanacakların ilki doğal felaket, ikincisi açlık ve üçüncüsü yok oluş. Ardından da inşallah diriliş gelecektir. Ama büyük ve ibretlik sonlardan sonra…
Dilerim Rabbim’den o savaş gelmeden mazlumlar hürmetine gaflet ehli uyanır… Ama heyhat…
blog@rapolat.com