İlaçlar ve uyumsuzluklar! Hastalıklara farklı bir bakış
Sizlere hastalıkların farklı yönlerine dair Darian Leader ve David Corfield’in yıllar önce yazdığı ‘‘İnsan neden hasta olur?’’ isimli kitabından bir bölümü paylaşmak istiyorum.
‘‘1946-1989 yılları arasında çalışan Common Cold Unit, gönüllüler için adeta bir tatil firsatı olarak tanıtılıyordu. Büyük bir evde kalan ve yaşadıkları sıkıntılar karşılığında para alan deneklerin Salisbury kırlarında güzel yürüyüşler yapmalarına izin veriliyordu ama kasabaya girmeleri yasaktı. Her gün burunlarına rhinovirüsü ya daplasebo sıkılıyordu ve burunlarını düzenli olarak temizleyip salgıları bir kapta topluyorlardı.
Gönüllüler bu şekilde bir sıkıntı yaşamalarına karşın, zorunlu olarak "her şeyden uzak kalma" durumunu o kadar cazip buldular ki, birçoğu geri dönmek istemedi. Hatta bir çift, birimi tam yirmi bir kez ziyaret etti. Deneye katılmak isteyenler içinbir bekleme listesi oluyordu hep. Burada çiftler tanışıyor, evleniyor ve hatta balayı yapıyorlardı.
Gönüllülerin gayretleri sayesinde araştırmacılar bir dizi sonuca vardılar. Duygusal huzursuzluğun yüksek enfeksiyon riskiyle ilişkili olduğunu ve zor yaşam koşullarının soğuk algınlığına yakalanma şansını artırdığını buldular.
İşsizlik ya da ilişkideki sürtüşmelerin risk artışında özellikle önemli olduğunu saptadılar. Hepimiz, ne kadar halsizsek soğuk algınlığına yakalanma riski de o kadar yüksektir diye düşünebiliriz ama bu tür sonuçlar, hastalanmamızın belirli bir mikroba maruz kalmak gibi tek ve yalıtılmış bir nedene bağlı olmadığını göstermek açısından önemlidir.
Çok şaşırtıcı ama tıpta, grip gibi bir hastalığın, mikrop gibi tek bir varlık nedeniyle ortaya çıktığı fikri aslında görece yeni bir düşünce tarzıdır. 1882'de Robert Koch'un Mycobacterium tuberculosis ile verem (tüberküloz) arasındaki ilişkiyi keşfi, bu paradigmanın gelişimindeki en belirleyici olaylardan biridir.
Koch, bir hastadan elde ettiği tüberküloz bakterisini bir kobaya enjekte etmiş. İki hafta sonra, enjeksiyon yapılan bölgenin yakınındaki lenf bezleri büyümüş veenfeksiyon yayılmış. Bu enfeksiyon modeli muhtemelen bugün çoğu insanın kabul ettiği modeldir: Dışarıdan gelen ve organizmayla temasa geçen bir etken, organizmanın enfekte olmasına ve hastalanmasına neden olur. Bu varsayımın bir adım ötesi, hastalığa neden olan tek bir diş etken ve bir organizma varsa, belirli bir tedavinin de olması gerektiğidir.
Diş etkenlerin neden olduğu ve mikroskop altında gözlemlenebilecek doku değişimlerinin keşfi, tibbi düşüncede bir nedensellik şablonu yarattı. Bu değişikliklerin etkilerini ortadan kaldıracak tedaviler ise bir tür saygıyla karşılandı.
Gerçekten de, antibiyotiklerin bakteriler, insülin tedavisinin diyabet üzerindeki etkilerine ya da L-Dopa'nın Parkinson hastalığının kontrol altına alınmasındaki etkisine tanık olmak olağanüstüdür. Ama bu muhteşem ve kimi zaman hayat kurtarıcı gelişmeler hastalıkların tek bir nedeninin olduğu "bakteri" modelinindoğruluğunu kanıtlamaz.
Gerçekte, hastanın iyileşmesinde çok daha fazla etkenin rolü vardır.
Tüberküloz bakterisinin keşfi ve tüberkülozdan kurtuluş tek ve aynı olgu gibi görünüyor. Ama bu marazın evrimini araştıran tıp tarihçileri aynı derecede ilgi çekici bir keşif yaptılar: Tüberküloz hastalarının sayısı, aşısının bulunmasından yıllarca önce zaten düşüşe geçmişti.
