Yahudiler İle Türklerin Ticaret Anlayışları!

Unsplash

Dünya sermayesinin gücünü elinde bulunduran küçük bir azınlığın ticaret anlayışı birçok iş insanın konuştuğu konulardan biridir.

Bu konuyla ilgili birçok kitapta yazıldı.

Misal bültende de bahsedeceğimiz kitaplardan biri olan ‘‘Yahudiler, Dünya ve Para’' kitabı meseleyle ilgili olarak epey bir temele iniyor. Meseleyi Tevrat metinlerinden alarak aşama aşama işliyor.

Hakeza Nurdan İpek’in bize bakan yönüyle yazdığı ‘Yahudi Bankerler’ kitabı da bahse diğer okunabilecek eserlerden.

Ancak, Tebernus Kireççi yazmış olduğu makalede konuya dair bazı meselelere değinmiş.

İçerikte yer alan bilgilerin kısa bir özetini sizlere paylaşmak istiyorum. (Makalenin sonunda da birkaç düşüncemi ekleyeceğim.)

İşte o 18 madde:


’’1) Yahudiler 10 liraları varsa en fazla 5 liralık iş yaparlar. 5 lirayı yedekte tutarlar.

Türkler ise 10 liraları varsa 100 liralık hatta -imkan bulurlarsa- 1.000 liralık iş yapmaya kalkarlar.

Yahudiler ticareti sermayenin gücüyle yapmaya çalışırlar. Yedek akçeleri hatta yedeğin yedeği akçeleri vardır.

Türklerde ise varsa yoksa tüm para ticarethane, şirket veya fabrikadadır. Yedek akçe sermayenin onda biri kadar bile yoktur. Yedeğin yedeği ise hak getire...

2) Yahudiler babalarının, dedelerinin veya büyük dedelerinin yaptığı işi yapmaya özen gösterirler. Yani yaptıkları işte ailelerinin bilgi birikimi vardır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir Yahudi eczacıysa muhtemelen babası da dedesi de eczacıdır. Çocukları ve torunları da eczacı olur.

Biz de baba evladı, evlat babayı beğenmez. Evlatlar özellikle babalarının yaptığı işi yapmamaya özen gösterir. Babasının yaptığı işi yapmayı "ayıp" kabul eder.

Türkler ataerkil görünümlü anaerkil bir toplumdur. Çocuklar amcadan daha çok dayıya yakındır. (Yazarın bu maddesine katılmıyorum)

Çocukluğundan itibaren annenin de etkisiyle tüm kurgusu babayı beğenmemek üzerinedir.

Bunların doğal sonucu olarak Türk ailelerinde ticaret bilgi birikimi oluşmaz. Oluşsa bile kuşaklardan kuşaklara aktarılmaz. Servet, kazananla toprak olup gider. Çoğu kişi servetini ömrünün sonuna kadar koruyamaz.

3) Yahudiler 10 liraları varsa 1 liralık hayat yaşarlar. Gösterişten genel olarak kaçınırlar. Dikkatleri üzerlerine çekmemek için uğraşırlar. Mütevazilik öncelikli tercihleridir.

Türkler ise parayı ve serveti gösteriş için kazanır. Harcar. 10 lirası varsa "100 lirası var" havası oluşturmayı sever. Gösterişte kullanılmayacak serveti "lüzumsuz" olarak görürler.

Arapların ticaret yetenekleri Yahudilerden aşağı kalmaz.  Bir Arap atasözü der ki: Bir baba kudretinden aşağı derecede, çocukları kudreti nisbetinde, kadını da kudretinin fevkinde giyinmelidir.

