Özgür irade mi? Bir illüzyon mu?
‘‘Eski tenis oyuncusu ve antrenörü Braden, bir tenis maçı seyrederken oyuncunun ne zaman “çift hata” yapacağını (servis kaçıracağını), hemen her seferinde tahmin edebiliyor; ama neye dayanarak bu tahmini yaptığını bilemiyordu. Oyuncunun raketi tutuşu mu, topu fırlatışı mı? Başvurduğu kanıtlar, bilinçaltının derinliklerinde gibiydi ve bulup çıkaramıyordu.
George Soros’un başarısının bir sebebi de budur; piyasada pozisyon alırken bilinçaltı muhakemesinin değerini bilir.
Oysa bizlere, genelde bilim adamlarına, belgelere, kanıtlara, avukatlara güvenmek daha akılcı gelir. Bence bu yanlış bir tutum ve eğer verdiğimiz kararların kalitesini iyileştirmek istiyorsak hızlı yargıların gizemli yapısını da kabul etmeliyiz.
“Priming” denen bir deneyde, deneklere birbiriyle alakasız ve bağlantısız cümleler verilmiş ve görünüşte bunların gramer hatalarını düzeltmeleri istenmiştir. Gerçekte ise, bu cümlelerin içindeki “endişeli”, “yaşlı”, “gri”, “yalnız” “kırışık”, “tombala” gibi kelimelerle deneklerin bilinçaltına “yaşlılık” kavramı empoze edilmiştir. Nitekim, testten çıkan deneklerin hal ve tavırları yaşlılara benzemiştir. Benzer bir deneyde, bir grubun yarısına içinde “saldırganca”, ”pervasız”, ”kaba”, ”rahatsız etmek”, “taciz”, ”müdahale”, ”ihlal” kelimeleri bulunan cümleler verilirken, diğer yarısına “saygı”, ”düşünceli”, ”takdir etmek”, ”sabırlı”, ”boyun eğme”, ”kibar”, ”nazik” kelimelerini içeren cümleler verilmiş ve tüm gruptan, testten çıkınca test yöneticisiyle konuşmaları istenmiştir. Ancak test yöneticisi kasten meşgul görünmüş ve denekleri kapıda bekletmiştir. Bilinçaltına kaba kelimeler işlenen kişiler ortalama 5 dakika içinde, beklemeye itiraz ederken kibar kelimeler işlenen kişiler hiç sesleri çıkmadan beklemişlerdir.
Yine başka bir deneyde, zenci üniversite öğrencilerine uzmanlık (master) programı giriş sınavı soruları sorulmuş; rastgele yarısından, test kâğıdının başına ırklarını da yazmaları istenmiştir. Irkını yazan grubun başarı oranı, diğer bütün şartlar aynı olduğu halde, yarıya düşmüştür. Toplum olarak bizler, testlere çok güveniyoruz. Zira kişilerin yetenek ve bilgilerinin doğru bir göstergesi olduklarına inanıyoruz. Ama gerçekten öyle mi? Prestijli bir özel okulun beyaz öğrencisi, üniversite giriş sınavında fakir bir semtin zenci öğrencisinden yüksek puan alıyorsa, bunun sebebi yalnızca daha iyi bir öğrenci olması mı, yoksa prestijli bir okulun beyaz öğrencisi olmak, “akıllı” olduğu fikrini kafasına işliyor mu?
Açıkçası, bu deneylerin sonuçları oldukça rahatsız edicidir. Özgür irade olduğunu zannettiğimiz şeyin, büyük ölçüde bir illüzyondan ibaret olduğuna işaret etmektedir. Çoğu zaman kendimizi otomatik pilota bağlarız. Herhangi bir olayda düşünce ve davranış tarzımızın niteliği ve niceliği, farkında olduğumuzdan çok daha fazla dış etkenlerin etkisi altındadır.
Kişilere, nasıl bir insanla tanışıp ilişki yaşamak istedikleri sorulduğunda çeşitli özellikler sayarlar, sonrada, bunca seçenek varken gidip bu özelliklerin pek azını taşıyan birini bulurlar. Neden?
Sayılan özellikler bilinçüstü idealidir; oturup düşündüğünde bunları istediğine inanmaktır. Fakat birisiyle tanıştığında o kişiyi tercih etmesine yol açan kriterler, kilitli kapının ardındadır. Biz insanlar hikâye anlatmasını severiz; gerçekte açıklamamız olmayan şeylere pek kolay açıklama buluruz. Düşünce ve davranışlarımızı etkileyen şeylerin farkında değiliz; ama farkındayız zannederiz.. Cahilliğimizi kabul edip daha sık “bilmiyorum” desek iyi olur.’’(Malcolm Gladwell)