Bu düşüşte elbette insanların hayatlarındaki hijyen ve beslenme gibi çevresel etkenlerin büyük önemi vardı. Ayrıca bu durum yalnızca tüberküloz için de geçerli değildir. Tarihçiler birçok kez, belirli bir bulaşıcı marazdan ölümlerin, bu maraza karşı etkili antibiyotiklerin ya da aşıların bulunmasından onlarca yıl önce azalmaya başladığını buldular.
Hatta bir araştırmaya göre 1900'lerden beri bulaşıcı marazlardan kaynaklanan ölümlerdeki düşüşün yalnızca yüzde 3,5'i ilaç müdahalesine bağlıdır. Dolayısıyla hastalıklara ve ilaçların iyileştirici gücüne ilişkin inançlarımızla gerçekler arasında uyumsuzluklar var.
Peki ama bu bulgular gerçekten hastalıklar için söz konusu olan tek nedenli modelle çelişiyor mu? Sosyal koşullardaki iyileşmeler bizim için, bakterilere daha az maruz kalmak, daha az kalabalık ortamlarda yaşamamız, hasta kişilerle temas olasılığının düşmesi ve pastörizasyon uygulamalarıyla beslenme hijyenindeki iyileşme anlamına gelmiyor mu?
Sosyal gelişme tezleri yine de tek nedenli modeli destekleyebilir. Ama tüberküloz örneğinde bilinen bütün vakalar gösteriyor ki, bu maraz tüberküloz bakterisine maruz kalma sonucu ortaya çıkmış olsa da, bu bakteriye maruz kalanlardan pek azı gerçekte hastalığa yakalanmıştır.
Demek ki burada yalnızca tek bir nedenden söz edemeyiz, çok sayıda faktörün etkisi olmalıdır.
Her bir hastalığın tek bir nedeni olduğu fikri, rasyonel bir perspektiften çok bir inanç sistemi gibidir. Nasil Streptococcus pnemoniae zatürreeye neden olabiliyor ama ağızlarında bu bakteriyi taşıyan birçok kişi hastalığa yakalanmıyorsa; tüberküloz bakterisi de, tüberkülozun olmazsa olmaz bir nedeni olsa da, bu bakteriyi taşıyan herkes hastalanmaz. Aslında sağlıklı yetişkinlerin yüzde 5 ila 10'u ve sağlıklı çocukların da yüzde 20 ila 40'ı bu bakteriyi taşır. Benzer bir şekilde sıtmaya da bir sivrisinek cinsi olan anofelin ısırmasıyla bulaşan Plasmodium familyasından bir parazit neden olur.
Ama 1940'larda ordular üzerinde yapılan araştırmalara göre hava saldırıları gibi psikolojik baskıların bu maraza yakalanma olasılığını artırdığı çok az bilinen bir gerçektir. Benzer bir şekilde, tifüs ve dizanteri gibi marazların da yenilen orduların askerleri arasında zafer kazananlardan çok daha yaygın olduğu uzun zamandır bilinmektedir.
Klinik çalışmalar, bir insanın enfeksiyon riskine verdiği tepkinin çok farklı etkenler tarafından belirlendiğini tekrar tekrar göstermiştir. Bu, son derece yaygın bir hastalık olan grip için bile geçerlidir.
Belirli antikor tepkilerinin, dolayısıyla da maraza direncin yaş ilerledikçe düştüğü sık sık gösterilmiştir, ama insanlarla ilişkilerimizin de bu durumda bir rolü vardır. Örneğin grip aşısıyla oluşan antikor tepkisi, başka birine bakan yaşlılarda, bir başkasının bakım sorumluluğunu taşımayan yaşlılara göre çok daha düşüktür. Bu bulgu, yalnızca ABD'de 24 milyon evde kronik hastalığı olan bir hastaya bakımverildiğini düşündüğümüzde çok daha büyük bir önem kazanıyor,
Dolayısıyla hastalıkların ortaya çıkmasını ve seyrini etkileyen yalnızca enfeksiyon faktörü değildir. Çok çeşitli enfeksiyonlara maruz kalsak bile hiçbir zaman hastalanmayabiliriz.’’