4) Yahudiler aile içi eğitime çok önem verirler. Milattan Sonra 70 yılında Romalılar İsrail'i yerle bir ettikten sonra Yahudileri dünyanın dört bir tarafına dağıtmışlar. Yahudiler ayakta kalabilmek için her aileyi okul haline getirmişler. Çocuklarına 3 -4 yaşında İbranice'yi 7 yaşında Yidişçe'yi öğretmişler. Bir de yaşadıkları ülkenin dilini öğrenmişler. Evrensel dillerden en az birini de bilirler. Yani bir Yahudi en az 3-4 dil bilir.

Türkler eğitime önem vermezler. Anadillerine bile hakim değillerdir. Dünyanın her yerinde el-kol ile anlaşırlar:) Evrensel dillerden sadece el-kol ile anlaşmayı bilirler. Ana dilden sonra nüfusun tamamı bu dili bilir:)

5) Yahudiler ticaretten kazandıkları parayı genelde nakitte ve nakite kolay dönüşecek varlıklarda tutarlar. Türkler ise parayı nakite en zor dönüşecek varlık grubu olan taşa toprağa yatırırlar.

6) Yahudiler çocukları öğrenciyken hafta sonları ve yaz tatillerinde çocuklarını çalıştırırlar. Burada ince bir detay vardır. Kendi iş yerlerinde değil. Başka Yahudi ailelerin iş yerlerinde... Niye? Başka ailelerdeki ticaret kültürünü görsün. Kendi ailesindeki ticaret kültürü ile karşılaştırsın. Eksiklikleri ve yanlışlıkları tamamlasın diye...

Türklerde ise çocuklar babalarının iş yerlerinde "prens" ya da "prenses" ünvanıyla iş hayatına atılır. Sonrası malumunuz:)

7) Yahudilerin önceliği komisyonculuktur. Yani sermaye koymadan para kazanmaktır. Bir Yahudi oğluna ticareti öğretiyormuş. Tavsiyesi şu olmuş: Oğlum çok para kazanmak istiyorsan bir şeyler yap-sat. Üret-sat. Daha çok kazanmak istiyorsan al-sat. Daha daha çok kazanmak istiyorsan almadan sat. Önce sat. Sonra al. (Faiz sistemi bu konuda onlara destek çıkıyor. Sistem değiştiği an, Medine pazarındaki gibi anında çökebilirler)

Türklerde ise komisyonculuk muteber bir iş değildir. Yapılacak işe sermaye bağlanır. Sermaye bağlanmadan iş yapmayı Türklerin hafsalası almaz. (Bu hatalı bir durum değil. Duruma göre ele alınmalı)

8) Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.

Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür. İş yaptıkları insanların kendileri için yaptığı işte zarar etmesinden keyif alır.

9) Yahudiler yılın belli bölümlerden dünyayı dolaşır. Yenilikleri görür. İnceler. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki yeni ürünleri gelişmemiş ülkelere götürerek para kazanır. İnovasyona açıktır.

Türkler ise işlerinden başlarını kaşıyacak vakitleri yoktur. Değişime kapalıdır. Bir yol tuttururlar. Tutturdukları yolun sonsuza kadar gideceğine inanırlar.

10) Dünyada seks endüstrisinde para harcayan 4 millet vardır. Bunlar sırasıyla; Araplar, Yahudiler, İtalyanlar ve Türklerdir.

Yahudiler her ne kadar çapkınlık ve kaçamak yapsalar da aile birliğini ayakta tutmaya çalışırlar.  Yattıkları fahişelerle evlenmeyi düşünmezler.

Türkler ise parayı bulduktan sonra yaptıkları ilk iş ya boşanmak ya ikinci evlilik ya da metres ilişkisidir.

Ailenin önemini genelde serveti kaybettikten sonra anlarlar.

11) Yahudilerde aile birliği ve dirliği esastır. Aile huzuru önemlidir. Aile içi çatışmalardan kaçınılır. Sorunlar yaşanmaz mı? Mutlaka yaşanır. Ama çözülmesi için aile üyeleri elinden geleni yapar.

Türklerde ise servet oluşmaya başladıktan sonra aile içi gerginlikler artar. Kim kime dum duma psikolojisine girilir. Aile içi savaşlar servetin bitmesine neden olur.

12) Yahudiler tüm anlaşmaları yazılı olarak yaparlar. Sözleşmeye önem verirler. Sözleşme işin parçasıdır.

Türklerde ise her şey güvene dayalıdır. Sözleşme istemek karşısındakine hakaret olarak kabul edilir.

Durumun özeti 80 yaşın üstündeki bir avukata atfedilen şu sözü hatırlayın: Yaklaşık 60 yıla yakın meslek hayatımda baktığım davaların yüzde 90'ından fazlası güvene ve güvene dayalı ilişkilerden kaynaklanıyordu.

13) Yahudiler bir işi araştırırken olumlu ve olumsuz tüm yönlerini didik didik incelerler. Öncelikle olumsuz yönlerine dikkat kesilirler. Matematiksel düşünceden hiç ayrılmazlar. Kesin kazancı görmeden kolları sıvamazlar. 

Türkler ise bir işe inanmaları yeterlidir. İnandıktan sonra işin hep olumlu taraflarını düşünürler. Olumsuz taraflarını söyleyenleri sevmezler. 

14) Yahudilerde tasarruf kültürü vardır. Günlük, aylık veya yıllık kazancın belirli bir kısmını "yedek akçe" olarak ayırırlar.

Türkler geçmişte tasarrufa önem verirdi. Tencere pişirip kapağında yedi. 1980 sonrasında tasarruf kültürünü bir yana bıraktı. Şimdilerde borçla yaşıyorlar.

15) Yahudiler girecekleri işlerde başkalarının deneyimlerine önem verirler. Başkalarının deneyimlerini önemserler. Kendilerine ders çıkartırlar.

Türkler ise deneme yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bir şeyi anlamaları için illa ki damdan düşmeleri gerekir. Damdan düşmeden öğrenmeyi bilmezler.

16) Yahudilerde dayanışma kültürü vardır. İş yaparken birbirleriyle dayanışma içindedirler. Birbirlerine el verirler. Ticarette birlik ve beraberlik içinde hareket ederler.

Türklerde ise dayanışma yerine savaş vardır. Birbirlerinin kuyusunu kazmaya meraklıdırlar. Hasetle hareket ederler. Başarana çamur atarlar. Başaranın tepesi üstü çakılması için elinden geleni yaparlar.

17) Yahudiler mal ya da varlık satarken kazancı gördüklerinde malla vedalaşırlar. Satacakları mala aşık olmazlar. Mallarıyla duygusal bağ kurmazlar. Geleneksel anlayışları "Satmayıp pişman olacağına ucuza zattım "diye pişman olmak şeklindedir. 

Türkler ise malı satmaya değil satmamaya çalışırlar:) Satacakları mala aşık olurlar. Sattıklarında pişman olurlar. Sattıkları malda gözleri kalır. Sattıktan 10, 20, 30 ya da 40 yıl sonra lafını ederler.

Doğrusu şudur: Değerini veren olursa satılmayacak mal yoktur. Önemli olan ne kadar sattığınız değildir. Elinize geçen parayı nasıl değerlendirdiğinizdir. 

18) Batık alacak konusunda Yahudiler ne kurtarırlarsa onu kazanç olarak görürler. Batıktan gelen parada üçe beşe bakmazlar.

Türkler ise batık alacak olsa dahi son kuruşuna kadar tahsil etmeye çalışırlar. Kimsede "delikli kuruş" bırakmak işlerine gelmez.’’

TOPLUMDAKİ SON DURUM


Yazarın yazmış olduğu bu maddeler üzerine pozitif veya negatif bakış açıları tabiki getirilebilir.

Ancak öz olarak hem danışmanlık süreçlerinde hem yıllar içerisinde gözlemlediğimiz şey, Türklerin ciddi bir finansal okur yazarlık problemi olduğu.

Misal, 30 evi olan bir işadamının aylık ortalama geliri 30 bin euro.

Bu Türk işadamına ‘4 evini sat, 1 milyon euro ile şu işe yatırım yap, aylık en az 10 bin ile 50 bin euro arası gelir elde edebilirsin’’ dediğinizde, ‘ya kardeşim ev satılır mı, toprak satılır mı deli misiniz?’… Ya da, ‘ben o işten anlamıyorum, bilmediğim işe girmem…’ gibi ya toprak düşkünlüğü ya da işin kolayına kaçma gibi bir düşünce yapısı ile hareket ettiğini görebiliyorsunuz.

(‘Bilmediğimiz işe girmeyelim’ düşüncesi doğru bir düşüncedir. Sonuna kadar destekliyorum… Ki, son 7 yılda bilmediği işe girip batan onlarca kişiyi görünce, çok daha fazla dikkat ettiğiniz bir konu oluyor.

Ancak, bu düşünce ciddi sermayesi olan kişiler için geçerli değildir. Eğer bu kafa ile hareket edilseydi, ne Mc Donalds emlak krallarından biri olurdu, ne de kitapçı Amazon trilyon dolarlık bir e-ticaret sitesi haline gelirdi.)

Benzer birçok örnek verilebilir. Ne yazık ki izlenen bazı stratejik hatalar sadece kişinin kendisini ve ailesini değil, çevresinide etkiliyor. Çünkü tek başımıza bazı şeyleri başarıp ve sisteme etki eden insanlar haline gelmek mümkün değil.

8. madde şöyle diyordu, ‘‘Yahudilerde iş yaptıkları insanları kalkındırmak esastır. İş yaptıkları insanlar ne kadar kalkınırsa kendilerinin de kazançları o oranda artacağına inanırlar.
Türkler ise iş yaptıkları insanları düşman olarak görür…’’

Bu mesele ibretlik bir meseledir. Çünkü, çevresini kalkındırmayan bir insanın uzun soluklu bir süreç içerisinde çevresi olmadan bir noktadan sonra ilerlemesi mümkün değildir. Artan geliri onu asla şampiyonlar ligine sokmayacaktır. (Böyle en az 20-30 insan sayabilirim. Ciddi gelirleri var ama hala orta kesim içerisinde ömrünü sürdürerek Allahın vermiş olduğu o güzel imkanları heder ediyor.)

Kişi, ancak ya çevresinin büyümesi ile birlikte yukarı çıkıyor ya da çevresi ile birlikte yukarı çıkıyor.

Yani o insanı ne tek başına şampiyonlar ligine alıyorlar ne de yeni bir pazar açıyorlar.

Misal Udemy’nin kurucusu Eren Bali ile Chobani’nin kurucusu Hamdi Ulukaya.

İkiside milyar dolarlık insanlar oldular ama ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü üst lige almıyorlar. Yeni büyük bir pazarın içerisine girip orada sivrilemiyorlar. Yani gruba dahil etmiyorlar.

Yalnız olduğunuz zaman ne yazık ki durum biraz böyle işliyor. Çevrenizi kalkındırmak ve yeni çevre oluşturmak zorundasınız. (İkisi de olmak zorunda)

Birde bunu orta gelir grubunda düşünün.

Mesela bir işadamının yıllık 5-10 milyon euro arası net kazancı olduğunu kabul edelim. Avrupa’da bu kişi için orta gelir grubu diyebiliriz.

Bu işadamı eğer çevresini zenginleştirmez, ekip olarak bir grup kurmaz veya yeni stratejik hamleler yaparak açılım planlaması içerisine girmez ise iki şey yaşayacak.

Birincisi; Eş, dost, akraba vs. bu adama parası olduğu için köle gibi saygı gösterecek. ‘Bir gün işimiz düşer’ denilerek, şirk koşar gibi o kişinin hatalarını söylemeden ve onun cehenneme gitmesini izleyerek yanında saygıyla oturup kalkacaklar. Ve biraz da sömürmeye çalışacaklar.

İkincisi ise; Bu eş, dost, akraba vs. bu adama arkadan küfür edecek veya batması için her daim niyet tohumu ekecek. Hele o türden işadamlarında birde kibir ve gösteriş var ise, bu durum kölelerin iyice nefretini artıracak ve o iş adamı arkadan pek hayırla yad edilmeyecek. (Çünkü ortadaki durum: Zalim-köle ilişkisine inmiş olacak)

Bu cümleleri yazarken ‘örnek’ olarak yazmıyorum değerli arkadaşlar. Somut bildiğim vakalar üzerinden yazıyorum. Ne yazık ki Türk toplumunun durumu bu.

Bir taraf, Allah’ın ona verdiği imkanları kendinden bilip, o imkanları çevresini kalkındırmak için kullanmayarak, çevresinin tüm haset, kibir ve öfkesini kendinde topluyor. Bu durum aynı zamanda onu aşağı çekiyor. Çekmeye devam edecek.

Diğer taraf ise, rızkı Allah’tan değil, zenginden bildiği için, ona köle gibi yaklaşarak hem şirk koşup, hakkı söylememiş olacak, hem de rızkın herkese hak ettiği ölçüde verildiğini idrak edemeyerek hasetliğe düşmüş olacak.

Bu çift taraflı bir çıkmaz meydana getirmiş olduğu için de, şu an Yahudilerin -maddi dünyada- kölesi olarak hayatlarına devam eden bir toplum inşa edilmiş oldu. Bir anlamda bizler bunu kendi elimizle kendimize ve çevremize yaptık.

Peki bu durumdan ders çıkarmamız mümkün mü?

Mümkün.

Bir elin parmakları kadar dahi olsa, nakitini bankada tutmayıp, girişimcilere destek vermeye veya şirket ortaklığı yaparak diğer şirketleri kalkındırmaya çalışan insanlar çıkmaya başladı.

Mesela, çok cüzi imkanları olan değerli bir işadamı, başka bir şirkette çalışan bir arkadaşının yan işine küçük bir ortaklık ve destek vermesi ile birlikte, hem arkadaşı hem kendisi bir yıl içerisinde çok ciddi rakamlara ulaştı.

Normal de, 3-5 yıl içerisinde olabilecek olan satış rakamlarına bir yılda yaklaştılar.

Allah, iyilik yapana iyilik verecektir. Bu iş insanı zerre kadar negatif düşünce olmadan, tamamen arkadaşının kalkınması için destek verdi. O niyeti ona farklı şekilde bir gelir oluşturdu.

Rabbim bu niyette olanların bereketlendirsin, sayılarını artırsın. Ki, bu insan bugüne kadar zerre ortaklık beklentisi olmadan yıllarca birçok insana da maddi destek vermeye devam eden birisi.

Çevresini kalkındırma düşüncesi olan ve çıkar içerisine girmeyen o insan 4-5 yıl içerisinde çok farklı bir noktaya geldi. Rabbim daim etsin.

Umarım bu insanların ve bu düşüncenin sayısı artar. Zira bu düşünce bir sisteme dönüşürse, orta gelir, faki, çevre vs. birlikte kalkınarak çok farklı bir noktaya ilerleyecek ve maddi problemler nedeniyle yaşanan ailevi, din ve toplumsal kaoslarda dinmeye başlayacaktır.

Allah bizleri istikamet üzere ticaret yapanlardan eylesin.


&&&

Bülten ve blog yazılarının devam edebilmesi için yıllık sponsor olmak isteyebilirsiniz 🙂

blog@rapolat.com


Önceki
Önceki

''Zorla veya terörle elde edilen para, aynı yolla elden çıkar…’’

Sonraki
Sonraki

Obama’nın İş Yapma Stratejisi ve Planlama